İletişim emekçileri İstanbul'da manşetleri 'NATO'ya karşı' astı

Patronların Ensesindeyiz İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı'nın "Kapkara Haykıran Puntolarla: Manşetleri NATO'ya Karşı Atıyoruz" adlı sergisi Ankara'nın ardından Kadıköy NHKM'de açıldı.

Haber Merkezi

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi'nin (THTM) başlattığı NATO ve Emperyalist Savaşa Karşı Göreve kampanyası hız kesmeden devam ediyor. THTM'nin İstanbul'dan Adana İncirlik'te bulunan NATO Üssü'ne iki haftalık yürüyüşünün ardından PE İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı kampanyaya desteğini duyurdu.

PE İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı'nın ilkini Ankara'da ziyarete açtığı "Kapkara Haykıran Puntolarla: Manşetleri NATO'ya Karşı Atıyoruz" başlıklı sergisi, bugün Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde (NHKM) İstanbullular ile buluştu.

Yoğun katılımla gerçekleşen açılış, gazeteci-yazar Orhan Gökdemir, THTM üyesi akademisyen Fahri Kaan Arslan ve PE İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı'ndan Merve Güzey'in konuşmalarıyla başladı.

Gazeteciliğin ve NATO'ya karşı mücadelenin tarihsel sürecine değinen Orhan Gökdemir şunları söyledi:

"Konuşmama nereden başlayacağımı düşünürken imdadıma Tayyip Erdoğan yetişti. Geçen hafta açılımla ilgili bir soru sordular Erdoğan'a. 'Rüya cevaplasın' dedi. A Haber muhabiriymiş galiba. Rüya cevapladı. Giderken konuyla ilgili 'Somut adım atacak mısınız?' diye sordular. Erdoğan 'Rüya cevapladı ya' diye yanıt verdi. Görüyorsunuz basının, gazeteciliğin hali bu."

'Gazeteci memur olarak holdinglere atanıyor'

Bu tür tecrübelerin Abdülhamit ve istibdat döneminden bilindiğini dile getiren Gökdemir "Abdülhamit çok sivrilen gazetecileri memur olarak atayıp yurdun uzak köşelerine gönderirdi. Şimdi bir yöntem buldular. Memur olarak atıyorlar ve bir holdinge gönderiyorlar" dedi.

Basının durumunun ülkenin içinde bulunduğu durum kadar kötü olduğunu vurgulayan Gökdemir "Ülkemiz Anayasasız bir durumda. Cumhuriyeti, laikliği yıkılmış bir durumda. 1876'nın gerisine atılmış bir durumda" dedi.

Gökdemir şunları söyledi: "Ne olmuştu 1876'da? Aydınlarımız bir darbe yapıp Abdülhamit'i sultan ilan ettiler. Sonra o sayede ilk anayasamız olmuştu. Sonra o anayasa bir rafa kalktı 30 yıl istibdat dönemi...  Bizim ilk gazetecilik tecrübelerimiz o döneme dayanır. Sonunda Abdülhamit'i devirdik. Anayasayı ilan ettik, 1908'de hürriyet geldi. Bizim aynı zamanda basın özgürlüğü tarihimizin başlangıcı hürriyetle beraber ortaya çıktı."

Menderes döneminin Cumhuriyetin kazanımlarının yerle bir edildiği bir dönem olduğunu vurgulayan Gökdemir NATO'nun yalnızca bir askeri ittifak kavramı olmadığını belirterek "NATO bizim iç meselemiz. 1950'den beri. Aynı zamanda basın tarihi için de bir iç mesele" diye belirtti.

'1980 ile 1995 arasında 15 bin kişi öldürüldü'

Türkiye'nin karşı-devrim tarihinin somut olarak NATO'ya girdiği tarihte başladığını söyleyen Gökdemir "Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri'ni NATO'ya göre düzenlemekle kalmadılar aynı zamanda o anlaşmayla Türkiye'ye bir 'Süper NATO' geldi. Türkiye'yi bir iç savaşa sürüklemek üzere bir iç organizasyon. O tarihten bu yana tüm gazeteciler bu NATO'nun gizli ayağıyla ilgili bir tecrübe ve anıya sahip" dedi.

Gökdemir "1960'tan sonraki iç savaşın arkasında o 'Süper NATO' var. 1970'li yıllardaki o iç savaşın arkasında o 'Süper NATO' var. MHP'lileri, Fethullah Gülen'leri bulup komünist mücadelenin karşısına getirenler o 'Süper NATO'yu yönetenlerdi. 70'li yıllarda hergün sokakta ölenleri NATO'nun beslemeleri öldürüyordu. 12 Eylül darbesini yapan NATO. Faili meçhul cinayetler tarihi. Ben 2 bin tanesine ulaştım ancak rivayet o ki sadece 1980 ile 1995 arasında 15 bin kişi öldürüldü. Bu NATO'nun beslemeleri yaptı bunu" dedi.

"Bu Türkiye NATO'dan çıksın meselesi değil, NATO Türkiye'den çıksın meselesi var" vurgusunu yapan Gökdemir, Türkiye'yi bağımsız bir ülke haline getirmenin önemine değindi:

"Bu ülkeyi yeniden Anayasası bir cumhuriyet, laik bir Cumhuriyet haline getirme meselesi var ki... Bu Anayasasızlığın arkasında da o NATO'nun kurduğu düzen var."

"Abdülhamit, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile o gazeteci arasındaki o sahneyi görseydi gözü yaşarırdı. O bile hayal edemezdi" diyen Gökdemir, bu düzen içinde kendine "gazeteciyim" diyen herkesin bu düzene, işgalci güçlere, NATO'ya direnme görevi olduğunu belirterek sözlerini noktaladı.

'NATO'nun bekçisi İsrail düzenden güç alıyor'

THTM üyesi akademisyen Fahri Kaan Arslan dünyada ABD ve NATO’nun kışkırttığı savaşlar yüzünden insanların hayatlarından olduğunu hatırlatarak, "Belki tam şu anda bile Gazze’de, Lübnan’da yüzlerce çocuk Hitlerciler kadar alçak terör devleti İsrail’in bombalarıyla katlediliyor. Kurulduğu günden beri sınır tanımaz saldırganlığıyla yaşadığımız coğrafyayı bölge halkları için cehenneme çeviren İsrail, NATO’nun bekçisi olduğu uluslararası düzenden güç ve cesaret alıyor" dedi.

NATO'nun sadece bir uluslararası ittifak değil emperyalist bir savaş örgütü olduğunu belirten Arslan "NATO Amerikan hegemonyasının sadece silahlı değil aynı zamanda ideolojik aygıtıdır. Öyleyse NATO karşıtlığı veya yandaşlığı da ülkemizin dış politikasındaki bir eğilimden ibaret değil. Bundan çok daha fazla anlam taşıyor. NATO karşıtlığı emperyalizme karşıtlıktır, insanlıktan yana olmaktır" diye konuştu.

"Bugün buradaki manşetlerin de gösterdiği gibi emperyalizme karşıtlık Türkiyemizde oldukça köklü bir tarihe, bir mücadele geleneğine sahip" diyen Arslan, "Biz emperyalizm karşıtlığını çoğunlukla 1960 sonrasına tarihlendiririz fakat esasen öncesi de vardır. Bunları da yine basın tarihimizin tozlu sayfalarından takip etmek mümkün" ifadelerini kullandı.

Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 15 Temmuz ve 20 Temmuz 1920 tarihli nüshalarından, 1930'lu yıllara ilişkin Kadro ve Barış Yolu dergisinden bağımsızlık ve kaptalizme ilişkin alıntılar yapan, Arslan sözlerine şöyle devam etti:

"1960’lara gelelim… Türkiye artık 1950’lerin Türkiyesi değil. Amerikan emperyalizmine karşıtlık giderek yükseliyor. Ve elbette buna önemli katkılar sunan bir dergiyi, Yön dergisini anmak gerekiyor. Yön’de de çok sayıda NATO ve ABD emperyalizmi karşıtı yazı yayınlanmıştır. 

Bugün de bu uluslararası konjonktürde memleketimiz aynı tehlikelerle baş başa değil mi? Bugün de Gazze’de ölenlerin kanı NATO düzenine karşı ses çıkartmayanların ellerin bulaşmıyor mu?

Demek ki bu mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor. Bütün yurtseverlerin, cumhuriyetçilerin, Kemalistlerin, sosyalistlerin bu mücadeleye omuz vermesi gerekiyor."

'Bu sergi ilk de değil, son da değil'

Patronların Ensesindeyiz İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı adına konuşma yapan Merve Güzey, THTM’nin 1 Eylül’de başlattığı 'NATO’ya ve Emperyalist Savaşa Karşı Göreve' çağrısına destek vermek amacıyla bu sergiyi düzenlediklerini dile getirdi.

İlk olarak 6 Ekim’de Ankara’da açılış yaptıklarını kaydeden Güzey "Ankara’daki serginin eksiklerini tamamlayarak ve arşivimizi genişleterek bugün burada sunuyoruz, ancak biliyoruz ki hâlâ eksiklerimiz var. Giremediğimiz arşivler, değinemediğimiz konular muhakkak olacaktır. Bu yüzden bu sergi burada bir son değil, bir ilk de değil" dedi.

Basının sadece haber aktarmakla yetinemeyeceğini, basının görevinin halkın "uyumayan gözü" olmak, olayları tüm gerçekliğiyle ortaya koymak, görünenin arkasına işaret etmek ve yaşananları toplumsal bağlamıyla aktarmak olduğunu söyleyen Güzey "Bu sorumluluğun en önemli boyutlarından biri de NATO isimli terör örgütünün yarattığı vahşeti, savaş çığırtkanlığını açığa çıkarmak ve ona karşı durmaktır" diye konuştu.

"NATO, ülkemizdeki varlığıyla savaşı, kaosu ve yıkımı meşrulaştıran bir işgal gücüdür. NATO büyük bir sermaye örgütüdür ve bugün ülkemizdeki yoksulluğun belki de en temel sebeplerinden biridir" diyen Güzey bu tehlike karşısında basın emekçileri olarak sessiz kalmalarının mümkün olmadığını, aksine, NATO’ya karşı kararlı ve örgütlü bir mücadele yürütmenin tarihsel ve toplumsal sorumlulukları olduğunu ifade etti.

Ancak bugün basının "tık haberciliği" uğruna, magazinleşerek sermayeye kurban edildiğini söyleyen Güzey "Gerçek gazetecililiğin içi  boşaltılıyor, NATO’ya boyun eğen bir anlayış dayatılıyor" dedi.

'Türkiye’deki tüm NATO ve Amerikan üsleri kapatıldı' manşetini atana dek...

Güzey şu ifadeleri kullandı:

"Bugün basının, direniş tarihini ve bağımsızlık mücadelesini unutturmak, anti-emperyalist ve yurtsever kimliğini yok etmek istiyorlar. Biz ise burada NATO karşıtı manşetleri bir araya getirerek basının  anti-emperyalist birikimini ve yurtseverlik mücadelesini bir kez daha görünür kılmak istedik. Basının tarihsel sorumluluğunu yeniden hatırlatmak ve hafızaları tazelemek için bu sergiyi hazırladık."

Gazeteciliğin eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceğini söyleyen Güzey "Sergimizde yer alan Filistin köşesinde bir afiş, işte bu sorumluluğun bir yansımasıdır. O köşede, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in katlettiği 175 gazetecinin fotoğrafları var. Bu kayıplar, emperyalist vahşetin ve NATO’nun dünya üzerindeki kirli elinin bir sonucudur" dedi.

Güzey "İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı’nda mücadele eden gazeteciler olarak NATO’ya, ABD’ye ve onların yerli işbirlikçilerine karşı kalemimizle, manşetlerimizle, yazılarımızla kafa tutuyoruz. Bugün de tıpkı dün olduğu gibi, manşetlerimizi NATO’ya karşı atıyoruz. Ve şunu özellikle tekrar vurgulayarak 'Türkiye’deki tüm NATO ve Amerikan üsleri kapatıldı, ülke tüm emperyalist anlaşmalardan çekildi' manşetini atacağımız güne kadar bu mücadelemiz devam edecek" diye konuştu.