Eğitim kimin yüzünden çöktü: 'Hani nerdesiniz öğretmenler?' diyen Alçı'ya yanıt...

'Okulların kapalı kalmasının faturasının öğretmenlere kesilmeye çalışılması en hafif tabirle hedef şaşırtmaktır. Öğretmenler gerekli önlemlerin alınması ve okulların açılmasını talep ediyor.'

SOL - EĞİTİM

Pandemide okulları en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri Türkiye. Milyonlarca öğrenci internet ve bilgisayarı olmadığı için uzaktan eğitime dahil olamıyor, bu imkanları olan öğrenciler de artık ekran karşısında olmaktan yoruldular, derslere girmek istemiyorlar. Okulların kapalı olmasının öğrencilerde öğrenme kayıpları yanında, sosyal ve psikolojik sorunlar yaratmakta olduğu konusunda tüm eğitimciler hemfikir. 

Hükümetin yıllardır eğitim sisteminde yaşanan sorunları öğretmenlerin üzerine yıkmaya çalıştığı biliniyor. Nagehan Alçı da dün okulların açılması gerektiğini dile getiren bir yazı yazdı. Ancak toplumda "kendisiyle birlikte üç beş kişi" dışında kimsenin bu soruna eğilmediğini, dahası öğretmenlerin ve sendikaların bu konuda hiçbir şey yapmadığını iddia etti, açık açık "Hani nerdesiniz öğretmenler?" diye sordu.

Bu iddiaları ve eğitimde yaşanan yıkımın nasıl çözülebileceğini çeşitli illerden öğretmenlere sorduk:

ANTALYA

Antalya Eğitim İş Kepez Temsilciliği: Biz Eğitim İş Sendikası olarak eğitim öğretimin yüz yüze yapılması gerektiğini sürecin en başından beri sürekli açıkladık. Okulların ara ara açıldığı zamanlarda aşı olmadığımız halde elimizi taşın altına koyarak sınıflarımızda öğrencilerimizin yanındaydık. Bu açmazdan çıkmanın yolu bellidir. Özel okulları teşvik edici politikalar bırakılmalı, eğitim öğretim tüm kademelerde parasız olmalı, köy okulları bir an önce açılmalı, devlet okullarının sayısı artırılmalıdır.

Ulaş: Sürecin başından beri eğitim emekçileri okullarda gerekli önlemlerin alınması ve çocukların eğitim haklarından mahrum kalmaması için okulların bir an önce tüm kademelerde açılması taleplerini dillendirdiler. Salgın süresince salgını yönetememe sonucu oluşan kaosun sorumluluğunu öğretmenlerin sırtına yüklemek tam bir aymazlıktır. Yapılması gereken öncelikle tüm eğitim kurumlarını kamulaştırıp derslik ihtiyacını gidermek, atanmayan öğretmenlerin atamasını sağlayarak öğretmen eksikliğini tamamlamak, tüm öğretmenlerin ve eğitim çalışanlarının aşılanmasını bir an önce tamamlayarak öğrencilerimizin eğitim hakkına kavuşturulmasıdır.

'Okulların açılmaması bir tercihin sonucudur'

BİTLİS

Ali: Okulların açık tutulup tutulması konusunda hiçbir zaman öğretmenlerin fikri alınmadı. Eğitimle ilgili çoğu konuda, öğretmenler sadece kararın uygulama aşamasında yer alabiliyorlar. Okulların açılmaması öncelikle bir tercihin sonucudur. Şurayı gözden kaçırmamak gerekir; özel okullarda uzaktan eğitim, gerekli koşullar sağlanarak devam ederken devlet okullarında en basit hijyen önlemleri dahi alınmadı, uzaktan eğitim için gerekli materyaller öğrencilere sağlanmadı. Öncelikle gerekli önlemler alınarak okullar açık tutulmalıdır. Bu sadece okullarda önlem alarak değil ülke genelinde alınacak tedbirlerle birlikte anlamlı olabilir. En başta yapılması gereken ise aşılama konusunun hızlandırılmasıdır. Mahalle parklarında (tabii varsa) açık alanlarda geçici sınıflar da oluşturulabilir. Çocukların bir araya gelip sosyalleşmeleri için ortamlar yaratılabilir. Öğrenci mevcudu konusunda bir eşitleme yapmak adına derslikler okullar arasında paylaştırılabilir. Çünkü bazı okullar çok kalabalık iken bazı okullarda derslik başına düşen öğrenci az olabiliyor. Yine özel okullar kamulaştırılarak derslik sayısı arttırılabilir. Tabii ki tüm bunların yapılabilmesi için merkezi bir planlama ve kamucu bir düzen gereklidir.

GAZİANTEP

Ahmet: Okulların açılıp açılmamasıyla ilgili kararı öğretmenler almıyor. Bu süreçte en çok mağdur olan öğretmenler ve öğrenciler oldu. Biz öğretmenler, aşılanıp okullarımıza istiyoruz. Nagehan Alçı eleştirilerini öğretmene değil iktidara ve düzene çevirmeli. Öğrencilerimiz internet alt yapısının olmamasından, tablet, bilgisayar gibi elektronik cihazlara erişemediğinden, kısacası maddi imkanları olmadığından uzaktan eğitime katılamıyor. Milyonlarca öğrenci eğitimden uzak kaldı. Oysaki her çocuğun eğitim hakkı vardı. Nerde kaldı eğitim? Bir an önce aşılanıp okullarımıza dönmek istiyoruz.

'Öğrenciler eğitimden uzaklaşıyor'

Hale: Öğretmenler sosyal, yüz yüze iletişimi kuvvetli olan ve bu iletişime ihtiyaç duyan insanlardır. Zaten bu nedenle öğretmenliği seçeriz birçoğumuz. Evden çalışmanın zahmetsiz olduğu ya da bunu tercih ettiğimiz düşünülüyor. Ancak hiçbir öğretmen günlerce ya da aylarca tek bir öğrencisini göremeden ders anlatmayı tercih etmez. Öğretmen, öğrencisinin gözünün içine bakarak anlattığının karşılığını görmek ister. Bu nedenle uzaktan eğitim kolay olmaktan o kadar uzak ki bizim için... Öğretmenler bir an önce aşılanmalı ve okullardaki tedbirler arttırılarak yüz yüze eğitime geçilmelidir.

Bir köy okulunda çalışıyorum. Öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 90’ı geçen seneden beri hiçbir canlı derse katılamıyor. Bu sene yaklaşık 50 öğrencimize Milli Eğitim tarafından tablet verildi. Ancak tablet verilen öğrencilerin çoğunluğunun yaşadığı köylerde telefon dahi çekmediği için yine derslere katılamıyorlar. Tam kapanmadan sonra derslere katılan öğrenci sayılarında daha da düşüş oldu, öğrenciler eğitimden uzaklaşıyor. Plansız bir şekilde okulların bir açılıp bir kapanması, hangi gün yüz yüze eğitimin hangi gün canlı dersin olacağının son dakika duyurulması öğrencilerin de motivasyonunu sürekli düşürüyor. Bu nedenle gerekli tedbirler alınarak okullar derhal açılmalıdır.

'Okullar AVM'lerden, eğitim paradan kıymetlidir'

İSTANBUL

Murat: İstanbul'da sınıf öğretmeni olarak çalışıyorum. Yaklaşık 1,5 yıldır görmediğim öğrencilerim ile ekran karşısından ders yapıyor gibi yapmaktan bıktık usandık. Okulların açık olduğu kısacık aralıkta Nagehan Hanım bir okulun önünden geçmiş olsaydı, öğretmen, öğrenci herkesin okulda bulunmaktan ne kadar mutlu olduğunu görürdü. İş yükümüz inanılmaz arttı ve bununla birlikte meslek hayatımın en motivasyonsuz, mutsuz olduğum evresini yaşıyorum. EBA veya zoom programı üzerinden canlı ders yapıyoruz. Derse giremeyen öğrenciler için Whatsapp gibi uygulamalar üzerinden çalışmalar yolluyoruz. Yapılan çalışmalar ve ödevlerin yine telefon ile fotoğrafı gönderiliyor, bunlara bakmak inanılmaz zamanımızı alıyor. Ayrıca canlı dersi zenginleştirmek için öncesinde de hazırlık yapmak etkinlik ve uygulamalar hazırlamak zorundayız ki ders monolog şeklinde geçmesin, verimli olsun. Buna rağmen derslere katılım düşük ve yüz yüze eğitime göre gerçekten çok verimsiz. Yaptığımız onca şeyin işe ne kadar az yaradığını görmek bizleri çok yıpratıyor. Öğrencilerin derse girip girememesi sadece bizlere ve velilere dert oluyor, başka kimsenin umurunda değil. Bu durumda bile okulların kapalı kalmasının faturasının öğretmenlere kesilmeye çalışılması en hafif tabirle hedef şaşırtmaktır. Öğretmenler gerekli önlemlerin alınması ve okulların açılmasını talep ediyor. Aşı bulamayan Sağlık Bakanına, önlem almayan Milli Eğitim Bakanına ses çıkarmayanların bu durumu öğretmenlerin üzerine yıkmaya çalışmaları kabul edilemez.

Kamuda okullar kapalı iken özel okullara derslere başlamaları için tüm düzenlemeler yapılıyor. Kurs, etüt vs adı altında faaliyet göstermeye devam ediyorlar. Kamuda eğitim gören öğrencilerin yüz yüze eğitim hakkı gasp edilmiş durumdadır. Yaklaşık bir yıldır vurguluyoruz; okullar AVM'lerden, eğitim paradan kıymetlidir diye... Okullara gerekli ekipman araç gereç desteği sağlanabilir ve okulda çalışan personel sayıları arttırılabilir. Sınıf mevcutları azaltılarak okullardaki yoğunluk azaltılabilir, gerekirse ikili öğretime bile dönülebilir. Özel okullar ve sınıf oluşturulabilecek tüm kamu veya özel binalar kamulaştırılıp dersliğe dönüştürülebilir. Atama bekleyen binlerce öğretmen bu yeni dersliklerde sayıları azaltılmış öğrenciler ile eğitime devam edebilirler. Bu, eğitim hakkını öncelikli ilan etmiş bir bakış açısı ile hızla organize edilebilir ve çözülebilirken devletimizin aşıda olan öncelik sıralaması eğitime verilen değeri yeterince göstermektedir. Futbol ve turizmden sonra eğitimin gelmesi bir tercihtir ve bu tercih çocuklarımızın eğitim hakkının bizzat bu düzen tarafından gasp edildiğinin ilanıdır. Bu nedenle eğitim hakkının hesabı öğretmenlere sorulamaz! Başka yerlerden sorulması gereken hesabı korkuyla ya da yandaşlık refleksi ile öğretmene sormaya çalışan gazeteciler, öğretmenlerin meslek onurlarına dil uzatamazlar.

Fatma: Ben bir eğitimci olarak okulların açılmamasını pandemi sürecinin başından beri zaten eleştiriyorum. Burada okulların açılmamasının sebebini öğretmenlere, eğitim emekçilerine yüklemek işin kolayına kaçmak olur. Bu bir sistem sorunudur, tek başına öğretmenlerin çözebileceği bir mesele değildir. Gazeteci olduğunu iddia eden bu kişinin, pandemi süreci boyunca halkını, işçisini, esnafını açlık ve sefalet ile başbaşa bırakan, gece yarısı genelgeleri ile ülkeyi yönettiğini düşünen ülke siyasetçilerini, yöneticilerini sorgulamayıp aynı şekilde eğitimle ilgili bir günü bir gününü tutmayan, tutarsız açıklamalar yapan hatta eğitim sisteminin tamamen dibe vurmasına sebep olan Milli Eğitim Bakanlığı'nı eleştirmeden sürecin sorumlusu olarak öğretmenleri görmesi içler acısı bir durumdur, kabul edilebilir değildir.

Yüz yüze eğitimin yerini hiçbir model tutamıyor. Bu nedenle ivedi şekilde yüz yüze eğitime dönülmesi için mevcut okul sayılarının, derslik sayılarının artırılması, dolayısıyla 40-50 kişilik sınıflarda değil 20-25 kişilik sınıflarda derslerin işlenmesi, bunu için ataması yapılmayan yüzbinlerce öğretmenin kadrolu olarak bu yeni okullarda acilen göreve başlaması gerekmektedir. Nasıl ki bu ülkede her türlü kriz anında patronlar işletmelerinin batmaması için desteklenebiliyorsa düzgün bir planlama ile kamusal alan da desteklenebilir. Yani olması gereken ülke kaynaklarının sermaye sahiplerine değil halka aktarılmasıdır. Bunlar mevcut imkanlar dahilinde istendiğinde kolaylıkla yapılabilecek şeylerdir.

'Nagehan Alçı’nın eğitimcilere söz söyleme hakkı yoktur'

İZMİR

Ahmet Cangı (Eğitim-İş İzmir 2 Nolu Şube Başkanı): Nagehan Alçı, yazısında öğrenciden yana tavır alıp şirin gözükmeye çalışsa da eğitimcileri suçlayarak art niyetini belli ediyor. Bütün bu koşulları sağlaması gereken eğitimcilermiş gibi bütün sorumluluğu eğitimcilere atıyor. Ve tabi ki bakmak istediği yere, yandaş medya organlarına, sarı sendikalara baktığı için de sendikaların ve öğretmenlerin çabalarını görmezden geliyor. Biz Eğitim–İş olarak sürecin başından beri sağlık çalışanlarından sonra eğitimcilerin aşılanması gerektiğine dair mücadele ediyoruz. Konuyla ilgili bakanımız 15 Şubat’ta bir açıklama yaptı, "Hiçbir öğretmenimizi aşısız okullara göndermeyeceğiz" dedi, ancak bu sözünü tutmadı. Üç ay geçti sözünün üstünden ve hâlâ eğitimcilerin sadece yüzde 20’si iki doz aşı hakkından yararlanmış durumda. Eğitimcilerin bu süreci "yatarak" geçirdiğini ima ediyorlar oysa uzaktan eğitim sürecini bütün olanaksızlıklara rağmen sürdürmek bizler için çok daha zor oldu. Bizler öğrencilerimizle yüz yüze eğitim yapmak istediğimizi sayısız defa dile getirdik. Bunu görmezden gelen bakanlık ve iktidarın aklına gelen tek çözüm okulları kapatmak oluyor her defasında. Çünkü eğitimsiz toplum işlerine geliyor. Biz Eğitim–İş olarak bakanlığın salgın sürecini yönetmekte sınıfta kaldığını çok net söylüyoruz. Bu çerçeveden baktığımızda memleketin bu hale gelmesinde sorumluluğu olanlara kuyrukçuluk yapan Nagehan Alçı’nın eğitimcilere ve eğitimcilerin sendikalarına söz söyleme hakkı yoktur.

Selim: Öncelikle öğretmenlerin ve sendikaların okulların açılmasına ve aşılanmaya dair bir taleplerinin olmadığı ile ilgili Nagehan Alçı’nın söyledikleri gerçek dışı. Yüzlerce öğretmen çeşitli sosyal medya araçlarıyla okulların açılmasına dair aylardır seslerini duyurmaya çalışıyor, Birlik Sendikası sürecin başından beri öğretmenlerin aşılanmasını ve okulların açılmasına dair açıklamalar yapıyor. Eğitim sisteminin yıllardır devam eden arızalarının, bu süreçte iyice ayyuka çıkmasıyla birlikte kimi suçlayacağına şaşıranlar elbette iktidarı karşılarına almayı göze alamayınca öğretmenleri suçlu ilan edecekler. Fakat biz öğretmenler olarak bu suçun sorumlusu da ortağı da değiliz. Okulları hazır hale getiremeyen, turizm sektörünü eğitimden kıymetli görüp hâlâ aşılanmayan binlerce öğretmen varken turistlerin temas ettikleri herkesi aşılama sözü verenler, eğitime devamlılığın koşullarını sağlayamadığı için eğitimi bir zorunluluk olmaktan çıkaran, okula devam etmemeyi, sınava girip girmemeyi öğrenci ve velinin insafına bırakan bir bakanı görmeyip öğretmenleri suçlamanın kelimenin tam anlamıyla bir aymazlık olduğunu düşünüyorum. Nagehan Alçı biz öğretmenlere laf söyleyeceğine her gün ekranda topluma yalan söyleyen siyasal iktidara laf söylesin. Biz sözümüzü her zaman söyledik ve söylüyoruz ama duymak istemeyen onun yıllardır arkasında durduğu siyasal iktidardır.

Elif: Öncelikle online veya yüz yüze tüm eğitimin bir hak olduğunu ve bu hakkı sağlaması gerekenin devlet olduğunu aklımızdan çıkarmadan bu konuya yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu devletin ve bakanlığın en temel görevi. Bu kadar hayati bir konuda azımsanmayacak sayıda öğrencinin bu haktan yararlanamaması ülkemiz için telafisi olmayan bir kayıp. Bu devletin sorumluluğunda diyorsak burada suçluyu da başka yerde aramaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Devlet gerekli bütün altyapıyı sağlamalı, öğretmenleri aşılamalıdır. Bu süreçte sınıf mevcutlarının düşürülmesi gerektiği için, atama bekleyen binlerce öğretmenin ataması yapılmalı, göstermelik açma kapa meselesine indirgemeden eğitimin bütün bileşenleri düşünülerek ciddiyetle ele alınmalı bu konu. Özel okullarda ise öğretmenin yükü iki katına çıkmış durumda. Sınıfları bölen okul patronları bunca işsiz öğretmen varken aynı sayıda hatta daha az sayıda öğretmen ile sürdürüyor bu süreci. 

'Çocuklarımızın önemli bir bölümü uzaktan eğitimden yararlanamıyor'

ORDU

Gündüz Pala (Eğitim-İş Altınordu Temsilcisi): Öğretmenler ve eğitim işkolundaki sendikalar okulların açılmasını ve çocuklarımızın bir an önce eğitime kavuşmasını istiyor. Çünkü biliyoruz ki kamusal eğitim alan çocuklarımızın önemli bir bölümü uzaktan eğitimden yararlanamıyor. Eğitim-iş olarak yaptığımız her açıklamada eğitim emekçilerinin bir an önce aşılanmasını ve gerekli düzenlemeler yapılmasını böylece okullarımızın yüz yüze eğitime hazır hale gelmesini önerdik. Ancak iktidar bu talepleri görmezden geldiği gibi Nagehan Alçı gibi yandaş "gazeteciler" eliyle de iktidarın salgın yönetimindeki başarısızlıklarını gölgelemek için suçu eğitim emekçilerine atmak istemektedir. Yani Nagehan Alçı sahibinin sesidir.

Salgın başlandığından beri sürekli karar değiştiren AKP iktidarı; bütçeyi kamusal eğitimin devamını sağlamaya ayırmak yerine günübirlik aç kapa politikasıyla ülkemizin geleceğini karartacak bir yöntemi benimsemiştir. Bunda kamusal eğitime bakışı da etkilidir. Devlet bütçesinden özel okullara destek sürerken ve bu okullarda hiçbir teknolojik altyapı eksiği olmadan uzaktan eğitime devam edilirken kamusal eğitim gören çocuklarımız için neredeyse hiçbir çalışma yapılmamıştır. Uzaktan eğitim için gerekli cihazlara ve internete sahip olmayan çocuklarımız iktidar eliyle eğitim sürecinin dışına itilmiştir. Okulların bir açılıp bir kapanması ya da sınav kararlarının sürekli değişmesi gibi etkenler de uzaktan eğitime katılımın düşmesine neden olmuştur.

Bu durumu tersine çevirebilmek için kamusal eğitim alan tüm çocuklarımızın okullara dönmesinden başka çıkış yolu yoktur. Bu nedenle eğitim ortamlarında çalışan her birey aşılanmalı, gerekli hijyen ve havalandırma koşulları sağlanmalıdır.

SAMSUN

Bora: Zannediyorum ki yüz yüze eğitimin online eğitimden çok daha verimli olduğunun ve bu açıdan bir zorunluluk olduğunun tüm eğitim emekçileri bilincindedir. Bizler de hem bireysel olarak hem de üyesi olduğumuz sendikalar aracılığıyla yüz yüze eğitimin gerekliliğini her fırsatta hükümete ve kamuoyuna duyurmaya çalıştık. Nagehan Alçı bunu duymadığını söylüyor ama kanımca meseleyi takip etmemiş. Hatta bütün eğitim çalışanlarının aşılanması gerekliliğini, okulları kapalı tutmanın çözüm olmadığını çeşitli yollarla duyurmaya çalıştık. Tabii bu arada yüzlerce eğitim emekçisi arkadaşımız hayatını kaybetti. Ölümü göze alarak okullarında çalışmaya giden eğitimcileri bu nedenle suçlamak tek kelimeyle insafsızlık olur. 

Öncelikle tüm eğitim çalışanları koşulsuz şartsız aşılanmalıdır. Bundan sonra okullarda hijyen ve planlama açısından tüm önlemler alınmalı, tek bir öğrencinin dahi eğitim-öğretim faaliyetlerinden geri kalmaması için gerekli adımlar atılmalıdır. Net olan bir şey var ki, uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutamaz.

'Haklarımız patronun iki dudağının arasına bırakılmamalıdır'

VAN

Salih: Ben özel bir okulda çalışan psikolojik danışmanım. Okulun anasınıfından liseye dört kademesiyle ilgileniyorum. Nagehan Alçı’nın sözünü ettiği, "öğretmenler evlerinde oturuyor ve okulların açılması için adım atmıyor" dediği süreçte, bir özel okul çalışanı olarak hafta içi 5 gün ve aynı zamanda hafta sonu cumartesi tam gün olmak üzere haftada 6 gün boyunca okula gidip işlerimi okulda yürütmek durumunda kaldım. Personel servisi ayarlanmadığı için her gün toplu taşıma kullanmak zorunda kaldım ve bu zorlu sürecin devamında COVİD geçirdim. Karantinada olmam gerektiği dönemde, yönetimin talebiyle veli toplantılarına, öğrenci görüşmelerine ve online ders gözlemlerine katılmak zorunda kaldım. Bütün bu zorlu aşamalara maruz bırakılmama rağmen henüz Sağlık Bakanlığının aşı önceliği grubunda yer almamaktayım.

COVİD 19 Pandemisi ilk çıktığı andan itibaren ülkemizde hiçbir zaman yerinde önlemler alınmamakla birlikte tüm sorunlar eğitim emekçilerine mal edildi. Alınan hiçbir tedbir emekçilerin lehine değil, her zaman patronların ceplerini doldurmak için var oldu. Sürecin sağlıklı bir biçimde ele alınması için tüm öğretmenlerin aşılanması, maske ve dezenfektanın ücretsiz bir şekilde halka ulaştırılması ve turizm sektöründen önce eğitim sektörünün ciddi bir biçimde ele alınması gerekir. Özel okullardaki biz öğretmenler bizler hali hazırda okullara zaten gitmekteyiz. Öncelikle yapılması gereken özlük haklarımızın devlet tarafından koruma altına alınıp, bir patronun iki dudağının arasına bırakılmamalıdır.