Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Halk TV Gündem Özel Programı'nda Sorel Dağıstanlı'nın sorularını yanıtladı. Programda, dün İçişleri Bakanlığı önünde gerçekleşen bombalı saldırı, Gezi Direnişi davasında Yargıtay'ın verdiği karar ve yeni anayasa tartışmaları konuşuldu.
Okuyan'ın programda yaptığı açıklamalardan öne çıkanlar şöyle:
'Karanlıkta belirsizlikte kazananlar amacı kirli aktörler olur'
- (İçişleri Bakanlığı önündeki saldırı) Dünkü olayın detaylarına ve İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına bakıldığında bazı tuhaflıklar olduğu ortada. Olayı üstlenen bir siyasi yapı var. Ama o siyasi yapının bu olayı niye yaptığına dair açıklaması çok kısa. Amacı konusundaki açıklama son derece genel bir ifade. Baktığınız zaman sanki arka planında başka bir boyut da var.
İçişleri Bakanı çok net bir mesaj verdi. Bunu bilemeyiz. Türkiye'de bunlar oldu mu oldu şimdiye kadar. Silahlı eylemler, terör eylemleri, sivillere dönük eylemler, orman yangınları... Tüm bunların failleri ortaya çıktı gibi oldu ama gerçek failleri kimdir meselesi biraz bulanık kaldı. Dolayısıyla böyle şeylerin Türkiye'nin iç siyasi dengeleri, devletin içerisindeki çatışmalarla ilgili bir boyutu her zaman oluyor. Hatta bazen sınır ötesinde yapılan şeylerin bile Türkiye'deki iç dengelerin ürünü olduğunu görüyoruz.
Biz zaten bu tür olaylarla ilgili tavrını net almış bir partiyiz. Öte yandan şunu da söylemek zorundayız ki, bu tür olaylar gözüktüğü gibi olmuyor, ya anında birtakım tuhaflıklar ortaya çıkıyor ya da belli bir süre sonra bu olayların arkasından başka şeylerin çıktığını görüyoruz. O yüzden biz 'siyasi mücadelede açıklık, berraklık son derece önemlidir' diyoruz. Siyasette gri alanlar ortaya çıktığında işte bununla karşılaşıyoruz. Siyasetin tamamen ilkeler üzerine, saydamlık üzerine kurulması gerekiyor. Çünkü karanlıkta, belirsizlikte kazananlar hep amacı kirli aktörler olur.
'AKP ne yaparsa yapsın Gezi Direnişi bir halk hareketidir'
- (Yargıtay'ın Gezi Davası kararı) 'Hükümeti protesto etmek yasaktır' diyorlar aslında. Böyle bir yasak söz konusu olamaz. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kim gelirse gelsin böyle bir yasak icat edemez. Kimi protesto edeceğiz? İnsanlar tabii ki iktidarı protesto eder. İktidarda olmayanın elinde bir otorite olmadığı için, yaptırım gücü olmadığı için onu protesto etmezsiniz genellikle. Bunu suç yapmaya çalışıyorlar ama bu yeni bir şey değil.
Aslında AKP iktidara geldiğinden beri, özgürlükçü olduğunu iddia ettiği günden beri hükümeti protesto etmenin bir suç ve darbe girişimi olduğunu söyledi. Cumhuriyet Mitingleri'nde de aynı şeyi söylüyordu. Bu unutuluyor.
Hayır, seçim dışında hükümetlerin değişmeyeceği fikri, sivil faşist bir yaklaşımdır. Bunlar sevdiler bu darbe sözcüğünü. Onlara hatırlatalım, milyonlarca kişi -orada rakamlarla da oynamışlar-, hepimiz oradaydık. Gezi'de çok ciddi sayıda insan sokağa çıktı. O sayıda darbeci olmaz. Uydurmasınlar, Türkiye'de bütün halkı darbecilikle suçlamak, geçiniz bunu... Gerisi teknik detay ve AKP ne yaparsa yapsın, Gezi Direnişi bir halk hareketidir. Birtakım mahkemelerle, yargı kararlarıyla bu gerçeği değiştirme şansları yok. İnsanlar ne yaptıklarını, neyi protesto ettiklerini biliyorlardı. Ortak birleştiren taraf hükümete "Yeter" diyen bir hareketti. Yurtsever bir hareketti, laik bir hareketti. Kimilerinin iddia ettiğinin tersine.
Tüm bunlara baktığımız zaman AKP bundan sonrasına dönük de bir şey çizmeye çalışıyor. Siyasetin alanını daraltmaya çalışıyor. Gösteri olsun ama ben istediğimde olsun... 15 Temmuz sonrası insanlar sokağa çıktı, Yenikapı'da miting yaptılar. Böyle bir hayat yok.
'Bu Meclis bu bileşimle anayasa yapma ehliyetine sahip değildir'
- (Yeni Anayasa tartışmaları) Yeni anayasa derken ısrarla vurguladıkları şey, sivil anayasa. Bir anayasanın gündeme gelirken temel özelliği sivil anayasa olabilir mi? Böyle bir iddia olabilir mi? AKP ısrarla özgürlükçü ve sivil anayasa deyip duruyor, bir şey söylemiyor ama. İçerikte, bugünkü anayasada mutlu olmadıkları ya da bunu yeni bir anayasa yapacak unsuru söylemiyorlar.
Sivil anayasa... 12 Eylül Anayasası'nda hepsi arkasındaydı. AKP zihniyeti bilerek, isteyerek o anayasaya evet oyu verdi. Milli Görüş'ün çok küçük bir kısmı dışında. İşlerine geliyor, zaten tarih önünde yargılanmış, mahkum edilmiş 12 Eylül faşizmi. 12 Eylül'ün mahkum edilmesi solun işidir. AKP'nin zerre katkısı yoktur. Kendi iktidarlarını pekiştirmek için kullandılar 12 Eylül faşizmini.
Sivil anayasa hiçbir şey ifade etmiyor. Öyle toplumsal dönüşümler vardır ki dönüşümünü bazı subaylar yapmıştır. Askeri bir şey sinmiştir ama daha ilerici bir metin çıkmıştır ortaya. Yani sivil olunca, bir şey değişmiyor.
AKP, bir noktada kendi zeminini meşrulaştırmak istiyor bunun için bir anayasaya ihtiyacı var. Ciddi bir 20 yıllık tahribat yaptılar. Bir karşı-devrimdir bu. Bunu meşrulaştırmak istiyorlar. Dolayısıyla bizim topluma söyleyeceğimiz şey şu: Bu meclis, bu bileşimle anayasa yapma ehliyetine sahip değildir. Bu tuzağa düştüğümüz anda rezalet olur. Meşru değildir dememiz lazım.
'Türkiye toplumunun toplumsal-siyasal bir silkelenişe ihtiyacı var'
- 12 Eylül bir karşı-devrimdi. AKP de bunu iddia ediyor. Ve bu karşı-devrim kendisini meşrulaştırmak için yeni bir anayasa yaptı. Bir karşı-devrim anayasasıdır o. Ne yazık ki Türkiye toplumu o anayasadan kendi enerjisiyle kurtulamadı. Bugüne geldik. AKP yeni bir karşı-devrimci dalgayı, yeni bir karşı-devrimci dönüşümü hayata geçirmeye çalışıyor. Bunun özgürlükçü olma şansı yok. AKP'nin misyonu karşı-devrimcidir. O misyonun çıkaracağı metin karşı-devrimin meşrulaşması anlamına gelir. İçeriğinden bağımsız. Altını çiziyorum.
İçeriği ise, şöyle bir tuzak var. Bir kez bir görelim bakalım içeriği dendiği zaman nelerin gelebileceğini görebiliyoruz. Birkaç tane özgürlükçü başlık verip istedikleri şeyleri geçirecekler.
Türkiye toplumunun şu anda yeni bir anayasaya ihtiyacı yok. Türkiye toplumunun hesaplaşacak toplumsal-siyasal bir silkelenişe ihtiyacı var. O silkiniş olmadan anayasa değişikliği dediğimiz şey Türkiye toplumunun teslim olmasıdır. Bir kez daha onaylanmasıdır. Hatırlayalım Kenan Evren ve tayfası, 12 Eylül'den sonra yapılan 82 Anayasası ile rahatladılar. Neden rahatladılar? Çünkü bir anayasaya karşı eylem yapmışlardı. Yaptıkları şey anayasal suçtu aslında ve bir meşruluk kazandılar. Şimdi AKP de biliyor ki 20 yıllık iktidarlarında öyle şeyler yaptılar ki, onlara anayasal değişiklikler yetmiyor o yüzden yeni bir anayasa istiyorlar. O anayasa sivil falan olmayacak.
'Biz bu ülkede misafir miyiz?'
- Türkiye'de laik duyarlılığı olan kesimlerin hassasiyetleri çok geniş bir yelpazede. Mesele giyim-kuşam, yeme-içme kültürleri değil. Mesela eğitim, hukuk alanı, sağlık alanı... Bütün buralara dinsel referanslarla müdahale edilmeye çalışılıyor. İnsanların inancı arkaya alınmaya çalışılıyor.
Burada büyük bir tuzağa düşüldü. Muhalefetin yaptığı büyük bir hata var. 'Biz inançlara karşı mı gösteriliriz acaba' türünden çok ciddi bir şekilde AKP'ye alan açıldı. Bu bir tuzaktı. Türkiye'de inançlarla laiklik arasında hiçbir alaka yok ki. İnsanların inançları çok çeşitli olabilir. Laikliğin temelinde inançla ilgili bir şey yok. Kamusal alanın, siyasetin, devlet işlerinin dinsel kuralların dışına çıkartılması. Laiklik bu. Laiklik dinlere eşit mesafede. Bu bir sonuç. Laikliği savunmak sanki inançsızlığı savunmak. Öyle bir algı yaratıldı ve buna hizmet edildi. Dolayısıyla, iktidar çevrelerinin 'biz sizi de kabullendik' cümlesine çok ciddi bir şekilde itiraz etmemiz gerekiyor. Kim kimi kabullendi, biz bu ülkede misafir miyiz? İçerikten bağımsız AKP'nin "Ben ev sahibiyim ve yeni bir Türkiye kuruyorum" söylemine ihtiyacı var.