THTM’nin Cumhuriyetçiler Kurultayı öncesinde Kemalist Yön Hareketi Başkanı Taylan Toraman, gazeteci-yazar Zülâl Kalkandelen, siyaset bilimci Barış Doster ile kurultayın bugünkü siyasi ortamdaki anlamını, Cumhuriyetçi bir siyasal merkez oluşturmanın mümkün olup olmadığını konuştuk.
Haber Merkezi
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) bu hafta sonu Ankara’da Cumhuriyetçiler Kurultayı’nı düzenliyor.
24-25 Mayıs’ta TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda gerçekleşecek kurultay Cumartesi akşamı yapılacak açılış toplantısıyla başlayacak.
Kurultay Pazar gün boyu yapılacak çalışma toplantısıyla devam edecek.
Oturumlarda “Cumhuriyet nasıl kaybedildi?”, “Laikliği nasıl yeniden inşa edeceğiz?”, “Ülkemizi emperyalizmin tahakkümünden nasıl kurtarırız?”, “Ekonomide halk egemenliğini nasıl kuracağız?” sorularına yanıt aranacak.
Kurultaydan bir sonuç bildirgesi çıkması bekleniyor.
Cumhuriyetçiler Kurultayı’na katılacak isimler, Türkiye’nin içine girdiği güncel siyasi konjonktürde düzenlenecek kurultayın önemini vurguluyor, harekete geçmenin artık bir zorunluluk olduğuna işaret ediyor.
Kemalist Yön Hareketi Başkanı Taylan Toraman “Cumhuriyetçilerin, tam cumhuriyet düştü gözüyle bakıldığı anda bir refleks göstermesi açısından istenilen sonuç alınabilirse çok önemli bir kurultay olacak” dedi.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı, THTM Kurucu Üyesi Zülâl Kalkandelen emperyalist bir planla Lozan ve Cumhuriyet karşıtı bir operasyonun topluma dayatılmaya çalışıldığı bugünlerde Cumhuriyetçiler Kurultayı’nda kurulacak bir birliğin her zamankinden önemli olduğunu vurguladı.
Siyaset bilimci, gazeteci, yazar Barış Doster ise kurultayın Cumhuriyetçi birikimin, “kamucu, halkçı, devletçi, toplumcu, planlamayı önceleyen bir ekonomi yaklaşımı”yla pekiştirmesi durumunda "önemli bir iş kotarılmış olacağını" söyledi.
Toraman, Kalkandelen ve Doster’e “24-25 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleşecek olan Cumhuriyetçiler Kurultayı’nın Türkiye’nin içine girdiği güncel siyasi konjonktürde nasıl bir anlama denk düştüğünü söylersiniz?” sorusunu yönelttik.
'Birilerinin bu coğrafyada modern bir cumhuriyet istemediği çok açık'
Taylan Toraman, Türkiye’de cumhuriyet ve cumhuriyetçilik fikrinin ortaya çıktığı günden bu yana saldırı altında olduğunu belirtti ve ekledi:
“Birilerinin bu coğrafyada halkın egemenliğine dayalı modern bir cumhuriyet istemediği çok açık. Olsa olsa moderniteyle gericilik arasında, komşusu olan Avrupa’yı rahatsız etmeyecek kadar yenilikçi, orta doğudaki terör ve sömürü düzenine göz yumacak kadar gerici, arafta kalmış bir ülke istiyorlar."
Yaratılmaya çalışılan bu “Yeni Türkiye”nin aynı zamanda itaatkar ve yönlendirilebilir bir çizgide durmasının da amaçlardan biri olduğuna işaret eden Toraman “Tüm bu baskı ve saldırılar yüz yıldır sistematik bir şekilde artarak devam ediyor. Buna yüz yıldır direnen cumhuriyetçilerinse, tam cumhuriyet düştü gözüyle bakıldığı anda bir refleks göstermesi açısından istenilen sonuç alınabilirse çok önemli bir kurultay olacak Cumhuriyetçiler Kurultayı” diye belirtti.
'Bugün halk egemenliği, sermaye ve tarikat egemenliğine dönüşmüştür'
Cumhuriyet gazetesi yazarı, THTM kurucu üyesi Zülâl Kalkandelen ise AKP’nin son 23 yılda Cumhuriyetin yarattığı kamu birikimini tümüyle yok ettiğine, şimdi de yayılmacı hedeflerle ülkeyi yıkıma sürüklediğine işaret ederek bugünkü tabloyu şöyle özetledi:
“Bugün adliye binalarında şeriat çığlıklarının atıldığı, müfredata yaratılış teorisi sokulurken evrim teorisinin ve integralin çıkarıldığı, çocukların sınıfa konan maket mezar ve ‘kurban’ üzerinden acı ve şiddete maruz bırakıldığı, dinci gericiliğin azdığı bir dönemdeyiz.
Benim KARŞIDEVRİM TARİKATI olarak tanımladığım AKP, son 23 yılda yabancı sermayenin Türkiye lobisi ve doğrudan yerli sermayenin de temsilcisi işlevini gören hükümetlerle Cumhuriyetin yarattığı kamu birikimini tümüyle yok etti, halkı açlıkla sınanır hale gele getirdi, işçi ve emekçi sınıfları silindir gibi ezdi, gericiliği tırmandırdı, laik Cumhuriyeti tasfiye etti ve şimdi de emperyalizmle el ele Yeni Osmanlıcı yayılmacı hedefler doğrultusunda ülkeyi bir yıkıma sürüklüyor.
19 Mart’tan beri sokaklarda, üniversitelerde eylem yapan gençler öğlenleri okulda alacakları bir bardak çay ile bir sandviçin parasını dahi ödemekte zorlanan, gelecek kaygıları her geçen gün artan, umutları köreltilen bir kesim aynı zamanda.
Emperyalizm Türkiye’de iktidarı düzenlediği gibi muhalefeti de düzenliyor. Kimlik politikalarıyla etkisizleştirilen ‘sol' görünümlü bir kesim, TÜSİAD’cı, NATO’cu politikaları savunuyor. Bugün Türkiye’de idare tek kişinin elindedir: halk egemenliği, sermaye ve tarikat egemenliğine dönüşmüş ve bu da günümüzdeki TBMM’nin yapısını belirlemiş durumdadır.”
'Cumhuriyetçiler Kurultayı'nda kurulacak bir birlik her zamankinden daha önemli'
Ülkede demokrasinin D’sinin bile kalmadığına işaret eden Kalkandelen, 1923 Cumhuriyeti sosyalist ilkelerle ayağa kaldırılmadıkça Türkiye’de demokrasinin ancak hayal olacağına dikkat çekti, kurultayda kurulacak bir birliğin her zamankinden daha önemli olduğunu vurguladı:
“Anadolu’da kulluktan yurttaşlığa giden yolu açan, kadının erkekle kanun önünde eşit haklara sahip olmasını sağlayan, sanayileşmeyi yaşamamış, ne işçi sınıfının ne de burjuvazinin olduğu bir din tarım toplumunu kısa sürede Anadolu Devrimi sayesinde Aydınlanma ile buluşturan 1923 Cumhuriyeti ayaklar altında çiğnenir hale gelmiş, ülkede demokrasinin D’si bile kalmamıştır.
Kurucu ilkelere sahip çıkılıp 1923 Cumhuriyeti laiklik, kamuculuk ve tam bağımsızlık temelinde emekçileri koruyan sosyalist ilkelerle ayağa kaldırılmadıkça, Türkiye’de demokrasi ancak hayal olur, siyasal İslamcı faşizm güçlenir. Türkiye’de açıkça emperyalist bir planla Lozan ve Cumhuriyet karşıtı bir operasyonun ‘barış' adı altında topluma dayatılmaya çalışıldığı bugünlerde Cumhuriyetçiler Kurultayı’nda kurulacak bir birlik her zamankinden daha önemli.”
'Oportünizm dağ olsaydı bunun zirvesi kesinlikle AKP olurdu'
Cumhuriyetçiler Kurultayı’na katılacak üç isme, AKP’nin Cumhuriyet’le hesaplaşmasında farklı zamanlarda farklı kesimlerle yaptığı ittifakları, sorunların kaynağında Cumhuriyet değerlerinin görülmesini de sorduk:
“AKP hükümeti iktidarda olduğu yıllar boyunca Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklere ilişkin başlıklarda faturayı Cumhuriyet Devrimi’ne çıkarması ile biliniyor. Üstelik AKP’nin cumhuriyetle bu bitmeyen hesaplaşmasında farklı zamanlarda farklı müttefiklerle hareket ettiğini de görüyoruz. Kimi zaman liberaller, kimi zaman islamcılar, kimi zaman milliyetçiler bu ittifakın tarafı oluyor. Siz bu sorunların kaynağında Cumhuriyet’le somutlanan değerlerin görülmesini nasıl yorumluyorsunuz?”
Toraman’a göre "Oportünizm Türkiye’de bir dağ olsaydı bunun zirvesi kesinlikle AKP hükümeti olurdu”. Toraman aynı zamanda bu ittifaklarda ideolojik taleplerle çıkılan yoların “şahsi çıkarlar”la kirletilmesine dikkat çekti.
Zülâl Kalkandelen ise "etnikçilerin ve liberallerin” dönüm noktalarında AKP’ye can suyu vermesinin nedeninin “Cumhuriyete karşı ortak düşmanlıkları ve emperyalizm ile olan göbek bağları” olduğunu söylerken, “Yanlarına son açılım sürecinde MHP’yi de katmalarını ise doğrudan emperyalizmin gücüne borçludurlar” diye belirtti.
Barış Doster ise Cumhuriyet Devriminin dün de, bugün de, yarın da emperyalizmin hedefi olmasının “tarihsel, siyasal, ideolojik ve sınıfsal bir gerçek” olduğunu vurguladı.
Taylan Toraman "Ülkemizde bugüne kadar Cumhuriyet devrimlerine aykırı görülen ne kadar iktidar veyahut isyan varsa bunlar ağalık, sermaye veya din üzerinden temelleniyor. Öyle temellenmeyen hareketlerin birçoğu da zamanla buraya doğru evriliyor. Yani ideolojik bir karşı duruş gibi gözükerek başlayan tüm bu hareketler bir yerden sonra toplumun değil, belirli şahısların çıkarlarını koruma refleksine girişiyor” dedi.
Bu “oportünist başkalaşım”ın AKP Hükümeti ile bambaşka bir boyuta evrildiğini kaydeden Toraman “Oportünizm Türkiye’de bir dağ olsaydı bunun zirvesi kesinlikle AKP hükümeti olurdu” ifadesini kullandı.
Toraman iktidarın kadrolarının Cumhuriyet devrimiyle olan sorununun şahsi çıkarlara da dayandığı görüşünü savunarak şunları kaydetti:
“Bu iktidarın kadroları 60 yıl öncesinden hazırlanmaya başlamış. Tamamen cumhuriyet ve onun kurucu değerlerine aykırı bir düzen hedefiyle yola çıkılmış ancak buradaki hedefe ideolojik bir hedef olarak bakmaya devam ettikçe yanılacağız. Bu kadroların Cumhuriyet devrimi ile olan sorunu büyük çoğunlukla şahsi çıkarlara dayanıyor. Aynı derneklerde, cemaatlerde, holdinglerde ve medya kuruluşlarında benzer kişilerden eğitim almış birbirine çok benzeyen bu insanların ideolojik taleplerle çıktıkları yollar şahsi çıkarları ile kirletilmiş durumda. Bu sebeple liberal, islamcı, milliyetçi, kürtçü olarak yola çıkmış insanlar çok rahat bir şekilde aynı ‘düşmana’, yani cumhuriyete karşı kenetlenebiliyor. Çünkü cumhuriyet devrimi süreklilik arz eden bir devrim. Bu devrim başarılı olduğu sürece liyakatsizlik, din ve emek sömürüsü, terör, kimlik çatışmaları, istikrarsızlık mümkün olmayacaktır. Son cümledeki kelimelerimi okurken aklınıza hangi isimler geliyorsa bu isimler bugün yan yana cumhuriyet devrimlerine karşı mücadele veriyor.”
'Yanlarına MHP'yi katmalarını emperyalizmin gücüne borçlular'
Zülâl Kalkandelen ise "Etnikçilerin ve liberallerin en hayati dönüm noktalarında siyasal İslamcı AKP’ye can suyu vermelerinin ana nedeni, 1923’te kurulan Cumhuriyete karşı ortak düşmanlıkları ve emperyalizm ile olan göbek bağlarıdır. Bu kesimlerin laik Cumhuriyet karşıtlığında ortaklığının tarihi eskidir" dedi.
Bu konuda yazdığı bir kitap da olduğunu kaydeden Kalkandelen "Ta ilk Meclis’te İkinci Grup’a kadar gider bunun kökeni… Türkiye’de 1923 Cumhuriyeti ile bir “ilişik kesme” haraketi olarak gelişen “İkinci Cumhuriyetçilik” adlı virüs, bu ortaklığın sonucudur." diye belirtti.
Kalkandelen şu ifadeleri kullandı:
"Çünkü ümmetçi AKP, üniter ve laik ulus devleti sona erdirme derdindedir; laiklik karşıtı tarikat ve aşiret liderlerini sahiplenmesiyle bilinen etnikçiler de bu çabasında AKP’ye ortaktır. Kendilerine “liberal sol” denilen grubun siyasal İslamın gönüllü aparatları olduğuna 2002’den bu yana tanık oluyoruz. “Şeriatçı” olduğunu söyleyen Erdoğan’ı bir demokrasi havarisi gibi pazarlayanlar da, “yetmez ama evet” propagandasıyla yargının FETÖ’ye teslim edilmesinin önünü açanlar da, yıllarca siyasal İslamcıların Kemalistlere karşı düzenlediği FETÖ kumpaslarına destek verenler de onlardı.
Yanlarına son açılım sürecinde MHP’yi de katmalarını ise doğrudan emperyalizmin gücüne borçludurlar. Emperyalizm, kravat taktırdığı cihatçı teröristlerle anlaşınca Türkiye’ye de ülkeyi 45 yılı aşkın bir süredir kana bulayan ve zaten YPG’ye dönüşmüş olan ABD destekli terörist PKK ile diyalog kurma görevi verildi. Bahçeli’deki ani dönüşümün nedeni budur."
'Cumhuriyet Devrimi emperyalizmin hedefindedir, bu bir tunç kanunudur'
Barış Doster ise iktidar blokunun, müttefikleri değişse bile, hem ideolojik kökleri hem de sınıfsal tercihleri açısından izlediği ekonomi politik tercihlerinin bilindiğine dikkat çekti.
"Dahası, içeride üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkilerine, dışarıda bölgesel politikalara, emperyalizmin pazar, hammadde, ucuz emek taleplerine nasıl baktığı da hepimizin malumu" diyen Doster şu ifadeleri kullandı:
"O nedenle hem ideolojik tercihleri hem de ekonomi politik yönelimiyle, Cumhuriyet için 'reklam arası, travma yarattı, enkaz bıraktı, parantez' diyen bir siyaset söz konusu. Şunu da unutmamak gerekir ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Devrimi, Cumhuriyet Devrimi, dünya tarihinin gördüğü en muazzam devrimlerden biri olduğu, antiemperyalist karakteriyle öne çıktığı, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir toplumu amaçladığı için de hep, her zaman, dün de, bugün de, yarın da emperyalizmin hedefi olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Bu tarihsel, siyasal, ideolojik ve sınıfsal bir gerçektir, adeta bir tunç kanunudur."
Cumhuriyetçi bir siyasal merkez oluşturmayı başarmak mümkün mü?
Kurultaya katılacak bu üç Cumhuriyetçiye yönelttiğimiz son soru ise Cumhuriyetçi bir siyasal merkez oluşturmayı mümkün görüp görmediklerine dair oldu:
“Ülkede Cumhuriyet devrimine sahip çıkan çok büyük bir çoğunluğun siyaset düzleminde dağınık, örgütsüz kaldığı görülüyor. Halkın çok büyük bir kesiminin hassasiyetleri siyasal alanda yeterince dile getirilmiyor. Buna dair, Cumhuriyetçi bir siyasal merkezin oluşturulması neden önemli ve bunun başarılabilmesini mümkün görüyor musunuz?”
Kalkandelen bunun bir zorunluluk olduğunu vurgularken geçen günlerde Cumhuriyet’teki yazısından alıntı yaparak hayati soruların “Bandırma vapuru ne zaman kalkacak? Bandırma vapuruna kimler binecek?” olduğunu söyledi.
Taylan Toraman da "bütün bir satıh olarak" Cumhuriyeti savunma stratejinin artık bir zorunluluk olduğunu vurgularken, cumhuriyeti koruyabilmek için ise direnmek değil, harekete geçmek gerektiğini ifade etti.
Doster de geniş kitleleri “Cumhuriyetçi demokratik seferberlikte” buluşturmanın önemli olduğuna ve bunun başarısında bu çalışmaya katılanların tutumunun etkili olacağına işaret etti.
Taylan Toraman “Cumhuriyet devrimlerinin halkta tabana yayılmadığı iddiasının içi boş bir tez olduğunu her seferinde gözlemleyebiliyoruz ancak bu tabana öncülük edecek sivil toplum kuruluşları ve aydınlar on yıllardır çok ağır saldırılara uğradı” dedi.
Öldürülenlerin, hapse atılanların ve susturulanların hep bu örgütsüzlüğe karşı mücadele verenler olduğunu belirten Toraman “Onları susturanlarınsa bugün kurulan kirli ittifakın paydaşları olması bize bir şeyler anlatıyor. Buradan belirli dersler çıkartmak zorundayız” diye belirtti.
'Direnmek değil harekete geçmek gerekiyor'
Toraman “Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş savaşı esnasında ordumuzdan daha donanımlı olan işgal güçlerine karşı stratejisini ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır’ diyerek belirlemişti. Bizler için de bu strateji bugün bir zorunluluk haline geldi. Eğer bir cumhuriyetçi cephe kurulacaksa ve bu cephe başarıya ulaşacaksa bunun yöntemi bir hattı (laiklik, halkçılık, milliyetçilik vb.) değil, bütünüyle bir satıh olarak cumhuriyeti savunmaktan geçer. Nitekim üzerinde nasıl yönetilmesi gerektiğine dair kavga etmeye devam edebilmemiz için bir cumhuriyete ihtiyacımız var. Bu cumhuriyeti koruyabilmek için ise direnmek değil, harekete geçmek gerekiyor” dedi.
'Yapılması gereken emeğin birliğini sağlamak'
Zülâl Kalkandelen ise öncelikle artık son aşamasına varan karşıdevrime karşı sesi yükseltmek gerektiğini dile getirdi.
Kalkandelen’e göre bunun için de öncelikle örgütsüzlüğü ve dağınıklığı aşmak gerek.
İdeolojik yaklaşımlarda bazı farklılıklar olsa da üzerinde anlaşılabilecek temel ilkelerin olduğunu kaydeden Kalkandelen "Bir kere asla Cumhuriyet’in gerisine gidilemez, çünkü onun gerisinde ne laiklik vardır ne demokrasi ne de sosyalizm!” dedi.
Laiklik, kamuculuk, tam bağımsızlık ilkelerinin hiçbirinden ödün verilemeyeceğini belirten Kalkandelen “Bunların olmadığı bir Türkiye zifiri karanlıktır. Bu ilkeleri sahiplenen her yurttaşa, her demokratik toplum örgütüne düşen görev, Cumhuriyetçi bir siyasal platformun güçlenmesi için katkıda bulunmaktır. İçinde bulunduğumuz dönemde bu bir zorunluluktur” ifadesini kullandı.
Kalkandelen “Bugün Türkiye’de her alanda sermaye ve emperyalizm hak sahibi olmuşsa, bana göre yapılması gereken, etnik ve mezhepsel ayrışmaları körükleyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmek değil, emeğin birliğini sağlamaktır. Bunun başarılması giderek yükselen faşizm ortamında çok kolay olmayabilir ama bu ülkenin Aydınlanma birikimi 100 yıl geriye gidişi kabul etmez. Geçen hafta sonu Cumhuriyet’teki köşe yazımda da hatırlattığım gibi hayati derecede önemi olan sorular bellidir: Bandırma vapuru ne zaman kalkacak? Bandırma vapuruna kimler binecek?” dedi.
'Cumhuriyetçi demokratik seferberlik'
Barış Doster ise “Cumhuriyetçi bir bilincin yükseltilmesi, Cumhuriyetçi tüm kesimlerin bir araya gelmesinin ve bir arada durmasının sağlanması, hem demokratik bir siyasal mücadele açısından hem de ideolojik, sınıfsal, toplumsal, kültürel düzlemde Cumhuriyetçi birikimi ve bilinci daha geniş kitlelere yaymak, daha geniş kitleleri bu Cumhuriyetçi demokratik seferberlikte buluşturmak açısından önemli” dedi.
Doster “Bunun ne kadar başarılıp başarılamayacağını ise elbette bu çalışmaya katkı verenlerin, katılmak isteyenlerin tutumu ve de zaman gösterecek” ifadesini kullandı.