İngiliz ve Fransız nükleer cephaneliği Avrupa’yı koruyabilir mi?

Dünyada ABD ve Rusya’dan sonra öne çıkan nükleer güç durumundaki İngiltere ve Fransa’nın son dönemde Avrupa’nın nükleer korunmasını sağlayıp sağlayamayacağı konuşuluyor. Son tahlilde siyasi bir karara bağlı olacak olan bu konunun teknik altyapısını ve geçmişini sizler için araştırdık.

Ogün Eratalay

ABD emperyalizminin Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle beraber makas değiştirmeye çalıştığı biliniyor.Seçilmesinin ardından daha göreve gelmeden özellikle dış politika alanında önemli adımlar atan Trump, başa geçtikten sonra ABD siyasetinde arka arkaya önemli kararlara almış durumda. Elbette bu başlıklardan en önemlisi süregiden Ukrayna-Rusya Savaşı. 28 Şubat günü Beyaz Saray’da ağırladığı Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin basın önünde düşürüldüğü durum simgesel olarak önemli bir dönüşümün kritik aşamasına işaret ediyor.

Trump’ın başlattığı süreç bu görüşmenin öncesinde Münih Konferansı sırasında da kendisini belli etmişti. Bu yaklaşıma göre ABD, küresel ölçekte asıl düşman olarak Çin Halk Cumhuriyeti tanımlarken, Rusya ile ilişkileri güçlendirerek bu ülkeyi Çin ile işbirliğinden olabildiğince koparmayı amaçlıyor. Trump yönetimi bu kapsamda Batı Avrupa ülkelerini Ukrayna Savaşı’nın başlamasına göz yummakla suçlarken, aynı zamanda NATO müttefiki olduğu bu ülkelerin silahlanmaya yeterli kaynak aktarmamasını da eleştiriyor.

Trump yönetimi bütün bu gündeme ilave olarak Avrupa’daki askeri varlığını seyreltmeyi gündem edince, Avrupa Birliği ülkelerinde bir “güvenlik fobisi” oluşmuş durumda. ABD emperyalizminin Ukrayna ve Polonya üzerinden son yirmi yılda yürürlüğe koyduğu Rusya’nın kuşatılması siyasetini benimseyen Avrupa ülkeleri, Rus karşıtlığını müzik repertuarlarını ve edebiyat külliyatını alt üst edip ayıklamaya vardırmıştı. Trump döneminde uygulamaya konmaya çalışılan bu makas değişikliğine derhal uyum sağlamaları beklenmiyordu.

Nükleer şemsiye nedir?

Tam bu aşamada Avrupa’nın kendi ordusunu kurma ve esas konumuz olan Avrupa’daki nükleer güçlerin (yani İngiltere ve Fransa) bölgedeki “Rus tehlikesine” karşı nükleer koruma sağlaması olasılığı konuşulmaya başlandı. Burada kastedilen özellikle Polonya gibi sınır ülkelerine nükleer silahların yerleştirilmesi ve olası Rus saldırısına karşı kullanılması veya caydırıcı olarak konuşlandırılması. Emperyalist bağımlılığın, dinci gericiliğin, milliyetçiliğin ve Rus karşıtlığının iktidarı olarak tanımlamanın hata olmayacağı Polonya’da Başbakan Donald Tusk bu talebi doğrudan ABD’ye iletti bile.

Avrupa’da nükleer güçler hangileri?

Dünyada nükleer silahlara sahip olduğunu resmî olarak bilinen ülkeler ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa. Nükleer silaha sahip olduğunu açıklayan ülkeler ise Hindistan, Pakistan ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti. Bu listeye ek olarak resmî olarak kabul etmese de İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu biliniyor. Bunun dışında NATO kapsamında ABD’ye ait nükleer silahlar Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’deki üslerde kullanıma hazır şekilde bulunduruluyor. Bu listedeki İngiltere ve Fransa az önce bahsedilen senaryoda nükleer güvenlik sağlaması beklenen nükleer güçler.

mod
 İngiliz donanmasının nükleer denizaltısı HMS Victorious.

İngiltere’nin nükleer silahları

Avrupa’da İngiltere ve Fransa merkezli bilim insanlarının gündemine girmiş olan nükleer tepkimeler ve bunun patlayıcı olarak kullanılması, İngiltere’yi 1940 yılı başlarında Tube Alloys adı verilen gizli programı başlatmaya sevk etti. Nazi Almanyası'nın Avrupa’yı işgal etmesiyle beraber program 1943 yılında Kanada’da yapılan Quebec Konferansının ardından tamamen ABD’ye devredildi. Manhattan Projesi sonucunda atom bombasını imal etmeyi başaran ABD, savaşın ardından atom bombasına dair bilgilerin İngiltere dahil olmak üzere diğer ülkelere verilmesini yasaklayan kanunu kabul etti. Bunun üzerine kendi programını geç de olsa yeniden başlatan İngiltere 1952 yılında Avustralya açıklarındaki Monte Bello Adaları'nda ilk başarılı nükleer testini gerçekleştirdi. Ancak ABD artık bu tarihte termonükleer bir silah olan hidrojen bombasına sahipti ve İngiltere’nin bu teknolojiye erişmesi ancak 1957 yılında oldu. İki emperyalist ülke 3 Temmuz 1958 tarihinde imzaladıkları ortak savunma antlaşmasıyla teknolojiyi ve üretimi tek elden devam ettirme kararı aldı. Bu kararda en büyük etken Soğuk Savaş döneminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) 4 Ekim 1957 tarihinde Sputnik uydusuyla uzaya çıkması oldu.

Ortak düşmana karşı imzalanan bu anlaşma ekonomik ve askeri anlamda eşitler arasında olmadığı için zaman içinde güçlü olandan yani ABD’den yana olacak şekilde sonuçlandı. Sömürgelerini kaybeden ve dünya çapındaki imparatorluk günleri geride kalan İngiltere, küçülen ekonomisiyle zaman içinde ABD’ye nükleer anlamda bağımlı hale geldi. Savaş başlıklarının tasarım ve üretiminde tamamen ABD’ye bağımlı olan İngiltere ikili anlaşmalar uyarınca tedarik ettiği nükleer yakıt, füze sistemleri ve nükleer savaş başlıklarıyla nükleer gücünü devam ettirdi. En son 14 Kasım 2024 tarihinde süresiz güncellenen ikili anlaşma uyarınca İngiltere nükleer denizaltılarına 10 yıl yetecek nükleer yakıtı ve Trident programı için gerekli füze sistemlerini ABD’den sağlıyor..

Bugün İngiltere Vanguard sınıfı 4 nükleer denizaltıda operasyonel durumda bulunan denizaltıdan atılabilir termonükleer savaş başlıklı kıtalararası balistik ve taktik füzelere sahip. İskoçya’nın batı kıyısındaki Clyde Deniz Üssünde bulunan denizaltıların bir tanesi sürekli olarak devriye halinde açık denizlerde tutulmakta. Her bir denizaltıda ise 16 adet Trident II füzesi bulunmakta. İngiltere’nin toplamda yaklaşık 215 nükleer savaş başlığına sahip olduğu düşünülüyor.

Fransa’nın nükleer silahları

Fransa nükleer kabiliyetini “caydırıcı güç” (force de dissuasion) olarak tanımlamakta ve bugün bu kapsamda havadan ve denizden atılabilen nükleer silahlara sahip. Fransa NATO kapsamında ittifak üyesi olmasına karşın özellikle 1958 yılında başa geçen Charles de Gaulle döneminde “Sovyet işgal tehdidine” karşı ABD’ye aşırı bağımlı olunmasından hareketle Fransa’nın ayrı bir caydırıcı nükleer güce sahip olması gerektiği saptaması üzerine nükleer alanda adım atmaya başladı.

Bu kapsamda ilk başarılı atom bombasını 1960 yılında test eden Fransa, 1968 yılında hidrojen bombası teknolojisine de sahip oldu. Ülke bugün hava kuvvetleri envanterindeki Dassault Rafale F3 savaş uçağıyla uyumlu havadan karaya füzeye entegre edilebilen nükleer savaş başlıklarına sahip. Ayrıca aktif konumdaki 4 adet Triomphant sınıfı denizaltının her birinde 16 adet M51 balistik kıtalararası füze mevcut. İngiltere örneğinde olduğu gibi bu denizaltıların bir tanesi sürekli açık denizde operasyonel şekilde devriye görevinde. Fransa’nın ayrıca sahip olduğu Charles de Gaulle uçak gemisini de nükleer savaş başlığına sahip uçaklar konuşlandırılabildiği için Fransa’nın nükleer caydırıcı kabiliyeti belirli bir esnekliğe sahiptir. Fransa’nın toplamda yaklaşık 300 adet nükleer savaş başlığına sahip olduğu düşünülüyor. Ülke enerji üretiminde nükleer reaktörleri yoğun şekilde kullansa da 1992 yılı itibarıyla nükleer silah amaçlı plütonyum (Pu-239) üretimine son verdiğini açıklamış durumda.

m51
Fransız nükleer denizaltısı Le Terrible’den başarıyla fırlatılan M51 nükleer balistik füzesi.

İngiltere ve Fransa, ABD’den bağımsız bir şekilde nükleer güç kullanabilir mi? 

İngiltere ve Fransa’nın ABD’den bağımsız şekilde nükleer güç kullanmasının önünde teknik bir engel yok. Ancak bu kararın siyasi olacağı ve küresel ölçekte ölümcül sonuçları olacağı çok açık. ABD emperyalizminin olası makas değişikliği girişimine ayak direyen kimi aktörlerin kıta Avrupasında Rusya’ya karşı silahlanma faaliyetine girişmesi muhtemel. Ancak nükleer silah konusu çok farklı bir boyutta ele alınmalı. İngiltere ve Fransa deniz ve havadan atılan füze sistemlerine sahip olsa da Rusya ile karşılaştırıldığında kısıtlı bir cephaneliğe sahip. Öte yandan Rusya, Ukrayna cephesinde kullandığı hipersonik füzelerle geleneksel hava savunma sistemlerinin bu silahlara karşı savunmasız halini göstermiş durumda. Dolayısıyla ABD’ye rağmen devreye sokulabilecek olası bir İngiliz-Fransız nükleer silah kabiliyetinin yaklaşık 5 bin 800 savaş başlığına sahip Rusya’ya karşı uzun vadede sürdürülebilir olmayacağı çok açık. Dolayısıyla artması muhtemel olan silahlanmanın yanı sıra bu güçlerin nükleer taktik kabiliyetlerini doğrudan saldırı yerine caydırıcı etken olarak kullanmaya çalışacaklarını tahmin etmek güç değil.

İsrail Suriye’nin işgaline devam ediyor
israil