Britanya’da 1 Şubat 'genel' grevi üzerine

Aynı işyerinde çalışan İngiliz ve göçmen çalışanlar birlikte greve gidiyor. Öğretmenler, sağlık çalışanları ve kamu emekçileri demiryolu işçileriyle ve postacılarla birlikte aynı gün grev yapıyor.

Eren Korkmaz

Britanya genelinde 2022’de başlayan işçi hareketi 1 Şubat’ta genel grev tarzı bir ortak grev hareketiyle en üst seviyesine çıktı ve sendikal mücadelenin yeni bir sayfasını açtı. 500 bin işçinin katıldığı ve farklı sektörlerde yapılan grev ülke genelinde birçok şehirde hayatı durma noktasına getirdi. Trenlerin ve otobüslerin durması ulaşımı engellerken, kamu çalışanlarının grevi hemen hemen tüm kamu kurumlarında işleri durdurdu. Öğretmenlerin grevi ise okulların önemli kısmının kapanmasına neden oldu. Buna öğretim üyelerinin ve diğer bazı özel sektör çalışanlarının grevi eşlik etti. Bu sayede örneğin çocuğu okula gidemediği ve trenler çalışmadığı için evinde kalmak zorunda olan çok sayıda insan da, grevde olmasa dahi fiilen işbaşı yapamadı.

Britanya’da yasalar nedeniyle grevler bir gün başlayıp anlaşma imzalanana kadar aralıksız sürmüyor. Sendikalar ayda belirli günlerde grev yapacaklarını duyuruyorlar. Belirli aralıklarla da sendika üyelerinin bağımsız seçim kurulu nezdinde oylama yapması gerekiyor. Bu oylamalara üyelerin en az yüzde 50’sinin katılması ve oy verenlerin en az yüzde 50’sinin ise greve onay vermesi gerekiyor. Örneğin öğretmen sendikalarından bir tanesinde seçime katılım yüzde 45 olunca grev kararı alınamadı. Hemşireler açısından da birçok hastanede yeterli çoğunluk olmadığı için grev olmadı. Diğer yandan grevlerin sürdüğü sektörlerde genelde, özellikle RMT gibi sınıf sendikacılığında ısrar edenlerde oylamalara katılımın yüzde 90’ı aştığı, oy verenlerin ise yüzde 95’inden fazlasının grev kararını desteklediği biliniyor. 

Artık Yeter Koalisyonu

1 Şubat grevi sendika konfederasyonu TUC’un genel grevi çağrısı şeklinde olmadı. TUC desteklese de grev günlerini belirleyen, her bir grevi ayrı ayrı gerçekleştiren sendikalardı. Bu sendikalar da birçok sosyalist kurumla birlikte oluşturdukları Artık Yeter Koalisyonu ile süreci koordine ediyorlar. Bu hareketin içinde ve grev dalgasını başlatan RMT sendikasında BKP’nin aktif rolünü de belirtmekte fayda var. Sendikal hareketin Corbyn sonrasında morali bozulan sol hareketi parlamento dışı, sınıf odaklı bir hatta yeniden toparlamayı başardığı görülüyor.

1 Şubat grevi aynı zamanda hükümetin grevleri fiilen engellemek için kabul ettiği yeni yasaya karşı bir tutumdu ve önümüzdeki dönemde de bu tür ortak grev günleri belirlenecek. 3 temel konu taleplerde öne çıkıyor. İlki enflasyon oranında, yüzde 10 zam yapılması. İkincisi, grev karşıtı yasa, grev günlerinde asgari düzeyde çalışma şartı getirse de işçiler zaten normal şartlarda asgari hizmeti sunamadıklarını ve yoğun iş yükü altında ezildiklerini belirtip eğitim, sağlık, demiryolu gibi alanlarda daha fazla kamu yatırımı ve devletleştirme talep ediyor. Üçüncü olarak da güvencesiz çalışma biçimlerine karşı çıkılıyor.

Rishi Sunak hükümeti adım atmadığı gibi sağlık ve eğitim alanında sendikalarla düzenli görüşmeyi de reddediyor. Tren hatlarında ise şirketlere milyonlarca pound destek vererek aslında işçilerin talep ettiğinden daha fazlasını şirket kasalarına aktarıyor. Eğitim ve sağlık alanındaki grevler Labour yönetimindeki Galler’de ve SNP yönetimindeki İskoçya’da da oluyor. Galler’de sosyalist kimliği ile öne çıkan yönetim merkezi bütçeden sınırlı destek olmasına karşın belirli çözümler üretmeye çalışıyor. İskoçya’da SNP ise tam da genel seçimi bir nevi bağımsızlık referandumuna çevirmeyi arzularken temel kamusal alandaki grevlerle anlaşmayı tercih ediyor. Şayet bu iki bölgede anlaşma olursa Sunak’ın daha da yalnızlaşması mümkün olabilir.

Grevler gündelik yaşamı etkilese de toplumun desteği oldukça yüksek. Çünkü herkes eğitimde, sağlıkta ve diğer alanlarda ücretlerin düşüklüğünü, işlerin yoğunluğunu ve mevcut kapasitenin yetmediğini görüyor. Hayat pahalılığı karşısında maaşların yetersizliği de herkesin yaşadığı bir sorun. TV’lere röportaj veren hemşireler, öğretmenler ve akademisyenler iş arkadaşlarının yoğun tempoya ve strese dayanamadıklarını ve istifa edip süpermarketlerde kasiyer olarak çalışmaya başladıklarını söylüyor. Bu oldukça yaygın bir durum. Yıllardır maaşların artmaması nedeniyle çalışanların maaşları artık neredeyse birbirine eşit. O nedenle kasiyerle öğretmen arasında maaş farkı çok az. Dolayısıyla verilen örnek bir abartı değil, gözle görülen bir tercih.

Diğer yandan hükümette yaşanan skandallar da tepki çekiyor. Örneğin en son Tory Parti Başkanı Nadhim Zahawi istifayı reddedince görevinden alınmıştı. Kendisi maliye bakanıyken maliyenin kendisinin vergi kaçırdığını tespit etmesi üzerine 5 milyon pound kadar ceza ödediği ortaya çıkmıştı. Irak Kürdü olan Zahawi kendisini mülteci çocuğu ve Britanya’da iş kurup milyoner olan bir başarı öyküsü olarak gösterse de babası Irak’ın en zengin iş insanlarından biri, dedesi de Irak Merkez Bankası başkanı olan ve tüm servetiyle Britanya’ya gelen bir ailenin çocuğu.

Sabırlı ve sakin bir mücadele hattı

Gelinen noktada uzlaşması zor bir karşıtlık açığa çıkıyor. Hükümet uzlaşmayı aktif şekilde baltalayan ve sendika karşıtı yasalar çıkaran bir hatta ilerliyor. İşçi tarafı açısından ise, daha fazla geriye gidilemeyeceği için, sabırlı ve sakin bir mücadele hattı örülüyor. Zaman geçtikçe grevler azalmak yerine daha da kitlesel hale geliyor, yeni sektörlerden katılımlar öne çıkıyor. Bahsini ettiğimiz büyük grevlerin yanı sıra birçok işyerinde önemli hak kazanımları da yaşanıyor.

Bu grev hareketi genelde 70’lerdeki mücadele ile karşılaştırılıyor. Elbette o günlerdeki katılımın yanında halen düşük seviyede olsa da son 20 yılın en ciddi hareketi olduğu da açık. Ana muhalefetin desteğinin olmadığı, sosyalist hareketin çok zayıf olduğu ve sendikaların üye sayılarının düştüğü, güvencesiz çalışmanın hakim olduğu bir dönemde bu kendiliğinden ve kararlı hareket nasıl ortaya çıktı? RMT sendikası yolu açtı ama bu kadar genişleyeceğini ve tarihte ilk kez hemşirelerin de greve çıktığı, pek grev geçmişi olmayan sınır görevlilerinin de greve katıldığı, yakında itfaiyecilerin de yüksek oranla kabul ettikleri grevlerinin başlayacağı bir genişleme nasıl oldu?

90’lardan itibaren adım adım sosyal devletin tasfiyesi, 2000’lerden itibaren sağlık ve eğitim sektörlerinin hızlı şekilde ticarileşmesi ve gerilemesi, güvencesiz çalışmanın gündeme getirilmesi gibi süreçlerin artık tamamlandığını görüyoruz. Bugün üniversitelerde öğretim üyelerinin, öğretmenlerin ve doktorların önemli bir kısmı da sıfır saat sözleşmelerle çalışıyor. (Sıfır saat sözleşmede işverenin hiçbir yükümlülüğü yok, sizi istediği anda işten çıkarabilir. İşçi de istediği zaman işi bırakabilir.) Yine her alanda “uberizasyon” denilen, sözde kendi hesabına çalışan ama gerçekte ağır sömürü altında, güvencesiz çalışan iş biçimleri yaygınlaştı. Yalnızca kuryeler ve taksiciler için değil, en son Oxford Üniversitesi’nde 2 öğretim üyesi 15 yılı aşkın süredir “kendi hesabına” (gig ekonomi) çalıştıktan sonra sözleşmelerinin iptal edildiğini belirtip haklarını almak için üniversiteye dava açtı.1

Bahsini ettiğim tarihsel geçiş sürecinde bu uygulamalar öncelikle vasıfsız sayılan işkollarında yaygınlaştırıldı. Bunlardan en ağır etkilenenler ve bu sektörlerde çalışanlar da çoğunlukla göçmen işçilerdi. Zamanla bu sözleşmeler ve çalışma biçimleri diğer tüm sektörlere yaygınlaştı ve iyi maaşlı, yüksek vasıflı sayılan işkollarında da hakim hale gelmeye başladı. Buralarda da sürecin öncelikle göçmen çalışanlarla başladığını, aynı işi yapan İngiliz ile göçmenin sözleşmelerinin farklı olduğunu belirtmekte fayda var. Bu durum beyaz, diplomalı, İngiliz (veya İskoç, Gallerli) çalışanlar açısından doğal kabul edilen, yeterince karşı çıkılmayan bir konu oldu. Bugün greve giden sendikalarda ciddi bir göçmen üye olsa da bu sendikaların esasen beyaz İngiliz çalışanları temsil ettiği biliniyor. Göçmenler ise göçmenliğin getirdiği yasal statü ve sponsorluk gibi sebeplerle oturum izinleri çalışma iznine bağlı olduğu için mücadeleleri ses getirmedi ve yaygınlaşmadı.

Geldiğimiz noktada bu dönüşüm süreci tamamlandı. Çift iş piyasası (merkezde beyaz, güvenceli, sendikalı; çevrede göçmen, güvencesiz işçi) ayrımı büyük oranda bitti. Diploması, sektörü, mesleği ne olursa olsun insanların çalışma şartları, maaşları ortaklaştı. Yakın zamana kadar görece iyi sağlık ve eğitim hizmetleri alan, mortgage ile ev sahibi olan geniş bir kesim artık iyi eğitim ve sağlık hizmeti alamamaya başladı. Mortgage ile ev almak zorlaştı, düzenli tatile gitmek de eskisi gibi kolay olmuyor. 

Bu nedenle 10 aydır devam eden grevlerin zaman içinde genişlemesinin ve yaygınlaşmasının yanı sıra artık aynı işyerinde çalışan İngiliz ve göçmen çalışanlar birlikte greve gidiyor. Öğretmenler, sağlık çalışanları ve kamu emekçileri demiryolu işçileriyle ve postacılarla birlikte aynı gün grev yapıyor, grevleri ortaklaştırıyor, birlikte yürüyüşler yapıyor. 

Bu süreç Fransa gibi birçok ülkede de benzeri eğilimler taşıyor. Artık ileri kapitalist ülkelerde, bir zamanlar sosyal devlet uygulamalarının yaygın olduğu, en güvencesiz işleri göçmenlerin üstlendiği dönem sona erdi. Bu dönem sona erince de işçi sınıfı yeniden geleneksel mücadele yöntemlerine geri dönmüş oldu.