Kadınlara böyle seslendiler: Tutucu olmalıyız, bağnaz olmalıyız artık kafamız dolmuştur

İsmailağa Cemaati'nin toplantılarında kadınlara 'Aydın seslere, çatlak seslere kulak vermeyeceğiz. Biz tutucu olmalıyız, bağnaz olmalıyız, dar kafalı olmalıyız' denildi.

Haber Merkezi

İsmailağa Camii İmam Hatîbi Salih Topçu tarafından her Pazartesi saat 09.30'da sadece "hanımlarla" cemaat toplantıları yapılıyor. "Sohbet" denilen toplantılar üç saate yakın sürüyor.

Gerçek Gündem'den Filiz Gazi, bu toplantılardan birine katıldı. Gözlemlerini anlatan Gazi, caminin tamamen dolduğunu, kapı girişlerinde daha çok gençlerin oturduğunu, şehir dışından gelen kadınlar dahi bulunduğunu belirtti.

'İstanbul’un orta yerinde şeriat düzeni kurulmuş gibi'

"İstanbul’un çeşitli semtlerinden araçlarla getirilen ‘talebelerin’ başında ‘hoca’ dedikleri kadınlar bulunuyor. Hocalarının etrafında oturarak sohbeti dinleyen gençlerin can kulağıyla sohbeti dinlediklerini söyleyemem. Orta yaş üstü kadınlar ise sohbeti dinlemede daha dikkatli" diyen Gazi, şunları ifade etti:

"Vaazlarda sık sık bu dünyada ve öte dünyada huzur ve güveni garantilemenin ancak İsmailağa Cemaati içinde kalarak mümkün olacağı tembihleniyor. Bu haliyle İstanbul’un orta yerinde şeriat düzeninin hâkim olduğu küçük bir ülke kurulmuş gibi.

Topçu’nun yer yer sesini yükselttiği sohbette cemaatteki kadınlara gündelik hayatta nasıl davranacakları, kimlerle ilişki kuracakları, kimlerden uzak duracakları, ‘şeriata uygun hal ve tavırların’ nasıl olduğu anlatılıyor. Topçu örneğin bir sohbette denize, havuza gitmeyi şu sözlerle yasaklıyor:

'Oraya gidenler, hangi akla hizmet gidiyorsunuz? ‘Bayan havuzuymuş! ‘Bayanı’ onlar diyor, ben demiyorum. Denize giriyorsunuz, orası size aitmiş öyle mi? Birisi oraya gelirse ne yapabilirsiniz? Denize giren insana ne diyebilirsiniz, bir adam gelirse oraya? Babanın oğlu değil, evinizin banyosu değil ki! Yüzme havuzuymuş! Siz neye hizmet ediyorsunuz? Kimsiniz! Efendi hazretlerimizin varlığına hançer saplıyorsunuz siz!'

'Esas olan çocukların namaz kılması'

Bir başka sohbette ailelerin çocuklarını özene bezene okula göndermesiyle dalga geçilip, ‘esas olan çocukların namaz kılmasıdır’ deniyor:

'Çocuk sabahleyin servisi kaçırsa üzülüyor ama çocuk namazı kaçırıyor, üzülen bir tane anne, baba yok. Yok! Okula gitmesin dert küpü olursunuz ama namaza kalkmasa dert yok. Bizim halimiz bu! O çocuk namazı geçiriyor, hiçbir şey yok! Çocuğu yatsın uyusun. Niye? Sabah okula gidecek!'

'Kadınlar diğer cemaatlerden uzak dursun'

Ve sohbetlerde dikkat çeken bir başka husus; cemaatin diğer dini cemaatlere yaklaşımı. Tabir-i caizse, bir şirket gibi müşterilerin diğer şirkete kaçmasına karşı cemaat önde gelenleri tedbirli olmayı elden bırakmıyor. Üç hafta boyunca sohbetin konusu değişse de her hafta mutlaka ama mutlaka değinilen konu kadınların diğer cemaatlerden uzak durmasıydı. Örneğin:

'Neyin peşindesiniz, ne eksiğiniz var? Burada ne yok! Sağa sola bakıyorsun, ne arıyorsun? Burada hiçbir şeye ihtiyaç yok. Herkesten, her şeyden bir şey alırsanız, bulanık olursunuz, matlaşırsınız. Halbuki net olmak lazım. Kusura bakmayın, belanızı arıyorsunuz! Adamın kafası zehir saçıyor, sen gidip ondan tefsir dersi alıyorsun. Gözünüz gönlünüz burada olsun.'

'Aydın seslere, çatlak seslere kulak vermeyeceğiz'

Yine aynı sohbette ‘kafalarının karışmaması’, cemaat dışında olan her şeye kulaklarını tıkamaları, kendileri dışındaki fikirlerden uzak durmaları için “bağnaz, dar kafalı olma” nasihati veriliyor:

'Sana biri bir şey anlattı mı, bizim beynimiz gerekli malumatla dolmuştur. Sen başka kapıya diyeceğiz. Kimseye kulak vermeyeceksiniz, biz duymuşuz duyduklarımızı… Aydın seslere, çatlak seslere kulak vermeyeceğiz. Tamam? Biz tutucu olmalıyız, biz bağnaz olmalıyız, dar kafalı olmalıyız. Ne demek dar kafalı? Yani efendi hazretlerimiz 70 sene önce bize her şeyi anlatmış, artık kafamız dolmuştur ve mesele kapanmıştır. Bitti!'

'Gavur yılbaşına hazırlanıyor, Müslümanım diyen insan da bunu yapıyor'

Üç hafta boyunca katıldığım İsmailağa Cemaati’nin sohbetlerinde ilk hafta ‘ümmetin’ bozulması üzerine uzunca vaaz verildi. Çarşaf dışındaki örtünmenin İslam’a iftira olduğu, İslam’ın böyle bir 'rezaleti'asla kabul etmeyeceği şu sözlerle anlatıldı:

'Toplum bozulmuş, gavura aşık olmuş böyle bir ortamda sünnetine aşırı derecede sarılana yüz şeyh sevabı verilir. Ümmetin bozulduğu zamanlarda iyi kalmak bin kat daha iyidir. Herkesin bozulduğu bir zamanda bunu ganimet olarak bilelim. Ümmetin bozulduğu zamanda sünnete sarıldığın zaman sevabının ortağı olmuyor, sevabın hepsi sana kalıyor.

Gavur yılbaşına hazırlanıyor, Müslümanım diyen insan da bunu yapıyor. Tesettürlü bayanlar görüyorum… Onların tesettürüne tesettür demek İslam’a iftiradır! İslam böyle bir rezaleti asla kabul etmez! Böyle tesettürlüler cennetin topuzunu bulamayacaklar. Bizi bağlayan şeriat. Hiç kimse kitaptan, fetvadan muaf değildir. Fetvaya uymayan bir şey asla makul değildir. Hiç kimse sizi caydırmasın.'

Kadınların denize, havuza gitmesine yasak!

Salih Topçu, bu sefer kadınların denize, havuza gitmesine yasak getiriyor. Konuşmasının pek çok yerinde 'Çok oluyorsunuz! Haddinizi bilin!' diyor.

'Oraya gidenler, hangi akla hizmet gidiyorsunuz? ‘Bayan havuzuymuş! ‘Bayanı’ onlar diyor, ben demiyorum. Plaj ve hanım, yan yana gelen şeye bak! Oraya gidenler hangi akla hizmet ediyorsunuz? Denize giriyorsunuz, orası size aitmiş öyle mi? Birisi oraya gelirse ne yapabilirsiniz? Denize giren insana ne diyebilirsiniz, bir adam gelirse oraya? Babanın oğlu değil, evinizin banyosu değil ki! Yüzme havuzuymuş! Siz neye hizmet ediyorsunuz? Kimsiniz? Efendi hazretlerimizin varlığına hançer saplıyorsunuz siz! Herkes aklını başına alsın! Ne gavurluk yapacaksanız gidin babanızın evinde yapın! Bu medresede nasıl olur böyle bir şey! Biz kızları Kuran okutmak için, onları örtmek için almış bulunduk. Yüzecek, soyunacak, nasıl olacak? Bayan havuzuymuş! Cemaat-i Müslim çok oluyorsunuz! Muhataplarına söylüyorum, çok oluyorsunuz!'"