Eğitim yılının ilk yarısının hatırlattıkları: Çözüm halkın elinde...

Halkın büyük bir bölümünü yoksulluk ve açlık sınırında yaşamaya mahkum eden AKP eğitimi bilimsellik, laiklik ve kamusallıktan uzaklaştırarak çözümsüzlük aşamasına getirdi. Çözümse halkın elinde...

Mustafa Demir*

2024-2025 öğretim yılı birçok sorun ve tartışmalarla başladı. Örneğin: Bir milyonun üzerinde atama bekleyen öğretmenlerin durumu, Danıştay’a taşınan ancak henüz kararının verilmediği öğretmenlerin atanması için yapılan mülakatlar, 12 bin liraya çalıştırılan kadrosuz ücretli ve sözleşmeli öğretmenler, kalabalık sınıflar, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adı altında uygulamaya konulan yeni müfredatların üzerinde yapılan tartışmalar, aileleri zorlayan eğitim masrafları.

Bu sorunların yanında AKP’nin alışılagelen eğitimin gericileştirilmesi, çocuk emeğinin sömürüsü uygulamalarıyla, eğitimde özeleşmenin getirdiği sorunlar ciddi tartışmalara neden oldu. Özellikle eğitimle ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin bu uygulamalara karşı gösterdiği tepki ve direniş yaygınlık kazandı.

ÇEDES ve Ensar'ın 'güzel ahlak örnekleri'

Eğitim yılının birinci yarısında en çok tepki çeken uygulama “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (CEDES) projesidir. Milli Eğitim Bakanlığı'yla, Diyanet İşleri Başkanlığı arasında 13 Haziran 2023’te imzalanan ÇEDES projesi geçen yıl pilot okullarda yürütülürken, bu yıl tüm okullarda uygulanmaya kondu. Bu uygulama kapsamında eğitim formasyonu olmayan imamlar, vaizler, müezzinlerle cemaat ve tarikat vakıflarının temsilcileri neredeyse tüm okullarda “manevi danışman” adı altında derslere girmeye başladı. Yine bu proje gereği birçok öğrenci “uygulama ve değerleri tanıma” bahanesiyle okul ortamından uzak (cami, kuran kursu, diyanet binaları gibi) yerlerde zaman geçirme zorunda bırakıldılar.

Bu uygulamalar içinde en dikkat çekeniyse Ensar Vakfı'nın, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik “Sana Emanet” başlıklı bilgi yarışması düzenlemesidir. Bu yarışmanın amaçları arasında, “Siyer derslerine olan ilgiyi arttırmak” ile “seçmeli Kur’an’ı Kerim derslerini daha çok seçilir kılmak ve etkili hale getirmek” yer alıyor. Bu yarışmanın tanıtımı için hazırlanan ve "Peygamberin güzel ahlakından örnekler" veren “Sorularla 40 Derste Hadis” kitabı öğrencilere dağıtıldı. Bu “güzel ahlaktan örnekler” kitabını hazırlayan söz konusu vakfın Karaman’daki yurdunda, 9-13 yaş arasında 45 erkek öğrenciye tecavüz edilmesi unutulacak gibi değildir. Ayrıca bu öğrencilerden 10’unun hastaneden aldığı tecavüz raporu da dava dosyasında yer aldı. Bu yaşananlarla ilgili olarak da AKP Muğla Milletvekili Nihat Öztürk, “Ensar Vakfı, başarılı işler yapmaktadır. Biz inadına Ensar Vakfı'na destek olmaya devam edeceğiz” dedi. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ise çocuk istismarıyla ilgili olarak, “Bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” açıklamalarıysa henüz hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

Laikliğin evrensel ilkelerini hiçe sayan Milli Eğitim Bakanı

Bu örnek bile ÇEDES projesinin nasıl tehlikeler içerdiğinin bir ön bilgisidir. Buna rağmen AKP iktidarının ta baştan beri cemaat vakıflarıyla protokol yapma konusunda ısrarlı davranışının meşruluğunu savunan bakanı Yusuf Tekin, 2024 bütçe görüşmeleri sırasında TBMM’de yaptığı konuşmada cemaat ve tarikatların “sivil kurumlar” olduklarını söyleyerek “protokol yapmaya devam edileceğini” duyurdu. Ardından da MEB ile cemaat vakıfları arasında yeni protokoller imzalandı. Oysaki “2 Eylül 1925 tarihli kararname” ve “30 Kasım 1925 gün ve 677 sayılı kanun"la tarikat ve cemaatler yasaklanmıştır ve Anayasal güvence altında olan bu kanun şu anda da yürürlüktedir (Anayasa 174. Madde).

22 yıldır eğitimi gericileştirme ve özelleştirme politikası izleyen iktidarın Milli Eğitim Bakanı, AKP Batman İlçe Örgütü kongresinde (16 Kasım 2024) yaptığı konuşmada, laikliğin olmasa olmazlarını görmezden gelerek, “Ben laiklikten bütün vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar dini inanç ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum” diye bir açıklamada bulundu. Bakan bu açıklamasıyla, laikliğin, şu evrensel ilkelerini açıkça hiçe saydıklarını da göstermiş oldu:

  • Dinin, kamu yönetiminin dışına çıkarılması, 
  • Devletin, tüm din ve mezheplere eşit uzaklıkta olması,
  • Devletin, toplumda baskın olan inanç ya da mezhebe karşı farklı inanç, mezhep ve inanmayanları kuruyacak önlemler alması ve özgürlüklerin güvencesi olmasıdır.

Ayrıca AKP iktidarının şimdiye kadar izlediği politikalar ve gerçekleştirdiği uygulamalar bu söylediklerine bile aykırıdır. Örneğin: 

  • Anayasa’nın 24. Maddesinde yer alan, “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” hükmüne yönelik Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları mahkemelerinin verdiği olumsuz ve esnetici kararlara karşın bu maddeyi katı bir şekilde uygulaması,
  • Neredeyse her okulda mescit açılması,
  • Hanefi ya da Şafi mezhebi ekseninde kurulan tarikat ve cemaat vakıflarıyla eğitim- öğretimle ilgili sözleşmeler yapılması,
  • Seçmeli derslerin seçilmesinde din ve Hanefi Mezhebi içerikli derslerin “zorunlu seçmeli” dersler durumuna getirilmesi,
  • ÇEDES uygulaması…

Ülkü Ocakları'yla protokol

Milli Eğitim Bakanlığı'nın gerici vakıflarla yapılan protokoller yetmiyormuş gibi bir de Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, 31 Aralık 2024'te Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ile bir protokol imzaladı. Daha önce Ülkü Ocakları'yla iller bazında yapılan bu tür protokoller artık tüm illeri kapsayacak şekle dönüştürüldü. Bu protokole göre Ülkü Ocakları, daha çok yetişkinlere yönelik olarak açılan ve halk eğitim kursları olarak bilinen yaygın eğitim kapsamında genel, mesleki ve teknik kurslar düzenleyebilecek.

Hayat Boyu Öğrenme Merkezleri yetişkinlere el sanatları, yabancı dil, kişisel gelişim, çocuk eğitimi uzmanlığı, din ve okuma-yazma eğitimi gibi ücretsiz kurslar düzenliyor. Bundan dolayı Ülkü Ocakları ile imzalanan protokol kapsamında gerçekleşecek kurs ve etkinliklerin daha çok yetişkinler için olduğu düşünülebilir. Ancak düzenlenen bu kurslara öğrenciler de katılabiliyor. Dolayısıyla örgün eğitim çağındaki çocuklar da Ülkü Ocakları'nın düzenleyeceği kurslara katılabilecekler.

Ülkü Ocakları'nın MHP’nin arka bahçesi ve fidanlığı olduğunu “Mısır’daki sağır sultan” bile bilmektedir. Devlet Bahçeli tarafından atanan Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, aynı zamanda MHP MYK üyesidir. Durum bu iken, kimse, Ülkü Ocakları'nın siyaset dışı “sivil toplum” örgütü olduğunu söyleyemez. Bundan dolayı bu protokol Anayasa'ya ve Milli Eğitim Temel Kanunu'na aykırıdır. Bu protokollerin yasalara aykırılığı yargı kararlarıyla da hükme bağlanmıştır. Örneğin: Diyarbakır’da Hazreti Süleyman, İzmir’de İnsan ve Antalya’da Ensar vakıflarıyla imzalanan protokoller mahkeme kararlarıyla iptal edilmiştir. Mahkeme kararlarının dayandığı gerekçelerden bazıları şunlardır:

  • Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi, “eğitim öğretim faaliyetlerinin kamu denetiminde ve gözetiminde olması gerektiği ve devlet memurları eliyle yürütülmesinin” zorunluluğu yönünde karar vermiştir. Ayrıca bu kararda, “kamu kuruluşu niteliğinde olmayan kurum ve kuruluşlar vasıtası ile eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütülemeyeceği” hükmü de yer aldı. 
  • 2020 yılında Antalya İdare Mahkemesi, “Anayasa gereğince devletin görevi olan kamusal eğitimin devredilemeyeceği” hükmünü verdi. Antalya Valiliği bu kararı İstinafa Mahkemesine taşıdı. Ancak İstinaf Mahkemesi de kararı onayarak protokolün iptaline doğru buldu.

Özel okul öğretmenlerinin acımasızca sömürüldüğünün itirafı

Eğitimin özelleştirilmesi tüm hızıyla devam etmektedir. 2002 yılında her yüz çocuktan ikisi özel okula giderken; 2024 yılında bu oran yüzde 11,8’e çıkarak yaklaşık altı kat artmış oldu. Bu artış eğitimde piyasalaşmanın nerelere varabileceğinin bir göstergesidir. 

Bakan Yusuf Tekin gazetecilere yaptığı 2024 yılını değerlendirme toplantısında: “Geçtiğimiz gün Özel Okul Birlikleri beni ziyaret ettiler. Onlardan ben öğretmen maaşlarının kamudaki öğretmen maaşlarıyla kıyaslamasını istemiştim. Yani şimdi (…) birçok özel okul, kamudaki maaşlara çok yakın ödeme yapıyor. Onların bize bu anlamda verdikleri sözü tuttuklarını gösteriyor” sözleri özel okul öğretmenlerinin acımasızca sömürüldüğünün açıkça itirafıdır.

MESEM'ler ve çocuk ölümleri

MESEM program, 25 Aralık 2021’de 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle “meslek sahibi insan ihtiyacını karşılamaya” yönelik bir uygulama olarak düzenlendi. Diğer bir anlatımla çıraklık eğitimi biçimi değiştirilerek lise diploması veren bir projeye dönüştürüldü. Bu düzenlemeyle çocuk emeğinin daha fazla sömürülmesinin yolu açılmış oldu. Okul değil de işyeri tabanlı bir mesleki eğitim programı olan MESEM’e 14 yaş ve üzeri çocuklar kayıt yaptırarak çıraklık eğitimine başlıyorlar. Dört yıl süren eğitimleri boyunca MESEM'e kayıtlı her çocuk için meslek alanındaki bir işletme ile sözleşme yapılıyor. Çocuklar haftada dört gün bu işletmede mesleki eğitim alırlarken (daha doğrusu çalışırken), haftada bir gün okulda genel bilgi dersleri ile teorik eğitim görüyorlar. Dördüncü yılın sonunda öğrenciye ustalık belgesiyle birlikte meslek lisesi denginde bir de diploma veriliyor.

Öğrencilere bu eğitim süresince 9, 10 ve 11. sınıf asgari ücretin yüzde 30’u (2024’te yaklaşık 5 bin 100 TL), 12. sınıfta asgari ücretin yüzde 50’si kadar maaş veriliyor (2024’de 8 bin 500 TL). Bu ücretler MEB mevzuatı gereği kamu bütçesinden karşılanıyor.

MESEM’e kayıtlı çocuk sayısı 2024 yılı sayılarına göre 480 bin kadardır. 2023 ve 2024 yılında iş kazası geçiren öğrenci sayısıysa 400’den fazladır. “İş kazalarında” ölen çocuk sayısıysa 11’dir.

Mülakatlar ve 'kul hakkına göre sınav'

AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanlarında “öğretmen alımlarında mülakat kaldırılacaktır” sözünü defalarca söylemesine karşın, Milli Eğitim Bakanı Tekin, “Ben kimi öğretmen yapacağımı görmem gerekir” diyerek öğretmen alımlarında mülakatı devam ettirdi. Hatta mülakatla ilgili olarak gazetecilerle yaptığı 2024 yılının değerlendirme toplantısında, “Bin civarında adayın sıralamada yeri değişti. Şimdi ben kimsenin yerinin değişmeyeceğinin garantisini zaten vermiyorum ki. Mülakat performansınıza göre değişebilir. Biz kul hakkı, adalet, hukuk devleti ilkelerine göre sınav yaptık(!). Mülakatın neticesinde bazı adaylarımızın (…) sıralaması değişmiş oldu” açıklamasını yaptı. Ayrıca, “sırası değişerek geriye düşen öğretmen adaylarının atamasının yapılamayacağını” da söyledi. Böylece, ta baştan beri sürdürülen haksızlıkları itiraf etmiş; “kişi haklarına” “vatandaş ve insan hakkı” olarak değil, “kul hakkı” olarak yaklaştıklarını da dile getirmiş oldu.

İktidarın genel politikası: Öğretmen atamamak

Atanmayan öğretmen sorunu çözülmedi. Bir milyonu aşan atanmamış öğretmen varken, 2024’te 20 bin sözleşmeli öğretmen atamasının yapılacağı duyuruldu. Oysaki Bakanın açıkladığı öğretmen açığı sayısı 68 bindir. Eğitim-Sen'in tespitine göreyse 158 bindir.

Bu atama sürecinin mülakat sınavları 10 Ağustos 2024 tamamlanmış olmasına karşın, kazanan öğretmenler henüz göreve başlatılmamışlardır. Yani iktidar 2024 için ilan ettiği öğretmen atamalarını yapmamıştır. Ayrıca Bakan Tekin atanacak sözleşmeli öğretmen sayısıyla ilgili olarak, “Bize kaç kadro verilirse atamaları mevcut prosedüre göre yapacağız" açıklamasıyla da öğretmen atamamanın iktidarın genel politikasının bir parçası olduğunu da vurgulamış oldu.

Temmuz 2025’den itibaren öğretmen atamalarında yeni bir yol izleneceğini Bakan bizzat duyurdu. Bakanın açıklamasına göre, öğretmen adayları, KPSS sınav sıralaması esas alınarak “Akademik Giriş Sınavına” alınacak ve kazananlar Milli Eğitim Akademisi’nde 14 haftalık bir eğitim görecek. Bu eğitim için öğretmen adaylarından belirli bir para alınacaktır (2025 yılı için tespit edilen miktar 23 bin TL’dir). Bu eğitimden başarılı olanlar üç yıllığına sözleşmeli öğretmen olarak atanacak ve üç yıl sonra uygun görülenler kadroya alınacaklardır.

Cumhuriyet devrimlerini hedef alan müfredat

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adı altında neredeyse tüm derslerin müfredatı değiştirildi. Yeni müfredatlarla Cumhuriyet devrimleri hedef alındı ve laik eğitim karşıtlığı daha da yükseltildi. Eğitimde bilimsellikten uzaklaşılarak “değerler eğitimi” adı altında “inanç” eğitimi öne çıkarıldı. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinden “laikliğin kavratılması” bölümü çıkartıldı.

Yeni müfredatların hazırlanması aşamasında öneri ve itirazlar dikkate alınmadığı gibi Bakan Tekin, müfredat çalışmalarının 10 yıldır devam ettiğini söyleyerek “milletin aklıyla” alay etti. Ayrıca ders kitaplarının önceden hazırlandığı iddiaları karşısında da sessiz kaldı.

Tüm bunların yanında Milli Eğitim Bakanı, “Suriye’deki eğitim altyapısının güçlendirilmesi adına öğretmen eğitimi, program geliştirme, ders kitabı yazma ve benzeri süreçlerde yardımcı olabileceğimizi söyledik” açıklamasıyla Suriye’ye eğitim sistemi ve müfredat ihraç edileceğini de duyurmış oldu.

Ayrıca Bakan Tekin “Daha henüz lansmanını yapmadığımız yerli ve milli bir zekâ testi uygulaması var. BİLSEM’deki (Bilim ve Sanat Merkezleri) sınavlarını artık o uygulamayla yapacağız” açıklamasıyla da dünyada yeni bir “zekâ türünün” “icat edildiğini” açıklamış oldu: “Yerli ve milli zekâ”.

3 milyona yakın çocuk örgün eğitimin dışında

Öğrencilere ücretsiz yemek sözü 2024 yılında da yerine getirilmedi. Yeterli beslenemeyen, derslerde açlıktan bayılan öğrenciler gündemden düşmedi. Bazı belediyelerin ücretsiz yemek ve temiz su dağıtma girişimlerine de çoğu yerde engel olundu.

3 milyona yakın çocuk (2023-2024 MEB’in verilerine göre bu sayı 2 milyon 982 bindir) örgün eğitim ve okulların dışında kaldı. Bu sayılar:

  • İlkokul çağında 223 bin, 
  • Ortaokul çağında 500 bin, 
  • Lise çağında 797 bin,
  • Açık öğretime kayıtlı 1 milyon 75 bin, 
  • Mesleki Eğitim Merkezlerine (MESEM) kayıtlı 385 bin 956 çocuk şeklindedir.

AKP, izlediği politikalar sonunda halkın büyük bir bölümünü yoksulluk ve açlık sınırında yaşamaya mahkum ederken, eğitimi bilimsellik, laiklik ve kamusallıktan uzaklaştırarak çözümsüzlük aşamasına getirmiştir. Tüm bunların çözümü ise halkın kendi elindedir ve iradesiyle gerçekleşecektir.

Eski EĞİT-DER Genel Başkanı, Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) üyesi