Hrant'ın ölümünün üzerinden 15 yıl geçti: Hepsi oradaydı...

Bu cinayet Cemaat, AKP, MİT, emniyet ve jandarmanın bilgisi dahilinde, onların seyirciliği sayesinde gerçekleşmişti. Kısacası bugünlerde birbirlerini suçlayan bu ekiplerin hepsi cinayet mahallindeydi.

Haber Merkezi

19 Ocak 2007 yılında Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazete binasının hemen önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti.

Cinayetin ardından tetikçi Ogün Samast polis karakolunda kahramanlar gibi karşılandı, polisler katille hatıra fotoğrafı çektirme yarışına girdi. 

Türkiye'nin Kırmızı Pazartesi'siydi yaşananlar. İktidar biliyor, Cemaat biliyor, polis biliyor, jandarma biliyor, MİT biliyordu...

Hepsi Dink'e yönelik saldırı planından haberdardı, elbirliğiyle cinayetin ortamı hazırlandı, tetiği çekmek Samast'a kaldı.

Bugün bu cinayetin üzerinden tam 15 yıl geçti.

Şimdi o günlerde yaşananları bir kez daha hatırlayalım.

Neler olmuştu?

Agos Genel Yayın Yönetmeni Dink, 2003 yılında Agos gazetesinde Ermeni Diasporasını eleştiren 11 haftalık yazı dizisine başladı.

Bu yazı dizisinden bir bölüm gerekçe gösterilerek hakkında birçok gazete tarafından hedef gösteren haber ve yazılara yer verildi.

301. maddeden yargılandı ve aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.

Üstelik söz konusu cezanın verildiği davada bilirkişi heyeti, hazırladıkları raporda, dava konusu yazılarda "Türklüğe hakaret bulunmadığı" vurgusunda bulunmuşlardı, karar buna rağmen verildi.

2004'te ise Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiasını içeren haber nedeniyle hedef alındı.

4 Şubat 2004 günü, daha sonra AKP'nin İçişleri Bakanı olacak Muammer Güler'in valiliği döneminde İstanbul Valiliği’ne çağırılarak iki istihbaratçı tarafından "uyarıldı".

Bu da yetmedi, “Bu haberi yayımlayan kişi ülkenin birliğine ve bütünlüğüne nifak sokuyor” diye bir açıklama yaptı Genelkurmay. 

Ülkü Ocakları, 26 Şubat’ta Agos gazetesi önünde “Ya sev ya terk et” eylemi düzenlendi, dönemin Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz, “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” dedi.

Kısacası cinayetten önce ortam hazırlanmış, gerekli zemin oluşmuştu.

Oluşan bu zemin, Cemaat-AKP ittifakı döneminde "yeni bir sürecin" kapısını açacak adımlardan biri olarak görüldü ve defalarca ihbar edilmesine, neredeyse devletin tüm kurumlarınının bilmesine rağmen göz göre göre geldi cinayet.

Herkesin haberi vardı

Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması eyleminde bombayı hazırlayan kişi olan ve Dink cinayeti planlayıcılardan olan Erhan Tuncel, polis muhbiriydi.

Sadece bu da değil, Dink’in vurulacağı, emniyete cinayet öncesinde tam 17 kez ihbar edilmişti. Bu ihbarlardan biri, Ogün Samast'ın cinayeti işlemek üzere İstanbul'a geldiğini dahi içeriyordu.

Cinayet ihbarı Trabzon'dan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne de iletilmişti, şimdilerde dava kapsamında tutuklu olan ancak cinayetten sonra uzun süre korunan dönemin İstanbul İsthbarat Şube Müdürü olan cemaatçi Ali Fuat Yılmazer, bu ihbarın gereğini yapmamıştı.

Trabzon Terörle Şube Müdürü Yahya Öztürk, cinayet öncesinde Yasin Hayal’e “Bu bayrak düştü. Ya Yasin kaldıracak ya Erhan kaldırır, bu görev sizin” diyordu.

Yasin Hayal’in eski eniştesi Çoşkun İğci’nin cinayetten aylar önce Yasin Hayal’in planları konusunda Jandarma istihbaratına bilgi vermiş olmasına rağmen bu bilginin uzun süre gizlendiği de ortaya çıkacaktı.

Emniyet istihbaratçısı Muhittin Zenit, cinayetten sonra aradığı Erhan Tuncel'e  “Koyum ...a, gebermişse gebermiş” diyordu.

Ve belki de tüm bu sürecin finali olarak Samsun’da "yakalanan" Ogün Samast’la hem polis, hem de jandarma görevlileri Türk bayrağı önünde hatıra fotoğrafı çektirecek, elbirliğiyle işledikleri cinayeti kutlayacaklardı.

Cinayetten sonra iki açıklama...

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah cinayetten üç gün sonra basına verdiği demeçte “Dink cinayetinin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir” diyecekti.

Bundan 5 yıl sonra ise bu kez Erdoğan, üstelik de cemaatle gerilimin de başladığı günlerde "Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır. Paralel yapı meselesinde ise devleti ele geçirme, ulusal güvenliği tehdit gibi büyük bir amaç var. Dink’in bu amacı gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak devlette bir konumu yoktu ki. Bu teoriler paralel yapıyla mücadelenin hedefini saptırmadır. Mesela bu yapının parasal boyutu var" ifadesini kullanacaktı.

Şimdilerde AKP kendini aklamak için cinayette Cemaat'i işaret ediyor, tek suçlu o diyerek işin içinden sıyrılmaya çabalıyor. Oysa bu cinayet Cemaat, AKP, MİT, emniyet ve jandarmanın bilgisi dahilinde, onların seyirciliği sayesinde gerçekleşmişti. Kısacası bugünlerde birbirlerini suçlayan bu ekiplerin hepsi cinayet mahallindeydi, hepsi oradaydı...