Kamala Harris'in yolu nereye çıkar?

ABD’de, Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde kaderimizi Kamala Harris veya bir başkasının insafına teslim etmemiz beklenemez. Kamala Harris bu düzenin ta kendisidir.

Nida Yaren Yılmaz

ABD başkanlık seçimlerine yaklaşık bir ay kalmışken, geçtiğimiz haftalarda başkan adayları Kamala Harris ve Donald Trump arasında yapılan münazara konuşulmaya devam ediyor.

Emperyalist piramidin tepesinde bulunan ABD’nin yeni rotası kuşkusuz tüm dünyada merak ediliyor.

Türkiye’den akademisyenler, gazeteciler gibi birçok kesimin yanında sermaye çevreleri de ABD seçimlerindeki gelişmeleri ilgiyle takip ediyor. Harris’in münazaradan galip çıktığı düşünülürken tartışmanın seçim sonuçlarına etkisi konusunda kimse net konuşamıyor.

2024 seçimlerinin sıkça konuşulan bir diğer özelliği, Demokratların başkan adayı Kamala Harris’in ABD tarihinde Asya kökenli ilk siyahi başkan adayı olması. 2020 yılında Harris başkan yardımcısı seçildiğinde de benzer bir heyecan dalgası yaşanmıştı. Şimdi radikal sağcı Trump’ın temsil ettiklerine karşı, Harris’in tüm renklerine dokunarak yazılan “fırsatlar ülkesi” anlatısı bir kez daha toplumun önüne konuyor. Düzen muhalefetinin uç noktası kimlik siyaseti olduğu müddetçe bu anlatının her zaman alıcısı çıkar.

Örneğin T24’te Evren Balta imzasıyla yayınlanan bir yazı “Harris’in bir kadın lider olarak iyi hazırlanmış, güçlü, güler yüzlü ve samimi bir imaj çizdiğini” olduğunu söylüyor.1 Ancak Harris’in ırkı, cinsiyeti, ne kadar güler yüzlü veya samimi olduğu önümüzdeki dört yılda emekçi sınıfların yaşamlarını ne kadar etkileyebilecek biraz inceleyelim.  

Eski yolun devamı

Harris’in yeni sloganı Türkçe'ye “İleriye Doğru Yeni Bir Yol” olarak çevirebileceğimiz “A New Way Forward” oldu.2 Harris, ABD siyasetinde yeni ortaya çıkan ve yıldızı parlayan bir isim değil. Geçtiğimiz 4 yıl içinde yürüttüğü başkan yardımcılığı göreviyle ülkedeki en yetkili ikinci kişiydi. Bu görevinden önce de sırasıyla San Francisco bölge savcısı, Kaliforniya Başsavcısı ve Kaliforniya Senatörlüğü olmak üzere birçok kritik görev üstlendi. 

2020’de "Black Lives Matter" protestoları sonrası başkan yardımcısı adayı olan Harris’in adı, savcılık döneminden mahkumiyet oranlarını artırmak için şüphelilerin haklarını ihlal eden yöntemlerle ve ırk temelli ayrımcı hapishane türünden ceza sistemi reformlarıyla gündeme gelmişti. Özel hapishaneleri destekleyen Harris basit suçlar işleyen kişileri, özgürlüğü kısıtlamayan başka cezaları değerlendirmeksizin hapse gönderdi. Çünkü hapishanedeki insanları ucuz iş gücü olarak görüyordu. Yine düşük riskli mahkumların serbest bırakılmasına da karşı çıktı. Aksi bir tutumun, Kaliforniya'nın ucuz iş gücünü kaybetmesine sebep olacağını söyledi. Yine 2013'te yaptığı bir konuşmada, hapishanelerin okullardan daha fazla inşa edilmesi gerektiğini dile getirdi.3 Hatta Harris’in bu tartışmalı geçmişi Demokrat Partili eski senatör Barbara Boxer tarafından eleştirilmiş, ancak Harris’ten konuya dair bir açıklama gelmemişti.4

Harris’in seçtiği başkan yardımcısı adayı ise Minnesota valisi, eski öğretmen ve sendikacı Tim Walz oldu. Liberal medya tarafından solcu bir yıldız olarak parlatılan Walz, Black Lives Matter protestoları sırasında Minnesota valisi olarak protestoların şiddetle bastırılmasından sorumlu olan isimdi. Hatta o günlerde müdahalede gecikmesi nedeniyle Cumhuriyetçiler tarafından yapılan eleştirileri kabul edip Ulusal Muhafızların daha erken müdahale etmesi gerektiğini söyleyecekti.5 Yani, bu ırkçılık ve eşitsizlikler üzerine kurulmuş sistemden başka bir yol arayanlar için, Harris-Walz ikilisinin önerebileceği yeni bir yol değil, düzenin devamından başka bir şey olamaz.

Düzenin en büyük öcüsü: Komünizm 

Peki, Kamala Harris, Trump’ın sık sık onu “suçladığı” gibi komünist mi?

Harris’in babası Donald J. Harris, Stanford Üniversitesi’nde kalkınma ekonomisi üzerine çalışan ve sola yakın olarak tanınan bir akademisyen. Ancak Trump’ın iddialarının kaynağı yalnızca buraya dayanmıyor ve bunda yalnız değil. Harris’in açıkladığı ekonomi paketinde orta sınıfa yönelik ekonomik destek ve vergi indirimi gibi planlar, Türk liberaller tarafından da Harris’in solcu olduğu şeklinde yorumlandı.6 Oysa adaylığı açıklanır açıklanmaz Harris’in ilk çalışmalarından biri de, bir sonraki başlıkta detaylandıracağımız, büyük sermayeye güven verme çabaları oldu. 

Derinleşen ekonomik kriz ABD halkını da etkiliyor. Nitekim münazara esnasında da Trump “İnsanlar ekonomik olarak 4 yıl önce olduğundan daha iyi durumda mı?” diye sorduğunda, Harris yalnızca “Trump’tan çok kötü bir ekonomi ve yüksek işsizlik devraldıklarını” söyleyebiliyor. Ancak ekonomik krizden her sınıfın aynı şekilde etkilenmediğini biliyoruz. 2022-2023 aralığında ABD halkı son yılların en yüksek enflasyonuyla boğuşurken ülke ekonomisi büyüdü.7 İşçi sınıfı kendisinin altında kaldığı bu ekonomik krize yanıtı bir grev dalgasıyla verdi. 2023 yılı, ABD’de 2000’li yıllar arasında en çok greve çıkılan yıl oldu. Daha yüksek ücret talebiyle 33 büyük işkolunda 1000’den fazla işçinin katıldığı grev ve gösteriler düzenlendi.8

İşte Harris’in programı, emek yoğun sektörlerden yükselen bu grev dalgasına karşı orta sınıfa bir çeşit sus payı niteliğinde: “Siz de greve çıkmayın, programımda size de yer var”. Peki programda orta sınıflara yönelik diye sunulanlar neler sahiden? Vergi indirimleri, ilk kez konut alacaklar için peşinat desteği, konut inşaatını teşvik etmek için (sermayeye) vergi indirimleri, bir de fahiş market fiyatlarına denetim ve fırsatçı işletmelere cezalar. Bir kısmı doğrudan sermayeye teşvik niteliğinde olan, bir kısmı ise AKP’nin uygulamalarını hatırlatan bu programın sol ile ilgisi olduğunu söylemek akılla alay etmek gibi.

Trump da tam olarak bunu yapıyor ve işte buradan kalkıp Harris’in komünist olduğunu iddia ediyor, kendisine dair şüpheleri “komünizm öcüsü”nü gösterip bastırmaya çalışıyor.9 Oysa Harris’in de, programının da komünizmle bir alakası olmadığı ortada. 

Silikon Vadisi’nden Hollywood’a uzanan dostluklar

Harris’in çeşitli sermaye gruplarıyla iyi ilişkiler içinde olduğu yıllardır biliniyor. Harris’in kampanyasının bağışçıları arasında LinkedIn’in kurucusu milyarder Reid Hoffman, yatırım bankası Evercore’un kurucusu Roger Altman, ve Hollywood grevleri sırasında büyük tepki toplayan eski Disney yöneticisi Jeffrey Katzenberg bulunuyor.10

Harris’in dostluk mesajı verdiği bir diğer sermaye grubu da yapay zeka ve kripto para alanında faaliyet gösteren Silikon Vadisi patronları. Harris’in bağışçılarından biri olan Ripple isimli teknoloji şirketi, Fairshare isimli bir Siyasi Eylem Komitesi’nin (PAC)11] en büyük bağışçısı durumunda bulunuyor. Bu komitenin kadın ve ilerici yöneticileri görevden aldırmak veya yeniden seçilmelerini engellemek için İsrail destekçisi ve sağcı gruplarla birlikte çalıştığı biliniyor.12

Kamala Harris kendisini bir aktivist olarak anlatmasına ve yeşil politikalarla ilgili vaatleri bulunmasına rağmen destekçileri arasında petrol tekelleri ve doğa için ciddi riskler barındıran hidrolik kırma patronları da bulunuyor.13 Münazaranın hemen sonrasında Harris’e desteğini açıklayan pop yıldızı Taylor Swift ise özel jetiyle kısa mesafe uçuşları nedeniyle karbon salınımı en yüksek olan ve bu yüzden sürekli eleştirilere maruz kalan ünlülerden bir tanesi.

Düzen siyasetinin kadim kanunu bu tarz dostlukların pek de ucuz olmadığıdır. Harris’in dostları da emekçi düşmanı, ırkçı, çevre düşmanı patronlardan oluşuyor. Bu arkadaşlıklar kendisinin kim olduğunu ve seçimleri kazanırsa hangi sınıfın çıkarlarını gözeteceğini açıkça ortaya koyuyor. 

Filistin ikilemi

Münazarada Harris’in samimiyet testinde en açıkça sınıfta kaldığı alan Filistin politikası oldu.

Harris’in yıllarca pro-militarist ve İsrail destekçisi bir tavır aldığını, İsrail’e yapılan desteklerin arttırılması gerektiğini savunduğunu biliyoruz. ABD’de üniversitelerden yükselip toplumun geniş kısımlarına yayılan savaş karşıtı protestolar nedeniyle Harris, bu tutumundan geri adım atmak zorunda kaldı. Söylemini acil ateşkes ve iki devletli çözüm politikası üzerinden kurdu. Ancak ortaya attığı iki devletli çözüm politikasının muğlaklığı bir yana, İsrail’in kendisini savunma hakkının yanında olduklarını ve silah ticaretinde hiçbir aksama olmayacağını söylemeyi de ihmal etmedi.14 

Birçok yorumcu tarafından Harris’in başkan yardımcısı adayı olarak Walz’i belirlemesinin önemli sebeplerinden birinin Walz’in Filistin konusunda iki devletli çözümü savunarak diğer alternatiflere göre daha ılımlı bir pozisyonda olması.14 Ancak Kamala Harris’in seçildiği takdirde birlikte çalışacağı bir başka isim ise Ulusal Güvenlik Danışmanlığı'na getirileceği belirtilen Philip Gordon. Gordon, Clinton ve Obama yönetimlerinde önemli roller üstlenmiş ve Trump döneminde CFR’de “Senior Fellow” olarak görev yapmış bir isim. Demokrat Parti’nin dış siyaset stratejisinin inşacılarından biri olan Gordon, ABD'nin şiddet kullanarak dünya liderliğini koruması gerektiğini savunuyor. Güncel olarak, tıpkı Trump gibi, İsrail’e tam destek veriyor ve en büyük tehdit olarak Çin’i görüyor.15 Yani başrolde “solcu” yıldızlar tiyatro oynarken arka planda savaş makinesi çalışmaya devam edecek.

Siyahi-Asya kökenli bir kadının ABD başkanı olmasının bir dönüm noktası olacağını düşünenlerin önünde cevaplaması gereken bir soru var: Sizce Filistinli kadınlar üzerlerine düşen bombaların bir erkek tarafından mı yoksa güler yüzlü bir kadın tarafından mı atılmasını tercih eder?  

Köprüden önce son çıkış

Dünyanın “en güçlü” ülkesini yönetecek başkan adaylarından biri, yargılanmakta olan radikal sağcı deli bir adamdır. Diğeri ise eğer çekilmek zorunda kalmasaydı, iki kelimeyi yan yana getiremeyen, toplantılarda uyuyakalan, kendi oğlunun pedofili olduğunu iddia ettiği -yani henüz yargılanmayan- bir olağan şüpheli olacaktı. 

Kapitalizmin şimdiye kadarki sınıflı toplumlardan en önemli farkı emekçi sınıfların sisteme sadece kaba zorla değil, ideolojik rıza üretim mekanizmalarıyla dahil edilmesidir. Harris'in görevi, hâlâ aklını ve vicdanını bu düzene tamamen teslim etmemiş insanların bu akıl dışı sisteme olan inançlarının tazelenmesini sağlamaktır. Geçinebilmek için iki işte çalışmak zorunda kalan, çocuğunun ihtiyaçlarını zar zor karşılamaya çalışan, sürekli polis şiddeti, taciz korkusuyla hayatta kalmaya çalışan milyonlarca siyahi kadına “Bakın, burası fırsatlar ülkesi!” diyebilmek için Harris o kürsüdedir. 

Oysaki emperyalizm bugün yalnızca patronlar için fırsatlar yaratıyor. Emekçilerin payına ise savaşlar, yıkım, eşitsizlikler ve sefalet düşüyor. Kapitalizmin kalbi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde düzen ekonomik ve ideolojik olarak çatırdıyor. Emekçi sınıfların ise göstermelik figürlerin göstermelik başarılarına alkış tutmakla yetinmesi isteniyor. Filistin’de yaşanan katliam devam ederken, nükleer savaş tehditleri havada uçuşurken, eşitsizlikler her geçen gün derinleşmeye devam ederken, ABD’de, Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde kaderimizi Kamala Harris veya bir başkasının insafına teslim etmemiz beklenemez. Kamala Harris bu düzenin ta kendisidir. Madalyonun bir tarafında Trump varsa diğerinde Harris vardır. Başkanlık mücadelesini kazansa da kazanamazsa da düzen açısından çok önemli bir misyon üstlenmektedir. 

Bu zorbalık düzenine topyekün “Dur!” demenin vakti geldi de geçiyor… Barış, eşitlik ve özgürlük isteyen herkesin ise köprüden önce son çıkıştan direksiyonu sosyalizme kırması gerekiyor. 

Büyük usta Nâzım’ın dediği gibi:

"Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
            ya dünyamıza inecek ölüm."