Bir işgalden tablolar

Kaya Tokmakçıoğlu’nun “Mütareke İstanbulu’ndan Manzaralar’ adlı yeni yayımlanan kitabına dair kimi notlarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Mehmet Barış

Kaya Tokmakçıoğlu’nun “Mütareke İstanbulu’ndan Manzaralar’ adlı kitabı Yazılama Yayınları’ndan geçtiğimiz Kasım ayında çıktı.

5 Ocak’ta İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde Çağrı Kınıkoğlu ile Kaya Tokmakçıoğlu’nun kitap üzerine yaptığı söyleşiye katılma fırsatı buldum.

Yaklaşık iki saat süren bu etkinlikte sevgili Kaya, önce sevgili Çağrı’nın daha sonra da izleyicilerin sorularını yanıtladı. Beslendim, gönendim, göğüs kafesim genişledi. Buradan hareketle yeni yayımlanan kitaba dair kimi notlarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Kaya Tokmakçıoğlu’nun “Köle Kul Amele” adlı ilk kitabı “Toplumsal Mücadeleler Tarihi” alt başlığıyla 2020 yılında yine Yazılama Yayınevi’nden çıkmıştı.

Üşenmeden saymıştım, kaynakçada 341 kitap adı vardı (Yazarımız bu kitabında seçilmiş bir kaynakçayı tercih etmiş ve 63 kaynak kitabın adını vermiş). 

İlk kitabının arka kapak yazısı, İstanbul için “Roma’yı, Osmanlı’yı, Cumhuriyet’i görmüş kavgamızın şehri. Dolayısıyla yalnızca güzellemelerin değil, uğruna mücadeleler verdiğimiz emeğin de şehri” diyordu. 

“Mütareke İstanbulu’ndan Manzaralar”; “İşgal, Menfaat, İrade” alt başlığını taşıyor. Kaya “tarihsel bağlama yerleştirilmiş, yarı belgesel yarı kurmaca özellikler taşıyan bir anlatıyı” tercih etmiş. Çok yerinde bir tercih olmuş bu. 

Her öz kendisine uygun olan biçimi çağırır. Uygun seçilen biçim de öze küçük katkılarda bulunur. Öz ve biçim diyalektiğidir bu. Onlar birbirini bütünler. Kirazın rengiyle tadı gibidir bu bütünlük. Kaya, öz-biçim birlikteliğini başarıyla gerçekleştirmiş.

Kitapta önsöz ve öndeyişten sonra 23 metin var.

Bu pasajlarda, “1918-1923 yılları arasında her açıdan altüst olmuş bir şehrin farklı mahallelerindeki manzaralar” çıkıyor karşımıza.

“Kimi manzaralara ikinci, kimilerine üçüncü tekil anlatıcı eşlik ediyor.”

Her manzaranın girişinde “Memleketimden İnsan Manzaraları”ndan ve “Kuvâyi Milliye”den alıntılar var.

Hemen her yazıdan sonra altyazılarla beslenmiş Safiye Sönmez’in çektiği 26 fotoğraf manzarayı besliyor. Bu fotoğraflar ile altyazıları, yüz yıl öncesiyle günümüz İstanbul’u arasındaki paralelliği fark etmemize yardımcı oluyor.

Okur bu paralelliği her yazıda zaten kendiliğinden kuruyor. İşsizlik, yoğun emek sömürüsü, açlık, çocuk işçiler, fuhuş, işkence… 

Yazarımız önsözde “Şehrin son yüzyılda deneyimlediği siyasal, iktisadi ve toplumsal değişimi süreklilik ve kopuş diyalektiğini gözeterek anlamlandırmaya çalışmanın, nostaljiye kapılmanın önüne geçip geleceğe de umutla bakmamızı sağlayacağı düşüncesindeyim” diyor. Bu düşüncesini başarıyla gerçekleştiriyor.

“Şehre Veda” başlıklı yazı beni en çok besleyen ve heyecanlandıran yazı oldu. Uzunca bir alıntı olacak, ama bunu yapmazsam kurdeşen dökerim: “Komintern’in Batum, Marsilya, Tunus gibi limanlardan yolladığı kadrolar yanlarında getirdikleri bağlantılarla şehrin küresel komünist ağlara dahil edilmesine katkıda bulunuyor. Şehrin çokkültürlü ve tarihi yapısı Komintern’in kurduğu bağın verimliliğini artırıyor.”

Bu kadrolar Anadolu’da başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı ile etkileşim içindedir.

“Kuzeyden Gelen Heyula” başlıklı yazı da “Şehre Veda” yazısı kadar etkileyici olmuş. “Koğuştaki İrade” başlıklı yazı ve hemen ardından gelen fotoğraf ve altyazısını okuyunca “aşk olsun” diyorum. Aşk olsun sana Kaya Tokmakçıoğlu.