Finlandiya-SSCB ilişkilerine dair bir hatırlatma

Bu hatırlatma yazısında Finlandiya-Rusya ilişkilerinin yakın geçmişine göz atıp sosyalist Rusya ile genç Finlandiya arasındaki sorunlu ilişkileri hatırlayacağız.

Ogün Eratalay

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği siyasi süreçlerden biri de Rusya’nın komşusu Finlandiya’nın NATO üyeliğine başvurması oldu.

Gündeme getirilen üyelik süreci ve başta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olmak üzere Rus yetkililerden gelen tepkiler ister istemez gözlerin bu kez de İskandinavya’ya çevrilmesine yol açtı.

Bu hatırlatma yazısında Finlandiya-Rusya ilişkilerinin yakın geçmişine göz atıp sosyalist Rusya ile genç Finlandiya arasındaki sorunlu ilişkileri hatırlayacağız.

Ekim Devrimi sayesinde alınan bağımsızlık ve iç-savaş

Birinci Dünya Savaşı’nın öncesinde bağımsız bir ülke olmayan Fin toprakları Çarlık Rusyası’nın bir parçası konumundaydı. Fin burjuvazisi Rusya’dan bağımsızlık talebini çeşitli seferlerde dile getirse de ülkenin bağımsız olmasının ardındaki temel etken 1917 Ekim Devrimi olmuştur.

Bolşevikler, 1917 Ekim Devrimi’nin ardından işçi iktidarının ilk günlerinde, Çarlık rejiminin boyunduruğu altında bulunan ulusların özgür oldukları ilan etmişlerdi.

11 Nisan 1918 tarihinde kurşuna dizilen Kızıllar

Finlandiya örneğinde bu karar ülkenin bağımsızlığının tanınması anlamına gelse de yeni devletin anti komünist karakteri dikkat çekiyordu.

Finli yurtseverler ve komünistler karşılarında milliyetçi ideoloji etrafında toplumsal örgütlenmelerini sağlamaya çalışan, ordunun da desteğini almış burjuvaziyi bulmuştu.

Çok şiddetli bir iç savaş yaşanan ülkede Beyazlar, Sovyetlerin ateşkes imzaladığı Alman İmparatorluğu ordusunun desteğiyle, Mart 1918 itibarıyla Fin Sosyalist İşçi Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Kızılları yenmiş ve on binlerce komünistin kırıldığı korkunç katliamların ardından rejimlerini sağlamlaştırmıştır.

Bu dönem adını duyuran General Carl Gustaf Emil Mannerheim (1867-1951) ülkede gerici, anti-komünist ve saldırgan bir rejimini kurulmasını sağlar. Çizdiği ideolojik hat resmî devlet ideolojisi olarak belirlenir ve ondan sonra da aynı çizgi devam ettirilir.

Ekim Devriminin yarattığı özgürlük ortamında yararlanarak 31 Aralık 1917 tarihinde ülkenin bağımsızlığını ilan edip iktidarı ele geçiren Fin burjuvazisi, benzer şekilde bağımsızlıklarını elde etmiş Baltık cumhuriyetlerinde yine burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi için emperyalizmle işbirliği yapmış, komünistlerin ezilmesine yardım etmiştir. Ekim Devrimi’nin bastırılmasına yönelik bütünlüklü bir hamle olan emperyalist müdahale sonrasında patlak veren Rus İç Savaşı sırasında Fin burjuvazisi saldırgan bir tutum sergilese de doğrudan Rusya topraklarına işgale cüret edememiştir.

1939 Kış Savaşı

1933 yılında Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesi ve emperyalist merkezler tarafından Sovyet ülkesine doğru saldırmak üzere teşvik edilmesi Fin burjuvazisinin de iştahını artırmıştır. Önce silahsızlanma yasaklarının delinmesine ve Ruhr bölgesinin işgaline sessiz kalınmış, sonra Alman donanmasının inşasına izin verilmiş, İspanya İç Savaşı’na müdahil olunması görmezden gelinerek Avusturya’nın ilhakına ve Çekoslovakya’nın 1938 Münih Antlaşmasıyla parçalanmasına izin verilmiştir. Nazi savaş makinasının kendilerine saldırmasını içeren emperyalist planları iyi analiz eden Stalin önderliğindeki Bolşevikler 1939 yılında imzalanan Saldırmazlık Antlaşmasıyla sosyalist işçi iktidarı için çok değerli bir süre kazanmıştır.

Finlandiya rejimini Nazilerin elinde bir köpek olarak resmeden 1940 yılına ait bir Sovyet afişi

Bu aşamada Finlandiya’daki gerici rejimin Nazi saldırısının ileri karakol görevi üstleneceğini öngören Bolşevikler Finlandiya’dan Leningrad’ın hemen yanı başındaki askerî tahkimatın geri çekilmesini, birliklerin Sovyet topraklarını tehdit eder konumdan alınmasını ve iki ülke arasında yeni sınırların belirleneceği bir anlaşma zemini teklif etse de reddedilmişlerdir. Devam eden süreçte sınırda yaşanan gerginliklerin tırmanmasıyla başlayan Fin-Sovyet “Kış” Savaşı sonrasında Fin rejimi Sovyet taleplerini 12 Mart 1940 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşmasıyla kabul etmek durumunda kalsa da Kızıl Ordu birliklerine ciddi zayiat verdirmiştir. Savaşın ilerleyen dönemlerinde yani Sovyet topraklarına karşı Nazi istilası başlatıldığında Fin rejimi öngörüleri doğrular şekilde savaşa katılsa da Sovyet partizanları ve Kızıl Ordu birliklerine Devam Savaşı adı verilen savaşta yeniden yenilerek 19 Eylül 1944’te Nazilerden önce barış antlaşması imzalamak durumunda kalmıştır.

Mannerheim ve Hitler (1942)

NATO üyeliği?

Ekim Devrimi sayesinde bağımsızlığını kazanan, kendi işçi sınıfını katlederek iktidarını sağlamlaştıran Fin burjuvazisi yayılmacı emellerini Nazilere bağlasa da hayal kırıklığına uğramıştır. Soğuk Savaş döneminde NATO üyeliğinden uzak kalmayı bilen Fin burjuvazisi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan konjonktürde eskisi gibi aktif bir rol almaktan çekinse de emperyalizmin dönemsel çıkarları ekseninde bu yönde adım atmaktan geri durmayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.