Denizli'de İranlı mülteciler için verilen sınır dışı kararına tepki: BM koruma sağlamalı

Emek Partisi Genel Başkanı Akdeniz, Denizli'de İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldığı için sınır dışı edilme kararı verilen İranlı sığınmacılardan biri olan Fattahi'nin durumunu anlattı.

Can Kuyumcuoğlu

Denizli'de önceki gün 4 İranlı sığınmacı, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına karşı yapılan eyleme katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Gözaltına alınan Esmail Fattahi, Leili Faraji, Zeinab Sahafi ve Mohammad Pourakbari Kermani hakkında dün sınır dışı edilme kararı verildi.

Sınır dışı edilme kararı verilen sığınmacılardan biri olan Esmail Fattahi, Denizli'de yıllardır kaynak işçisi olarak çalışıyor. Sosyalist görüşlerinden dolayı 2015 yılında İran'dan sürgün edilen Fattahi'ye, Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, "Göçmen Emeğinin Küresel Devinimi - Sekizinci Kıta" kitabında yer vermişti.

Akdeniz, Fattahi'nin yaşadıklarını soL'a anlattı:

'Sosyalist düşüncelerinden dolayı sürgün edildi'

"Uzunca zamandır Esmail'le beraber tanışmışlığımız var. Kitap iki yıllık bir çalışma, ama üç yıla varan bir tanışmışlığımız var. İran'dan politik sürgün olarak gelmiş bir insan. Özellikle de, sosyalist düşüncelere sahip olduğu için molla rejimi tarafından cezaevine atılmış, işkence görmüş, politik olarak sürgüne mecbur kalmış bir mülteciden söz ediyoruz. Dolayısıyla onun olası bir İran'a geri göndermeyle teslim edilmesi her şeyden önce can güvenliği açısından çok büyük bir risk. Bunu defalarca bana söylemişti zaten, böyle bir kaygı yaşadıklarını. 

'BM uluslararası korumayı sağlamakla yükümlü'

Tabii bir de şöyle bir yanı var, kendisi bir işçi. Aslında İran'dan gelen sığınmacılar, Suriyelilerden farklı bir özelliğe sahipler, çünkü onların başvuruları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından kabul ediliyor. Dolayısıyla aslında İranlı mültecilerin muhatabı Türkiye değil, Birleşmiş Milletler. Bu insanların başvuruları daha çok Aydın merkezli yapılıyor ve Denizli'ye gönderiliyorlar, çünkü sosyal güvenceleri verilmediği için, ayakta kalmak için çalışmak zorundalar. Denizli de bir sanayi bölgesi. Özellikle de son yıllarda palazlanan bir burjuvazi var orada ve organize sanayi bölgelerinde tek bir sendika bulamazsınız. Denizli sendikasız bir kenttir. Sadece kamuda bir sendika var. Böyle bir yerde bu insanları politik sürgün olma durumlarını da kullanarak çok yoğun bir biçimde sömürüyorlar, çünkü çalışma izni de vermiyorlar.

Ne yazık ki burada şunu ifade etmem lazım, BM Yüksek Komiserliği, uluslararası korumayı sağlamakla yükümlü, ama bütün yetkilerini Türkiye'de devlete ve göç idaresi genel müdürlüğüne teslim ederek adeta kaçtı bu sahadan Birleşmiş Milletler, bu insanlar çok savunmasız kaldılar. Esmail ve diğer İranlı mülteciler, şartlı mülteci statüsündeler yani mülteci başvurusu yapılmış üçüncü bir ülkeye gitmek isteyen, Türkiye'yi değil üçüncü bir ülkeyi tercih eden, üçüncü ülkeyi de 5-10 yıldır bekleyen insanlar. Bu bir türlü yerine getirilmiyor. Dolayısıyla her zaman İran'a geri gönderilme korkusu var bu insanların.

'Çalışma izni olmadığı için yaralanma nedenini söyleyemedi'

Esmail'in bana anlattığı bir hikayeye de kitapta yer vermiştim. Bir kaynak işçisi, bir metal işçisi kendisi. Spiral taşıyla çalışırken, spiral taşı patlıyor ve yüzüne geliyor. Gözünün hemen alt kısmını yaralıyor, bir ölüm tehlikesi geçiriyor. Gözü de uzun bir süre görme yetisini kaybediyor, sağlığına daha sonra kavuşuyor. Hastaneye gittiğinde 'Niye oldu' diye soruyorlar, çalışırken olduğunu söyleyemiyor, çünkü çalışma izni yok, bunu söylese sınır dışı edecekler. Bu korkuyla söylemiyor. Ama işyerine döndüğü zaman, işverenler o hastanede geçen yarım günlük süreyi de onun maaşından kesiyorlar. Bana bunu ağlayarak anlattı. Türkiye'de mülteci işçilerin ne kadar büyük bir zulüm altında patronlar tarafından çalıştırıldığının bir özetidir.

Ben pandeminin ilk döneminde, 'Pandemide Mülteci Olmak' diye bir seri başlattım. Konuştuğum işçilerden biri de Esmail'di, bana oradaki pandemide açlıktan ölmekle koronadan ölmek arasındaki çelişkiyi en iyi anlatan mültecilerden biridir. 

'Laiklik onlar için çok hassas bir konu'

İran'dan gelen insanlar, siyasal islamdan, molla rejiminden ve aynı zamanda devletle iç içe geçmiş oligarşik burjuva yapıdan bunaldıkları ve buna karşı mücadele ettikleri için bu sürgünde bu hayatı yaşıyorlar. Dolayısıyla laiklik onlar için çok hassas bir konu. Laiklik kazanımları, demokratik kazanımlar... Bunları evrensel bir hak olarak görürler. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı Türkiye'nin, onlara İran'da yaşadıklarının bir kısmını hatırlatıyor olmalı. Bu hassasiyetlerinin doğal karşılanması lazım. Duyarlı, demokratik kamuoyunun bu insanlara sahip çıkması lazım.

'Hem Anayasa'ya hem uluslararası hukuka aykırı'

Ayrıca anayasamızda 'Herkesin protesto hakkı vardır' deniliyor, mülteci veya vatandaş ayrımı yapmaz, mültecileri de kapsıyor. Bu ülkede siz 10 yıl tutuyorsanız ve statü vermiyorsanız, üçüncü ülkeye geçme talebi de yerine getirilmiyorsa, tabii ki bu ülkede yaşayan bir vatandaş gibi yaşayan bu insanlar çeşitli uygulamalar konusunda görüşlerini demokratik biçimde ifade edeceklerdir. Bu açıdan gözaltı ve geri gönderme uygulaması hem uluslararası hukuka hem anayasaya aykırıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi açısından da sığınmacılar ve mülteciler yaşadıkları topraklarda, dünyanın neresinde olursa olsun, görüş ve düşüncelerini belirtme hürriyetine sahiptir. Açıkça bir hukuk çiğneniyor. Bunun son bulmasını, Esmail ve arkadaşlarının bir an önce bırakılmasını istiyoruz. Can güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz. Aynı zamanda üçüncü bir ülkeye iltica etme taleplerini de bir an önce yerine getirilmesini istiyoruz.