Kemal Okuyan: İran rejimi kendi içinde reformlarla tavizler vererek ayakta duramaz

soL TV'de yayınlanan Bakış Programı’nda bugün Kemal Okuyan ve Gökhan Kazbek İran'daki gelişmeleri değerlendirdi.

Haber Merkezi

Bakış Programı’nda bugün Kemal Okuyan ve Gökhan Kazbek İran'daki gelişmeleri değerlendirdi.

Kadınların başlattığı 10’uncu gününe giren protestoların seyri ne olur, İran'daki iktidar elindeki gücü sonuna kadar kullanacak mı, mollaların rejiminde artık sona mı geliniyor, dünya İran’daki sürece nasıl tepki veriyor konuları programda masaya yatırıldı.

Okuyan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"İran dünyanın en önemli ülkelerinden bir tanesi. 20. yüzyılda İran'da olup bitenler ders kitaplarında okutulacak nitelikte. 

- Asya'da 3 ülke, Hindistan ve Japonya'yı katıyorum, çok önemli ülkeler.

- Ben bir İran uzmanı değilim ama İran tarihine ilişkin bilgilerim var. 

- Burada uzmanlığın dışında bizim açımızdan marksist bir yaklaşım sergilemek gerekiyor. 

- Bu başlığı kadın özgürlüğüne sıkıştırmak yapılabilecek en büyük hatalardan bir tanesi.

- Burada yoksulluk, yoksuzluk, zorbalık, toplumsal adaletsizlik var. Buna dönük tepkiler doğal olarak süreklilik arz etmiyor. Çünkü çok ciddi bir toplumsal tabanı olan ve kendisini çok ciddi örgütlemiş bir rejimden söz ediyoruz.

- Bu hareketlerin ortaya çıkış nedeni arkadaki muazzam birikimi görmemizi engellememeli.

- Burada bir genç kadının hayatı sözkonusu. Ama sadece buna bağlanması bizi tuzağa düşürür.

- Kadınların bu İslami rejimin acısını çektiğini biliyoruz.

- Ancak İran muazzam kaynaklara rağmen ciddi bir yoksulluk çekiyor. Yolsuzluk hep gündemde.

- Bunları sadece yurtdışına bağlamak hiçbir şeyi açıklamaz. Emperyalist ülkelerin İran'ı tecrit etme girişimleri... Ama buna sadece bağlanamayacak bir olgu var o da şu, İran'ın zenginliklerini örtülü bir şekilde yağmalayan aslında kitaba tam olarak uymayan bir kapitalist sınıf var.

- Ortada adlı adınca İslami bazı vakıflar üzerinden ülke ekonomisinin önemli kaynakları, devletin elinde olarak gösterilen kaynaklar aslında molla hiyerarşisi içerisinde dağıtılıyor. Çok ciddi toplumsal eşitsizlikler var İran'da. 

- İran rejimi bu gösterilerle sarsılır mı? Sarsılıyor bu çok açık. Ayrıca şunu da görmek lazım, şiddet şiddeti doğuruyor, daha da militanlaşan bir halk hareketi var şu anda.

- İran rejimi kendi içinde reformlarla tavizler vererek ayakta duramaz. Çünkü sistem halkı baskılamak ve dinsellik üzerine kurulu. Bunu çektiğiniz zaman bugün mollalara dağılmış olan o ekonomik kaynaklar sorgulanacaktır. O yüzden de kadınlardan başlayarak toplum üzerinde bir baskı kurması gerekiyor. Ama asıl burada işçi hareketini engelliyorlar.

- Bu halk gösterileri iki şeye evrilmezse başarılı olma şansı yok. Bir tanesi şu. İran'da ne zaman halk bir haksızlığa karşı ayağa kalksa batıdan destekleniyorsunuz diyorlar. Batı İran'daki rejimi baskılamak için her türlü hareketi kullanıyor ama bu dünyanın her yerinde böyledir, kullanmak isterler. Ancak İran'da kafasını kaldıranı Amerikan ajanı olarak göstermek çok büyük bir suçtur, halk düşmanlığıdır.

- Bu ithamdan kurtulmanın yolu önlem almaktır. Halk hareketi de öğrenir. Şu anda İran'da bu hareketin bir öncüsü yok.

- Bu halk hareketi olgunlaşacaksa ki eninde sonunda olgunlaşacak bu Batı destekçisi ithamını bertaraf etmek zorundadır. Antiemperyalist bir karakter kazanarak. Batı desteklediği şeyi yönlendirir tıpkı Arap Baharı'nda olduğu gibi.

- Burada kritik olan şu, ben şu mollalardan kurtulayım ondan sonrasına bakarım diyemezsiniz. Atı alan Üsküdar'ı geçer. ABD ya da diğer emperyalist ülkeler hareketi yönlendirir ve istedikleri yöne doğru sevk ederler. Ortaya çıkacak güçler içindeki yurtsever güçlerin İran rejimi ile herhangi bir işbirliğine girmeksizin antiemperyalist bir çizgiyi güçlendirmesi gerekir. Bizim Gezi hareketinin en önemli özelliklerinden biri Gezi'ye böyle bir emperyalist vizyon hakim olamadı. Burada halkımızın duyarlılıkları kadar irili ufaklı birçok örgütün çabası yardımcı oldu.

- İkinci mesele de sınıf. İran'da grevler de oluyor deniliyor ama esnaf kepenk kapatıyor. Yani bir işçi sınıfı hareketi henüz tam olarak ortaya çıkmış değil. Kimi çağrılar var. Bildiğim kadarıyla Tahran'da toplu ulaşım araçlarının şoförlerinin sendikası böyle bir çağrı yapmış durumda. İşçi sınıfı olmadan bu rejim değişmez. İran rejimi hala çok güçlü ve bir toplumsal tabanı var. Bugünden yarında İran rejiminin yıkılmasını beklememek lazım.

- İran devleti meseleyi etnik bir çatışmaya sıkıştırmak istedi. Çünkü ilk öldürülen Amini genç bir Kürt kadındı. Ne yaptı? Kürt bölgesinde ağır silahlarla oraları ateş altına aldı. Ama olmadı bu. Neredeyse şu anda İran'ın bütün bölgelerini kapsayan bir hareket var. Dar anlamıyla bir kadın hareketi değil. Kadınlar her eylemde olduğu gibi burada da öne çıktılar. Bundan sonrası ideolojik ve sınıfsal bir kavgadır. Bunun nereye evrileceğini göreceğiz. 

- İran'ın deneyimli bir devrimci hareket tarihi vardır. O yüzden ilgiyle takip etmek gerekiyor.

- İran'da haksızlıklara karşı, zorbalığa karşı ayağa kalkan herkese ABD ajanı dersek ABD'yi meşrulaştırırız. Buna izin vermemek lazım, bu ahlaki değil. Ama ABD parmağını da bulaştığı her yerde o parmağı kırmak lazım. Bu çok karmaşık bir süreç. Ama İran'da bunu çözebilecek bir birikim var. Böyle bakmak lazım.

- 1980’de başlayan Irak-İran savaşı mollalar rejimine can simidi oldu. Bu savaşla milliyetçi bir dalga yayıldı. Devrimci bütün örgütleri dağıttılar. Ve İran İslam Cumhuriyeti konsolide oldu. Devrimci süreç karşı devrimci sürece evriltildi. Aslında şah rejimini yıkarak iktidara gelmedi mollalar, şah rejimini yıkan bir harekette hegemonya kurdular ve o hareketteki diğer unsurları tasfiye etmiş oldular.

'İran'da açıktan ABD yanlısı bir iktidar bu bölgenin felaketi olur'

- (Türkiye'ye bunun etkisi ne olur?) Burada henüz daha doğrultusu netleşmemiş, sınıfsal ve ideolojik olarak olgunlaşmamış bir hareketten söz ediyoruz. Bu hareket mollalar iktidarı içerisindeki çekişmede meze olabilir. Bir de İran'da kurumsal rekabet var. Bunlar arasındaki rekabette bu olaylar ülkedeki iktidarı değiştirmez, iktidarın iç dengelerinde oynamalara neden olabilir. Bunları konuşmak için henüz erken. Ama bana göre iktidar kadınlara biraz daha hak verelim diyerek iktidarı sürdüremezler. O yüzden biraz taviz veriyor gibi gözüküp baskıyı daha da artırmaya gidecekler. Ya da sönümlenmesini bekleyeceklerdir. Karşıt gösteriler yaptırabilirler. Ben ciddi bir değişiklik şu aşamada beklemiyorum. Ama çok hızlı bir biçimde bu olaylar sınıfsal ve ideolojik olarak olgunlaşabilir, belli bir karakter kazanabilir. O zaman işin rengi açıkçası değişir. Bunun sonuçları ne olur? Hangi yöne gideceğine bağlı. İran'da açıktan ABD yanlısı bir iktidar bu bölgenin felaketi olur. Yani eğer bu yönde giderse, bu korkunç bir yıkım olur. Ama böyle bir yıkım olasılığı var diye gerici bir iktidarı desteklemek aslında o yıkımı kolaylaştırır. Bize düşen şu: Laik, insanların özgür olduğu ama eşit olduğu, sömürünün olmadığı ve bu nedenle yolsuzlukların olmadığı, toplumsal adaletin olduğu bir İran. Bizim beklentimiz budur. İran bunun eşiğine birkaç kez geldi tarihte. En çok eşiğine geldiği dönem de 78-79'du.

- İran’da toplumsal dinamikler kendi güçleriyle, emekçi halka dayanarak, yurtsever, devrimci bir ideoloji ile bu iktidarı devirmeliler. Diğeri, Batılı emperyalistlerin parmağı ile olacak bir değişim felaket olur.

- Dört emperyalist ülkenin de İran geçmişi çok karanlıktır: Bunlar ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa. Bu dört ülke şu anda düşük profil sergiliyor. Karşımızda alçak bir emperyalist dünya var. Hangi hesapla böyle davrandıklarını bilemeyiz. Belki de İran'daki hareketin 'Batı'nın uşağı olduğu' suçlamasına yardımcı olmamak için böyle davranıyorlar. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa'nın İran'da bağlantılarının olmayacağını düşünmek hayal olur. Önemli olan burada halkın kendi hareketini bağımsız bir karakterle korumasıdır. Bunu da ancak devrimci bir bilinçle yapabilirsiniz.

(EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz'in açıklamaları) Parti olarak da sol içi polemiklere yatkın değiliz ama Ercüment'le kişisel bir dostluğumuz da var, EMEP'le de dostça ilişkiler içerisindeyiz. Bunu sürdürmek istiyoruz. Sosyal medyada da benzer bir paylaşımı oldu sevgili Ercüment'in. Belki bir enerji buldular her yola çıkışta olduğu gibi ama ben bütün bir konuşmanın bir negatif enerji anlamına geldiğini söylemek zorundayım. Yani anlaşılıyor ki muhatabı biziz ya da Sosyalist Güç Birliği. Öyle anlaşılıyor, eğer değilse bunu düzeltirler. Ama kimi kastettiğinden bağımsız bir şey söyleyeceğim. Emperyalizm denince ulusların kaderlerini tayin hakkı akla geliyorsa ortada bir sorun var demektir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı ayrı bir tartışma konusu olabilir, bu yapılır. Yani dünyada bütün eşitsizliklere olduğu gibi, bütün baskılara olduğu gibi her ulusun üzerindeki baskının, ya da uluslar arasındaki eşitsizliklerin ortadan kalması gerekir. Ama emperyalizm denildiğinde akla NATO, Avrupa Birliği, ABD üsleri, ABD'nin Suriye, Yunanistan ya da Türkiye'deki varlığı akla gelmiyorsa bence sorun var demektir. Bunu özel olarak bir kişiye ilişkin söylemiyorum. Yani emperyalizm denilince akla ulusların kaderlerini tayin hakkı gelmez. İkincisi Kürt halkının acılarına ya da yaşadığı trajediye, uğradığı haksızlıklar, baskılar, bunlara dönük bir duyarsızlık olduğunu düşünüyorsa, şimdiye kadar birçok kez oturup sohbet ettik o sohbetlere devam etmemiz gerekiyor. Türkiye'de aklı başında olan hiç kimse hele bir devrimci Kürt halkına gözünü kapayamaz. Ama öte yandan kimlik siyasetiyle her sorunun üstüne konan bir Kürt kimliğiyle, 'Kürt sorunu çözülünce diğer sorunlar çözülür' diyen bir anlayışla da herhangi bir çözüm mümkün değil. Bizim parti olarak Kürt emekçisine nasıl yaklaştığımızı, Türkiye'de nasıl kardeşçe yaşanacak birlikte, Türkiye'yi güçlendirecek ve ayağa kaldıracak eşitlik içerisinde, nasıl bir projeye sahip olduğumuzu aslında biliyor Ercüment. O yüzden de bir yandan da diyorum ki bu sözlerinin bir kısmının muhatabı biz olmasak gerek. Ama bunu bir polemik olarak sürdürmek gibi bir niyetimiz bizim olamaz. Bizim Kürt sorununa yaklaşımımızı Türkiye'de nasıl bir devrimci projeyi savunduğumuzu Ercüment en az bizim kadar biliyor. O nedenle bunları kamuoyu önünde polemik konusu yapmayı açıkçası tercih etmem. Ama o sözlerin özellikle bu emperyalizmle ilgili kısmında ben sorun gördüğümü az önce söylemiş oldum.

- (Emek ve Özgürlük İttifakı Sosyalist Güç Birliği'nden randevu talep ederse tekrar görüşmeler olabilir mi?) Böyle bir talep gelirse biz bunu Sosyalist Güç Birliği'nin bileşenleri olarak değerlendiririz. O yüzden ben burada bir şey diyemem. Ama TKP'ye özel olarak böyle bir talep gelirse biz tabii ki görüşürüz, dinleriz. Ama Sosyalist Güç Birliği ile ortaya çıkan Emek ve Özgürlük ittifakı arasındaki ayrımlar sanıldığı kadar önemsiz değil. Deniliyor ki, orası da laik, orası da emek diyor, orada da antiemperyalizm var. Buradan bağımsız olarak bir şey söyleyeceğim. Sosyalistler ne zaman bağımsız güç olarak kendi sözlerini etkili bir şekilde söylemeye başlarlarsa hızla bazı güçler benzer argümanları dile getirmeye başlıyorlar. CHP için de geçerli. Son dönemde herkesin dikkatini çeken bir şey var, daha önce Kılıçdaroğlu'nun hiç ağzına almadığı kavramlar konuşulmaya başlandı. Bunun kaynağında bir, Türkiye'deki ekonomik krizin yarattığı sınıfsal tepkileri kendilerine kanalize etme arayışı var. Ama bir de şu var sosyalist hareketin etkilemeye başladığını görüyorlar. Antiemperyalizm, laiklik, emekten yana olmak sadece birtakım sözlerden ibaret olamaz. Şu göstergelerin olması lazım. Emekten yanaysanız sermaye egemenliğini sorgulayacaksınız. Laiklik. Tarikatlar ve cemaatler dağıtılacak mı? Soru bu. Laiklik dinler arasında eşitlik demek değil ki. Bu kimlik siyasetidir. Zorunlu din dersleri ne olacak bu soruya cevap verilmesi lazım. Ya da NATO ne olacak? AB ne olacak? ABD emperyalizminin bölgedeki varlığına ilişkin nasıl tavır alınacak? Suriye'de nasıl tavır alınacak? Bunlar somut sorular. Laiklik, antiemperyalizm, emekten yana olmak. Bunlar soyut kaldığı sürece bir anlam ifade etmiyor. Buralarda Sosyalist Güç Birliği'nin sözü var. Çok net bir sözü var. O yüzden de Sosyalist Güç Birliği şuraya katılsın... Bunun bir nedeninin olması lazım.

- (Kılıçdaroğlu'nun "benimle misiniz" çıkışı) Mutlak olarak budur demiyorum ama diğer ittifak ortaklarına 'CHP içindeki farklı eğilimlere artık güvenmeyin. Ben CHP'yi konsolide ediyorum, orası benim arkamda duracak cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda' mesajını vermek istediğini düşünüyorum. Ama bu yine kendi adaylığı olması anlamına gelmiyor. 

- (İtalya'daki seçimleri aşırı sağcı Meloni'nin kazanması) Avrupa'da sağın değişik versiyonlarının yükselişe geçmesinin nedeni sahte soldur. Yani sosyal demokrasi ve onun türevleridir. Bu kadar derin bir ekonomik kriz varken. Ve burada tabii asıl solcuların da etkisizliği... Daha önceki güya solcu olduğunu iddia eden hükümetler ya da koalisyonlar o kadar büyük bir hayal kırıklığı yarattılar ki şimdi Avrupa sağa kayıyor. Zamanında çok güzel bir sözdü bu, aslında faşizm devrimci hareketin günahlarının bedelidir. Devrimci hareketin yetersizlikleri yine sağın önünü açıyor ve sağ aslında soldan bu anlamda rol çalıyor. Bu çok acıklı bir durum.

- Avrupa faşizmin yatağıdır. Bunu unutmayalım. Avrupa'da yaşanan faşizm deneyiminin eşi benzeri yok.

- Sahte solun maskesini indirmeden sağ ile hesaplaşılamaz. Aynı şey İtalya için de geçerli. Faşizmin acılarını yaşamış bir ülkede faşizan bir siyasi parti nasıl bu kadar yüksek oy alabilir? Bunun yanıtı belli. Çünkü düzen içerisinde oynayan o sosyal demokrasi insanlarda muazzam bir hayal kırıklığı yarattı. Büyük tekellerin çıkarlarına hizmet etmek için çabalıyor sosyal demokratlar, halk nezdinde itibarsızlaşıyorlar, halk da solda bir şey görmeyince sağa yöneliyor. Olan budur. Bu Türkiye'de de olabilir. Bugün Millet İttifakı'nın yarattığı en büyük tehlikelerden bir tanesi budur: Yaratacakları hayal kırıklığı. Şimdi sus diyorlar, bunları konuşma. İş işten geçtikten sonra mı konuşacağız? Şu anda konuşmazsak yarın susmak zorunda kalırız.

- Zor bir süreç var. Ama umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor. Çünkü aynı zamanda bütün bu yaşananlar karşımızdaki  sistemin çaresizliğidir. Büyük bir kriz var ve çözüm üretemiyorlar. İnsanlığın bazen karanlıktan çıkışı bu tür krizlerin ardından gelir."

soL TV'de canlı yayınlanan programı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: