GÖRÜŞ | Anayasa değişikliği önerisi: Emekçiler nerede?

28 Kasım’da açıklanan 'Anayasa Değişikliği Önerisi'nde mevcut düzenin bozulmuş, yıkılmış, çürümüş olan yerlerinin aslı bozulmayacak biçimde onarımı öneriliyor.

Ali Rıza Aydın

Altılı masanın 28 Şubat 2022’de açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlıklı “mutabakat metnini”, bir “sistem önerisi” değil, “yapı”yı, kapitalist sistemi aynen koruyan, seçilmiş kimi başlıklarla devletin ve kısmen hukukun, kısmen de hak ve özgürlüklerin yer aldığı bir öneriler dizini olarak anlatmak gerektiğini hep vurguladık. 2017’de Anayasaya giren başkanlı rejimin mevcut durumunu hedef alan bir rejim restorasyonu anlatılıyordu. Devleti ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkilerden soyutlanmış, dışardan monte edilmiş gibi gören bir biçimsellik söz konusuydu.

28 Kasım’da açıklanan “Anayasa Değişikliği Önerisi”nde bu rejim onarımının hukuk belgesine yansıması gösteriliyor. Mevcut düzenin bozulmuş, yıkılmış, çürümüş olan yerlerinin aslı bozulmayacak biçimde onarımı öneriliyor.

Her ne kadar başkanlı rejim öncesindeki aksamaların da dikkate alındığı söylense de öngörüler ağırlıklı olarak “tek adam rejimi” üzerine kurulu. Eğer gerçekleştirilebilirse, bu önerilerle Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır ekonomik, sosyal ve siyasal durumun ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı üzerine emareler gözükmüyor ya da siyasetçinin dilinde kalıyor.

Kaldı ki Türkiye zaten, 23 Nisan 1920’den başlarsak, 2017 değişikliklerinin yaşama geçtiği 2018’e kadar -darbe yönetimleri dışında- parlamenter rejimle yönetiliyordu. “Güçlendirilmiş” durum “söz” ile oluşmuyor, “öz” gerekiyor. 

Bu genel girişle birlikte, anayasa önerisini madde madde incelemenin ancak düzen içi bakışla, burjuva hukuku ve anayasası içinde teknik olarak yapılacağını, bu incelemenin de sömürülen, yoksullaşan, baskı altında olan geniş emekçi halk yönünden bir anlam içermeyeceğini belirtmek gerekir. “Ama arada olumlu değişiklikler var” demek sorunu çözmüyor, tersine düzen hukukuna bakışı köreltiyor. Bu tür tartışmalar, sınıfsal bir analize girilmeksizin eksik ve amaçsız kalır; sermaye sınıfına ve onun siyasal temsilcilerine misyon yükler. O kadar. 

Biçimsel bakışla Anayasa önerisi

Altılı masanın anayasa önerisi biçimsel olarak tek bir kulvarda yürüyor: Olası parlamento seçiminde bu öneriyi yapanların, nicelik olarak yetmezse destekleyenlerin en az 360 sandalyeyi doldurması ön koşul. 360’la geçen anayasa önerisi halkoyuna sunulacak. Halkoyuna gitmeyecek sayı, 400. 

Bir yandan parlamento seçimi, diğer yandan cumhurbaşkanı seçimi. Seçilecek cumhurbaşkanı ile parlamento çoğunluğundaki koşutluk sayısal olarak sonucu etkilemese de seçim öncesinde bu iki alan için çalışma ağırlığının paylaşımı önemli. Güçlü parlamento için yapılan propaganda başkanlı rejimi değiştirmeye dayanacak. Bir yandan da çıkarılacak aday ya da adayların gücü ve kazanması üzerine çalışılacak. Cumhurbaşkanlığı kazanılır, parlamento çoğunluğu kazanılmazsa ne olacak? Bu bir çelişki mi? Değil dersek bile tartışılacaktır.

Parlamento seçiminde “ittifak oyu”nun kaldırılarak “parti oyu”nun esas alınmasını, %7 seçim barajını geçeceğine inanılan siyasi partilerin içinde liste ve sıralama pazarlıklarını da anımsatmak gerekiyor.

Seçim propagandası olarak öne çıkarılan “güçlendirilmiş parlamenter rejim anayasa değişikliği önerisi”nin kağıtta kalmadan yaşama geçirilme olasılığına ilişkin biçimsellikten, pazarlıklardan ve siyasi çıkarlardan kaynaklanan epeyce sorun gözüküyor. 

Ancak biçimselliği de ilgilendiren ve vurgulanması gereken temel sorun, Türkiye’de sermaye sınıfının uzun süredir başkanlı rejimi istiyor olması. AKP’nin önerdiği model ve bu modelin Erdoğan uygulaması sermaye sınıfının beklentisini karşılıyor ya da karşılamıyor. Durum bunun çok ötesinde. Sermaye sınıfı ve tabii ki emperyalist ilişkiler bu değişikliklere nasıl bakacak? Yıllarca istenen başkanlı rejimden bir dönemde vazgeçilecek mi?

Böyle bir Anayasa önerisini AKP de yazar

Anayasalar, sözleriyle birlikte özleriyle; yetmez, uygulanıp uygulanmamalarıyla, hükümlerindeki ihmal ve ihlallerle birlikte; yetmez, Anayasa Mahkemesince ortaya çıkarılan yorumlarla birlikte; asıl olarak da içinden çıktıkları ve etkiledikleri siyasal, ekonomik ve toplumsal ilişkilerle birlikte, sınıfsallıklarıyla yaşar/yaşatılır.

Altılı masa anayasa önerisinin bir burjuva anayasası olduğu tartışmasız. Böyle bir anayasa önerisini, eksiğiyle ya da fazlasıyla AKP de yazar. “Ama AKP başkanlı rejimi istedi, vazgeçmez” demekle konu kapatılamaz. Kaldı ki başkanlı rejimi, yukarıda da vurguladığımız gibi yalnızca AKP istemedi. % 51,41 kabul oyunun arkasında sermaye sınıfı vardı.

AKP’nin anayasa dünyasına en önemli katkısıysa, anayasa hükümlerini istediği gibi uygulaması ya da uygulamaması oldu. Aslında bu durum burjuvazinin hukuku liberalleştirmesine ve kullanmasına esnekliğine/keyfiliğine tam uyuyor. 20 yıllık uygulama az değil. Bu keyfiliğe alışanlar bir yana alıştırılanlar, kanıksatılanlar da az değil. Kapitalizmin neyine güvenilir ki anayasa önerilerine güvenilsin?

Türkiye’de anayasasızlaştırmadan anayasallığa geçilmesinin güvencesi burjuvazi mi olacak? Emekçiler buna kanmaz. Burjuvazinin anayasallığı, anayasal gelişme ve ilerlemeleri da geçici olur. 

Demokrasi ve özgürlük çözüm mü?

Ne zaman anayasa tartışması açılsa demokrasi ve özgürlük öne çıkarılır. Altılı masa önerisinde de durum aynı. Eşitsizlik sürecek, sınıfsallık sürecek, sermaye sınıfının işçi sınıfı üzerindeki, emekçi halk üzerindeki baskısı sürecek, yoksulluk artarak sömürücü ve gerici düzen sürecek ama demokrasi olacak, özgürlük olacak. Diyalektik dışarı, demokrasi ve özgürlük tabusu içeri…

Bu gerçek ortada dururken, “ama AKP, tek adam…” demek; bileşimdeki altı partinin parti programlarını, nasıl bir Türkiye istediklerini, gericiliklerini, sermaye sınıfı yandaşlıklarını dahi dikkate almadan “ama altılı masa anayasa önerisinde de şu, şu, şu maddeler olumlu”, “temel haklar ve görevler yerine hak ve özgürlükler getiriyorlar”, “insan onuru anayasaya ekleniyor”, “düşünce, kanaat ve ifade hürriyeti önemseniyor”, “hayvan hakları ekleniyor”, “seçim barajı %3’e düşürülüyor”  demek sömürülenler yönünden tam bir tuzak.

Sınıflı ve sömürülü bir düzende devlet de, içindeki anayasal organlar da sınıfsal. Yargı ve denetim organizasyonlarıyla ne çözüm geliyor, ne de adalet.

Siyasi partiler güçlendirilecek, parti kapatılması zorlaştırılacak denilerek öneriler yazılmış. İyi de, parti kapatılmasını sürecini parlamentoda olan siyasi partilerle başlatmak nedir? Siyasi faaliyet hakkını büyük düzen partilerine bırakmak değil midir?

Öneride, mevcut Anayasadaki “laiklik” ilke ve hükümlerine dokunulmayacağı söyleniyor. AKP bu maddelere dokunmadan laikliği ortadan kaldırırken açık ya da örtülü onay verdikten, AKP’nin “din özgürlüğü” kılıflı yeni laiklik (!) yaklaşımına onay verdikten, üstüne dinsel simgeleri hukukla korumayı savunup önerdikten sonra laiklik maddelerine dokunulmayacağını söylemek ne anlama gelir?

AKP’nin sermaye sınıfı ve düzen sendikaları yararına esneterek hizaya getirdiği “sendika kurma hakkı” maddesine dokunulmuyor. Kamu görevlilerine grev hakkından söz edilmiyor. Grev hakkı var deyip sonra da yok eden “grev hakkı ve lokavt” maddesinin yanından bile geçilmiyor. Özelleştirmenin kılına dokunulmuyor. Sağlık, eğitim yine “özel”e teslim.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü maddesindeki sınırlamalar korunuyor, son fıkradaki “toplantı ve gösteri düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir” hükmü kaldırılıyor ama “şekil, şart ve usuller” anayasal güvence altına alınmıyor. Kanunla düzenlenmeyecekse neyle düzenlenecek belli değil.

“Bütçe hakkı” deniliyor, bütçelerde emekçilerin hakkından söz edilmiyor.  Kapitalizmin en temel dayanaklarına, mülkiyet hakkına, girişim ve sözleşme özgürlüğüne dokunulmuyor. “Çalışma hakkı ve ödevi”, “çalışma hakkı ve hürriyeti” olarak değiştirilecek ama işsizlik yasaklanacak mı? Hayır. 

“Şimdi demokrasi zamanı” dedikleri bu işte, emekçi halkın figüran olduğu, uzlaşmacılığa zorlandığı, sandıktan sandığa anımsandığı bir demokrasi… Cici kapitalizm… 

Anayasa değişikliği önerilerine elbette çok yönlü girmek, tartışmak gerekiyor.  Ama neresinden okunursa okunsun analizin yapılacağı bakış emekçi halk gözüyle olmalı, halk avcılığına ve kandırmalara izin verilmemeli, düzen içinin gerçek yüzü açıkça anlatılmalı, uzlaşma tuzağına düşülmemeli.        

Altılı masanın anayasa değişikliklerini merak edenlere bir de Türkiye Komünist Partisi'nin “Toplumcu Anayasa” önerisini okumayı öneriyoruz. Farkın farkı, emekçilerin güvenceleri, sınıfsız ve sömürüsüz toplumun güvenceleri, halkın yönetimin içinde nasıl yer alacağı açık ve net görülecek.