Birinci cumhurbaşkanı… Akıllarla dalga mı geçiliyor?

'Anayasa hükümleri kişiye ve zamana göre yorumlanamaz. Anayasa hükümleri bütünlüğü, tarihsel ve hukuksal dayanağı yok sayılarak 2017’den sonraki hükümleriyle sınırlı olarak uygulanamaz.'

Ali Rıza Aydın

2018’de yapılan seçimde seçilen kişi 13. Cumhurbaşkanı değilmiş, birinciymiş. Bu nedenle söz konusu cumhurbaşkanı, Anayasanın “bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralına bağlı değilmiş. Seçimlerin olağan süresinden önce yenilenmesine karar verilmesi durumunda cumhurbaşkanının görev süresi tamamlanmamış olacakmış, bu nedenle de “en fazla iki defa seçilme” kuralı uygulanamayacakmış. Dahası her seferinde seçimlerin yenilenmesi kararı alınırsa “en fazla iki defa” kuralı uygulanamaz duruma gelecekmiş.

Mevcut cumhurbaşkanı “en fazla iki defa seçilme” hakkını kullanmış. Ne kendisi tarafından seçimlerin yenilenmesi kararı alındığında ne de seçimler zamanında yapıldığında aday olamazmış. Tek istisnası seçimlerin yenilenmesine TBMM tarafından karar verilmesiymiş. Sonuçta kararı YSK verecekmiş. Her ne olursa olsun, eğer mevcut cumhurbaşkanı Anayasaya karşın aday olacaksa hodri meydanmış, kendisi sandıkta yenilecekmiş.

Birincisi siyasi iktidar ve ortaklarının, ikincisi altılı masanın genel görüşleri. Seçim yasalarında yapılan değişikliklerin uygulanma tarihi de tartışılıp duruyor.

Siyasi faaliyet hakkı, seçme ve seçilme hakkı varmış ama sömürülenlerin ve ezilenlerin düzenin siyasi partilerine oy vermesi gerekiyormuş. Her seçim öncesinde söylendiği üzere bu seçimler son kavşakmış. Yoksa oy boşa gidermiş.

Bir de seçimle ilgili yetkinin kimde olduğu tartışması çıktı, bilmeyenler cahillikle suçlanarak.  

Cumhuriyet buralara kaldı. Laik hukuk devleti ilkesi ilkesizliğin, keyfiliğin, çıkarın, kuralsızlığın, hukuk adlı hukuksuzluğun altında debelenip dururken “egemenlerin sandığı” da kıs kıs gülerek oy bekliyor.   

Burjuva düzeni, yanılsamalar düzeni. Demokrasiyi işine geldiği gibi anla, işine geldiği gibi uygula. Hukuku işine geldiği gibi anla, işine geldiği gibi uygula. Adaletsizliğin, eşitsizliğin, özgürlük yoksunluğunun adını adalet, eşitlik, özgürlük koy. Laikliği bir dinin bir mezhebinin özgürlüğü olarak tanımla, dini her yere şırıngala. Yönetimi, siyaseti ve toplumsal yaşam tarzını dine havale et, dinle baskı yap. Sömürüyü hukukla koru, emekçilerin hakkı olanları hukukla gasbet.

Halk da kul olarak görüldüğü için yapılanlara, yalanlara kanıp düzene uyacak, adı da “söz milletin” olacak.      

Yirmi yıl yapılanlara göz yumup yaşamasını sağladıktan sonra aday olamayacak bir kimseye “olursa sandıkta yeneriz” diye meydan okumak mı çözüm? Halkın sorunlarını yok sayarak hukuksuzlukla, anayasa tanımamazlıkla, çürümüşlükle, cumhuriyetsizlikle, gericilikle uzlaşma yapmak mı çözüm?              

1923’le başlayan Cumhuriyet, “Türkiye devletinin şekli olan Cumhuriyet, nitelikleri Anayasanın “Başlangıç”ında da belirtildiği biçimde kuruluşunun devrim ve ilkeleri doğrultusunda belirlenen ve değiştirilmemesi yine Anayasa ile güvence altına alınan Cumhuriyet… Yıkıldı mı ki cumhurbaşkanlığı yeniden sıralanıyor? Bu toplumun ve devletin “Birinci Cumhurbaşkanı”, “Kurucu Cumhurbaşkanı” yok mu ki birinci aranıyor?

Devlet, şekli “Cumhuriyet” olan aynı devlet. Anayasa aynı anayasa. Yetkilerini “Türk Milleti adına” kullanan yasama ve yargı organları biçimsel değişimler dışında varlığını koruyor. Yalnızca ve yalnızca “Anayasaya ve kanunlara uygun olarak” -dikkat çekelim “Türk Milleti” adına değil- görev ve yetki kullanan yürütme organı değişti. Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından yerine getirilen yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı tarafından yerine getirilmeye başlandı.

Anayasa, “egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” dediğine göre mevcut cumhurbaşkanı da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devamlılığı içindedir. Birileri kabul etmese de kişi olarak ikinci kez cumhurbaşkanlığını yerine getirmektedir.

Türkiye’de Anayasa yeniden yazılmamıştır, kimi hükümleri değiştirilmiştir. Sözü ve özüyle bütünsel olarak üstün ve bağlayıcı olan Anayasa mevcut cumhurbaşkanı ve devlet organları tarafından bütünüyle uygulanmak zorundadır.

Varlığı bu tarihsel bütünselliğe bağlı olan ve bunun için andiçen cumhurbaşkanı istenildiği zaman Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı, istenildiği zaman 2017 Anayasa değişikliği sonrasının birinci cumhurbaşkanı olarak tanımlanamaz. Kendi deyişleriyle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ilk cumhurbaşkanı olarak tanımlanması ancak ve ancak Anayasadaki “yürütme yetkisi ve göreviyle” ilgilidir.

İstenildiği zaman siyasi parti genel başkanı, istenildiği zaman cumhurbaşkanı da olunamaz. Partisi adına konuşurken, faaliyet yürütürken, siyaset yaparken cumhurbaşkanlığı güvencesine de sığınılamaz. Seçim propagandası cumhurbaşkanı statüsü altında devlet desteğiyle yürütülemez. Siyasi faaliyette bulunma, seçme ve seçilme hakkı, koşulları yasayla belirlendiği biçimiyle tüm yurttaşlar ve siyasi partiler için serbest ve eşittir. Cumhurbaşkanlığı unvanı bu ilkeyi bozmak için kullanılamaz.    

Anayasa hükümleri kişiye ve zamana göre yorumlanamaz. Anayasa hükümleri bütünlüğü, tarihsel ve hukuksal dayanağı yok sayılarak 2017’den sonraki hükümleriyle sınırlı olarak uygulanamaz. Aksi Anayasayı ve devleti boşa düşürür. Buna siyasi iktidar ve muhalefet, cumhurbaşkanı, tüm devlet organları ve özellikli denetim görev ve yetkileri olan AYM ve YSK de dahildir.

Devlet toplum içinde, siyasal iktidar da devlet içinde sınırlandırılmıştır. Hiçbir siyasi partinin Anayasaya aykırı adaylığa göz yumma, “hodri meydan, sandıkta yeneriz” deme hakkı yoktur.

Aksi durumda ne “Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet” olmasından, ne 23 Nisan 1920’yle başlayan kurtuluş, ne de 29 Ekim 1923 ile başlayan kuruluş sürecinin ulus ve devlet olarak devamlılığından söz edilebilir. Edilirse ve kabul görürse, edenler ve kabul görenler hem devlete hem de anayasal düzene karşı suç işlemiş olur.

Anayasanın başta laiklik olmak üzere birçok hükmünü uygulamayanlar ya da çarpıtarak uygulayanlarca, anayasal bütünlük yok sayılarak yalnızca 2017 Anayasa değişikliklerine dayanılarak, çarpık ve yanlış yorumlarla piyasacı ve gerici görüşlere, siyasal İslama geçerlik kazandırılmak isteniyor.  

Sermaye sınıfı ve siyasal temsilcilerinin akıllılıklarıyla(!) şirazesi kalmayan düzende,  meşruiyetsizliğin çukurunda debelenip duruluyor, halk da oraya çekilmek isteniyor.

İnsanların akıllarıyla oynanıyor. Tarihsel gerçekler, aydınlanma, savaşımlarla kazanılan hak ve özgürlükler paramparça ediliyor.

İşçi sınıfı insan aklıyla geçilen dalgayı defederek aydınlanmanın ve emekçilerin yeni cumhuriyetini kuracak.