'Bu ülke yoksulluk gördü ama ilk kez açlıkla karşılaşabilir'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Tele 1’de yayımlanan ‘Türkiye’nin Gündemi’ programında gündemi değerlendirdi.

Haber Merkezi

Tele 1'de Gökhan Kazbek'in moderatörlüğünü yaptığı "Türkiye'nin Gündemi" programına konuk olan Kemal Okuyan, Kazbek'in sorularını yanıtladı. Programın diğer konukları, İktisatçı Aziz Konukman ve Gökhan Çapoğlu’yla CHP milletvekili Okan Gaytancıoğlu oldu.

Kazbek’in hatırlattığı Erdoğan'ın "sabredin" sözleri hakkında konuşan Okuyan dinselleşmenin AKP iktidarının ilk yıllarından beri mevcut olduğunu, AKP’nin en başından itibaren eşitsizliklerin, emekçi halkın giderek yoksullaşmasının karşısında dinselleşmeye başvurduğunu belirtti. Okuyan “sabredin” sözleriyle ifade edilen bu yaklaşımın sınırına gelindiğini öne sürerek şöyle dedi:

“Ama iş öyle bir noktaya geldi ki bu da yetmiyor. Bugün AKP bu tablonun birinci  derecede sorumlusu ama bütün sorumluluğu AKP iktidarına atma şansımız yok. AKP yıllardır sözünü ettiğimiz sistemin bekası için çalışıyor. Ağır bir ekonomik kriz var, dünyada da bunun faturasını sermaye sınıfı ödemesin diye, yapabilen ülkeler kamu kaynaklarını sermaye sınıfına aktarıyorlar. Sermaye sınıfının zarar görmemesinin bir yolu da alım gücünde ciddi bir daralmanın ortaya çıkmaması. Gücü olan ülkeler yoksullara kaynak aktararak alım gücünün daralmasını engellemeye çalışıyor. Türkiye'de böyle bir kaynak yok üstelik korkunç şekilde şımartılmış bir sermaye sınıfı var. Emekçi sınıfların hiçbir pazarlık gücü yok.”

'Sermaye sınıfının tek ezberi var: Dış finansman bulmaya çabalayacaklar'

Okuyan, salgın koşullarında ortaya çıkan yeni sorunlarla birlikte Türkiye kapitalizminin sürdürülmesi zor bir noktaya geldiğini şöyle açıkladı:

“Uzun yıllardan sonra Türkiye ilk kez turizm gelirini cebine koymadan girecek kışa. Çok ağır bir tablo ile karşı karşıyayız. Enflasyonla da birlikte yoksullaşma artacak, alım gücü azalacak aynı anda işsizlik artacak. Bu tabloda Türkiye'de sermaye sınıfının bildiği tek ezber var, hükümet de aynı şeyi yapacak ve dış finansman bulmaya çabalayacak ama bu kaynaklar tükendi.”

'Tarım çökertildi'

Okuyan, geçmişte toplumsal yapıda köy – kent ilişkisinin özgünlükleri ve tarımın ağırlığı sayesinde kentli emekçilerin “memleketten” gıda desteği alabildiğini hatırlatarak bu durumun değişmesinin de ağır sonuçları olacağını anlattı.

“Bugün Türkiye'de ilk kez tarımın geldiği durumdan kaynaklı belki de açlık devreye girecek. Bu ülke yoksulluk gördü ama ilk kez açlıkla karşılaşabilir. İthal ediyoruz her şeyi, dışa bağımlılık zorunlu. Temel gıda maddelerinin bir bölümünün üretiminde korkunç çarpıklıklar devreye girmiş durumda. Bu hayat pahalılığının ve dövizdeki artışın açlık getirme ihtimali var.”

Okuyan, bu tablo nedeniyle egemenlerin aç olan insanlara “şükredin” demekten başka şansları olmadığını söyledi ve milliyetçiliğin burada bir başka olası araç olduğuna işaret etti: 

“Bir olasılık daha var o da siyasi iktidarın milliyetçilik kartını daha fazla ortaya koyması. Tezkereler geçip duruyor meclisten sayısını unutuyoruz. Milli çıkar deniyor ama kimse kimseyi aldatmasın Türkiye Cumhuriyeti'nin kaynaklarının önemli bir bölümü silahlanmaya gidiyor üstelik de sürekli bir savaş gerilimi yaşıyoruz.”

Okuyan, savaşların birçok nedeni olabildiğini belirterek içeride bir sıkışma yaşandığında savaş psikolojisinin pompalanması yoluna gidildiğini de artık bilinen bir gerçek olduğunu söyledi.

“Çünkü savaşlarda milliyetçi psikoloji artar halkın açlığı, yoksulluğu unutulur. Bütün bunlar tarih boyunca yaşanmış dolayısıyla siyasi iktidarın sürekli olarak dış politikada yeni gerilimlere yelken açmasının nedeni de açlık, yoksulluk, hayat pahalılığı yani bu ekonomik durum. Tek başına enerji koridorlarını ele geçirme stratejisi filan değil, milli hikayeler hiç değil. Milli hikayelerden Türkiye toplumunun çok büyük bir bölümü faydalanamıyor. Enerji yatakları deniliyor; Türkiye'de bu enerji yataklarını işletecek ne bilim, ne teknoloji, ne de Türkiye'nin devlete ait şirketlerini bıraktılar. Yine gidecekler bu enerji kaynaklarını uluslararası tekellere işlettirecekler. Dolayısıyla bize masal anlatmasınlar” 

Okuyan, iktidarın “sabredin” söylemi konusundaki görüşlerini “bir noktadan sonra bu toplum sabretmemeyi öğrenecek.” sözleriyle bitirdi.

Kazbek programın ikinci oturumunda emekçilerin daha çok ürettiklerini ama üretimden aldıkları payın azaldığını hatırlatarak, iktidarın bundan hiç rahatsız olmadığını söyledi. “Bunun bir sonu olmalı” diyen Kazbek, Okuyan’a o sonun ne zaman geleceği sorusunu yöneltti.

'Hiçbir kapitalist ülkede bugünkü tıkanmayı aşacak bir ekonomik program yok'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, bu soruya şöyle yanıt verdi:

"Cumhuriyet bugün geldiği noktada siyasal islam tarafından kapsamlı bir saldırıya uğradı ve 23’te kurulan cumhuriyet bitti. Bu gerçeği görmezsek sağlıklı analiz yapamayız. Ama kim yıktı ya da kim 23 cumhuriyetine saldırdı sorusuna şöyle bir yanıt vermek gerekiyor. Türkiye'de kapitalizm belli bir gelişkinliğe ulaştıktan sonra cumhuriyetten kurtulmak istedi, yani cumhuriyetin özünden kurtulmak istedi. Ve siyasal islam Türkiye'de sermaye sınıfı tarafından bir yıkım misyonuyla görevlendirildi. Bugün AKP’den şikayetçi olan çok geniş bir kesim var. Türkiye’de büyük sermaye AKP’den rahatsız olsaydı bir gün bile iktidarda kalamazdı AKP. Bu gerçeği bilmemiz gerek, zaman zaman gerilimler yaşanıyor ama sermaye sınıfı mutlu. Mutlular çünkü çok kazandılar. Bugün burada hep birlikte anlattığımız sorunlar, tarımın geldiği nokta, gelir adaletsizliği, işsizlik, enflasyon… Bütün bunların kaynağında ne var sorusunu sağlıklı bir şekilde yanıtlamamız gerekiyor. Biz Türkiye’de tekellerin egemenliğini kırmadan ne bağımsızlık, ne gelir adaleti elde ederiz. 

Bakın yıllar önce Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci başladığında komünistler olarak çıktık dedik ki, ‘Avrupa Birliği Türkiye'nin tarımını çökertecek.’ Türkiye’de tarımın bu hale gelmesinde AB uyum yasalarının payı yok mu? Aslında onun öncesinde gümrük birliğinin payı yok mu? Türkiye'ye ‘siz bu tarım ülkesi vasfınızla AB’ye üye olamazsınız’ gibi saçma sapan şeyler söylediler. Ama baktığınız zaman o dönemlerde Almanya Fransa gibi gelişkin AB ülkeleri tarımsal üretimlerini artırdılar ve Türkiye gibi ülkeleri mahkum ettiler tarımda ithalata. Peki bu sürecin sorumlusu tek başına siyasi iktidarlar mı? Gümrük birliği sürecinde Tansu Çiller mi? AKP iktidarı mı? Hayır, Türkiye’de sermaye sınıfı. Ki hâlâ şu anda AKP iktidarını, AB ile yeniden bir yakınlaşma sürecine zorlamaya çalışıyorlar, niye? Çünkü yatırım olanakları dış kaynak olanakları, bütün bunları hesaba katarak AB ile entegrasyon sürecini ele almaya çalışıyorlar. Ve o zaman biz komünistler AB'ye karşı çıkarken Türkiye’de birçok kesim ‘özgürlük, demokrasi gelecek oradan’ diyordu. Biz de dedik ki ‘uluslararası tekellerden ve sermaye sınıfından dünyanın hiçbir yerine bunlar gelmez.’ Ve biz haklı çıktık. Bunu niye söylüyorum. Bugünkü sömürü düzeni sürdüğü sürece bağımsız bir Türkiye hayaldir. Siyasi islamcılar gider, gidecekler zaten ama artık bundan sonra Türkiye'de bu düzen içerisinde laik bir siyasi hareket kaldı mı o da meçhul. Yani bir şekilde bugünkü siyasal islamın daha yumuşatılmış versiyonlarıyla devam edeceklerdir, altını çiziyorum ‘biz belini kırmadığımız sürece.’ 

Türkiye'de sermaye sınıfı öyle bir hortumluyor ki Türkiye'yi, biz bunu sınırlandırmakla mı uğraşacağız? Türkiye zengin bir ülke ama bu zenginliğin eşit bir biçimde topluma dağılması için eşitliğin önünde engel olan sınıfı ve bu siyasal islamı Türkiye'nin başından atması lazım.

Ne kadar böyle gidecek? Biz Türkiye'yi konuşuyoruz ama dünyada hiçbir kapitalist ülkede bugünkü tıkanmayı aşacak bir ekonomik program yok. Bir ideolojik ve siyasi çizgi de yok. Dünya kapitalizmi, en azından 20. yüzyıldan bu yana aldığımız zaman, ilk kez bu kadar büyük bir tıkanma yaşıyor. Dünyanın hâlâ en güçlü emperyalist ülkesi olan ülkenin haline bakın. Başkan adaylarının ve yardımcılarının tartışmasında gördük. Bizimkilerden ne farkı var? Hiçbir zaman o dönemdeki kişileri savunamam ama 2. Dünya Savaşı’nda insanlığın başına bela olan emperyalist ülkelerin liderlerine bakın, Churchill, Roosevelt, Hitler, Mussolini… Bunların hepsi 10 kat daha çaplı liderlerdi bugünkilerle karşılaştırıldığında.

Bakın ABD’de ilk kez düzeni sorgulayan halk hareketleri başladı, siyahların polis tarafından öldürülmesi, koronovirüs sırasındaki ölümler… Bütün bunların sonucu olarak artık ilk kez bizzat sistemin kendisi sorgulanıyor. Bunlar önemli şeyler, dolayısıyla çok hızlı dünyadaki siyasi dengeler değişebilir. Türkiye'de de çok hızlı değişebilir. Artık mesela siyasal islam inandırıcılığını yitirdi Türkiye'de. Kendi partimizde görüyorum artık AKP'li ailelerden katılımlar oluyor. Eskiden bunu görmüyorduk. Düşünün, AKP'li ailelerin çocukları TKP'ye katılıyorlar. Dolayısıyla hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Bazen ağır bunalımlar büyük çıkışlara neden olur. Tıpkı 1923'te olduğu gibi, daha mı iyi durumdaydı dünya ve Türkiye? Ya da 1919'da Mustafa Kemal ve arkadaşları o mücadeleyi başlattığında çok daha karanlık bir tablo vardı. O yüzden hiçbir şekilde umudu kesmemek gerek."

'Bu siyasi iktidar döneminde hiçbir siyasi yargılama süreci meşru değildir'

Kazbek'in Osman Kavala iddianamesiyle ilgili açtığı gündemde, Kemal Okuyan kapanış konuşmasını şu sözlerle noktaladı: 

"Osman Kavala'yı tartışacak durumda değilim, bir şeyi de söylemek zorundayım. Şu an cezaevinde olan birisi hakkında konuşmaya gerek yok. Ama meselenin Osman Kavala meselesi olmadığı çok açık. Bizim ülkemizde kadına, çocuğa, eğitim hakkına, sanata, çevreye, hukuka, doğaya, emeğe, insana düşman bir siyasi iktidar var ve onun bir hukuku var.

Muhataplarını beğenelim beğenmeyelim bu siyasi iktidar döneminde hiçbir siyasi yargılama süreci meşru değildir. Bu kadar kolay kestirip atmamız gerekiyor. Efendim Ergenekondur, şudur, budur her şey hikaye. Bu 18 yıllık süre içerisinde AKP'nin ele aldığı yönlendirdiği siyasi davaların hiçbiri meşru değildir. Siyaseten de meşru değildir, hukuken de değildir dolayısıyla bu kadar toptancı  bir yaklaşım geliştirmek zorundayız. Zamanında özgürlükçülük adına ‘Ergenekon davası Türkiye'yi demokratikleştirecek’ diyenler oldu. Bunu soldan da diyenler oldu. O zaman da söyledik, bu siyasi iktidardan olumlu hiçbir şey beklemeyin.”

'Üzerimize kimse leke sıçratamayacak'

Okuyan, Türkiye’de özgürlük sorununun da sınıfsal olduğunu, “bu kadar yoksulluğun olduğu yerde zaten demokrasi, özgürlük olmaz. Çünkü bu kadar yoksulluk varsa birileri hak aramaya çalışacak. Türkiye'de bugün en büyük mağdur özgürlükleri en çok kısıtlanan kesim, emekçilerdir” sözleriyle anlattı ve böyle bir tabloda özgürlük için, eşitlik için, adalet için mücadele edeceklerini söyledi. ”Bu siyasi iktidar belli bir demogoji ile hareket ediyor o zaman biz kendi mücadelemizde emperyalist güçlerden bağımsız olacağız” diyen Okuyan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yalnızca ABD değil Almanya'dan, Fransa'dan İngiltere'den de  bağımsız olacağız üzerimize kimse leke sıçratamayacak.

Sermaye sınıfından bağımsız  olacağız, sermaye sınıfı paranın gücüne sahip, muhalefet sermayeden bağımsız olmak zorunda. Cemaatlerden herhangi bir dinsel örgütlenmeden bağımsız olacağız bunları sağladığınız zaman alnınız ak olur kimse üzerinize leke sıçratamaz. Yani siyasi iktidar istediği gibi manipüle ediyor bu tür şeyleri biz dikkatli olacağız.

Bizim görevimiz yoksul emekçi halkın cumhuriyetçi, laik, yurtsever sesi olmaktır başka çaresi yok. O zaman emperyalizmden, sermayeden, cemaatlerden  bağımsız hareket edeceğiz bütünüyle. Hiç kimse bize leke sıçratamayacak. İşte o zaman biz bu ülkeyi düzlüğe çıkaracağız.”