Aydemir Güler: Sosyalizm kendi zeminini oluşturmalı

Zeynel Lüle'nin sunduğu 'Gerçeğin İzinde' programına bu hafta TKP Parti Meclisi üyesi Aydemir Güler konuk oldu. Güler, gündeme dair açıklamalar yaptı.

Haber Merkezi

Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine karşı tutumunu değiştirerek, dün NATO Zirvesi öncesinde İskandinav ülkeleriyle memorandum imzalaması tartışmaları devam ediyor. TKP Parti Meclisi üyesi Aydemir Güler bu akşam Tele1'de Zeynel Lüle'nin sunduğu "Gerçeğin İzinde" programına konuk oldu. Programın diğer konukları CHP Milletvekili Ali Şeker, Sol Parti PM üyesi Alper Taş ve gazeteci Sedat Bozkurt oldu.

Programda "AKP seçime doğru hangi kartları çekecek?" ve "Türkiye'nin NATO'da İsveç ve Finlandiya blokajını kaldırması neye işaret ediyor?" soruları ele alındı.

'Türkiye AKP'nin çizgisine alışkanlık kazandı'

TKP PM üyesi Aydemir Güler'in konuşmasının satır başları şu şekilde:

  • (RTÜK'ün basın kuruluşlarına kestiği cezalar) AKP'nin çizgisine alışkanlık kazandı Türkiye. Asıl problem burada. Bunların olağanüstü uygulamalar olduğu saptamasından vazgeçilmemeli. AKP böyle deyip geri çekilmek, bu uygulamaların yerleşiklik kazanmasına neden olur. Her durumda karşısında durmaya devam etmek lazım.

'NATO'nun kendisi terör örgütüdür'

  • (Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine onay vermesi) Öncelikle "NATO bünyesinde teröre destek veren ülkeler var mı, yok mu?" sorusu son derece saçma bir sorudur. Böyle bir şey olamaz, çünkü NATO'nun kendisi terör örgütüdür. NATO'nun dünyada yarattığı terör sadece savaşlar değil. Savaşların ötesindeki sayısız ülkedeki darbe tezgahlanmasına terör diyemeyeceksek, neye terör diyeceğiz?
  • Türkiye'nin, yani AKP'nin, imza attığı üçlü anlaşma ve masadaki argümanlar, yazılıp çizilen kamuoyuna ilan edilen tezlere bakalım. Bunları bir kere gerçekliği doğrudan yansıtan, sağlıklı, doğru bir ayna olarak görmeyelim. İsveç ve Finlandiya kimi örgütlere veya siyasi hareketlere dönük izlediği çizgi, Türkiye Cumhuriyeti açısından güvenlik sorunu oluşturuyor mu? Birincisi burada bir saçmalık var, burada bir gerçeklik yok. Buraya tutulan ayna çok çarpık bir aynadır.
  • İsveç ve Finlandiya'dan önce Türkiye topraklarındaki NATO üslerine bakmak lazım. Türkiye'de bulunan ve ABD kontrolündeki nükleer silah depolarına bakmak lazım. Bunları unutacağız, ama İsveç ve Finlandiya'ya ilişkin büyük milli mücadele vermiş olacağız. Bu gerçekliğin çarpıtılmış bir hali.

AKP'nin dış politika ilkesi: İlkesizlik

  • Gerçek ne o zaman? Bana sorarsanız AKP'yi bu kadar hafife almamak lazım. Bildiğimiz, saygın, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da zaman zaman kuruluş dönemi ve sonrasında etkili olmuş ilkeli diplomatik ilişki. Eğer AKP bu ilişkiyi yapmak istiyor da yapamıyor, beceremiyor diye bakarsak yanılırız. AKP bunu yapmak istemiyor ki. AKP'nin izlediği dış politikayı "ilkesiz" olarak değerlendirmek için biz dış politikaya bir takım erdemler atfetmek zorunda kalırız. İlke var, ilke belli: Tüccar siyaseti demişti, bunun mantıksal uzantısı olarak tüccar diplomasisine varmış bulunuyoruz. Her zaman her yerde pazarlık. Şimdi pazarlıkta ilke yok, çıkar var. Çıkarın kendisi ilke haline gelmiş. Bence buna odaklanmamız lazım. Yoksa Türkiye'nin güvenliği üstündeki tehdit nerede, bu konuda yanılsamaya gideriz. Hafife almayalım.
  • Bu boş bir anlaşma. Ama dolu bir anlaşma mı yapmak istiyorlardı, yoksa sadece ve sadece Tayyip Erdoğan Türkiye'yi bir masaya, yani bir oyuna dahil ederek bu masada Türkiye'yi etkili bir oyuncu olarak göstermek mi istiyordu? Bence ikincisidir ve bu konuda başarılı oldular.

Biden'ın Erdoğan övgüsü

  • Şimdi ABD'nin anlaşma noktasında devreye girdiği haberlerini okuduk. Doğrudur, nasıl olsun zaten. Sonrasında Biden'ın yaptığı yorumları da okuduk. Biden diyor ki, Finlandiya ve İsveç'in İttifak'a davet edilmesi için müttefiklerin önündeki yolu açan üçlü anlaşma. Bu vesileyle Türkiye'yi kutluyor. Şimdi AKP, Türkiye'nin oyun düştüğü, dış politikada etkisizleştiği ve dikkate alınmadığı şeklindeki eleştirileri boşa düşürmüştür, Biden'ın bu övgüsüyle. "Biz Biden'dan övgü arıyor muyuz, aramıyor muyuz?" sorusuna cevap vermeden AKP'nin başarısızlık öyküsünü bence yazamayız. 

AKP'nin başarısı

  • Tayyip Erdoğan, Batı ile ilişkilerinde çeşitli gerginlikler yaşıyor olabilir. Ama son dönemde bu politikalarıyla, bu tüccar zihniyetiyle, pazarlıkçı zihniyetiyle, pazarlığın ve çıkarın başlı başına bir ilke haline getirildiği dış politika çizgisiyle AKP yeniden masaya oturmayı, masada fotoğraf vermeyi başardı. Bu kendileri açısından bir başarıdır.

Fethullah Gülen ve Türkiye'nin güvenliği

  • Birincisi, ABD'de Fethullah Gülen diye bir kişi özgür olarak var olduğu sürece, Türkiye'de herhangi bir hükümetin teröre destek veren ülkeler sıralaması yapması saçmadır. Fethullah Gülen meselesi, bizim, yani TKP'nin, AKP ile anlaşabileceğimiz tek nokta, Türkiye siyasetinin üstünde nasıl bir tehlike oluşturduğu konusunda.
  • İkincisi, bu çark etmeden şaşırmadık. Çünkü AKP hükümeti ABD'nin tayin ettiği hattan çıkmaz. ABD'nin tarif ettiği hat üzerinde dans edebilir, çeşitli manevralar yapabilir. Ama o hat Türkiye'yi bağlayan hattır. Bunu bildiğimiz için şaşırmıyoruz. 

'NATO Ukrayna'ya doğru genişleyemiyorsa, başka yerlere doğru genişleyecektir'

  • Ukrayna'daki çatışmadaki temel mesele neydi? NATO'nun Rusya'nın Ukrayna sınırına doğru genişlemesi, bir sınır boyu daha oluşturmasıydı. Bu bir çatışma nedeni. Ortaya çıkan Rus müdahalesi de NATO'nun Ukrayna'yı kapsamasını da, en azından şimdilik, engellemiş görünüyor. Bilmemiz, emin olmamız gereken başka bir şey de bu NATO Zirvesi'nden çıkacak olacak sonuç. NATO Ukrayna'ya doğru genişleyemiyorsa, başka yerlere doğru genişleyecektir. Bu da kesin olarak bilmemiz gereken ve şaşırmamız gereken bir ana sonuç.
  • Bütün bunlar açık, bir fazla var. NATO Zirvesi'nde NATO'nun genişlemesine cevaz veren adım AKP'ye yazdı. Benim biraz önce söylemeye çalıştığım buydu. Böyle olmak zorunda değil, bu AKP'nin bir manevrası. Ama bu AKP'nin manevrasının karşısında da ABD başta olmak üzere NATO'nun bu manevraya çiçek verdiğini görüyoruz. Teşekkür ediliyor Türkiye'ye, NATO'nun genişlemesine yardımcı olduğu, önündeki engelleri kaldırdığı için. 

ABD ve NATO'nun AKP diktatörlüğüne desteği

  • O halde bizim çıkarmamız gereken bir sonuç daha var. Bugün Türkiye'de şikayetçi olduğumuz, Türkiye halkının çoğunluğunun şikayetçi olduğundan da emin olduğumuz AKP diktatörlüğü, ABD ve dolayısıyla NATO tarafından desteklenen bir diktatörlük. Eğer Türkiye'de AKP rejimine karşı ciddi, samimi, halk kitlelerini kucaklayan bir mücadele vereceksek oradaki maddelerden bir tanesi de "ABD ve NATO'nun Tayyip Erdoğan'a verdiği bu desteği" gündeme almak gerekliliğidir.

Erol Evcil operasyonu ve mafyatik düzen

  • "Mafyatik düzen" kavramı daha doğru. Çünkü ortada bir mafya sorunu yok, düzenin mafyalaşması sorunu var. Suç örgütü, adını koyalım. AKP'nin olağan yollardan gitmeye direneceği çok açık. Çünkü AKP'nin geriye dönüp siciline baktığımızda, o kadar çok suça bulaşmışlık var ki. Bunların temizlenmesi, ayıklanması imkansız. AKP bir iktidar partisi. İktidarda olmadığı zaman AKP de yok. O zaman da direnecek.
  • Mafya düzeni kavramı doğru kavram. "Çökme" meselesinin ise gerçekten sonu yok. Bu noktada asgari ücret meselesine değinmek de istiyorum. Türkiye'de çökmek kavramı, belki en fazla işçi sınıfı açısından, emek gelirleri açısından kullanılmayı hak eden bir kavram. Asgari ücret de böyle. Şu yüzsüzlüğü söyleyeyim: "Çalışma Bakanı demiş ki, Türkiye'de sendikalaşma oranı çok düşük, o yüzden emek gelirleri - ücretler düzeyi asgari ücretin etrafında kümeleniyor. Bu diyor, büyük sorun". Aslında söylemek istediği, işçilerin, emekçilerin düşük gelir almaları değil. Asgari ücreti neden daha düşük tutmaları lazım, bunu anlatıyor kendi tarafına. Çünkü diyor ki, ücretlerin büyük kısmı asgari ücret veya onun civarında dolanıyor. Dolayısıyla biz devlet olarak asgari ücrete artış getirirsek, bu patronlar isyan eder, söylemeye çalıştığı budur. Büyük bir yüzsüzlük. Türkiye'de en fazla işçilerin, emekçilerin gelirlerine ve emeklerine çökülmüş durumda.

Sol içerisindeki seçim ittifakının önündeki engel ideoloji mi?

  • Bunlar doğru ikilemler değil, yani "ülke mi, ideoloji mi" diye sormak. AKP'nin ideolojisi ve ülkeye o ideoloji doğrultusunda yaklaşıp taş taş üstünde bırakmadılar. Bizim de ideolojimiz var ve iddiamız "Türkiye'nin çıkış yolu sosyalist bir ideolojiden hareketle elde edilebilir, yaratılabilir".
  • İdeoloji engel mi? Niye engel olsun? Eğer insanlar ideolojiyi katılaşmış, hayatın gerçeklerinden kopmuş bir şey olarak algılıyorlarsa ideolojiyi, hiç öyle değil. Dincilik, şeriatçılık bir ideolojidir. Laiklik de bir ideolojidir. Her ikisi de gündelik hayatla çok yakından ilişkilidir. Emperyalizmle yardakçılık veya onunla pazarlık edip durmak, bir ideolojinin uzantısıdır. Bağımsızlığı savunmak da bir ideolojik pozisyondur. Şimdi bunların hayatla ilişkisinin olmadığını söyleyemeyiz.

Türkiye'de halk neyi istiyor?

  • Türkiye'de AKP'den herkes şikayet ediyor, AKP'lilerin kendileri de şikayet etmeye başladı. Tamam, güzel. Peki toplumun geneline baktığımızda bu şikayet kendisini nasıl ifade edecek, neye itiraz ediyor AKP'den rahatsız olanlar? Biraz evvel NATO üzerine konuştuk. Türkiye'de geniş halk kitleleri NATO söz konusu olduğunda "Aman NATO. NATO ile iyi pazarlık edelim" mi diyorlar, yoksa "Bu ABD'den bugüne kadar hayırlı hiçbir şey görmedik. Bunlar bizim iliğimizi emiyor, sömürüp duruyorlar" mı diyorlar? Geniş halk kitlelerinin AKP'ye karşıtlığının bu başlıkta denk düştüğü karşılık ikincisidir. Batı ile ilişkilerimiz, bağımlılık ilişkisi halinden çıksın. Bunu istiyor kitleler.
  • Laiklik dedik. Artık meselenin inanmak, inanmamak olduğundan çıkıldı. "Türkiye'yi tarikatlar mı yönetecek, tarikatların koyduğu kurallarla mı kamusal hayat, kişisel hayat belirlenecek", yoksa "devletle din arasında herhangi bir ilişki kalmaması" mı doğru? İkincisi olursa hukuk da olur. Birincisi olursa olmuyor.
  • AKP'ye karşı çıkan insanlar neye oy verecekler? Laikliğe oy verecekler. Aman dindarların başına bir şey gelmesin, tarikatların demagojisinde ibarettir ve hiçbir karşılığı yoktur. 
  • Ve emek meseleleri. AKP'ye karşı çıkan, AKP'nin kurduğu düzenden bir kurtuluş yolu arayan insanlar, insanca yaşamak istiyorlar. İnsanca yaşayacak bir ücret istiyorlar. Bunun için hakkında sahip çıkan bir sınıf, emekçi halk olması gerekli Türkiye'de.
  • Türkiye'nin bugün ihtiyaçlarını karşılayacak olan bir muhalefetin, emek sorunlarına ilişkin olarak, Türkiye'nin bağımsızlığına ilişkin olarak ve laiklik meselesine ilişkin olarak net pozisyonu olması lazım.

Altılı masa

  • Altılı masada bunları görmüyorum. Altılı masa, NATO ile sorun çıktığında "Aman NATO ile sorunlar giderilsin" diyen masa. Altılı masa laiklik konusunda, kimsenin ağzından hiçbir şey çıkmayan bir masa. Emek konusundaysa neyi tartışacağız.

Asgari ücret ve enflasyon

  • Türkiye'de asgari ücreti nasıl tartışabiliriz? Gerçekten nasıl tartışabiliriz? "Asgari ücret açlık sınırının altında kalmasın, açlık sınırının üzerine çıksın" diye bir tartışma yapılabilir mi? Bu ahlaki, etik bir tartışma olur mu? Korkunç bir durumla karşı karşıyayız. Bizim Türkiye'de tartışmamız gereken, emekçilerin, halkımızın temel ihtiyaçları var. Bu temel ihtiyaçların karşılanması gereken bir düzene bizim ihtiyacımız var. Asgari ücreti yüzde 50 artırdınız. Enflasyon yüzde 50 arttı ve gitti. Kaç ay içinde eridi gitti. Aynı Aralık ayında yaşadığımız şey. Tekrar edecek. 

'Bizim tartışmamız gereken düzenin temel direkleriyle ilgili meseleler'

  • Bizim tartışmamız gereken düzenin temel direkleriyle ilgili meseleler haline geldi. Elektrik parayla alınıp satılır mı? Böyle şey olur mu? İnsanların beslenme ihtiyacı, çocuklarını beslemek için ihtiyaç duydukları temel maddeler. Bunlar niye bir kârın konusu olsun? Barınma insan hakkıysa, temel ihtiyaçsa, insanlar sokakta yaşamaya mahkum edilemezse, bunları tartışmalıyız. Kamuculuk bu. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu muhalefet de bu. Peki sosyalist bir odak? Bunlar için ihtiyacımız var. Gerçekten sonuna kadar laikliği savunmak için, emeğin haklarını savunmak ve emeğin örgütlenmesini önünü açmak için. Türkiye Cumhuriyeti nasıl emperyalizme karşı mücadelenin sonucunda kurulmuş bir ülkeyse kuruluşunun 100. yılında da emperyalizmden yine bağımsız olabilen, başı dik bir ülke haline gelmemiz lazım. Bunun için bir sosyalist odağa, sosyalist ittifaka ihtiyacımız var.

'Sosyalizm kendi zeminini oluşturmalı'

  • Ama sosyalist bir ittifak iktidara gelebilir mi? Bunun basıncı altında on yıllar geçiyor, otuz yıllar geçiyor, elli yıllar geçiyor. Ben geldim 60 yaşıma. Türkiye'de sol için "Çok doğru söylüyor ama sosyalistler iktidara gelemez, oyları bölmemek lazım" denmeyen bir seçime bugüne kadar hiç rastlamadım. Bu yaklaşım, terkedilmesi gereken bir yaklaşımdır.
  • Türkiye'de gücü gücü yetene denen bir noktaya vardık. Türkiye'de haklı olan, doğru olan öne çıkmalıdır. Bu yüzden de sosyalizm kendi zeminin oluşturmalı  ve güçlenmeli. Bundan, bugün AKP'den kurtulmak isteyen herkes yararlanacaktır. Türkiye sol güçlensin, herkes kendine çeki düzen vermek durumunda kalacak. Kimse tarikat lideri cenazesinde boynu bükük durmak, oraya pas vermek zorunda kalmayacak.

TKP aday çıkarmalı mı, yoksa çıkan adaya mı desteklemeli?

  • TKP olarak biz, bu ülkede başkan istemiyoruz. Başkanlık sisteminin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Şimdi çıkan aday içimize sinerse? Çıkan adayın kim olduğu değil, hangi değerleri temsil ettiği önemli. Bunları söyledim. Türkiye'de emperyalizme karşı mücadele diyen, emekçilerin haklarını savunan, laikliği yeniden geçmişte olduğundan daha iyisini tesir edeceğiz diyen biri.

Kılıçdaroğlu'nun olası adaylığı

  • Kılıçdaroğlu'ndan ben özür dilerim. Konumuz burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığını itibarsızlaştırmak değil, böyle bir amacım yok. Ama ben Kemal Kılıçdaroğlu'nun ağzından NATOculuk duydum, NATO eleştirisi duymadım. Geçmişte laikliğin inananları rencide ettiği, yanlış uygulandığı dediğini duydum, laiklik savunusu duymadım. Emek konusundaysa altılı masadan çıt çıkmıyor. Çünkü altılı masa özelleştirmelerin mimarını 'büyük ekonomik deha' olarak barındıran masadır. Dolayısıyla buraya girersek, yapmak istemediğimi yapmak ve Kemal Bey'in olası adaylığını itibarsızlaştırmak durumunda kalırım.

'Sosyalist hareket, yokmuş gibi davranılan emekçileri seçimlerde temsil edecek'

  • Meselemiz şu. İki turlu seçim niçin var? İkinci tura iki kişi kalsın diye var. Seçilen yüzde 50 oy olarak seçilsin diye var. Ama birinci tur? Birinci turda siyasetin bütün programları, bütün kanatları, yelpazenin olabilecek tüm çizgileri kendisini gösterebilsin, bu alan açılsın diye var. İki tur veya tek tur, böyle bir tartışmaya girmek için söylemiyorum. Ama birinci tur Türkiye seçim sathında rastlamakta güçlük çektiğimiz bir demokratik alan. Küçük partilerim baraj ile tehdit edilmediği bir imkan sunuyor. Sosyalist hareket bu imkanı değerlendirmek ve bugün kendilerinden söz edilmeyen, yokmuş gibi davranılan ama ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin taleplerini, özlemlerini, duygularını dile getirmek imkanı veriyor. Bu imkanı cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda yakalayacaksak, neden değerlendirmeyelim?

TKP aday çıkaracak mı?

  • Parti konferansımızın kararı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye Komünist Partisi, Türkiye'de sosyalist hareketin geniş kesimlerini temsil eden ortak bir adayın çıkması için elinden geleni yapacak. Bu olmadığı durumda esas olan, Türkiye'de emekçi halkın oraya baktığında "Evet, bu kişi ve onun programı, benim programım. Ben de siyasete geri dönüş kanadını, içinden tasfiye edilip, atıldığım ve yok sayıldığım siyasal alana geri dönüş imkanı yakaladım" diyebilmeli. Bunu görmesi lazım emekçi halkımızın. Kararımız bu.

'Sosyalizm bu düzeni düzeltmek değildir, başka bir düzen istiyoruz'

  • Haklı çıktık. Bize haklı çıkmak yetmez. Temel iddiamız bu düzeni düzeltmek değil, sosyalizm başka bir düzen. Biz asıl bunu istiyorum, tezlerimiz ve eleştirilerimizin haklı çıkmasını değil. Bizim başka bir alternatifimiz var, onun ortaya konması lazım. Sosyalizmin yoluna ilişkinse, somuta geliyorum. Türkiye'de onlarca yıldır sola başka adresler gösteriliyor. Biz bunu reddediyoruz. Sol bir alternatiftir ve sol kendi emekçi örgütlülüğü üzerinde yükselecek olan yeni bir düzeni hedefliyor.

'İlkelerimize bağlı olduğumuz için'

  • Bize lütfen hiç kimse solculara "haklı çıktınız, doğru şeyler söylüyorsunuz. Ama siyasete sıra gelince, yani teoriden siyasete geçince ya CHP'ye ya da HDP'ye gidin" demesin. Çünkü CHP ve HDP'de, alerjimiz olduğu için değil, ilkeler bağlı olduğumuz için oralarda bu ilkeler hayat bulamayacağı için problemimiz var.

'Halk kitlelerinin örgütlenmesine ihtiyacımız, bunu yapmazsak geleceğimiz belirsiz'

  • AKP gitsin. AKP'nin gitmesini kimse hafife alamaz. Deli miyiz biz? Hafife alınabilir bir şey mi? AKP taş taş üstünde bırakmadı bu memlekette. Bu çok önemli, birinci derecede önemli. Ama AKP'nin nasıl gideceği konusunda, halk örgütlülüğü götürürse götürür. Öbüründe herkes pazarlıkçı. AKP 2013'te Türkiye'yi yönetecek takati mi kalmıştı? Bugünkü muhalefet, AKP'nin muhalefeti hediye etti. Bizim Gezi'de olmayana, Gezi'ye evet ama eksik, orayı tamamlamaya ihtiyacımız var. Gezi geniş halk kitlelerinin örgütsüz başkaldırısıydı. Bizim geleceğini bilen, önünü gören halk kitlelerinin örgütlenmesine ihtiyacımız var. Bunu sağlamadığımız durumda önümüzdeki seçimlerde ne olacağı belirsiz kalır. Örneğin seçim güvenliği. Seçim güvenliğini hiçbir formül ve bilgisayar programıyla sağlayamazsınız. Seçim güvenliğini örgütlü halk sağlar. Bunu yaptığımız zaman AKP'yi göndereceğimiz kesin. Bunu yapmadığımız zaman da geleceğimiz çok belirsiz.

Aydemir Güler: Önce Türkiye'deki NATO üslerine bakmak lazım!