"Doğa olaylarına karşı dirençli bir kent yaratmak için ülkemizin kaynaklarını, halkın yaşam kalitesini geliştirecek siyasi iradeye, planlı bir kalkınma anlayışına ihtiyaç duyulduğu açıktır."
Mehmet ARGUVANLI
İzmir metropol alanı kıyı şeridinde 2018 yılından itibaren sıklaşan periyotlarla deniz taşkınları görülmeye başlandığı ve bu taşkınların Konak ve Karşıyaka sahil kesiminde etkili olduğu görülmektedir.
2012 yılından bugüne 6 deniz taşkının kış, 3 deniz taşkının ise sonbahar mevsiminde yaşandı. Taşkınların görüldüğü ilçeler açısından bakılacak olursak 5 taşkının Konak, 5 taşkının ise Karşıyaka’da (23.12.2019 ve 26.11.2023 tarihinde Konak ve Karşıyaka’da birlikte) yaşandığı görülmektedir.
İzmir’de deniz taşkınları yağışlı günlerde yaşanmakla birlikte, 2006 yılı Ağustos ayında, yağışsız bir günde Karşıyaka sahilinde, Karşıyaka Yelken Kulübü civarında taşan deniz suyunun, kıyıdaki rekreasyon alanı ve Cemal Gürsel Caddesi’ni aştığı da görülmüştür.
Taşkınlarda iklim değişiminin rolü
Sanayi devriminin yol açtığı CO2 başta olmak üzere CH4 ve N2O salınımları, iklim değişikliğinin önde gelen nedeni olmakla birlikte, arazi kullanımı, kentleşme ve sanayileşmede toplumun büyük bir bölümünün yararını esas alan karar ve uygulamaların hayata geçirilmemesi ile kentsel altyapı yetersizlikleri de iklim değişikliğinin yol açtığı doğa olaylarındaki değişimlere karşı kentlerin ve toplumların dirençsiz olmalarının ana nedenidir.
Sanayi devriminin başladığı kabul edilen 18. yüzyılın ikinci yarısında 275 ppm olan atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, günümüzde 415 ppm seviyesine, CH4 konsantrasyonu 722 ppb’den 1931 seviyesine ve N20 konsantrasyonu 270 ppb’den 337 seviyesine yükselmiştir.
Sera gazları olarak adlandırılan ve iklim değişikliğine yol açan bu gazların salınımındaki artış, sanayi devriminin başlangıcından bu yana hava sıcaklığında ortalama olarak 1.1 santigrat derece artışa neden olmuştur.
İklim değişikliğine bağlı olarak dünyanın farklı coğrafyalarında ortaya çıkacak etkilerin farklı olacağı açıktır. Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak sıcaklık artışlarının görüleceği, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yağışlarda artış yaşanırken, Ege, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölge’lerindeki yağışlarda azalmalar olacağı öngörülmektedir. Ancak beklenen değişimler yalnızca yağış miktarları ile sınırlı olmayıp, yağış rejimlerinde de değişiklikler olacağı, yağışlı gün sayıları ve yağış sürelerinde de azalmalar olacağı da ifade edilmektedir. Özellikle yağış sürelerinde görülecek azalmalar, yağış şiddetinin artması anlamına geleceği için, taşkın riskinde de artış olacaktır.
Özellikle, kentsel alan içerisindeki dere yatakları kesitleri, yağmur suyu şebekesi kesitleri ve birleşik (atıksu ve yağmur suyunu birlikte taşıyan) şebeke hatları kesitleri, yağış rejimindeki bu değişiklik sonrası, yetersiz hale gelebilecek ve bu durumda özellikle kentlerin düz veya düşük eğimli alanlarında taşkın riski artacaktır.
İklim değişikliğinin yol açtığı küresel ısınmanın bir etkisi de ısınan atmosferin genleşerek yoğunluğunun düşmesi ve buna bağlı olarak deniz kıyısında 1.013,25 milibar olan hava basıncının azalmasıdır. Nitekim 26 Kasım 2023 tarihinde, Konak’ta metrekareye 21,1 ve Karşıyaka’da 16,6 mm yağış düşmesine rağmen yaşanan fırtına ve hava basıncının da 970 milibar düzeyinde olması, yanlış yapılaşma ve yetersiz altyapı ile birleşince, yukarıda bahsedilen deniz taşkınları meydana gelmiştir.
26 Kasım 2023 tarihinde, benzer meteorolojik koşulların yaşandığı İskenderun ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, İzmir Alsancak ve Karşıyaka gibi denizin doldurularak yapılaşmaya açıldığı alanlarda deniz taşkınlarının yaşanması, doğayla uyumlu olmayan kentleşme veya yapılaşmaların iklim değişikliği süreçlerinde güvenilir bir yaşam ortamı sağlayamayacağı gibi, can kayıpları ile birlikte yüksek maddi hasarlara da yol açacağının bir göstergesidir.
Deniz taşkınlarının olası boyutları ve alınacak önlemler
İzmir’de iklim değişikliği nedeniyle meydana gelebilecek deniz taşkınlarının kıyıdan 1 kilometre mesafeye kadar olan Mavişehir, Atakent, Alaybey ve Tersane mahallelerini tamamen, Bostanlı, Aksoy, Donanmacı, Tuna, Yalı ve Bahçelievler mahallelerini kısmen etkileyeceği, deniz taşkınlarının toplamda 3,3 kilometrekarelik alanda 160 bin konutun etkileneceği, Aybüke Cangüzel ve Çiğdem Coşkun Hepcan tarafından 2024 yılında yayımlanan “Climate Chance Vulnerability Assesstment of Karşıyaka, İzmir” başlıklı bir çalışmada ifade edilmiştir. Aynı çalışmada, 500 yıllık tekerrüre sahip bir yağışa bağlı olarak yaşanacak taşkında ise 9 mahallenin yer aldığı 3,31 kilometrekarelik bir alanda 275 bin 400 konutun, ağır bir şekilde etkileneceği belirtilmektedir.
Cangüzel ve Hepcan tarafından yürütülen çalışmada dile getirilen bir diğer konu ise, İzmir’de gerçekleşmesi beklenen deniz seviyesi yükselmesinin, birçok kaynakta belirtildiği gibi 1 metre değil, 2,04 metre yüksekliğinde olabileceğidir.
Stefano Salata, Koray Velibeyoğlu, Alper Baba , Nicel Saygın, V.Thompson Couch ve Taygun Uzelli tarafından hazırlanan “Adapting Cities to Pluvial Flooding: The Case of İzmir” başlıklı çalışmada ise, İzmir nüfusunun gelecek 10 yılda 2 milyon kadar artarak 6,5 milyon kişiye yükselebileceği belirtilerek, 1999 ile 2018 yılları arasındaki sürede 33 bin hektar tarımsal alanın , yarı doğal- kentsel alana dönüştüğü, kentleşmenin 26 bin hektarlık bölümünün düz ve verimli alanlarda gerçekleştiği ifade edilmiştir. İzmir kentsel alanlarının yüzde 75’inin yağmur suyu infiltrasyonu açısından geçirimsiz alan kategorisinde olduğu ve bu durumun, yüzeysel akışı arttırarak, taşkın riskini yükselttiği vurgulanmıştır. Aynı çalışmada, İzmir metropol alanının ancak yüzde 10’luk bir bölümünün, yağmur sularının yol açacağı bir taşkına karşı oldukça dirençli olduğu ifade edilmiştir.
Ancak, İZKA’nın 2024 yılında yayımlamış olduğu “İzmir Nüfus Projeksiyonu Raporu 2022-2050” adlı raporda ve Mümtaz Peker’in “İzmir Nüfus Projeksiyonlarının Değerlendirilmesi” başlıklı 2022 tarihli çalışmada 2030 yılı için öngörülen nüfuslar, yukarıdaki makalede öngörülen nüfustan yaklaşık olarak 1 milyon kişi kadar daha düşüktür. Diğer yandan, iklim değişikliğinin olası etkilerini irdeleyen birçok çalışmada, Türkiye dahil, yağışlarda azalma görülecek ülkelerde yaşanacak tarımsal üretim azalışı nedeniyle, kırsal alandan büyük kentlere göçün ivmeleneceği vurgulanmaktadır.
Her şeye rağmen, hem nüfus artışının yol açacağı kentsel alan büyümesi hem de küresel ısınma sonucunda yağış rejiminde ve deniz seviyesinde görülecek değişmeler, İzmir’de deniz seviyesinin yükselmesi veya yağışa bağlı taşkın olaylarının görülme sıklığını ve etkileyeceği alan ile nüfus büyüklüğünü artıracaktır. Yalnızca mali kayıplar değil can kayıpları ve sağlık problemlerine yol açabilecek bu risklerin ortadan kaldırılması için bütünlükçü ve geniş toplum kesimlerinin esenliğini esas alan politika, planlama ve uygulamaların hızla ve karalılıkla hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda bahsedilen akademik çalışmaların dile getirdiği riskler, İzmir’de deniz taşkınlarına karşı bugün Alsancak Kordon’da “alınan önlemlerin”, riskli bölgelerin yalnızca küçük bir bölümünü kapsadığını, teknik olarak yetersiz ve bütünlükçü bir anlayıştan uzak olduğunu, Alsancak, Halkapınar ve Bayraklı gibi düşük kotlu ve zayıf zeminli alanlarda nüfus yoğunluğunu çok yükseltecek gökdelenler yapılmasının, geniş anlamda iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine, dar anlamda ise deniz taşkınlarına maruziyetin boyutlarını artıracağını ve bunun sonucunda alınacak önlemlerin kapsamının ve mali boyutlarının artacağını göstermektedir.
Ayrıca, İzmir’in merkezi konumundaki tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın, yıllardır süren yağmur suyu şebekesi yapımı sonrası, bu yılın Kasım ayı ortasındaki yağışta yine sular altında kalması, alınan önlemlerin yeterliliği konusunda bir göstergedir. Diğer yandan, 25 Kasım 2013 tarihinde Güzelyalı Meteoroloji İstasyonu tarafından metrekareye 53,5 mm yağış düştüğü bildirilen tarihte, Meles Deresi kıyısına konuşlandırılmış alanda bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi çalışanları ve araçlarının, yüksekliği yarım metreyi aşan yağmur suları nedeniyle mahsur kaldıkları gerçeği de, 12 Temmuz 2024 tarihinde Alsancak’ta 2 yurttaşımızın yağışlı bir havada elektrik çarpması sonucu yaşamlarını kaybetmesi; 2 Şubat 2021’de Menderes’te 2 yurttaşımızın, 7 Ağustos 2014 tarihinde Konak’ta 1 yurttaşımızın ve 17 Aralık 2001 tarihinde Bostanlı’da 1 yurttaşımızın yağışlara bağlı olarak boğularak ölmeleri unutulmaması ve unutturulmaması gereken gerçeklerdir.
Yaşanacak deniz veya yağmur suyu taşkınlarında, konutlar, okul, hastane gibi kamu binaları ile birlikte içme suyu şebeke ve isale hatları, atıksu şebeke, kolektör, ana kuşaklama kanalı ile atıksu pompa istasyonları ve arıtma tesislerinin de ne kadar ve nasıl etkileneceğinin irdelenerek, alınacak önlemlerin belirlenmesi ve hayata geçirilmesinin planlanması, benzer bir çalışmanın diğer kentsel alt yapı bileşenleri için de gerçekleştirilmesi zorunludur.
Yalnızca iklim değişikliğinin yol açtığı, açacağı doğa olaylarına değil, deprem gibi doğa olaylarına karşı da dirençli bir kent, bir ülke yaratmak için ülkemizin kaynaklarını, halkın yaşam kalitesini ve doğal varlıkları koruyacak, geliştirecek politikalara ve siyasi iradeye, planlı bir kalkınma anlayışına bu anlayışı hayata geçirecek kurumlara ihtiyaç duyulduğu açıktır.