"Yaşayarak öğrenilmiş, deneyim süzgecine takılmış bilginin peşine takılmak hatta o bilgiyi paylaşmak için şahsi bir ansiklopedi yazmanın kıymeti nedir ki?"
Tunç Tatoğlu
Ankara’yı Şükran Yiğit’in yazdığı “Ankara, Mon Amour!” ile sevmiştim. Şimdi Barış Bıçakçı eklendi Ankara’nın sokaklarında dolanan yazarlar arasına. “Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin”, İletişim Yayınları’ndan çıkan 11. Kitabı Barış Bıçakçı’nın. Ağzımdaki tadı henüz yitmemişken paylaşmak istedim özellikle genç okurlar için.
Bu kısa roman, dünyaya yeni gelen okurların etraflarından, birbirinden, insanlardan, anlatılanlardan büyük sayılmayacak bir merak ile öğrenmesi, şahsi bir ansiklopedinin yazılması üzerine kurgulanmış. Çok ipucu vermeden kelimeleri dikkatli seçerek yazmaya çalışıyorum.
Şahsi bir ansiklopedi yazmak kimin aklına gelir ki?
Yaşayarak öğrenilmiş, deneyim süzgecine takılmış bilginin peşine takılmak hatta o bilgiyi paylaşmak için şahsi bir ansiklopedi yazmanın kıymeti nedir ki? Sadece ilginçlik olsun diye girilemeyecek bu zorlu yola çıkmanın bedeli ne olabilir ki?
Ansiklopedi yazarı Halis Bey’in kağıtların arka yüzlerine de çıkış alma, zarfları tekrar ve tekrar kullanma hassasiyeti hemen aklınıza tanıdık birini getiriyor değil mi? Elindekini ihtiyacı olanlar ile paylaşmanın ne demek olduğunu biz Aziz Nesin’den öğrendik.
Sabah uyanmanın ama gerçekten uyanmanın öğrenilebileceğini, müsamereye dönen hayatı, “iyi bir şey yapıyorsunuz değil mi?” sorusunun içimizde uyandırdığı sorgulamayı… farkında olmadığımız gündelik hayatın sıradanlığını bir ansiklopedide toplamak, kendi yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizi paylaşmak ancak dünyaya yeni gelmiş saf okurlar için olabilir sahiden.
Birçoğumuzun, örneğin benim, her konuda bir fikrimiz var. Yaşamasak da varsayımlarımız, kabullerimiz, bilmişliklerimiz var. Gündelik yaşamda yanından geçip gittiğimiz, gördüğümüz ama öyle görmediğimiz ne çok şey olduğuna şaşarsınız. Hiç yaşamamış ya da çok yaşamışlar için yazılmış bir ansiklopedi, hikayesini bir çırpıda tebessüm ederek okuduğumuz kısa bir roman…
Hissetmek romanın dertlerinden biri, belki de en önemlisi. Yoksulluğun yaşanması ile gerçekten bilinmesinin sadece ontolojik bir mesele olmadığını, örneğin aç kaldığında annesinin gözlerini arayan çocuğun ne hissedeceğini hiç düşündünüz mü?
Sonra ne bileyim hepimiz iyi insanlar olarak yaşıyoruz, kimseye söylemesek de öyleyiz kendimizce. Biliyor musunuz “general” maddesi de ilginç, tedirginliklerini gizleyemeyenler general olamıyormuş… sonra efendim canlılık, fark etmek demekmiş…
Bu şahsi ansiklopedi, yıllarca yazdığı defterleri gün yüzüne çıkarmaya cesaret eden Halis Bey’e ait, “Halis Ansiklopedi”. Kendisi de öykü yazarı olan Ayşe bu ansiklopediyi redakte ediyor, yaşıyor, meraklanıyor. Yazar olduğunu pek söylemeyen Ayşe, yazarlık konusunu da tartışmaya açıyor. Günümüzde okurdan çok yazarın olmasının, bunu ben de yazarımcıların, çocuklarıma kalsın diye yazdımcıların, pek bir dramatik yazar atölyelerinin pıtrak gibi yaygınlaşmasının edebiyatımızın ne kadar hayrına olduğuna siz karar verin.
Hoşuma gittiği gibi yazdım, biraz dağınık, biraz neşeli. Bu bilmezlikler ansiklopedisinin şiirin diline yabancı olmayan sağlam bir kalemden çıkan hikayesini merak eden dünyaya yeni gelmiş gibi bakanlar, seveceksiniz…