Kübalı müzisyen Nakao'yla Fidel'i konuştuk

Hakely Nakao Chavez Öztürk, önemli bir Kübalı müzisyen. Hakely, Küba Devrimi’nin ve onun lideri Fidel Castro’nun Kübalılar üzerindeki etkisini anlattı.

Onur Çuvalcı

Çağımızın en önemli toplumsal dönüşümlerinden birine vesile olan Küba Devrimi’nin büyük lideri Kumandan Fidel Castro’ya saygıyla...

Kumandan Fidel ile ilgili ilk anın ne oldu, bizimle paylaşabilir misin?

Muhakeme yeteneğimi ilk ne zaman kazanmışsam o zaman diye düşünüyorum. Gönül rahatlığıyla diyebilirim ki bu sadece benim için değil tüm kuşağım için geçerli. Yetişirken dünya hakkındaki farkındalığım; Fidel'i hayatımın, günlük rutinimin bir parçası olan bir varlık olarak görmek ve hissetmekle oluştu.

Anne babam eğitimci ve emekçiydiler. Çok küçük yaştan itibaren annem beni kreşe götürürdü. Şarkılar, dersler, oyunlar ve eğitimsel sohbetler arasında her zaman Fidel figürü ya da O’nun eseri vardı. Hatta kreş sisteminin kendisi bile, ki emekçi anneler için tamamen ücretsiz, Devrim’in bir eseridir.

Çocukluğumun müzikal hafızasına “Küba, Ne güzeldir Küba!1”, “Kübalı Çocuk2” gibi şarkılar eşlik ediyor.

Çocuklara bir eğitim programı oluşturmak için güçlerini birleştiren eğitimciler, düş sahipleri ve öğretmen besteciler tarafından yazılan ve tanıtılan şarkılar...

Sözleriyle, her şarkıda kullanılan ritimlerle, Martí, Maceo ve Fidel gibi kahramanlarımız, Devrim’in hedefleri ve sosyolojik dönüşümlerin tasvirleriyle yurtseverlik duygusu ile dolu şarkılar...

Çocuklara çok yakın duygular ve dil ile yüklü şarkılar; öyle ki kahramanların figürleri bana kahramanlıktan öte ARKADAŞ gibi görünürlerdi.

Farkında bile olmadan ALTIN ÇAĞ’ın bölümlerini hafızamızdan okuduğumuzu hatırlıyorum, halbuki küçücüktük (José Martí'nin LOS DOS PRINCIPES şiiri veya belki de büyükannemin bana evde öğrettiği LOS ZAPATICOS DE ROSA'nın tam metni).

Fotoğraflar, afişler, Fidel’in her tarafta olma biçimiyle, her yerde, her saat, onun eseri ve şahsiyeti elinde yetişiyorsun, çok yakın birinin elinde, bir arkadaşın.

Küba’da yetiştiğin sosyal çevreyi, aileni ve kendi kuşağını tarif etmen mümkün mü?

80li yıllarda proleter bir ailede doğdum. Sosyalist bir çevrede yetiştim. 1984-1996 yılları arasında yaşadığımız özel ilçe Gençlik Adası’nda zamanımın sosyal ve ekonomik koşullarının çok iyi olduğunu ve belki de Küba’nın başka bir şehrinde hayata gelen başka bir çocuğun yaşayabileceğinden farklı olduğunu söylemeye cüret ediyorum. Gençlik Adası, adının da vurguladığı gibi “Özel İlçe”, ana adadan daha farklı bir muamele görmesiyle ve kendi kendine yeterliliğinin iç ekonomisini desteklemesiyle yetişmek için çok farklı ve rahat bir yerdi.

Hatırlıyorum da erken gençliğime kadar evim anne babamın mesai saatlerine göre işlev görüyordu. Ebeveynlerim oldukça genç yaşlarında öğretmenlik yaptılar ve annemin bana dediğine göre, öğretmenlik mesleği dışındaki diğer görevlerde çalıştıkları yıllar boyunca, farklı branşlarda lisansüstü çalışmalarına ve mesleki gelişimlerine devam ettiler, bu da onların çalışma gruplarında ve devlette öncüler olarak aktif kadrolar olmalarını sağladı.

Annem örneğin, iş performansı içinde maddi olmaktan ziyade kişisel tatminle yüklü önemli erdemlerle ulusal çapta bir figür olmayı başardı. Her ikisi de Küba Komünist Partisi'nin aktif üyeleriydi ve annem mesleki faaliyetlerinden emekli olmasına rağmen hala öyle.

Annemin diyalektiği ve babamın pragmatizmi arasındaki sağlıklı tartışmalar arasında kız kardeşim ve ben büyüdük. Aile içi şakalarımda dediğim gibi, bunun seninle ve bizi kabul eden okur ile aramızda bir sır olarak kalmasını rica ediyorum, annem hep “Fidel’den daha komünist” ve barış içinde uyusun babam “Ché’den daha devrimci” idi.

Yani demem o ki Devrim’in bana hediyesi sevgi ve saygıyla dolu büyüdüm. Evim, çalışmalarım, öğretmenlerim, ki onlara hayranım ve hep hayran olacağım, olduğum her şey için onlara ve ebeveynlerime borçluyum. Okullarıma, belki saatlerce ve uzun yıllar boyunca piyanomla boğduğum komşulara.

Ve neslimin ne kadar güzel olduğu, bu aklıma gelen ilk şey. 80'lerin sonunda sosyalist kampın çözülmesinin bize bıraktığı kopuş, kayıp, eksiklik, kökünden sökülme, ayrılma ve uzaklaşma ile telafi edilemez bir şekilde işaretlenmiş, ancak daha iyi bir dünya inşa etmek için düşler kurmayı bırakmayan bir nesil! Çünkü dünyamız öyleydi ve hala mümkün!

Küba Devrimi sosyokültürel hayatı nasıl dönüştürdü?

Bu cevaplaması çok zor bir soru. Sosyoloji gibi çok derin ve kapsamlı bir alana girme cesareti gösteremem. Hele ki Küba gibi oldukça zengin ve sıra dışı bir toplumda. Tüm Küba nüfusunun okuryazar olmasının başarıldığı andan itibaren, ada sakinlerinin kültürel ve entelektüel düzeyini yükseltmeyi içeren bir yaşam sistemi için adanın her köşesine yayılan mekanizmalar yaratıldı.

Martí şöyle der: “Özgür olmanın tek yolu kültürlü olmaktır”. Bence Devrim’in Küba halkıyla yaptığı budur. Direnen, boyun eğmeyen, asla teslim olmamaya hazır bir halk.

Eğitimin her düzeyde yaygınlaşması ve ücretsiz olması Küba halkına toplumsal her alanda kendini geliştirme fırsatı verdi.

Spor ve kültürel faaliyetlerin yaygınlaşması, rekreasyon ve boş zaman etkinliklerinin popülerleşmesi, bize dünyanın gözünde bir kimlik oluşturan memnuniyet ve kişisel gelişimin bir kombinasyonunu kurmamıza izin verdi.

Kültür Evleri’nin toplum projeleri, edebiyatı teşvik eden farklı derneklerin kurulması, kültürel festivaller ve ülke genelinde halk şenlikleri takvimi, sinematografik bir dilin gelişimi ve kamunun ona olan ilgisi...

Bizi insan yapan bir toplumda büyüdüğümüze ve daha iyi bir gelecek inşa etme arzusuyla entelektüel kapasitemizi daha yaratıcı ve yenilikçi hale getirecek araçlara sahip olduğumuza inanıyorum.

Bunların bize kolektif çalışma ve karşılıklı duyguları paylaşma sevgisini aşıladıklarını söyleyebilirim.

Amatör sanatçı hareketi, şimdilerde bir miktar gerilemesine rağmen, kültürel projelerde yer alanlara tüm branşlarda sanatsal yetenekler geliştirme olanağı verdi. Ülkenin her yerine yayılmış bu tür projelerde keşfedilen ve alanında Küba’nın adını en üst noktaya taşıyan muazzam büyüklükte bir sanatçı listesinden bahsedebiliriz.

Küba, dilinden, dinsel kültlerine, danslarına, müziğine, her yönden sanatsal ifadelerine kadar çok zengin bir kültüre sahip bir ülke ve bence Devrim'in eseri bu yaşam sistemini şekillendirmeye, Ché’nin hayalini kurduğu Yeni İnsan’ı hazırlamaya yardımcı oldu.

Kumandan Fidel seni ve kimliğini nasıl etkiledi?

Çok. Kendisi varlığıyla hayatlarımızda elbette çok önemli izler bıraktı ancak şahsiyetinden daha fazla eseri beni etkiledi ve etkilemeye devam edecek.

Küçük öncülerkenki (pioneros) sloganlarımız Fidel'in liderlik ettiği Devrim’e yön veren, bağımsızlık, egemenlik ve dayanışma ideallerini yüksek dürüstlük, samimiyet ve onur değerleriyle yükselten paradigmalar olarak her zaman Che ve Martí'den bahsederdi.

Kişisel olarak Fidel gibi Ağustos'ta doğmuş olma fikrinden hep etkilenmişimdir, bu beni her zaman çok sevindirdi. Şahsen O’nunla birlikte olma fırsatını bulduğumda kişiliği güçlü izler bıraktı.

Sanırım öğrendiğim değerlerden biri, düşündüğümü söylemekten korkmamak, ideallerim için "savaşma" cesareti, nerede ve kimle olursa olsun, utanç veya korku hissetmeden.

Pes etmeyen, boyun eğmeyen, asla da eğmeyecek, sözünü hiç esnetmeyecek, sözümü asla satın alamayacakları bir Kübalıyım. Çünkü onurum paha biçilemez.

Kumandanla nasıl tanıştınız?

Tam da onur ve doğruluk için bir kavgada!!!! (Kahkahalar)

Kendisiyle tanışmanı anlatabilir misin?

Çok sempatik bir hikaye. Bir öğrenci olarak hayatımın geri kalanında öncesi ve sonrası diye bir dönüm noktası oldu. Birkaç kelimeyle nasıl özetlerim bilemiyorum, biliyorsun çok konuşkan biriyim.

Bunun gibi hikayeler beni gururlandırıyor, çünkü her gün Fidel gibi olağanüstü bir adamla tanışma fırsatınız yok. 2000 yılında Ulusal Sanat Okulu'nda (ENA) koro şefliği kariyerimin üçüncü yılındaydım ve Küba'da çocuk Elián’ın Küba’ya dönüşünün talep edildiği kitlesel yürüyüşler ve O’nun ABD’de alıkonulmasını kınayan eylemler oluyordu.

Sanat eğitimi öğrencileri ve en üst düzeydeki profesyonel sanatçılar, herhangi bir Küba platformundaki etkinliklere galalar ve kültürel etkinliklerle eşlik etti; burada herkesin katkısıyla ortaya konan çeşitli unsurlarla, yapılan ihlal çok çeşitli bir şekilde kamuoyuna ifşa ediliyordu.

Pek çok durumda, ENA Oda Korosu’nun ön saflarında Fidel'in de bulunduğu o platformlarda yer aldım, Havana'da JOSE MARTI ANTIEMPERIALIST TRİBÜNÜ’NÜN açılışı için düzenlenen de dahil olmak üzere. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Nisan 2000'de.

2000 yılının Haziran ayında, aynı tribünde, onunla şahsen tanıştım. Önceden programlanmış olanı tam olarak söylemediğime dair yorumlar üretildiğinden ve belki de bunun etkinlikte bir başkaldırı olarak yorumlanabileceğinden sanatçı odasına gelip koro şefini görmek istedi. Oysa ben bir sanatçı olarak ilkelerimi ve koro arkadaşlarıma olan saygıyı savunuyordum.

O sabah Amerikan Çıkarları Ofisi önünde bir milyon kadın yürümüştü ve bu tarihi bir yürüyüştü. Ve etkinlik programında ENA Korosu’nun Tania Castellanos’a ait Ronda de los Niños adlı eseri yayınlandı. Sohbetimizin başında bahsettiğim çocukluğumuzla birlikte büyüyen bir şarkı. Ama bize kimse bu şarkıyı icra edeceğimizi söylememişti. Kendisi yine ENA’da öğrenci ve koro şefi olan Yaniel Fernández’in José Marti’nin Basit Şiirler’inden CULTIVO UNA ROSA BLANCA adlı eserinin bir koro düzenlemesini 12 saatlik rekor bir sürede hazırlamıştık.

Esas şaşkınlığım Tribün’e geldiğimizde, siyasi kültürel etkinlikten 2 saat önce böyle bir hatanın olamayacağının söylenmesiydi. Ronda de los Niños’u söylemeliydik, çünkü Fidel öyle önermişti. Ve ben, böyle pozisyonları pek anlamadığımdan şöyle yanıt verdim: ”O halde Fidel kendisi gelsin, böylece ona o şarkıyı söyleyemeyeceğimi diyeyim. Çünkü biz başka bir şarkı çalıştık. Ben kahin değilim. Ve kimse bana daha evvel öyle bir şey söylemedi. Tüm gece uyumadan temsilimizi hazırladık. Çünkü biz ülkemizin gelecekteki sanatçılarıyız. Dünya’nın tüm sahneleri ve seyircilerine saygı duyuyoruz ancak ben her bir koro üyesine verdiğimiz dokunulmaz onur adına konuşacağım. Şayet program, hazırlığımız dışında bir şey diyorsa sahneye çıkmayacağız. Bunun yol açabileceği sonuçlar için ben sorumluluk alıyorum. Ama hala şüpheleriniz varsa Kumandan’a pozisyonumu anlatmak için dünya kadar vaktim var.

Ve evet kendisine anlattım. Ama temsilimizden sonra. Çünkü öncesinde iki şarkıyı da söylemek üzere anlaştık. (Kahkahalar) Üstelik yeniden bir zaman rekoru ile. Koro 30 dakikada güç ve yaratıcılıklarını birleştirdi. Dünyaya Kübalı çocukların kuşaklar boyunca Martí ve ideallerini, aracılığıyla tanıdıkları rondanın canlı, tamamen emprovize bir versiyonunu hediye ettik.

Bu O’nunla ilk defa şahsen görüşmem oldu, ama son defa olmadı. Bir Kübalı ve insan olarak bu beni çok gururlandırıyor.

Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro’nun Kübalıların yaşamlarında ve ruhlarındaki yeri nedir? Tarif etmen mümkün mü?

Yine, tüm Kübalıların ruhları kadar büyük ve hassas bir genellik adına konuşmaya cesaret edemem. Ancak sana temin ederim ki O BÜYÜK HARFLERLE LİDER! Sıra dışı özelliklere sahip, fiziksel olarak etkileyici biri ve bu sadece fiziksel büyüklüğü nedeniyle değil, aynı zamanda yürürken, otururken, dikkatini bir şeye yönelttiğinde, konuştuğunda taşıdığı güven nedeniyle de etkileyici biri.

Elimi ilk tuttuğunda titredim, bana dünyanın zamanı durmuş gibi geldi ve sadece o ve ben vardık. O’nun varlığı manyetikti.

Sara González'in müziğine ve sesine hayran olduğunu hatırlıyorum ve şimdi beni çok özel bir günde 2005'ten bir anekdotla uyandırıyorsun. Fidel'in doğum gününü Hugo Chávez ile birlikte Venezuela, Caracas'taki Teresa Carreño Tiyatrosu'nda kutluyorduk. Gala 12 Ağustos gecesi 10'da başladı ve gece 12'ye kadar iki saatten fazla sürmesi ve tüm dünyaya DEV DOĞUMGÜNÜ KUTLAMASI mesajı veren koro biçiminde şarkılar söylenen bir yayın planlanmıştı. Bu galada Sara sürpriz bir şekilde tam 12’de Fidel’in en sevdiği şarkılardan biri Girón: La Victoria’yı söyleyecekti. Ve Sara sahneye çıkmadan birkaç dakika önce, ya da tanıtımı esnasında, anını kesin olarak hatırlayamıyorum, üzerinden 15 yıl geçti, Fidel’in aradığı haberini aldık. Telefonda Havana’dan böylesine güzel bir kutlamadan nasıl keyif aldığını ve bunun parçası olan tüm sanatçılara ve muazzam ekibe, Başkan Chávez’e ve salonda bulunan herkese teşekkür etti. Sara’dan Küba Devrimi’nin en büyük zaferlerinden birinin anlatıldığı o marştan bir bölüm okumasını rica etti. Girón Zaferi! Fidel’in sesini orada canlı duymak herkes için çok heyecan vericiydi.

İşte bu da Fidel’di. Tüm kalplerin liflerini nasıl çıkaracağını bilen Fidel.

Fidel olmasaydı bugün Küba nasıl olurdu?

Bir vizyoner olarak pek de iyi sayılmam. Sanırım Sosyalist Devrim olmasaydı Küba nasıl devam ederdi diye soruyorsun. Bence benim gibi pek çokları Don José de la Luz y Caballero, Martí, Heredia, Cirilo Villaverde, Esteban Salas, Sindo Garay, Ernesto Lecuona, María Teresa Vera, Benny Moré gibi isimlerin mirasını sürdürüyor olurduk.

SABERSE CUBANO3'nun ne anlama geldiğinin en güzel ilkelerini savunmak için yorulmadan mücadele ederdik.

  • 1. Cuba, que linda es Cuba!, söz ve bestesi Eduardo Saborit’a ait.
  • 2. Niñito Cubano, bestesi Olga de Blanck, sözleri Mirta Aguirre’ye ait.
  • 3. Saberse Cubano, söz ve bestesi Kiki Corona’ya ait devrimin ve Küba yurttaşı olmanın erdemlerini anlatan bir çocuk şarkısı.