ANALİZ | Macron’un ikinci dönemi ve Türkiye - Fransa ilişkileri

Emekli diplomat ve TKP Danışma Kurulu üyesi Engin Solakoğlu, Fransa seçimlerini kazanan Macron'un ikinci döneminde Türkiye-Fransa ilişkilerinin nasıl seyredebileceğini soL'a değerlendirdi.

Engin Solakoğlu

Nisan ayında yapılan iki turlu seçimde rakiplerini geride bırakan Emmanuel Macron’un ikinci beş yıllık görev döneminde Türkiye - Fransa ilişkilerinin nasıl bir görünüm alacağını merak edenler var. Bu konudaki olanak ve olasılıkları incelemeye çalışalım.

Fransa ile başlarsak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmış olmak Macron’un her anlamda rahatladığı anlamına gelmiyor. Yarı-başkanlık sistemi olarak tanımlanan Fransa’da parlamentonun da bir önemi ve ağırlığı var. Öncelikle Macron’un seçeceği Başbakan’ın Parlamento’nun alt kanadı olan Ulusal Meclis’ten güvenoyu alması şart. İşte o Meclis’in oluşumu 12 ve 19 Haziran tarihlerinde yapılacak seçimlerle belirlenecek. Fransa’da iki turlu dar bölge sistemi uygulanıyor. Bu yüzden de sandık öncesinde ve iki tur arasında ulusal ve yerel düzeyde kurulacak ittifaklar sonucu etkileyecek. Bu seçimlerin ardından Macron’un partisi LREM ve merkezdeki müttefikleri çoğunluğu elde edemezlerse, Fransa Cumhurbaşkanı siyaseten ayrı tellerden çalacak bir Başbakan’la çalışmak zorunda kalabilir. Bu Başbakan’ın aşırı sağa mensup olma olasılığı bulunduğu gibi, Ulusal Meclis seçimlerine sosyalistler, komünistler ve yeşilleri de kapsayan geniş bir ittifakla katılmaya çalışan Mélenchon’u da Başbakan olarak görebiliriz. Peki bu tablo dış politikayı ve Türkiye’ye yaklaşımı etkileyebilir mi?

Fransa’da dış politika esas itibarıyla Cumhurbaşkanı’nın yetkisinde bir alan olarak kabul ediliyor. Yine de aşırı sağcı veya radikal solcu diye tanımlayacağımız bir Dışişleri Bakanı’yla çalışmak zorunda kaldığı takdirde Macron’un elinin pek de serbest olmayacağını kabul etmemiz gerek. Birlikte çalışacağı hükümetin yapısı Türkiye ile ilişkiler konusuna genel yaklaşımı da etkileyecektir kuşkusuz. Örnekse, radikal soldan gelecek bir Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ile ilişkilerde insan hakları, temel özgürlükler ve Kürt sorunu bağlamında en azından söylem düzeyinde daha sert bir tutum alması beklenebilir. Keza hükümet alternatiflerinin aşırı sağ veya radikal sol renk taşıması, NATO’yla Fransa arasındaki bağları zayıflatma potansiyeli taşıyacağı için Macron’un son dönemde Erdoğan ile NATO üzerinde yakınlaşma çabalarına sekte vurabilecektir.

Uluslararası planda Avrupa’nın yakın dönemde karşı karşıya kaldığı en önemli krizin Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısı etrafında şekillendiğine kuşku yok. Türkiye ve Fransa gibi iki NATO üyesi ülkenin ilişkilerinin değerlendirirken bu krize nasıl yaklaştıklarının oynadığı ve oynayacağı rolü göz ardı etme lüksüne sahip değiliz. Mevcut durumda Fransa ve Türkiye’nin tutumu bana göre yakın. Her iki ülke de Rusya-Ukrayna krizinin bir an önce sonuçlanmasından yana tutum alıyor, girişimlerde bulunuyorlar. Görünüşte farklar var elbette. Fransa’nın söylemi daha sert ama Macron Putin’le diyaloğun kesilmemesi gerektiğini sıklıkla yineliyor. AKP Türkiyesi ise söylem ve eylem seviyesinde tarafsız kalma çabasında görünüyor. AKP Rusya’ya yönelik yaptırımlara uymak için bunların BM tarafından onaylanması gerektiğini söylüyor, aynı anda Ukrayna’ya askeri teçhizat satışını sürdürüyor, bir yandan da Rusya ile siyasi, ticari ilişkisini kesmek şöyle dursun, yetkili ağızlardan ikinci S-400 bataryasının teslimatı için sürecin devam ettiğini de duyurabiliyor.

Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin ikinci Macron döneminde alacağı şekli belirleyebilecek unsurlar Fransa’da iç gelişmeler ve uluslararası konjonktürle sınırlı değil elbette. İşin bir de Türkiye ayağı var. Teorik olarak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerine 14 ay kalmış görünüyor. Türkiye’de burjuvazinin iktidarında bir nöbet değişikliği ihtimali var mı? Böyle bir değişiklik, Macron’un Fransa dış politikasına tümüyle hâkim olacağını varsaydığımız bir ortamda iki ülke ilişkilerini hangi alanlarda ve ne yönde etkiler? Kanımca Türkiye’de iktidarın değişmesi ve CHP-İYİP önderliğinde bir yönetimin işbaşına gelmesi öncelikle AB alanında bir fark yaratabilir. Şöyle ki, CHP-İYİP bir dizi reform vaadiyle Türkiye’nin üyelik sürecini ileri götürmek istediğinde Fransa ile ilişkilerde bu yeni bir gerginlik vesilesi oluşturabilir. Zira Fransa siyasetinin ve kamuoyunun tamamına yakını Türkiye’nin AB’ne üyelik sürecini kesin olarak tarihe gömmüş durumda.

Buna karşılık NATO temelli işbirliği derinleştirilebilir. S-400 meselesine alternatif olarak konuşulan Avrupa üretimi hava savunma sistemlerinin alımına dair olası bir süreç iki ülkeyi yakınlaştırabilir. Fransa’nın kendi ürettiği silahlardan yeterince satabildiği ülkelere “zaafı” olduğu bu ülkeyi takip eden herkesin bildiği bir gerçektir.

Bu arada Almanya-Fransa ortaklığının alacağı şeklin de kuşkusuz Fransa’nın Türkiye’ye bakışını etkileyeceği notunu da düşmek gerekir.

İlişkilerin yönünü tayin edecek bir başka alan da Suriye-Irak hattı gibi görünmektedir. Fransa Macron’un ilk döneminde Irak üzerindeki etkisini artırmıştır. Suriye’de ise bir yandan Esad karşıtı çizgisini sürdürürken bir yandan da Körfez ve Mısır gibi diğer Arap ülkelerinin değişmekte olan konumlarını dikkatle izlemekte ve konumunu revize etmeye hazırlanmaktadır. Bunun ötesinde Fransa’nın Suriye’deki PYD/YPG yapılanmasına siyasi desteği de sürmektedir. Türkiye’de iktidar değişse de bu konu bir sürtüşme noktası olarak varlığını koruyacaktır.

Doğu Akdeniz’de AKP’nin geri adım atması iki ülkenin bu alandaki zıtlaşmasının şimdilik geri planda kalmasını sağlamış gibi görünmektedir. Buna karşılık Yunanistan ile Fransa arasındaki askeri işbirliği Macron’un ikinci döneminde de devam edecek gibi durmaktadır.

Yine de, yukarıda özetlemeye çalıştığım nirengi noktalarının Macron’un ikinci beş yıllık döneminde ne yönde evrileceğini ve ikili ilişkileri nasıl etkileyeceğini bugünden net şekilde görebilmemizi engelleyen bir dizi bilinmezlik mevcuttur.