Kemal Okuyan: Kimseye borcumuz, yaranma ihtiyacımız yok

TKP’nin Kuzey Irak’taki saldırı sonrası yaptığı açıklamayla ilgili eleştirilere yanıt veren TKP Genel Sekreteri, 'Türkiye’de bütün sorunlardan bağımsız ve her şeyin üstünde bir Kürt sorunu yok' dedi.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi (TKP) geçtiğimiz günlerde PKK saldırılarında hayatını kaybeden askerler için başsağlığı mesajı yayınlamıştı. Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman ve gayrı meşru görenlerin uluslararası dengelerin karanlığında kanlı bir stratejiyi hayata geçirme çabalarına seyirci kalınmayacağı belirtilen mesajda, Türkiye’nin güvenliğini, sınır ötesi operasyonlara, sınırların her yönden ihlaline, yabancı üslere, NATO’ya, içeride emekçi halkı birbirine düşmanlaştıran politikalara bağlayanların da karşısında durulacağı ifade edilmişti.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, çok tartışılan açıklamayla ilgili konuştu. Okuyan, "Kırk yıldır Türkiye’de bütün sorunlardan bağımsız ve her şeyin üstünde bir Kürt sorunu olmadığını söylüyoruz. 'Çatışmalar sona ersin, barış olsun' herkesin isteğidir, bundan kuşku duyulamaz. Ancak bu dar alanın içine hapsedilen bir mesele olabilir mi bugünün dünyasında?" dedi.

Gündeme ilişkin de açıklamalar yapan Okuyan, "Türkiye, kapitalizm denen barbarlığın, emperyalist projelerin ve emperyalizmin iç çelişkilerinin altında ezilip kaybolmama potansiyeline sahip bölgedeki tek ülkedir. Türkiye’nin dağılması, bölgenin karanlığa gömülmesi olur" diye konuştu.

'Türkiye’de bütün sorunlardan bağımsız ve her şeyin üstünde bir Kürt sorunu yok'

TKP’nin Kuzey Irak’taki saldırı sonrası yaptığı paylaşım ve açıklama hem fazlasıyla destek gördü hem de aynı zamanda tartışma ve eleştiri konusu oldu. Bu açıklamanın bu kadar tartışılmasının nedeni ne sizce?

Ezber bozduğu, cesur ve açık olduğu içindir. Türkiye’de ortalamanın dışına çıkan her tavır zaten bir tartışma nedenidir. Öte yandan konunun kendisi fazlasıyla önemli zaten. Türkiye’de bu gündem yeni değil. Yeni olan bu sürecin başka bir evreye girmekte olmasıdır. Kırk yıldır Türkiye’de bütün sorunlardan bağımsız ve her şeyin üstünde bir Kürt sorunu olmadığını söylüyoruz. “Çatışmalar sona ersin, barış olsun” herkesin isteğidir, bundan kuşku duyulamaz. Ancak bu dar alanın içine hapsedilen bir mesele olabilir mi bugünün dünyasında?

AKP’nin bütün ülkeyi uyutmayı hedefleyen “çözüm süreci” sadece Kürt sorunu ile mi ilgiliydi? Her şeyin üstünde bir Kürt sorunu yok, farklı farklı bağlamlara yerleştirilmek istenen, farklı amaçlar için kullanılmak istenen bir sorun var karşımızda. Bu açıdan bakıldığında kritik bir kavşağa yaklaşırken, solun 1980’lere, 1990’lara çakılı kalmış bir yaklaşımla hareket etmesi kabul edilemez. TKP yalnızca son açıklamasıyla değil, Kürt sorunundaki özgün duruşuyla zaten tartışılıyor. Bunu geçtim, hemen bütün başlıklarda tartışılıyor TKP. Bu son derece doğal. Ama bilinsin ki, anti-komünizm ve TKP düşmanlığının bu tartışmayı domine etmesi, belirlemesi mümkün değil. Türkiye’de solun bugün kendi iç dünyasının dışında çok geniş bir alan var.

'Sol; İslamcı, Osmanlıcı, Türkçü, Kürtçü vektörler arasından tercihte bulunamaz'

TKP’nin açıklamasındaki “başımız sağ olsun” ifadesi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni gayrimeşru olarak görenlere yönelik aldığını belirttiği tavır Türkiye’de kendisini solda tanımlayan kimi öznelerin hedefi oldu. Solun bu iki başlıkta TKP’ye yönelik eleştirilerine dair neler söylersiniz?

Türkiye Cumhuriyeti, bugün sermaye egemenliğinin aygıtı olan devletten ibaret değildir. Türkiye Cumhuriyeti AKP iktidarından da ibaret değildir. Türkiye Cumhuriyeti bizim ülkemizdir. Bizim hem yurdumuz hem mücadele alanımızdır. Türkiye Cumhuriyeti ya da Türkiye düşmanlığının anlamı şudur: Benim bu ülkeyi değiştirme iddiam yok, ben bu ülkeden kurtulmak istiyorum! TKP bu saçmalığın parçası olmaz. Bu Marksizmin karikatürüdür.

Türkiye Cumhuriyeti, bir İmparatorluk gibi ortadan kalkması gereken bir siyasi birim midir? Hayır, Türkiye Cumhuriyeti baştan aşağıya değişmesi gereken bir ülkedir. Bu değişimin doğrultusunun ne olması gerektiğine ilişkin açık bir sözümüz var. Açık ve sade olan bu sözün ayrıntısına da vakıfız. Lozan’ın hukuksuz bir anlaşma olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir gerileme anlamına geldiğini, bölgemizdeki parçalanma sürecinin Türkiye’yi de içine alması gerektiğini ve bütün bunların devrimci sonuçlar vereceğini söyleyenler bugün Berlin Duvarı’nın yıkılışına ya da Libya ve Suriye’deki cihatçı ayaklanmalara da aynı olumlu tavırla yaklaşmışlardı.

Bizim bu kafa yapısı ile hiçbir ortak yanımız yok. Bu artık sol içi bir tartışma olmaktan çıkmıştır. Türkiye’de halk düşmanı iktidarlarla, düzen partileriyle, sermaye egemenliğiyle, emperyalist kurum ve mekanizmalarla hesaplaşmayı erteleyip, geçiştirip ya da yumuşatıp yaşadığımız ülkeyi değersizleştirmek ve onun tasfiyesinden medet ummak akıl dışıdır. Bir süredir Türkiye’yi bir dağılmaya götürecek vektörlerden söz ediyoruz. İslamcı, Osmanlıcı, Türkçü, Kürtçü vektörler… Sol burada taraf olamaz, tercihte bulunamaz, bu kutuplaşmada sessizliğe gömülemez. Çünkü bu vektörlerden çözüm ya da çıkış yok. Anadolu’nun felaketi olur bu. Bakın biz krizden, kaostan korkmayız. Kapitalizm kriz üretir, belirsizlik üretir. Bizim tercihimiz değil, bu bir gerçekliktir. Bu krizleri halk için fırsata çevirmek isteriz. Ancak eğer bu sözünü ettiğimiz taraflaşmaların karşısına dikilmezsek, sözünü ettiğimiz kriz ağır bir yıkımla sonuçlanır. 

'İşçi sınıfımız, aydın birikimimiz ülkemizi öncü-devrimci bir role doğru ittiriyor'

Nedir bu yıkım, biraz daha açmanız mümkün mü?

Türkiye, kapitalizm denen barbarlığın, emperyalist projelerin ve emperyalizmin iç çelişkilerinin altında ezilip kaybolmama potansiyeline sahip bölgedeki tek ülkedir. Türkiye’nin dağılması, bölgenin karanlığa gömülmesi olur. İşçi sınıfımız, aydın birikimimiz ve maddi kaynaklarımız insanlık açısından ülkemizi öncü-devrimci bir role doğru ittirmektedir. AKP iktidarı yalnızca laikliğe, Cumhuriyetçi birikime değil, Türkiye’nin bu olası rolüne de saldırmaktadır. Yerli ve milli edebiyatı ile şişirilen Yeni Osmanlıcı iddiaların büyük bir yıkıma yol açması kaçınılmazdır.

Daha açık konuşacağım, Türkiye’yi genişleterek, sınırları belirsizleştirerek bir devrimci proje çıkarma fikri zamanında bazı solcu aydınlar tarafından formüle edilmişti. Sonrasında Öcalan “gelin Türkiye’yi birlikte büyütelim” dedi. Suriye’de iç savaşın ilk döneminde AKP’nin PYD ile işbirliğinin temel esprisi buydu: Yayılmacılık. O zaman bugün "Size mi kaldı Türkiye Cumhuriyeti” diye TKP’yi eleştirenlerin bir bölümü pek heyecanlıydı. Biz ise dün de bugün de iktidarın her türlü yayılmacı pratiğine karşıyız. Enternasyonalist olduğumuz için ve bunun devamında yurtsever olduğumuz için. “Türkiye genişlemezse çöker” akıl dışı bir laftır, “Türkiye genişlemeye kalkarsa çöker”. “Çökerse çöksün” ise bir başka akılsızlıktır. Mücadele zeminimiz bizim ülkemizdir, bizim ülkemiz Türkiye’dir. Bu zemini kaybetmek istemiyoruz. Bu zemini kaybetmemek için bugünkü yıkım kutuplaşmasının önüne geçmeye çalışıyoruz. Herkesin kendi mahallesini dolduruşa getirdiği bir çılgınlık halini durdurmak, başka ve sonu aydınlık bir çılgınlık için alan açmak istiyoruz. Osmanlıcının-İslamcının-hilafetçinin kutsalı var, Türkçünün kutsalı var, Kürtçünün kutsalı var. Bu kadar çok kutsallıktan iyi bir şey çıkmaz. Solda bu çılgınlığın parçası olmak isteyen varsa buyursun olsun. Biz bunu durdurmak için her şeyi yapacağız. İşte bu nedenle de başımız sağ olsun.

'Etnik kökenlerine bakmadan, eşitlik ve kardeşlik fikriyle bu ülkeyi ayağa kaldırmak için mücadele ediyoruz'

TKP’ye yaptığı açıklama sonrası hem Türk hem de Kürt milliyetçisi olarak tanımlanan kesimlerden aynı anda eleştiriler gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tersini hiç düşünmedik. Milliyetçilikler birbirine muhtaçtır. Biri diğerini doğurur. Biri ötekini kendini aklamak için kullanır ve bu böyle gider. TKP’nin kimseye borcu ve diyeti yok. Biz etnik kökenlerine bakmadan, eşitlik ve kardeşlik fikriyle bu ülkeyi ayağa kaldırmak için mücadele ediyoruz. Milliyetçilikleri tatmin etmeye kalkarsak bu işin sonu gelmez. Dillerin, kimliklerin, kültürlerin önündeki engellerin ortadan kalkması, eşit ve kardeşçe yaşanan bir ülkenin kurulması da milliyetçiliklerle mücadeleyi gerektiriyor. Ha, dağılma hedefleniyorsa, buradan devam edilsin, milliyetçilik üzerinden bir saflaşmaya gidilsin, doğru yoldalar!

'TKP Türkiye’nin yurt dışı askeri varlığını Türkiye kapitalizminin kâr arayışıyla açıklıyor'

TKP’nin sınır ötesi bir operasyona karşı, TSK’nin başka bir ülkenin sınırları içinde yaptığı operasyona karşı tavır almadığına yönelik de yorumlar gündeme geldi. Bu tek başına TKP’nin açıklamasının okunmamasına mı bağlanmalı, sizce başka nedenleri de var mı?

Herkes istediği gibi okuyor, kendi ezberini görmediği anda basıyor küfürü. Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’nin yurt dışı askeri varlığını Türkiye kapitalizminin kâr arayışıyla açıklıyor. Bölgedeki bütün çatışmaların arka planında da temel olarak emperyalist sistem içi çelişki ve rekabetleri görüyor. Bu çelişki ve rekabette hak ve adalet aramak mümkün değil. Türkiye’nin yurt dışındaki varlığı zamanında Fethullahçı okullarla hız kazandı, buna paralel yurt dışı askeri misyonlarda da artış görüldü ama motor gücü büyük sermayenin yatırımlarıydı. Dünyada tek bir ülke yok ki, yurt dışındaki askeri varlığını güvenlik kaygısına bağlamasın. NATO kendi gelişmesine “güvenlik” der, ABD binlerce kilometre ötede “güvenlik” gerekçesiyle işgallere, darbelere kalkışır. İsrail “güvenlik” gerekçesiyle Filistinlileri bombalar. Rusya “güvenlik” gerekçesiyle Ukrayna’ya girer. Bunların hepsine gerçek ve üretilmiş kanıtlardan söz edebiliriz. Tartışılmayan ve unutturulmak istenen ise “para”nın izidir, kâr arayışıdır. 

'Bir ülkenin ve halkın gerçek güvenliği içeride başlar, dışarıda değil'

Peki “güvenlik” kaygısı gerçek bir kaygı değil midir birçok örnekte?

Bakın sınıfsal bir bakış konusunda neden ısrar ediyoruz? Türkiye’de bugün bütün toplumu içine alan bir ulusal çıkar olabilir mi? Memleketin içinde eşitsizlik kol gezecek, büyük çoğunluk yoksul olacak, küçük bir azınlık para basacak ve dış politika bu eşitsizlikten bağımsız olacak! Bütün dünyada iktidarlar toplumu buna ikna etmeye çalışır. Günümüz dünyası da buna fazlasıyla uygundur. Bugün AKP iktidarı ısrarla “terör”ü gerekçe gösteriyor. Bir de üstüne ABD’nin teröre desteğinden söz ediyor. Bir bakış açısıyla bunu kim yalanlayabilir?

ABD ve İsrail bölgesel gerilimlerde Kürt sorunundan yararlanmak için çabalarını giderek artırmaktadır. Bu olgunun bir mahremiyeti filan kalmadı. Peki buna ne zemin hazırladı? On yıllarca, Kürt sorununun ABD ve başka emperyalist ülkelerin elinde bir koza dönüşmesi için her şey yapıldı, Kürt insanı bile isteye Türkiye’den duygu olarak uzaklaştırıldı. Eşitsizlik üreten adaletsiz bir toplumsal düzenin bu türden sorunları çözdüğü zaten hiç görülmemiştir. Adım adım Türkiye’de yoksullar birbirinden uzaklaştı. Burada Kürt halkı adına ABD ve İsrail ile işbirliği yapmanın meşru görülmesinin -ki bunu artık bir kısım solda da görüyoruz, vehameti ortada ama öte yandan buraya başka soruları da eklememiz gerekiyor.

Türkiye’de bugün “ABD terörü destekliyor” diyenlerin ABD ve de İsrail ile ilişkiler “iyi” iken pek mutlu ve mesut olduklarını biliyoruz. Türkiye’de “güvenlik”çiler, NATO Yugoslavya’yı parça parça ederken hiç şikayetçi değillerdi. Bosna, Kosova pastasından bir şeyler düşecekti çünkü inşaat şirketlerine, tekstil ve gıda patronlarına. Suriye’yi iç savaşa sürükleyen sürecin başında onlardan tek bir itiraz duymadık. ABD Türkiye’yi silahlandırırken, NATO’da Türkiye’ye önemli roller verilirken, “güvenlik” tam! İşin gerçeği, ABD emperyalizmi kendisiyle dostluk ve hizmette farklı aktörleri birbiriyle rekabete sokuyor. Yunanistan ile Türkiye’yi ABD’den daha fazla himaye görme konusunda rekabet soktu. Aynı şeyi Suriye’de yapıyor. Israrla söylüyoruz bir ülkenin ve halkın gerçek güvenliği içeride başlar, dışarıda değil. Ve güvenlik açısından en önemli unsur, yurttaşların inandığı, kardeşçe ve eşit olarak yaşadığı bir toplumsal düzendir. Bu var mı yok! Sonra, ne gerekir? Emperyalizmin müdahale kabiliyetinin kırılması. NATO üyeliği sürecek, İncirlik başta olmak üzere 30’u aşkın ABD ve NATO üssü bir ağ gibi ülkeyi saracak, çokuluslu tekeller ekonomiye hakim olacak, sonra sınır ötesinde güvenlik arayacaksın. Buna kim inanır!

Az önce İsrail ve ABD’nin Kürt hareketine desteğinin mahrem bir bilgi olmadığından söz ettiniz. Bu gerçekten böyle mi?

Ben ortada bir sır olduğunu düşünmüyorum. Daha öte bir şey söyleyeyim, 7 Ekim’den itibaren yeni bir evreye giren İsrail saldırganlığına karşı Türkiye solunda ortaya çıkan tereddüdün önemli bir kaynağı buydu. Biz dedikodu ya da iktidarın söylemleriyle hareket etmeyiz. Okuruz, izleriz, değerlendiririz. Bugün “Türkiye nasıl ABD ve İsrail ile ilişki kuruyorsa biz de kuruyoruz” diyen bir anlayış var. Bizim buna itiraz etme, karşı çıkma hakkımız var. Ama bütün geçmişinde, sicilinde NATO’culuk olan Türkiye sağının, İsrail'le ilişkileri şu anda karşılıklı bağırıp çağırırken dahi kesmeyenlerin, ağızlarını açma hakları yok. Ha diyecekler ki, NATO’dan çıkıp İsrail devletiyle işbirliğini kesersek “milli güvenliğimize dönük tehdit artar”! HÜDAPAR da son tahlilde güvenlik için değil mi! Ne güvenlikmiş kardeş bu!

'Karnından konuşmak, kafayı kuma gömmekle bir yere varılmaz'

Tekrar Kürt hareketinden ve bazı solculardan TKP’ye gelen tepkilere gelmek istiyorum. Kullanılan kavramlar ve dille mi ilgili bu tepkiler?

Hayır kesinlikle değil. Dille ilgisi yok. Yaklaşımla, özle ilgili bir sıkıntı var. Yoksa neden TKP’nin dilinden rahatsız olup, AKP ile “terör” konusunda aynı dili kullanan CHP ile gerektiğinde can ciğer kuzu sarması olsunlar, İmamoğlu ile mutlu mesut hareket etsinler. Geçiniz bunları…

Biz dilimizi, ne dediğimizi biliriz. Herkes ne istediğini, ne dediğini açık açık söylerse sorun kalmaz. Karnından konuşmak, kafayı kuma gömmek, mış gibi yapmak, bunlarla bir yere varılmaz. Bizim bu ülkede emekçi halkın birliğini sağlamak gibi bir iddiamız var ve buna öncelik vermeyen her tavrın felakete davetiye çıkarmak anlamına geldiğini biliyoruz. Neden bazılarını kızdırmak pahasına Türkçülük, Kürtçülük gibi adlandırmalara gidiyoruz? E çünkü buradan sadece savaşlar, yıkım, yoksulluk ve acı çıkacak. Bunun üzerine kurulu bir sosyalizm mücadelesi olabilir mi? Bunu geçtim, bu taraflaşmanın bir yere bağlanması bile olanaksız.

TKP bağımsız ve egemen bir Türkiye fikrinin, kardeşliğin, devletçi ve planlı bir ekonominin Kürt gerçeğini inkarla gelişebileceğine inanmıyor. Bu yol tamamen kapalı, yanlış ve ahlak dışı. Ancak kimliklerin, etnisitelerin, özerkliğin altını çize çize mutlu sona ulaşılması imkansız. Bunun için milliyetçiliğin dilini zayıflatmak için uğraşıyoruz ve burada kimseye borcumuz, yaranma ihtiyacımız yok. Biz yurtseveriz, cumhuriyetçiyiz, komünistiz.