Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın İngilizce ‘nükleer denizaltı’ söyleşisi: Niye, nasıl yorumlamalı?

Deniz kuvvetlerinin nükleer denizaltı kabiliyetine yönelik önemli açıklamalarda bulunan Oramiral Ercüment Tatlıoğlu'nun neden Türk basınında yer almayan ve sadece Anglosakson kamuoyunun görebileceği şekilde böylesi “exclusive” bir röportaj verdiği merak konusu.

Okan Ataer

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, İngiliz Warships International Fleet Review dergisine özel bir röportaj vermiş. Deniz kuvvetlerinin nükleer denizaltı kabiliyetine yönelik önemli açıklamalarda bulunan komutanın neden Türk basınında yer almayan ve sadece Anglosakson kamuoyunun görebileceği şekilde böylesi “exclusive” bir röportaj verdiği merak konusu.

1

Silah dergisi mi, istihbarat servisi mi?

Jane’s Defence, Defense News gibi dergiler başta ABD ve İngiltere olmak üzere silah tekellerinin gündemlerindeki projeleri, sektörü ilgilendiren olayları detaylı şekilde ele alan yayınlar. Ülkemizde sadece meraklısına hitap eden ve sadece bu alandaki aktörler tarafından takip edilen yayınlar. Ancak güçlü muhabir ve istihbarat ağına sahip oldukları için gayri-resmi istihbarat şebekesi gibi çalışıyorlar.

Bir dönem Taraf ve Zaman yazarı olan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir ara tutuklandıktan sonra salıverilen ve sırra kadem basan İngiltere eğitimli “gazeteci” Lale Sarıibrahimoğlu’nun bir dönem Jane’s Defence yazarı olduğunu söylersem sanırım meramım daha iyi anlaşılır.

Bu dergilerde çıkan yazılar, haberler, değerlendirmeler ve röportajlar dolayısıyla “seçkin” bir zümreye hitap eden vitrinler aynı zamanda. Ancak bir ülkenin deniz kuvvetleri komutanı, hele de ülkesinde daha önce resmî olarak hiç gündem edilmemiş konulara dair İngilizce beyanat veriyor, bu beyanatı da ancak sızan bilgiler şeklinde Türkçe sektörel yayın yapan haber sitelerinden alıyorsak ortada sanırım haber değeri olan bir konu çıkıyor.

Tatlıoğlu’nun demeçleri 

Türkiye’de “savunma sanayi” haberi yapan ve dolayısıyla silah şirketlerinden aldıkları reklamlarla ihya olan sitelerden alabildiğimiz bilgiye göre röportaj derginin Nisan 2025 sayısında Cem Devrim Yaylalı imzasıyla çıkmış. Aktarılana göre Oramiral Tatlıoğlu önemli açıklamalarda bulunmuş.

Tatlıoğlu yapımı Gölcük Tersanelerinde devam etmekte olan Reis sınıfı denizaltılarla önemli bir teknolojik kabiliyet kazanıldığını belirterek tamamen yerli tasarıma sahip Milli Denizaltı (MİLDEN) konusunda önemli adımlar atıldığını söyleyerek başlıyor. Sonrasında deniz kuvvetlerinin hava savunmasına dair önemli bir silah olacak TF-2000 Hava Savunma Muhribine dair bilgilendirme yapıyor. Buna göre muhrip, savaş uçakları, SİHA’lar ve seyir füzelerine karşı bünyesindeki hava savunma sistemleriyle koruma sağlayacak. Tatlıoğlu burada ağzındaki baklaları çıkarmaya başlayarak bu gelişmelerin sadece donanma modernizasyonu anlamına gelmeyeceğini, Türkiye’nin Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Pasifik bölgelerinde oluşturmaya çalıştığı stratejik varlığın etkisini artıracağını belirtiyor. Tatlıoğlu röportajın sonunda donanmanın geliştirmekte olduğu denizaltının nükleer tahrik kabiliyetinde olduğunu belirterek Türkiye’nin resmî olarak ilk kez nükleer denizaltı sahibi olma amacını ilan etmiş bulunuyor.

Neden İngilizce?

Türkiye savunma sanayisinin kabiliyetlerine gelmeden önce komutanın neden sadece bu dergiye ve İngilizce demeç verdiğini sorgulamak gerekiyor sanırım. 1960 doğumlu olan Tatlıoğlu Harp Akademisi eğitimin ardından 1994 yılında iki yıl ABD’deki Newport Kurmay Kolejine devam etmiş. 2001 yılında iki yıl boyunca Roma’daki NATO Savunma Kolejinde eğitimin ardından 2003 yılında Belçika’da NATO Karargâhında görev yapmış, ardından 2004 yılında iki yıl boyunca NATO SHAPE Avrupa Ana Karargâhında çalışmış. Buradan da görüldüğü gibi Anglosakson dünyasına yabancı olmayan komutan, belirli aktörlere mesaj vermek için uygun isim. Tatlıoğlu, sektördeki bu dar çevrenin önemli bir yayına röportaj vererek hem Türkiye silah tacirlerinin bu alana hamle yaptığını duyurup, olası müşterilere reklam yaparken, bu alanda pazara hakim olan aktörlere de örtülü de olsa mesaj verme gayesinde. Öte yandan daha önce hiç resmî ağızlardan gündeme gelmemiş nükleer tahrik kabiliyetli denizaltı konusunu ilan ederek olası tepkilere karşı ön almış oluyor.

Türkiye’nin kabiliyetleri

Türkiye kapitalizmini tanımlamak için pek çok sıfat kullanılabilir. Ancak bazı çevrelerin iddia ettiği gibi üretim kabiliyeti ve teknoloji kullanımı hiç de hafife alınacak bir durumda değil. Defense News dergisinin her yıl açıkladığı dünya çapında en çok satış yapan silah şirketleri listesinde her yıl en az 3-4 Türk firmasının bulunduğunu hatırlatalım. Örgütsüz işçisi, görece ucuz kalifiye işgücü ve iyi eğitilmiş mühendisleriyle teknoloji üretmese de emperyalist ülkelerden alınan hammadde ve teknolojiyi iyi şekilde kullanan bir altyapıdan bahsetmekteyiz. Dolayısıyla Türkiye’nin röportajda bahsedilen türde denizaltı ve muhripleri tamamen yerli olmasa da üretme kabiliyeti var. Ancak bahis konusu nükleer tahrik olunca burada işler değişiyor.

Nükleer mesele

Bu konuya derinlemesine girmek istemem ancak nükleer tahrik demek, sınırlı bir alanda nükleer yakıtla çalışan nükleer reaktör demek. Türkiye sınırları içinde Akkuyu Nükleer Santrali’nin Rusya’ya ait olduğu düşünülürse bu konuda hem teknoloji hem hammadde hem de sürdürülebilirlik anlamında dışa bağımlı olunacağı kesindir. Emperyalist merkezlerden alınacak onayların ardından elbette teknoloji transferiyle Türk denizaltılarına nükleer tahrik kabiliyeti verilebilir, ancak bu adım bile yeni-Osmanlı hayalleri gören Türkiye sermayesinin boyunu aşan bir konudur. Belki de bu yüzden Oramiralimiz acaba baklayı ağzımızdan erken mi kaçırdık diye röportaj haberini komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri internet sitesine bile koymamıştır.