Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları'ndan bize kalanlar

Köy Enstitüleri’nin “ruhunu” ileriye taşımak için çalışacağız. Laik ve bilimsel eğitimin çocuklarımıza devlet okullarında garanti edildiği, tarikatları ülkemizden temizlediğimiz, okuyan- yazan bir nesli, bir ülkeyi kurmak zorundayız.

Emel Diril*

2025 yılının Nisan ayında ülkemizin etkileyici aydınlanma deneyimlerinden biri olan Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 85. yıldönümünü geçirdik. Bugün, eğitimde dinci gericilik, ÇEDES, MESEM gibi uygulamalar ile gelecek nesillerin bütünlüklü düşünme becerisine saldıran bir siyasi iktidar ve iktidarın gerici saldırılarına karşı etkili bir karşı koyuş göstermek bir yana, siyasi iktidarın değirmenine su taşıyan bir “ana muhalefet partisi” görüyoruz. Kabaca çerçevesini çizdiğimiz bu siyaset tablosuna rağmen ülkemizde Cumhuriyet devriminin temel ilkelerini sahiplenen, çocukların bilimsel eğitim almasını isteyen, laikliği savunan, bağımsızlığı içselleştirmiş çok geniş bir kesim var. Köy Enstitüleri’nin kurulduğu yılların politik, ekonomik atmosferinin kendine ait zorlukları olduğu gibi bugün de ülkemizde bilimsel eğitim, aydınlanma, laiklik mücadelesinin önünde çok büyük engeller, zorluklar bulunmaktadır. Köy Enstitüleri deneyimi işte bu ilerici, cumhuriyetçi geniş kesim için, bugünkü aydınlanma mücadelesi içerisinde bir fener görevi görmelidir.

“Yalnız para için işe sarılacak gibi görünenlerin jestlerine hiç kıymet vermiyorum. Fakat istediğimiz gibi insan toplu ve hazır şekilde bir tarafta mevcut değil. Olsa, onları kandırmaya çalışırdık. Aradığımız adamları, hayatta, kurslarda yoğurmak suretiyle elde edebileceğiz. Henüz hamur yoğurma devrindeyiz”1 diyor 1938 yılında İzmir- Kızılçullu Eğitmen Kursu’nda görev yapan Ferit Oğuz Bayır’a yazdığı mektupta İsmail Hakkı Tonguç. Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları, dönemin İlköğretim Genel Müdürlüğü görevini üstlenen İsmail Hakkı Tonguç’un 1935-1946 yılları arasında Köy Enstitüleri’ndeki öğretmenlere, öğrencilere, milli eğitim müdürlerine, yazarlara yazmış olduğu mektuplardan oluşmaktadır. Bugün kamu kaynaklarının yağma edildiği, eğitim, sağlık gibi devletçi bir planlama gerektiren sektörlerin özelleştirildiği, emek sömürüsünün ve yoksulluğun arttığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Elbette birçok nedeni olmakla birlikte insanların siyasete katılımı yıllar boyunca seçim ve sandığa sıkıştırıldı. Bugün artık siyasi iktidar seçimleri de elinin tersi ile itti. Gezi ve 19 Mart eylemlilikleri hâlâ umudun var olduğunu göstermiş olsa da ülkedeki cumhuriyetçi birikimin ayağa kaldırılması bir görev olarak cumhuriyetçilerin önünde durmaktadır. Bizler Köy Enstitüleri’ne bu gözle bakmalıyız. Mahallelerde, ilçelerde veliler, öğrenciler, öğretmenler bir araya gelmelidir. Laik ve bilimsel eğitim için, öğretmenler seferber olmalıdır. Emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan yana taraf tutacak bir toplumun bireylerini, geleceğimiz olan gençleri ve çocukları elimizdeki imkân ve kaynaklarla donatmalıyız.

Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları kitabındaki mektupların bir kısmı da Maarif Vekilliği (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından yayınlanan, 1939- 1966 yılları arasında 540 sayıya ulaşmış “İlköğretim” dergisi ile okurlarına ulaştırılmış açık mektuplardır. İsmail Hakkı Tonguç, 1946 yılı Ocak ayında Burdur Milli Eğitim Müdürü Ayhan Karasu’ya cevap olarak yazdığı mektup2 ile İlköğretim dergisinin özel sayısını göndermiş ve; “İdeal öğretmen kimdir?” çerçevesinde bir tartışmayı derginin bu sayısının aydınlatacağını iletmiştir. Yine 1945 yılında Diyarbakır, Heridan köy başöğretmenliğine atanan Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu Salih Adak’a yazdığı mektupta3, köyde yeni tip, tarımsal işletmesi bulunan bir okulun, planlı bir şekilde nasıl kurulacağını anlatan ve gösteren bir İlk Öğretim sayısının yayınlanacağı haberini vermiştir. 1939 yılında “haftalık eğitmen ve öğretmen gazetesi” ibaresi ile yayınlanan ve öğretmenlerin, müdürlerin, müfettişlerin yazılarına yer veren İlk Öğretim, basılı bir yayın ile öğretmenlere ulaşmanın, yeni tip okulların kurulmasında Anadolu’nun çeşitli yerlerine bu yayın ile akıl, plan, program taşımayı sağlamıştır. Ayrıca kişisel ve açık mektupların yer aldığı bu kitabı hazırlayan Engin Tonguç’un aktardığı şekliyle mektuplaşma; “Yapılmakta olan çalışmalara aslında karşı olan, en azından elverişsiz olan bürokratik ve tutucu yönetim içerisinde yeni bir anlayış ile iş yapabilmek için bir yöntem olarak kullanılmıştır.”4

Bugün tarikat yurtlarında yanarak ölen, istismara uğrayan çocuklarımızı korumak için, yurtseverler, cumhuriyetçiler yan yana gelmeli ve “yapmalıdır.” Cumhuriyet tarihinin ilerici eğitim deneyimine sarılmalı, kendisine rehber kılmalıdır. “Söylemek, yazmak, konferans vermek gibi çalışmaların hiçbiri, yapmanın yerine geçemez. Ve onun kadar kuvvetli olamaz”. Tonguç’un bu cümlesi, yukarıda bahsi geçen, Salih Adak’a yazdığı mektuptadır.5 Yine aynı mektupta; “...Mesele, memleketin her köşesinde rastlanan köy derdidir, millet derdidir. Geri cemiyetlerin hepsinde en çetin meseleleri içine alan bir köy davası vardır(...) Bütün bunlar zaman işidir. Bir hamlede ve bir iki yılda yüzde yüz başarıya kavuşmanın imkânı yoktur. Köy ülküsünde başarıya ulaşanlar bu uğurda hayatlarını feda ederek çalışanlardır” der.

Yapılan planlamaların uygulanmasından, “işin ruhu” diye bahsediyor Tonguç. Köy Enstitüleri’nin klasik bir eğitim taslağı olmadığını, en önemli kısmın, oluşturulacak çalışmanın kendi kendini yaratması olduğunu sık sık yazışmalarında hatırlatıyor. Çalışmalarda görevlendirilen müdür, muavin kim varsa çalışmanın bireysel hırslar, yaklaşımlar, alışkanlıklar ile zarara uğramaması gerektiğini yazıyor. İnşaat işçiliğinden enstrüman çalmaya, ziraat bilgisi ile köydeki tarlaları işlemeye, tiyatroya, müziğe uzanan bu devrimci deneyim, insanı, köy yaşamını, toplumsal gelişimi bilimsel ve sıradan olmayan bir temelde ele alarak ileriye taşıdığı için hâlâ önemini koruyor. İsmail Hakkı Tonguç’un mektuplarında, Köy Enstitüleri’nin neden devrimci bir deneme kabul edilmesi gerektiğini anlıyorsunuz.

Sıradan olan her şeyden kaçınarak, kız ve erkek öğrenciler eşit derece enstitü yaşamının parçası kılınmaya çalışılmış. Öğretmenler daima “yeni insan” yaratmak görevinde oldukları, zekâlarını, yaratıcılıklarını kullanarak alışılmışın dışında örnekler çıkarmaları yönünde teşvik edilmiştir. Elbette her işte olduğu gibi disiplinli çalışma, planlama, düzen de çalışmaların başarılı olması için olmazsa olmazlardan olmuştur. Köy Enstitüsü sadece öğrencilerin değil tüm köyün ilgisini çekmek üzere, kahvede oturmak yerine enstitü etkinliklerine, yetişkinler için gece okullarına katılmayı tercih eden bir köy toplumsallığı yaratmıştır. Köylüye ve halka güvenilmedikçe, köylü ve halk sevilmedikçe hiçbir işin başarıya ulaşamayacağını iyi bilen Tonguç;”Güven iş gördürmenin en büyük, en gerekli kaldıracıdır”6 diye yazmıştır.

Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları kitabı, bu ilerici deneyimin karşılaştığı bazı zorlukları, yapılmayanları da gözler önüne seriyor. Örneğin, İsmail Hakkı Tonguç, dönemin Malatya Valisi Ahmet Kınık’a 13/11/1945 tarihli bir mektup yazıyor.7 Bu mektubun yazılma sebebi; Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü diploma töreninde oynanan iki piyes. Piyeslerin tam neyi anlattığını anlamıyoruz mektuptan fakat Tonguç, Vali’ye çok kaba tabirle görevini yerine getirmesini yazıyor. Enstitü müdürüne, öğretmenlerine hakaret edecek içerikte bir gösterinin kim tarafından organize edildiğini ve bu durumun niçin denetlenmediğini ve soruşturulmadığını soruyor. 1945 sonrasına bakıldığında, bu mektubun işaret ettiği ve Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına kadar gidecek olan süreci de anlıyoruz. Enstitülerin köylüyü bilinçlendirmesi, köy toplumsallığını ilerici bir atılımla harekete geçirmesi, piyasacıları, tarikatları, şeyhleri, gericileri rahatsız ediyor. Enstitüleri kuran Cumhuriyet Halk Partisi, 1946 sonrasında ABD’ye yanaşıp gericiliğe ve piyasacılığa yaslanınca, köy enstitülerine düşman oluyor. Eğitim Bakanlığı’na getirilen gerici Reşat Şemsettin Sirer (1946-1948), enstitülerin temel niteliğini yok edip mezunlara verilen araç gereçleri geri almış, enstitülere öğretmen yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü kapatmıştır.8 Cumhuriyet’i temsil ettiğini söyleyen CHP ve sermaye sınıfı gericiliğe ve piyasacılığa teslim olmuş, köylerdeki gericilik tasfiye edilememiştir. Cumhuriyet’i nasıl kaybettik? sorusuna yanıt verirken bu kavşakları hatırlamak, Cumhuriyet’i nasıl kazanacağız? sorusunu yanıtlamak için faydalı olacaktır.

Bu yıl 85. yıldönümünde Köy Enstitüleri, Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi çağrısıyla bir araya gelen Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı, Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu Mezunları Derneği, İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ile Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin birlikte düzenlediği bir sempozyumla anıldı, oturumlar bittikten sonra da Hasaoğlan Köy Enstitüsü Yerleşkesi’nde rehber eşliğinde bir gezi yapıldı. Bu kapsamlı sempozyumda dile getirilen ve bizlerin de düşünmesi gereken, bu deneyimi neden kaybettik? sorusuna doğru yanıt vermek ve bu deneyimi nostaljik bir hatıra olarak değil geleceğe taşıma iradesi göstermektir.9 Sermaye sınıfının gericileşmesi, Cumhuriyet’i ve kazanımlarını kaybetmemizde başat rol oynamıştır. Bunun bilinci ile Köy Enstitüleri’nin “ruhunu” ileriye taşımak için çalışacağız. Laik ve bilimsel eğitimin çocuklarımıza devlet okullarında garanti edildiği, tarikatları ülkemizden temizlediğimiz, okuyan- yazan bir nesli, bir ülkeyi kurmak zorundayız.

(*Çiğli Halk Temsilcileri Meclisi Sözcüsü)

  • 1

    İsmail Hakkı Tonguç, Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları,Hazırlayan Engin Tonguç,Türkiye İş bankası Kültür yayınları, 2024, s. 15

  • 2

    Tonguç, s.220

  • 3

    Tonguç, s.211

  • 4

    Tonguç, Önsöz, s. viii

  • 5

    Tonguç, s.213

  • 6

    ilk Öğretim dergisinin 15 Ocak- 1 Mart 1945 tarihli 171- 174. sayısından alınmıştır. (E. Tonguç)

  • 7

    Tonguç, s.200

  • 8

    https://haber.sol.org.tr/yazarlar/rifat-okcabol/koy-enstituleri-397595

  • 9

    https://halkmeclisi.org/85-kurulus-yildonumunde-koy-enstitulerini-gelecege-tasima-cagrisi/