'AİHM'in N.Ç. davası kararı emsal teşkil ediyor'

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatlarından Nilda Baltalı ile AİHM'in N.Ç. davası kararını ve cinsel istismar mağduru çocukların soruşturma ve dava süreçlerinde yaşadıklarını konuştuk.

Haber Merkezi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) geçen haftaki duruşmasında, 2002 yılında 14 yaşındayken çok sayıda kişinin cinsel istismarına uğrayan N.Ç. davasında çocuğun insanlık dışı muameleye maruz bırakıldığına hükmederek Türkiye'yi mahkum etti. Mahkeme N.Ç.'ye 25 bin Avro manevi tazminat ile 3 bin Avro yargılama gideri ödenmesine karar verdi.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatlarından Nilda Baltalı bu kararın mağdur çocuklara ilişkin yargılama usullerini gündeme getirmesi nedeniyle hayati öneme sahip olduğu görüşünde.

Baltalı N.Ç. davasında verilen tazminat kararının anlamına ve cinsel istismar mağduru çocukların soruşturma ve dava süreçlerinde yaşadıklarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

AİHM’in N.Ç. davasıyla ilgili verdiği hak ihlali kararı ne anlama geliyor?

N.Ç. davası yıllar önce kamuoyunda ilk gündeme geldiğinde oldukça yankı uyandırmıştı. Küçük bir kız çocuğunun yıllar boyunca fuhuşa zorlanması ve istismarının ortaya çıkışı, üstelik de istismarcı erkeklerin içerisinde bölgenin nüfuzlu siyasetçilerinin, makam sahibi asker ve kamu görevlilerinin bulunuyor oluşu büyük tepki çekmişti. Ancak olay bununla sınırlı kalmamıştı, zira yerel mahkemece N.Ç.’nin 14 yaşında ve uğradığı istismara rıza gösterdiğinin kabulü toplumda infiale yol açmıştı. 

'Zamanaşımından söz edilemez'

N.Ç. davasında ilk günden beridir süren insan hakları ihlalleri nedeniyle AİHM’in vermiş olduğu karar oldukça önemli. Olayda bazı istismarcılar hakkında zamanaşımı sebebiyle beraat kararı verildiğini görüyoruz. Oysaki, çocukların fuhuşa sürüklenmesi ve seks ticareti suçlarında mağdur olması durumunda zamanaşımından söz edilemez. Burada sanıkların arasında siyasi figürlerin bulunması nedeniyle çocuğun başına gelenlerin niteliğini değiştirmeye yönelik kabullerle yargılama yapıldığı ortada. 

Ayrıca bu olayda çocuğun söylediklerinin reddiyesi, inanılmaması söz konusu. Oysaki çocuklar cinsel istismar olayında saklama amacı dışında, nadiren yalan söylerler. Çocukları dinlemek, onların ifadelerinin doğru olduğu ön kabulleriyle işe başlamamız gerekiyor. Zira çocuklar cinselliği kavrayabilecek yaşta olsalar bile, bizzat yaşamadan, olaylar ezberletilse dahi her defasında benzer şekilde ayrıntılı olarak ifade vermeleri mümkün değildir. Cinsel istismar davalarında mağdur küçüğün yalan söylemeye yol açabilecek davranım bozukluğu bulunmadığı sürece beyanlarına itibar edilebileceğini tıbben ve hukuken kabul etmek durumundayız. 

AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği N.Ç. kararının başka çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda emsal teşkil ettiğine inanıyoruz. Karar mağdur çocuklara ilişkin yargılama usullerini gündeme getirmesi nedeniyle hayati öneme sahip.

'Çocuğun dava sürecinde yaşadığı ikincil mağduriyete, uzun süren yargılama sürecine ve mahkemelerin 'çocuğun rıza gösterdiği ihtimali'ne ağırlık verdiğine de değiniliyor kararda. Mahkemelerin bu tavrının halen sürdüğünü söyleyebilir miyiz?

Her şeyden önce hukuken belirli yaşın altında çocukların cinsel birlikteliklerde rızasını araştırmıyoruz. Çocuk rızası olduğunu dile getirse bile yaş küçüklüğü nedeniyle failin cezalandırılması yoluna gidiyoruz. Ancak N.Ç. olayında fuhuşa sürüklenmesi ve 14 yaşında olması sebebiyle rızasının olup olmadığı herhangi bir şekilde değerlendirilmemeliydi. Hatta bu durum Türk Ceza Kanununda yapılan değişikliklerle dile getirildi ve düzenlemenin gerekçesinde N.Ç. kararı da yer aldı. 

Küçük yaştaki çocukların böylesine ayrıntılı ifadelerle rızadışı cinsel birlikteliklerini anlatması, olayları bizzat yaşamadığı sürece mümkün değildir. Defalarca yaşadığı istismarı anlatmasını beklemek çocuğa tekrar tekrar aynı süreci yaşatmak anlamına gelmektedir. 

'Beden muayenesi en fazla 1 kez yapılabilir'

Şunu da belirtmek gerekir ki, istismar mağduru çocukların maalesef çok büyük bir kısmında fiziksel bulgular nadiren ortaya çıkmaktadır. Derneğimizin takip ettiği Ankara’da yaşanan bir olayda Bölge Adliye Mahkemesi mağdur küçüğün kızlık zararının yırtılmaması sebebiyle istismarcı babayı beraat ettirmişti. Öncelikle çocuğun vücudunda fiziksel bulguların bulunmaması istismarın olmadığı anlamına gelmez. Bu nedenle teşhiste en önemli belirleyici etkenin küçüğün ifadesi olduğu ön kabulü ile işe başlamalıyız. 

N.Ç. davasında çocuğun defalarca (tam 10 kez) beden muayenesine maruz kaldığını ve süreğen bir şekilde ifadesinin alındığını görüyoruz. Ancak kanunen çocuğa beden muayenesi en fazla 1 kere yapılabilir. 

Ayrıca bu gibi olaylarda çocukların beden muayenesine kesinlikle karşı olmanın altı çizilmelidir. Çünkü kararda da bahsedildiği üzere bu gibi uygulamalar çocukların ikincil mağduriyetlerine yol açmaktadır. 

'Kamu görevlilerine bu konuları anlatmakta çok zorlanıyoruz'

Maalesef Türkiye’de halen kamu görevlilerine bu konuları anlatmakta çok zorlanıyoruz. Bütün çabamız çocuğun yaşadığı deneyimi ispatlamak noktasında kilitleniyor. Hukukçular olarak bir suçun failinin savunma hakkının çiğnenmesi en son istediğimiz şey elbette, ancak burada çocuğun yalan söylediği değil, yaşadıklarının gerçek olma ihtimali çıkış noktamız olmalıdır. 

'N.Ç. davası gibi birçok olay sözkonusu'

Çocukların korunmasına yönelik düzenlemeler mahkemeler ve kolluk güçleri tarafından nasıl gözardı ediliyor? Bu konuda boşluklar mı sözkonusu?

N.Ç. davası gibi kamuoyunda infiale sebep olan birçok olay söz konusu. Geçtiğimiz yıllarda mağdur çocukların yargı mercileri tarafından dinlenilmeleri ve korunmalarına yönelik henüz halen yeterli olmasa da yasal düzenlemeler yapıldı. 

Ana kural olarak Çocuk Koruma Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununda işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş mağdur çocuğun 1 kere dinlenebileceği hakkında hüküm bulunmaktadır. Psikolojisi bozulmuş çocuğun ifadesinin birden fazla kere alınmaması gerekmektedir.

'Polis ve asker tarafından ifadesi alınamaz'

Çocuğun yaşadığı mağduriyetin yargıya intikal ettirildiği ilk anda alınan ifadesinde veya çocuk hakkındaki diğer işlemler sırasında, çocuğun yanında sosyal hizmet, psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi ile kendisine atanmış bir vekil, avukat bulundurulmalıdır. Polis veya asker tarafından ifadesi alınamaz. Yasal düzenlemelerde bu mevcut. Ayrıca uzman eşliğinde ifadesi alınan çocuğun özel bir görüşme odasında veya Çocuk İzlem Merkezlerinde dinlenmesi gerekiyor. Burada çocuğa yalnızca adli görüşmeci soru sorabilir. Ancak maalesef bu merkezler birçok ilde mevcut olmadığından, büyük şehirlerin birçok ilçesinde bile çocukların ifadeleri Çocuk Şubede yeterli donanıma sahip olmayan kolluk görevlilerince alınıyor. Bu da birçok önemli noktanın gözden kaçırılmasına, yazıya dökülememesine neden oluyor. 

'Çocuğun ifadesi kamerayla kayıt altına alınmalı'

Ayrıca mağdur çocukların beyan vermeleri sırasında ifadenin kamera ile kayıt altına alınması zorunludur. Bu kaydın açılacak davalarda çocuğun duruşma salonuna getirilmeden izlenilmesi ve tartışılması gerekir. Zira, çocuğun tekrar örselenmemesi adına hukukçular olarak bunu doğru buluyoruz. Bu konuda genelde sanık müdafiileri tarafından itirazlar gelse de,  Yargıtay’ın görüşüne göre çocuğun duruşma salonunda bulunmuyor oluşu sanığın savunma hakkını ve adil yargılanma hakkını zedeleyen bir durum da değil.

Örneğin N.Ç. davasında da, AİHM mağdur çocuğun yargı süreçlerinin çocuğun özsaygınlığı açısından olumsuz etkileri olduğunu, bir cinsel istismar mağduruna daha da fazla rahatsızlık verdiğini ifade etmiştir. Duruşma salonlarında onlarca kişinin, özellikle de kendisine saldıran faillerin gözü önünde tekrar aynı ifadeleri anlatmasının beklenmesi savunma hakkının kullanılmasıyla açıklanamaz. AİHM de zaten bu kararla beraber çocuğu örseleyici bu duruşmaların, sanıkların adil yargılanma hakkıyla açıklanamayacağına hükmetti.

'Mahkeme Tuğba Anlak'ın 6 yaşındaki kızını duruşma salonunda dinlemek istedi'

Bütün bu değerlendirmeler ışığında aslında yasal düzenlemelerin varlığını, ancak yetersiz kalabildiklerini, daha da acısı savcı ve hakimler tarafından işletilmediklerini görüyoruz. Örneğin Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak üstlendiğimiz Tuğba Anlak cinayetinde, cinayetin bir numaralı görgü tanığı Tuğba’nın 6 yaşındaki kızıydı. Mahkeme heyeti tüm engelleme çabalarımıza rağmen çocuğu duruşma salonunda katil zanlılarının gözü önünde dinlemekte ısrar etti. Ancak tabii ki biz buna izin vermedik. 

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak çocuğun cinsel istismarı davalarında ne gibi olumsuzluklarla karşılaşıyorsunuz ve bunların önüne geçilmesi için ne yapılmalı?

Az önce sıraladığım tüm yasal düzenlemelerin ayrıntılı olarak hayata geçirilmesi konusunda oldukça yoğun bir çaba göstermek zorunda kalıyoruz. Bahsettiğim gibi birçok ilde mevcut olmayan Çocuk İzlem Merkezlerinde (ÇİM) çocuğun güvenli bir ortamda yaşadıklarını dinleme imkanımız olamıyor. Veya bu merkezler varsa bile kullanımı dosyanın intikal ettiği savcının inisiyatifinde. Burada işini muntazam bir özenle yapan savcıları ayrı tutmak gerekir. Zira her daim olumsuzluklar olmuyor, örneğin Ağrı’da Derneğimizin üstlendiği cinsel istismar davasında olayı soruşturan savcı 8-9 saat boyunca tüm görgü tanıklarının ayrıntılı ifadelerini alarak çok iyi bir hazırlık yapmış ve çocuğumuzu uzman marifetiyle dinlemişti.Diğer taraftan, çoğunlukla en basit konularda bile büyük tartışmalar yaşamak zorunda kalıyoruz. 

Henüz birkaç gün önce İstanbul Çatalca’da bulunan bir köyde aynı aileden 4 çocuğun istismar edildiği derneğimize ihbar edildi. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak avukatlarımız derhal çocukların en yakın ÇİM’de dinlenilmesi için savcıyla görüşmeye gitti. Burada savcı maalesef çocuklara oldukça uygunsuz sorular yağdırdı, üstelik odayı boşaltmadı. Oysaki çocukların bir an önce Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesinde dinlenilmeleri gerekiyordu. Hemen müdahale ederek bunu sağladık ancak orada bilinçli biri olmasa, Derneğimiz olaya müdahale etmeseydi uygun koşullar yaratılmayacaktı. 

'Düzenlemelere uymak değil uymamak norm haline geliyor'

Bu tarz olayların normalleşmemesi gerekiyor. Yasal düzenlemelere uyulmanın değil, uymamanın norm haline geldiğini görüyoruz. Bırakın küçük çocukların haklarını, yetişkin bireylerin bile hakları için her daim mücadele etmesi gereken bir düzende yaşıyoruz. Çocuk haklarını korumak, onların yaşadıkları mağduriyeti ortaya çıkarıp cezalandırılmalarını sağlamak için elbirliğiyle yargının tüm unsurlarının çalışması gerektiğini düşünüyoruz. 

Hukuk yalnızca metinlerde yer aldığında işe yaramaz. Hukukun etkisi hayata geçirilebildiğinde görülür. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak mağdur çocukların haklarını temsilen buradayız, bu mücadeleyi büyütmek zorundayız. Ancak hak mücadelemiz sürerse ülkemizin aydınlık yüzleri çocuklara şiddetten arınmış bir ülke sözünü verebiliriz.