GÖRÜŞ | Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti neden izolasyonu 'seçti'?

"Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin hem bir politika olarak izolasyonu tercih etmesinin hem de bir nevi bu politikaya mecbur bırakılmasının sebepleri var."

Emir Ahmet Arda

Tarih 19.yüzyılı gösterdiğinde Batı, emperyalist yayılmacılığının doruk noktasındaydı. Gambot Diplomasisi adı verilen ve tüccar kaptanların liderliğindeki savaş gemileri, dünyanın bir ucundaki her devlete kök söktürmeye başlamıştı. Hatta bazı maceracı kapitalistler kendi adlarına Amerika’nın “arka bahçesinde” devlet ilhak etme girişimlerinde bulunuyorlardı.

Böyle bir dünyada Kore, o zaman Joseon Krallığı adında, Qing hanedanlığına haraç ödeyen bir krallıktı. Bütün iç çelişkilerine rağmen Kore uzun yıllar boyu izoleydi. 1866 yılına gelene değin Batılılara karşı da oldukça kapalı bir tutum almış, Kore Monarşisi de batıya oldukça şüpheyle yaklaşıyordu. Şüpheci tutumlarına rağmen General Sherman Hadisesi'ne kadar Batı'dan gelen diplomatik ve ticari girişimleri, komşusu Çin’e göre oldukça nazikçe reddediyordu. Nitekim General Sherman adlı zırhlı geminin Kore’ye geldiği zamandan hemen önce Alman bir tacir olan Ernst Oppert, Kore ile ticaret yapmak için uğraşmış fakat bir sonuç elde edememişti. Bu tacirin her şeye rağmen ihtiyaçları sağlanmış fakat ticaret anlaşması kesinlikle reddedilmişti. Bu tacir hakkında da ufak bir not eklemekte fayda var: Oppert, Koreliler ile ticaret yapmak için kral mezarlarını soyup, Prens Namyeon’un kemiklerini çalmaya ve bu sayede ticaret hakkı elde etmeye çalışmıştır. Bu kemikleri kullanarak hanedanlığa karşı bir koz elde edeceğini düşünmüştür.

“General Sherman Hadisesi” KDHC tarihçileri açısından ABD’nin Kore’yi işgalinin başlangıcı olarak kabul edilir. Dört topu ve doksan mürettebatı olan zırhlı Amerikan gemisi Taedong Nehrinden geçerek Pyongyang’a gelmiş ve ticaret yapmak istediğini bildirmişti. Ticaret önemli bir kelime, çünkü ticaret kelimesi aynı zamanda yağmayı ve soygunculuğu da içine alıyor.

Bazen tarihi metinlerde ticareti görünce basit bir takas ekonomisini hayal edebiliyoruz. Fakat yağma, soygunculuk, tehdit ve zorla alıkoyma da bu tarihlerde ticaretin olmazsa olmazı. General Sherman isimli silahlı geminin ticaret yapma isteği Kore otoriteleri tarafından geri çevrilmiş ve kendilerine yiyecek ve içecek getirildikten sonra Kore karasularının terk edilmesi istenmiştir. Gemi ise karşılık olarak önce yemek getiren görevlileri esir almış, daha sonra çevredeki küçük teknelere ateş açarak yoluna devam etmiştir. Gambot Diplomasisi denilen kavram da zaten budur. Ticaret yapmak için yerel unsurlara silahlarının kuvveti gösterilir, katliamlar ya da hanedanın esir edilmesiyle beraber anlaşmalar imzalanır. General Sherman ise bilmediği bu topraklarda Avrupa’nın demir ve baruttan oluşan gücünü vahşice gösterirken beklenmedik bir direnişle karşılaşır. Önce gel-gite yakalanan zırhlı gemi Pyongyang halkının dalgaları kullanarak alev botları yollaması ve garnizondaki askerlerin tüfek ve oklarla yaylım ateşine tutmasıyla alev alır. Kısa bir süre sonunda gemi ve mürettebat Taedong Nehri’nin derinliklerine gömülür.

Bu hadise diğer batılı emperyalist güçlerin harekete geçmesine sebep oldu. Kore artık izolasyon politikasını uygulayacak durumda değildi. Çünkü General Sherman hadisesinden sonra Fransız, Japon ve Amerikalı kuvvetler Kore’yi birçok kez işgal etmeyi denediler. Özellikle stratejik bir konumda olan Ganghwa Adası 19. Yüzyıl’da arka arkaya saldırıya uğradı. Fransızlar 1866'da tam iki defa işgal denemesinde bulundular. Gittikleri yerde mezar yerlerini ve tarihi eserleri yağmaladılar. Kore’de yabancı düşmanlığı neticesinde öldürülen dokuz Fransız Misyoner karşılığında dokuz bin Koreli ve idam emrini veren yöneticileri almaya çalıştılar. Fakat Kore’deki sert direniş işgalin sürekli olmasını engelledi. Daha sonrasında Amerika zırhlı gemisinin intikamı ve kraliyet mezarlıklarındaki zenginlik dedikoduları sebebiyle 1871 yılında bir kez daha saldırıya geçti. Amerika’nın saldırıları 1882’de Kore’yi sömürüye açan bir ticaret anlaşması imzalanana kadar sürdü. Japonya ise bir Gambot diplomasisi sonrasında 1876 yılında Korelilere karşı eşit olmayan bir anlaşma imzalamayı başardı. 1910’da Japonya’nın diğer emperyalist devletlerden aldığı onay ile Kore’yi tam anlamıyla işgal etmesine kadar, Kore birçok işgal seferine maruz kaldı.

Bu olaylar modern Kore devletinin hala neden izolasyona bu kadar yatkın olduğunu da gösteriyor aslında. Kore yakın çağ içinde birçok kez işgal ediliyor. Emperyalizm tarafından ölülerine kadar soyuluyor. Feodal idareciler kendilerinden de beklediği gibi birçok defa Kore halkını yalnız bırakıyor. 

Kore Monarşisi kendilerine yapılan işgal seferleri karşısında çareyi bir denge politikasında arıyor. Joseon Krallığı’nı o dönem yöneten Min hanedanlığı Rusçu bir politika izlemeye başlayınca, Japon diplomatlar bir darbe ile iktidardaki kraliçeyi öldürüp bedenini sarayda ateşe veriyorlar. Hanedan bu durum sonrası Rus elçiliğine sığınmak zorunda kalıyor. Bu başarısız feodal yönetim altında yaşayan halk ise saray darbesine 10 Şubat 1894 tarihinde Kobu ilçesinde başlayan bir isyanla cevap veriyor. Ağır vergiler altında yaşayan köylüler Jon Pong Jun önderliğinde bir ayaklanma başlatıyorlar. Bu ayaklanma genel olarak huzursuz olan taşrada karşılık buluyor ve kısa sürede bir köylü savaşına dönüşüyor. Yöneticiler Qing Çin’ininden ordu talep ederek bu isyanı bastırmak istiyorlar. Japonlar için ise bu ayaklanma Kore’yi derdest altına almak için daha fazla asker yollama şansı demek oluyor. İsyancılar ve yöneticiler arasında “Kötü Yönetimi İyileştirme Programı” adı altında 12 maddelik bir barış imzalansa da Kabu Reformu, Japon işgalciler sebebiyle uygulanamıyor.

1910 yılından İkinci Dünya savaşının sonuna dek süren Japon işgalinin bitmesinden beş yıl sonra herkesin malumu olan bir “Kore” savaşı yaşanıyor. Savaşın ismi Kuzey Korelilerce “Anavatanı Kurtarma Savaşı”.

Bu yazımızda ne işgalden ne de kurtuluş savaşından uzun uzun bahsetme şansımız yok. Bu savaştan uzun uzun bahsetmesek de KDHC’nin izolasyonunu anlamak için savaşın yarattığı felaketi sadece ama sadece hava bombardımanı açısından incelemekte fayda var.

Türkiye’nin de asker yolladığı Kore savaşında Amerika, Kore’de işe yarar tek bir binayı ayakta bırakmayana dek bir bombalama stratejisi yürütme kararı aldı. Bazen bizlerin hayal gücü, felaketin boyutlarını tahayyül etmekte zorlanıyor ama bundan yetmiş sene önce Kore’de ayakta kalmış tek bir kent ya da kasaba kalmayana denk ABD tarafından bombalandı. Tarım arazileri ve kasabalar napalm ile yakıldı ve üç yıllık savaş süresince ABD, bu uzak diyarlardaki ülkeyi nükleer ile yok etmeyi birçok kez masaya yatırdı. Koreliler konvansiyonel bir savaşın getirdiği yıkımların da ötesinde bir kayıp yaşarken, ayrıca tamamen ortadan kaldırılma tehlikesiyle de hayatlarını sürdürdüler. Savaş sırasında bombalama ve işgal sırasında Kore’nin sivil nüfusunun yüzde 10-15’inin hayatı kaybettiği tahmin ediliyor. ABD, bu savaşta bilerek sivil yerleşim yerlerini hedef aldı ve yok etti. Bu aynı zamanda Korelilere Komünizmi seçmenin bedelini ödetmek anlamına geliyordu.

Yok etme savaşına rağmen bugün ABD’nin karşısında Washington’da aynı korkuları yaratacak sosyalist bir devlet var. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin hem bir politika olarak izolasyonu tercih etmesinin hem de bir nevi bu politikaya mecbur bırakılmasının sebepleri var. Fakat onların bu tavrı dünya halkları için büyük bir kayıp. Çünkü bu ülkenin insanları yıkıntılar arasından bir ülke kurdular. Onurlu bir yaşam sürmeyi seçtiler ve bunun için dövüştüler. Silah ve bombalarla yenilmeyen bu ülkenin insanlarını yok etmek için şimdi de tıpkı Küba’ya yapıldığı gibi bir ambargo uygulanıyor. Onlardan gelen haberler dünya basını tarafından görmezden gelinirken sadece görmemizi istedikleri haberler gizli servislerin fonladıkları “Özgür Asya” kanallarını oluşturuyor. Biz de onlar hakkında bir bilgiye ulaşmak istediğimizde yıkıntılar arasından seçiyor ve okuyabiliyoruz ancak. Yine de KDHC ilerliyor ve dostça yahut şüpheyle bile olsa kurdukları bu ülke hepimizin ilgisini çekiyor.

Öneriler:

Kuzey Kore'yi Anlamak -I

Kuzey Kore'yi anlamak-II