Devlet hastanelerinde yeni tip özelleştirme: Kazanan hasta ya da sağlık emekçisi değil şirketler

Özelleştirmenin en yoğun yaşandığı sağlık alanında artık hastane birimleri de mercekte. Teknik cihazlar kiralanıyor. Görüntüleme, laboratuvar, sterilizasyon, temizlik, güvenlik ve hatta hemşirelik gibi sağlık hizmetleri taşeron şirketler üzerinden yürütülüyor.

Yekta Armanc Hatipoğlu

Kamuda özelleştirme dalgasının en çok hissedildiği alanlardan biri sağlık. Özellikle AKP'li yıllarda artan müdahaleyle "sağlıkta reform" adı altında uygulanan IMF programı, özelleştirilen sağlık hizmetlerini çoğalttı.

Erdoğan'ın 2006'da söylediği “...ısrarla söylüyorum, nasıl dünyada her şeyin serbest piyasası varsa sağlıkta da serbest piyasa oluşmalıdır” sözleri artık Türkiye'nin sağlık sisteminin özeti.

Devlet hastanelerinde görüntüleme, laboratuvar, sterilizasyon, temizlik, güvenlik ve kimi örneklerde hemşirelik gibi sağlık hizmetleri taşeron şirketlere verilmeye başlandı. Gerekçe olarak "maliyetlerin düşürülmesi ve hizmet kalitesinin artırılması" gösterildi. 

2002 yılında çıkarılan Kamu İhale Kanunu, taşeron modelini sağlık sisteminin bir parçası haline getirdi. Bu yasayla hekim dışı sağlık personeli taşeron olarak çalıştırılmaya başlandı.

Çok sayıda birim özelleştirildi

Özelleştirme, hastaneye ve birimlere göre farklılık gösteriyor. Bazı hastanelerde hiç, bazı hastanelerde az sayıda bazılarındaysa çok sayıda birim özelleştirilmiş durumda. 

Genel Sağlık-İş İstanbul Şube Temsilcisi Dr. Ali Haydar Temel ve İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İnan Mutlu, devlet hastanelerinin birimlerinin nasıl özelleştirildiğini ve özelleştirmenin sonuçlarını soL’a anlattı. 

Temel, sağlıkta dönüşüm politikalarıyla birlikte özellikle AKP’li yıllarda sağlık sektörünün diğer tüm sektörlerdeki gibi kamusal bir hizmet olmak yerine sermaye sınıfına kâr aktarılabilen bir araca dönüştüğünü söyledi. 

Bu haliyle bakıldığında bu yıllardaki en önemli adımın sağlık teknolojileri alanında olduğunu ifade eden Temel şunları söyledi: 

“Temizlik hizmetleri, güvenlik, yemekhane, bilgi işlem, görüntü arşivleme ve iletişim sistemleri ve Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS) gibi donanımsal başlıklar da dahil edildi. Bu yıllarda en çok tomografi ve MR cihazlarının ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar dönemi itibari ile yüksek maliyetli olan teknolojik aletlerdi, özel sektöre aldırıldı.”

Temel, özel sektöre sağlanan değişik finansal yöntemlerle bu teknik cihazların kiralandığını, yıllık tetkik sayısına göre firmaya çekim başına ödeme yapıldığını ve bu durumun cihazların aşırı kullanılmasının önünü açtığını söyledi. 

'Kâr getirisi ön planda olan bir düzen getirildi'

Ali Haydar Temel, özelleştirmelerin zamanında nasıl gerekçelendirildiğini, bugün nereye varıldığını ve hastanelerdeki durumu şu sözlerle açıkladı ve bir örnek verdi: 

“Bu dönüşümler yapıldığı dönemde temel gerekçeleri ‘maliyetleri düşürmek’, ‘hizmet kalitesini artırmak’, ‘kamu hastanelerinin yükünü azaltmak’ gibi iddialar barındırıyordu. Diğer tüm özelleştirme süreçlerinde olduğu gibi bunun da büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. Köprü yapımında kullanılan garanti kapsamları hastanelerde de uygulandı. Kâr getirisi ön planda olan bir düzen getirildi. 

Görüntüleme işleminin süresi kısaltıldı. Örneğin 15 dakikada yapılacak bir çekimin 5 dakikada yapılması… Bu da görüntü kalitesinin düşmesi anlamına gelir. Daha kısa sürede çekim yapabilmek için görüntünün kesit sayısını düşürmeniz gerekir. Bu da ortada düşük kalitede değerlendirilecek, hata yapmanın önünü açacak bir duruma sebebiyet verir.” 

Daha fazla kâr elde edebilmek için çalışan kişi sayısının azaltılacağını, daha fazla hasta çekimi gözetileceğini söyleyen Temel, “Bu hastaların hazırlanması yatırılması, kaldırılması, çekimlerinin yapılması, tüm bu süreler de çalışan personelin çok yoğun bir emekle çalışmasına neden olur. Ücretler konusuna gelecek olursak, kamu çalışanlarına göre daha az, asgari ücretin de biraz üzerinde ücretlere çalışırlar” diyerek çalışanların durumunu özetledi. 

Resim
Genel Sağlık-İş İstanbul Şube Temsilcisi Dr. Ali Haydar Temel (soldan üçüncü)

'Personel her ihale döneminde satılıp satılmadığını merak ediyor'

Her ihale döneminde personelde “satılıp satılmadıklarıyla ilgili” endişe olduğunu ifade eden Temel, raporların önemli bir bölümünün uzaktan bir sistemle hastane personeli olmayan radyologlar tarafından okunduğunu söyledi.

Üç yılda bir yapılan ihalelerle belli bir puanlama raporunun doldurulmaya çalışıldığını aktaran Temel, çekim sayıları ve bu çekimlerin raporlanma miktarının faturalandırıldığını söyleyerek şu örneği verdi: 

“Örneğin bir hastanenin ihaleyle aldığı bu hizmetle toplam dört cihazla aylık ortalama 10 bin MR, 10 bin tomografi çekilebilir. Yeni Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatlandırılması ile bu firmaya 5 milyona yakın aylık fatura kolaylıkla ödenebilir. Cihazın bakımı için harcanan tutarı, personel giderlerini düştüğümüzde, ince hesaplar yapmazsak firmaya 3 milyondan fazla kâr kalacağını söyleyebiliriz.” 

Yemekhane hizmetlerine de değinen Temel, bu hizmetin birçok yerde uzun yıllardır özel şirketlere ihaleye verildiğini hatırlattı.

‘Toplu ihalelere çıkılmaya başlandı’

Yakın zamanlarda toplu ihalelere çıkılmaya başlandığını söyleyen Temel, belli bir bölgedeki hastanelerin ihalesini tek şirketin aldığını söyledi, “Buralarda da bir tekelleşmenin olabileceğini söyleyebiliriz” dedi ve buranın da önemli bir oranda ucuz işgücüyle döndüğünü ifade etti.

Ustalık gerektiren işlerde de yer yer asgari ücretin yüzde 15 üstünde ödemeler yapıldığını söyleyen Temel, “İyi bir aşçı burada çalışmak yerine başka bir yeri tercih edebilir. Bu durumda aşçının kalitesinden vazgeçersiniz. Bu aldığınız tüm ürünler için geçerlidir. Bir sermeye yatırdıysanız onun üzerinden daha fazla kazanmak istersiniz ve bunun için ne gerekiyorsa yaparsınız. Her ihale döneminde çalışanlar için aynı güvencesizlik burada da söz konusu oluyor” diye konuştu. 

'Sağlık acilen devletleştirilmeli'

Taşeron modelinin kamuya göre daha düşük ücretlere güvencesiz çalışma, çalışanların özlük haklarının elinden alınması, kamusal sağlık hizmetinin olumsuz etkilenmesi, uzun ve düzensiz çalışma saatlerinin olması, taşeronlaşmaya bağlı olarak emek mücadelesinin bölünmesi gibi sağlık sistemini alt üst eden çok önemli sonuçları olduğunu söyleyen Temel, bu nedenle sağlık sektörünün acilen devletleştirilmesi ve taşeron çalışan emekçilerin ise kamu personeli olarak istihdam edilmesi gerektiğini söyledi. 

'Personelin özlük hakları budandı, maaşları düşürüldü'

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İnan Mutlu, hastanelerde birimlerin özelleştirilmesi sürecinin 1980’lerden itibaren Türkiye’de uygulanan neoliberal politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıktığını söyledi. 2000’li yıllarda hız kazanan özelleştirme sürecinin hastanelerin görüntüleme, laboratuvar, sterilizasyon, temizlik, güvenlik ve hatta hemşirelik gibi sağlık hizmetlerini taşeron şirketler üzerinden yürütmesine yol açtığını ifade eden Mutlu, “Gerekçe olarak genellikle maliyetlerin düşürülmesi ve hizmet kalitesinin artırılması gösterildi. Ancak uygulamanın sonuçları bu iddiaları doğrulamaktan uzak” dedi. 

Op. Dr. İnan Mutlu - Yorumları incele ve randevu al ...
İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İnan Mutlu

Mutlu, devletin özelleştirilen birimleri işletmek yerine özel firmalara ihale açarak devrettiğini, ihaleyi kazanan şirketin hizmeti sağlarken ya kendi çalışanlarını getirdiğini ya da mevcut personeli taşeron sistemine dahil ettiğini, bunun da genellikle daha düşük maaşlar, güvencesiz çalışma koşulları ve sendikal hakların ortadan kalkması anlamına geldiğini söyledi. 

Özelleştirmelerle birlikte önceden kamu çalışanı olan birçok emekçinin iş güvencesini kaybettiğini söyleyen Mutlu, “Özlük hakları budandı, ücretleri düştü. Aynı işi yapan iki çalışan arasında statü farkı oluştu; bazıları kadrolu, bazıları taşeron oldu. İş yükü arttı, hizmet kalitesi ise düştü. Hastanelerde taşeron sisteminin yaygınlaşmasıyla birlikte emek sömürüsü arttı, sağlık çalışanlarının özlük hakları geriledi ve hastanelerin mali yükü özel şirketlerin kâr beklentisine bağlandı” diyerek özelleştirmelerin çalışanların hayatını nasıl etkilediğini anlattı. 

'Hastaların sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştı'

Bu sistemin hastaların sağlık hizmetlerine erişimini de zorlaştırdığını belirten Mutlu, hastaların özelleştirmeden nasıl etkilendiğini şu sözlerle anlattı: 

“Örneğin, bir laboratuvar veya görüntüleme merkezi özelleştirildiğinde, kamu hastanesinin içinde bile olsa yurttaşlar bazı işlemler için ek ücret ödemek zorunda kalabiliyor. Aynı zamanda, taşeron firmaların maliyetleri kısmak için yaptığı personel eksiltmeleri nedeniyle randevu süreleri uzuyor, hizmet kalitesi düşüyor ve hasta memnuniyeti azalıyor.”

Kamu hastanelerinde sağlık hizmetlerinin taşeron şirketlere devredilmesinin uzun vadede ne hastalara ne de çalışanlara fayda sağladığını söyleyen Mutlu, asıl kazananların bu ihaleleri alıp devletin sağlık bütçesinden büyük paylar elde eden özel şirketler olduğunu vurguladı ve “Oysa sağlığın piyasalaştırılması yerine, kamusal ve eşitlikçi bir sağlık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum” diyerek sözlerini noktaladı. 

Yenidoğan Çetesi: Sağlık kâr için olunca siyaset dünyası nasıl suç şebekesine dönüştü?