Nizam peşinde koşanlar ile kentin keşmekeşine karışanların hikayesi. Tek kişilik çok kişili bir oyun “Kalabalık Duası”. 2-3 kez gidenler mi ararsın, her seferinde yeni bir sırrı anlayanlar mı ararsın kendine özgü bir seyirci kitlesi de var anlayacağınız.
Tunç Tatoğlu
“Kalabalık Duası” son dönemde, Clown Tiyatrosu örneklerini izlediğimiz Fiziksel Tiyatro Araştırmaları Topluluğu’nun bir oyunu. Tolga İskit’in meddahlığında, izlemesi çok da kolay olmayan bir metnin ustaca sergilendiği bir oyun. Oyunun yazarı Volkan Çıkıntoğlu yönetmeniyse Güray Dinçol.
Bir süredir edebiyatımızın yeni yazarlarını tanıtıyoruz okumayı sevenler buluşur belki diye. İki yüz sayfayı geçmeyen romanlar, kendi yaşantılarını ilk roman olarak yazanlar, hayata dair aforizmalar, genelde “ıssız insanlar”ın hikayeleri, biraz mizah yeni edebiyatımızın formatı. Bu kaosun içinden seçtiklerimizi paylaşıyoruz.
Tiyatro için de benzer bir durum söz konusu. İyi bir oyun seyretmek için çok oyun seyretmek gerekiyor. Gittiği her oyunda yerli yersiz kahkaha atan seyircinin, her şeyle interaktivite yaşama hevesine kapılmadan oyun seyretmek de zor. Artık yüz kişilik salonlarda, az oyunculu oyunların, cesur denemelerinin peşine düşmeniz gerekiyor.
Geçenlerde bir dostum “soldan girer sağdan çıkar oyunlarına n’oldu?” diye sormuştu. Belli ki sahnedekini izlemeye/anlamaya çalışmaktan yorulmuştu. Belki birileri zor şiir, zor oyun, zor roman tartışmasını bir yerlerde yapıyordur. Neyse dağılmadan yazmak da zor…

İhsan Oktay Anar tadında dokuz sekizlik ritimle oynanan bir oyun “Kalabalık Duası”. Mistik birçok İstanbul hikayesinin iç içe geçerek kurgulandığı güzel bir oyun. Efsunlu bir kentin kaybolmak isteyeceğiniz sokaklarının hikayesi.
“sen anlattıkça oldu bu dünya, sen yoksan o da yok.
hikayen varsa yaşarsın, hikayen yok, sen de yok.”
Nizam peşinde koşanlar ile kentin keşmekeşine karışanların hikayesi. Abdullah Efendi nizamı muştularken; Cüce Rıfkı Efendi ise keşmekeş'in tarafındadır. Tek kişilik çok kişili bir oyun “Kalabalık Duası”. 2-3 kez gidenler mi ararsın, her seferinde yeni bir sırrı anlayanlar mı ararsın kendine özgü bir seyirci kitlesi de var anlayacağınız.
Bekliyoruz… herkes bir şeyi bekliyor. Sevgili Sonay’ın “Afalanın Yüreği” romanında da vardı hatırlarsınız neyi beklediğini unutmuş yaşlılar. Hikayelerimiz anlatamadan geçip gittiğimiz bir dünya. Birilerini beklemek, anne ve babadan, öğretmenden-hocadan, evlenince eşinden, sonra kendi çocuğundan; din adamlarından, düşünürlerden, sonunda ise yaratıcıdan beklemek. Yaptıklarının sorumluluğunu üstüne almayı beceremeden göklerden umar beklemek, kendi harekete geçmeyip sadece beklemek. Bir süre sonra neyi beklediğini unutmak ve umursamamak.
Beklemekten vazgeçip hikayemizin peşine düşerek, değiştireceğimiz bir dünyanın umuduyla yaşamak… Güzel günler görmek için harekete geçmek. Umursamak çevremizdeki hikayeleri, kulak vermek, dinlemek.
Oyunda da böyle oluyor, herkes elinde tebeşir alıp kendi hikayesini bu efsunlu şehrin, İstanbul’un duvarlarına yazmaya başlıyor. O zaman yaşıyoruz. Ben böyle anladım, böyle anlamak istedim.
İyi bir oyun izlemek için, iyi bir hikâyenin parçası olmak, “sırrıbozukların” arasına katılmak istiyorsanız “Kalabalık Duası” üç senedir sahneleniyor.
