Busenur'un ölümünün ardından bu soru yeniden gündemde: Ankara'yı kim yönetiyor?

Ankara'da bir ay içinde 5 yurttaş büyük ihmaller sonucu sel sularıyla yaşamını yitirdi. Üstelik risk hâlâ sürüyor, kimse kılını kıpırdatmıyor. Yapılan açıklamalar ise ihmalin boyutunu da gösteriyor.

Haber Merkezi

Ankara'da haziran ayı içerisinde biri 11 Haziran, biri de dün olmak üzere iki ayrı sel felaketi yaşadı.

Bu iki felaketin de ortak noktası, ikisinin de günler öncesinden bilinmesi, bu konuda uyarılar yapılmasıydı.

Sonuç değişmedi, şu ana kadar 5 yurttaşımız hayatını kaybetti, biri ise kayıp...

Önlem var mı?

Sayıştay DSİ, AFAD, ilgili bakanlıklar ve büyükşehir belediyelerinin taşkınlar konusunda üzerine düşeni yerine getirip getirmediğini denetlemiş, çarpıcı sonuçlar çıkmıştı.

Devletin hiçbir kurumunun, belediyelerin bu başlıkta hiçbir kayda değer hazırlığının olmadığının vurgulandığı raporda, Ankara için de benzer bir tabloya işaret edilmişti.

Yani tüm kurumlar uyuyor, sonunda ise "doğal afet" denilip konunun üstü kapatılıyor.

Busenur Doğanay'ın ardından kim ne dedi?

Ankara'nın Keçiören ilçesi İncirli Mahallesi’nde bulunan bir binanın bodrum katındaki daireyi sel sularının basması sonucu 21 yaşındaki Busenur Doğanay mahsur kalarak yaşamını yitirmişti.

Busenur'un ardından Ankara Valisi Vasip Şahin "Daire eksi 1'de olduğu için oraya tamamen sular dolmuş. Orada hayatını kaybetti vatandaşımız. Buraya ekipler en kısa sürede intikal edip, gerekli çabayı gösterdiler. Ama maalesef üzücü sonuç, bir genç kızımız vefat etti. Mevcut eksi 1'in üzerindeki kota kadar, yani üst katın yarısına kadar su çıkmış. Binanın arka tarafından ani su baskını olmuş. Yardım istediğinde su belli bir seviyeyi geçmiş" diyor, sorumluluğu üstünden atıyor.

AKP'li Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok, altyapı çalışmalarının hızla tamamlanması gerektiğini söylüyor ama kimin tamamlayacağına dair açıklama bile yapmıyor, şimdiye kadar neden yapılmadığını söylemiyor. Üstelik bir de "kader" deyip geçiyor. Altınok, "Sel suları, arazinin coğrafi yapısı dolayısıyla caddeyi aşıyor buradaki zemin kata ulaşıyor. Kızımız annesini arıyor 'anne eve su basıyor' diyor. Çıkamıyor 20 yaşında kızımız. Enterasan, geçen haftalarda ölen vatandaşımızla yakın akraba, kader. Altyapının hızla yapılması lazım, yağmur kanalların hızla yapılması lazım. Bir de mazgalların temizlenmesi lazım. Yağmur kanalarının temizlenmesi, olmayanların da acilen yapılması gerekmektedir" diye konuştu.

ABB Başkanı Mansur Yavaş ise nasıl tedbir alınması gerektiğini söylüyor ama buna rağmen o tedbirin neden alınmadığını söylemiyor: “1200 noktadan ihbar geldi. Ama şehrin diğer taraflarında damla yok. İklim değişikliği sebebiyle yağışlar uzun sürüyor. Lokal yağıyor. Buna göre yenide tedbir almak durumundayız. Başımız sağ olsun hepimize geçmiş olsun."

İktidarın kentteki temsilcisi olan Vali, AKP'li ilçe belediyesi, CHP'li büyükşehir belediyesi, hepsi birden sorumluluğu üstünden atmakla yetiniyor.

Asıl sorumluyu çok net ilan ettiler

Sel baskınında evi sular altında kalan Adnan Ceylan, kentte emekçilerin selle nasıl baş başa ve çaresizce bırakıldığını gösteren şu ifadeleri kullandı: “Her yağmurda böyle oluyor. Ben iş yerindeydim. Eşim bana yağmur yağdığını söyledi. Kapının ve pencerenin kırıldığını söyledi. Ben de çocuğu al çık dedim. Canınızı kurtarın dedim. Ev kullanılmaz durumda.”

Bu soru yine gündemde: Ankara'yı kim yönetiyor?

Dün yaşanan sel felaketi sonrası İncirli Semt Evi'nden bir ekip bölgeye giderek hem taziyede hem de gözlemde bulunurken, dikkat çeken ilk bilgi bölgeye birçok "yardım ekibinin" yönlendirilmesi oldu. Alınmayan önlemler sonrası gelen ölümün ardından yapılan yığınağın göz boyamanın ötesine geçmediği belirtiliyor.

11 Haziran'da yaşanan sel felaketinin ardından TKP Ankara İl Örgütü tarafından bir açıklama yapılmış, "Ankara’yı kim yönetiyor?" sorusu sorulmuştu.

Kentte yaşanan ikinci sel felaketinin ardından aynı soru ve açıklama yeniden gündemde:

Halk tüm bu yaşananların sorumlusunu ararken, doğal olarak akla ilk olarak belediye başkanlarının adı geliyor. Evet, bu rezaletin baş sorumlularından biri belediye başkanlarıdır.

Fakat şu soruyu sormadan edemiyoruz: Belediyeleri belediye başkanları mı yönetiyor?

Ülkemizde çok az sayıdaki halkçı belediyecilik örneğini bir kenara bırakırsak; isimler değişse de, düzen partilerinin adları değişse de değişmeyen şey yerel yönetim anlayışı oluyor.

Ulaşım hizmetleri oturduğu yerden para kazanan bir avuç hat zenginine, kent planları gözlerinin gördüğü tüm arazilere bina diken müteahhitlere, yeşil alanlarımız ithal ettikleri bitkileri belediyeye satan komisyonculara, yapım işleri belediyenin kapısında yatan ihale peşinde koşan patronlara teslim edilmiş durumda.

Tüm bu tabloda altyapı hizmetleri ancak yaşanan felaketlerle birlikte gündem oluyor. Bu başlıkta atılacak adımın içeriği, kapsamı ve teknik özellikleri değil, hangi patrona ihale edileceği birinci öncelik maddesi oluyor.

Ankara’da iki gündür yaşanan sel felaketinin tek sebebi budur: Kentimiz yıllardır patronlar ve onların temsilcileri tarafından yönetilmektedir.

TKP halkımızı bu rant düzenine karşı mücadele etmeye çağırıyor. Kentlerimiz merkezi bir plan, akıl ve bilimle yönetilebilir. İnsanca yaşayabileceğimiz, sağlıklı konutlar ve her yağışta sel felaketiyle karşılaşmadığımız kentleri yaratabiliriz.

Yaşanan tüm bu felaketlere son verebiliriz.

Bunun için:

  • Tüm belediye yatırımları kamu eliyle gerçekleştirilmeli, belediye hizmetlerinin ihale edilmesi yasaklanmalı, belediyelerin teknik yetersizlikleri giderilmeli, personel alımı yapılmalıdır.
  • Kentlerimiz merkezi planlamayla bilimsel ilkeler ışığında planlanmalıdır. Kent planları halkımızın temel ihtiyaçlarını karşılamak için, çevre, doğa ve tarih ile uyumlu bir şekilde yapılmalıdır.
  • Konut üretimi devlet eliyle yapılmalı, hiçbir sermaye çevresi konut üretiminden rant sağlamamalıdır.
  • Belediyeleri mahallelerden örgütlenmeye başlayan kent meclisleri yönetmelidir.
  • Belediyeler, kamu yatırımları ile birlikte, halkın, kentin ve çevrenin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kurumlar haline getirilmelidir.

Ankara’yı ranta teslim eden Melih Gökçek’le, Gökçek’in açtığı yolda yürümekten hiç sakınmayan Mansur Yavaş’la; patronlara hizmet etmek için yarışan düzen siyasetçileri ile buraya kadar!