Ekonominin buradan hasarsız dönmesi mümkün mü?

Yabancı kuruluşların açıklamaları ve raporları Merkez Bankası’nın bir kur şokunu yönetebilecek kapasitede olduğuna işaret ediyor. Döviz talebi arka arkaya açıklanan düzenlemeler ve yapılan müdahalelerle şimdilik kontrol altına alınmış görünüyor. Ancak önümüzdeki haftaya normalleşerek başlanacağı varsayıldığında bile kur, Borsa İstanbul Endeksi ve diğer göstergelerdeki hareketleri aşan bir hasar oluştuğunu söylemek mümkün.

Haber Merkezi

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı aday adayı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart sabahı gözaltına alınması ekonomide büyük bir sarsıntıya yol açtı. Hasarı tüm boyutlarıyla tespit edebilmek, etkileri tam olarak ölçebilmek henüz mümkün değil. Ancak şimdiden hasarın dışarıdan ve içeriden yapılan telkinlere rağmen düşünülenden ağır olacağı söylenebilir. Hasarı ağırlaştıran bir etken “şoksuz” tabloda görece yönetilebilir olan dengelerin “şoklu” tabloda yönetilmesinin güçleşmesi. Diğer bir etken de özellikle ilk gün ortaya çıkan manzara ve çok öngörülebilir tepkilere geç yanıt verilmesinin işaret ettiği bihaberlik. Ekonomi Yönetimi ya da daha daraltarak Şimşek ekibine bu ölçüde “sürpriz”in ek yan etkileri olması beklenir.

Hasar görünenden büyük

Borsa İstanbul’da hisse senedi satışlarına bağlı değer kaybı üçüncü günde de sürüyor, 21 Mart Cuma günü açılıştan kısa sayılabilecek bir süre sonra devre kesici uygulamasına gidildi ve işlemlere ara verildi. Türkiye ekonomisinin uluslararası güvenilirliğini gösteren risk primi CDS’te artış devam ediyor. 19 Mart Çarşamba günü birkaç saat içinde kontrolden çıkan ve TL’de hızlı değer kaybına yol açan döviz talebi arka arkaya açıklanan düzenlemeler (TL uzlaşmalı vadeli döviz satışı vb.) ve Merkez Bankası’nın faiz artırım kararına rağmen zorlukla kontrol altında tutuluyor.

Üç günün üç gösterge üzerinden bilançosu: 

  • Dolar/TL 18 Mart’ın yüzde 4 üzerinde. 
  • Borsa İstanbul Endeksi 18 Mart’a göre yüzde 14 aşağıda.
  • Risk primi, CDS, 18 Mart’ta 250 baz puanken 21 Mart’ta 328 baz puana çıktı.

19 Mart’ın ekonomide yarattığı hasarı sadece göstergelere ve açıklamalara bakarak ölçmek zor. Üç günün tablosu hayli ağır. Siyasi gelişmelerin nereye evrileceği belirsiz. Cuma günü itibariyle Ekonomi Yönetimi’nin müdahalelerinin kısmi çalıştığı dikkate alındığında haftaya güçlü bir “normalleşme”yle başlamak zor görünüyor.

Esas şokun atlatıldığı, bundan sonrasının sönümlenerek kontrol altına alınacağı varsayıldığında bile son üç günün hasarının bir bölümünün realize olmadığı akılda tutulmalı. (Son üç günün değişik ortalamalarından oluşan ithalat maliyetlerinin, borç ödemelerinin fiyatlara yansıması başta olmak üzere.) Yılın bütününe yayılması planlanan iki konuda barutun önemli bir kısmı tükendi. İlki 2025 yılı sonuna kadar kurun kontrollü bir şekilde, TL’de yüzde 10-15 değer kaybına izin vererek, serbest bırakılmasıydı. Özellikle enflasyon başta olmak üzere kur geçişkenliğinin etkilerinin bir bölümü, şimdiden öngörmesi güç tüm dolaylı etkileriyle birlikte, öne çekilmiş oldu. İkincisi sıcak para (carry trade) girişlerinin kontrollü azaltılmasıydı. Bilançonun en ağır sonuçlarından biri sıcak para çıkışı gibi görünüyor, kontrollü bir çıkıştan farkı, ihtiyaç duyulduğunda istenen ölçüde girişi zorlaşmış oldu, Şimşek ekibinin dışarıdaki “itibarı”nın bir kısmını da buharlaştırarak. Borsa İstanbul’daki gelişmeler sadece sıcak para çıkışı olmadığı, görece yerleşik gözüyle bakılabilecek fonlarda da çıkış olduğuna işaret ediyor.

Yabancılar 'korosu' ne kadar inandırıcı?

En güçlü ses veren Goldman Sachs olmak üzere uluslararası yatırım bankaları ve diğer kuruluşlardan yapılan açıklamalarda ve yayınlanan raporlarda Merkez Bankası rezervlerinin dolarizasyonla mücadele için yeterli olduğuna işaret edildi. Dolarizasyon ve enflasyon risklerine işaret edenler de oldu, HSBC, JP Morgan vb. kuruluşların büyük bölümü yılsonu kur ve enflasyon beklentilerini koruduğunu açıkladı. Bu eksende göze çarpan tek ayrıksı örnek Fransız bankası Societe General oldu, yılsonu beklentilerini korudu ama dolar/TL’de kısa pozisyonunu kapattığını açıkladı.

Bu kuruluşların uluslararası siyasi tabloyla uyumlu (genel olarak temkinli bir yaklaşım gözleniyor) hareket ettiği söylenebilir. Ancak yukarıda da işaret edildiği gibi bir siyasi şokun yarattığı, yönetilebilirliği konusunda çok önemli şüphelerin bulunduğu bir tablonun evrilebileceği yerin sınırlarının hayli geniş olmasının yarattığı bir temkinlilik söz konusu olabilir.

Normal şartlar altında dış borç stokunun durumu, yıllık dış borç ödemelerinin yapılabilirliğini Merkez Bankası döviz rezervi ve sermaye girişleriyle ilişkilendirerek değerlendirmek, buradan bir yönetebilirlik atfetmek mümkün(dü). Nitekim 2025 yılında kısa ve uzun vadeli dış borç ödemelerinin/yükümlülüklerin 60 milyar dolara yaklaştığı, diğer döviz borçlar dikkate alınsa bile 66 milyar dolarlık net döviz rezervi ve yeni sermaye girişinin bu ödemeler için fazlasıyla yeterli olacağı açık(tı). Ticari akıştan kaynaklanan günlük ihtiyacın, ithalat başta olmak üzere, kendi dinamikleri içinde halledileceği varsayılabilir(di). Ama şimdi bu tabloya yeni oluşan maliyetleri eklemek gerekiyor.

2021-2022’deki durum baz alındığında dış borç stokunun GSYH’ye oranı, rezervlerin durumu vb dalga boyu küçülmüş durumda. Ancak ekonomik hacim de, üretim, tüketim, ticaret düzeyi vb., büyüdü. Bu nedenle daha ağır bir tablonun yönetilebilirliği konusunda iddialı olmak güç. Çarşamba benzeri olası bir sarsıntının tekrar etmesi durumunda ortaya çıkacak bir tablonun ne kadar yönetilebileceği, geçmiş yılların enstrümanlarının aynı etkiyle çalışmasının mümkün olmadığı da vurgulanmalı.

Hasarın üç günden ve artçı sarsıntılarından ibaret kalması durumunda bile tüm taraflarıyla sermayenin zararının emekçilere yükleneceği, enflasyon başta olmak üzere yoksullaşmanın şiddetleneceği açık. Var gücüyle tepki gösteren ülkenin genç insanlarının öfkesinin buradan beslendiği de…

İlk gün faturası yüksek: 10 milyar doları aşan satış
1