Görevi “Kamuda hesap verme sorumluluğu ile mali saydamlığa katkı sağlamak üzere denetim, yargılama ve rehberlik yapmak” olan ve bu görevi yaparken temel değeri “bağımsızlık” olarak ilan edilen bir kurum Sayıştay.
Bugün 158. Kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Sayıştay, yıllardır birçok iktidar tarafından kendi yolsuzluklarını sümenaltı etmesi için baskı altında tutulurken, bu baskının doruk noktasına çıktığı dönemlerden birini AKP ile yaşadı.
Kurumun denetleme yetkileri AKP döneminde tırpanlanırken, hazırladığı “içi boş” raporlar dahi gündem olmaya, AKP usulsüzlüklerinin “görünen yüzü” olarak tartışma konusu olmaya yetti.
Kurumun AKP iktidarında geldiği durumu, eski bir Sayıştay denetçisi olan Kadir Sev ile konuştuk.
Sultan Aziz'den bu yana aynı...
Sayıştay'ın kuruluş amacıyla başlayalım isterseniz, nasıl bir misyona sahip Sayıştay?
Sayıştay’ın kuruluş yıldönümü olduğuna göre geçmişine şöyle bir baksak iyi olur. Neden kuruldu? Dün ne yapıyordu bugün ne yapıyor? Bu soruların yanıtı, günümüzdeki varlığına ışık tutuyor.
Sayıştay 1862 yılında, Sultan Aziz’in bir fermanıyla kuruldu. Osmanlı’da anayasal düzen arayışlarının ürünü sayabiliriz. Anayasa hareketlerinin iki temel belgesi vardır. Bunların biri 1839 Tanzimat, öteki 1856 Islahat Fermanı.
Osmanlı ilk kez, Tanzimat Fermanının hemen ertesinde 1841 yılında bütçe hazırlıklarına girişmiş; ilk kez 1846 yılında, modern sayılabilecek bir bütçesi olmuştur. İlk kâğıt parası 1840 yılında Kaime-i Nakdiye adıyla dolaşıma girmiştir. Ve ilk kez vergi toplanmasına ilke ve kurallar getirilmeye çalışılmıştır.
Bütçe, gelir ve harcama disiplinidir. Kamu gelirlerinin kimlerden toplanacağı ve hangi önceliklere göre ve kimlerin çıkarına harcanacağı bütçelerle belirlenir. Bütçe yapılmasıyla her şey bitmez elbette. Bir de denetleyecek kurum gerekir.
Bütçenin yapıldığı tarihte henüz Sayıştay kurulmamıştır. Ancak Osmanlı’nın da zaten yaptığı bütçeye uymak gibi bir kaygısı olmamıştır. Dolmabahçe sarayından örnek verelim: 1843 yılında yapımına başlandı, 1856 yılında bitirildiğinde 5 milyon altın harcanmıştı. Sayıştay’ın kurulması için ferman çıkaran Sultan Aziz döneminde 5.320 kişi çalışıyordu ve yıllık gideri 2 milyon sterlini buluyordu.
Sarayın yapımı sürerken, 1853 Kırım Savaşı, Osmanlı’nın mali yapısında büyük yıkıma yol açtı. 1854 yılında ilk kez dış borç almak zorunda kaldı ve bütçe disiplini daha bir önem kazandı. Dahası 1856 Islahat Fermanıyla, Müslüman olmayan vatandaşlarına karşı ek mali yükümlülükler üslendi; onlardan artık daha yüksek oranlı vergiler alamayacaktı.
1862 yılında kurulmuş olan Sayıştay’ın o yıllardaki raporlarında neler yazdığını bilemiyoruz. Ulaşılabilen belgelerde pek dişe dokunur bir şey yok. Sayıştay’ın günümüzdeki yöneticileri, kurulması için ferman çıkarmasına bakıp Sultan Aziz’e çok itibar ediyor. Ancak ortada hiç ürünü yok. Bir şeyler yazmış olsalardı, belki düzelmezdi ama hiç olmasa alınan paraların nerelere harcandığı konusunda az çok fikrimiz olurdu.
Düzgün çalışan bir Sayıştay olsaydı şu bilgileri başka yerlerden değil, raporlarından okuyor olurduk: Osmanlı’nın 1854 yılında başlayan borç süreci 1874 yılında Düyun-u Umumiye kurulmasıyla sonuçlandığında 15 kez anlaşma imzalanmış, 239 milyon lira borç yükümlülüğü altına girilmiş, karşılığında 112 milyon lira eksiğiyle, tefeci kurallarına uygun olan yöntemlerle 127 milyon lira alınabilmişti.
Alınan paraların nerelerde kullanıldığını o tarihte de kimse bilmiyordu. Bugün de öğrenemiyoruz.
Sultan Aziz döneminde kurulan Sayıştay’ı, günümüzdekiyle karşılaştırmak pek doğru olmayabilir. Sayıştay, herhangi bir denetim kurumu değil: Meclisin bütçe hakkını kullanabilmesini sağlıyor…
Yani Meclis yoksa Sayıştay da yok. Osmanlı’da ilk meclis, 1876 Anayasasıyla kuruldu ve bir yıl içinde rafa kaldırıldı. 1908 yılına değin de raftan inmedi. Sonrasını biliyoruz savaşlar falan…
Sayıştay asıl görevine Cumhuriyet sonrasında kavuştu. Ama özellikle AKP döneminde iyice işlevsizleştirildi.
Önceleri bütçe hazırlanma ve kabul süreçleri ile kesin hesaplar, toplumun gündemini kaplardı. Bir ay süresince neredeyse başka şey konuşulmazdı. Meclis önce fiilen, AKP çoğunluğu sayesinde; 2018’den bu yana da anayasal olarak etkisizleştirildi.
Meclis olmayınca Sayıştay boşta kalıyor.
'Bütçesi reddedilen hükümet düşerdi, tarihte kaldı'
Meclisin Bütçe Hakkı sözünü çok duyarız, ne demek?
Parlamenter düzende yasama organı yürütme organına gelir elde etme ve harcama yetkisi verir. Dönem sonlarında ise verdiği yetkinin nasıl kullanıldığının hesabını sorar.
Bütçenin denetlenmesi uzmanlık ve büyük bir organizasyon işidir. Sayıştay, bu gereksinmeyi karşılar. Düzenlediği denetim raporlarında yer verdiği bulgularla Meclisi bilgilendirir. Meclis bu raporlara dayanarak yürütme organını aklar ya da aklamaz.
Biliyor musunuz? bütçesi reddedilen hükümet düşerdi… tarihte kaldı.
Bu kavramları çoktan unuttuk. Yürütme organı sayılan Cumhurbaşkanı, Meclis karşısında sorumlu değil. Bakan adı verilen bürokratları da öyle. Zaten onların siyasi sorumlulukları yok. Cumhurbaşkanı, hazırladığı bütçeyi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor. Savunmak için bakanları bile değil onların yardımcıları gidiyor. Kabul edilirse ne ala! Edilmezse bir önceki yıl bütçesi enflasyon oranlarıyla güncellenip harcamaya devam ediliyor.
'Fantezi dediğime bakma gerçek aynen böyle!'
Bütçe hakkının kullanılmasında etkisi olmasa da raporları kamuoyunda çok etki yapıyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Önce şunu söylemek gerekir: Sayıştay, yolsuzlukları bulup çıkaran bir denetim kurumu değil. Karşılaştığı yolsuzluklara gözünü kapatmaz elbette. Ancak yolsuzlukların ortaya çıkarılması ve kovuşturulmasının adresi yargı yerleridir. Zaten soruşturma yetkisi de yoktur. Sayıştay’ın yolsuzluklar konusundaki görevi ve sorumluluğu, konusuna göre adli ve idari yargıya bildirmekle biter.
Yolsuzluklarla mücadele İdarenin görev ve sorumluluğundadır. Sayıştay, İdarenin bu sorumluluğunu ne denli yerine getirebildiğini araştırmakla yükümlüdür. Kurumların teftiş kurulları etkisizleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre Devlet Denetleme Kurulunun belirleyeceği ilkeler doğrultusunda çalışıyorlar. Üstelik başkanını ve müfettişleri tek başına Cumhurbaşkanı atamaya yetkili.
Biraz fantezi yapalım. Sayıştay, o kadar uğraşacağına, şunları yazıp Meclise gönderse yasal görevini yapmış sayılır; “İdarenin ne yolsuzlukları önleme konusunda ne isteği ne niyeti ne de ortaya çıkarmaya elverişli bir denetim örgütlenmesi vardır. Gelen her şey geçip gitmektedir.”
Fantezi dediğime bakma gerçek aynen böyle!
'Buzdağının görünen kısmı bile değil...'
Ama raporlarda çok yolsuzluk bulgusu görülüyor?
O bulgulara raporların, “denetim görüşümüzü etkilemeyen hususlar” bölümlerinde yer veriliyor. Savcılıklara falan gönderildiği de yok. Kamuoyu tatmin edilmiş oluyor. Üstelik basındakiler buzdağının görünen kısmı bile değil. Bulguların çoğunda tek bir olaya odaklanılmıyor: “kimi ihalelerde…kimi satın almalarda…kimi uygulamalarda…” gibi genel anlatımlar kullanılıyor.
Hepsi öyle değil elbette, olaya odaklanan bulgular da var ama onlara, yanlış uygulamalara örnek olarak değiniliyor. Örnek verilen olaya bir bakıyorsunuz tam bir felaket! milyarlarca lira tutarında işi “acele” deyip ihalesiz yandaşlardan birine vermişler. Kimsenin yakasına yapışılmıyorsa ve kamu zararı ödettirilmiyorsa yazılanlar ne işe yarar?
Daha birkaç gün önce Tayyip Erdoğan, Atatürk havalimanına sahra hastanesi yapıyoruz demişti. Oysa ne proje ne ihale vardı. Biliyorsunuz milyarlarca liraya mal olan iniş platformlarından birini de kırmışlardı. İşin sağlık turizmi için Rönesans holdinge verildiği ortaya çıktı. Bakalım gelecek yılın Sayıştay raporlarında nasıl yer alacak…
'AKP'yi zora sokacak bulgular Sayıştay'da rapora dönüştürülmez'
Meclise sunulan Sayıştay raporlarında denetim sonucunda elde edilen bulguların hepsine yer verilmediği söyleniyor. Bu eleştiriler doğru olabilir mi?
Evet ne yazık ki doğru… Sayıştay Yasası 2010 yılında dipli köşeli değiştirildi. AKP’yi zora sokacak bulgular Sayıştay’da rapora dönüştürülemez. Yasal değişiklikten önce kararlar bütün Sayıştay üyelerinin katıldığı Genel Kurulda alınırdı. Şimdi ofis biçiminde çalışan ve birkaç kişinin görevli ve yetkili olduğu kurullarda değerlendirilip yazılıyor. İstenmeyen bulguların raporda yer alması bir yana bilgi sızması bile zor.
Bakanlıklar ile bağlı-ilişkili kurum ve kuruluşların olduğu Kamu İdareleri raporları sıkı bir denetimden geçtikten sonra yayımlanıyor. Ama asıl yolsuzlukların olduğu Kamu İşletmeleri raporlarını, o kadar tırpanlanmış olmasına rağmen sır gibi saklıyorlar. Gerekçeleri çok yanlış değil. Yasaya göre KİT’leri denetleme yetkisi Meclis KİT komisyonuna verilmiş. Önceleri yayımlıyorlardı. Basındaki eleştiriler üzerine vazgeçtiler, üstelik önce yayımlananları da siteden kaldırdılar.
KİT komisyonundan çıkan raporun ne olacağını tahmin edebilirsiniz sanırım.
'Artık ne genel kurul ne de daire kararları var'
Sayıştay, kamu gelir ve harcamaları konusunda içtihat üretirdi. Gelir toplama ve harcama yetkilileri bir iş yaparken Sayıştay Daire Kurul ve Genel Kurul kararlarına bakardı. Mali mevzuat konusunda oldukça gelişkin bir içtihat oluşmuştu. Hepsi bitti. Artık ne genel kurul ne de daire kararları var. Çünkü yasaya aykırılıkların çoğu denetçi raporlarında yer almıyor.
Olsaydı bakan olur muydu bilemem. Gözler yasalara değil, başka cazibelere bakıyor.