Bugün 20 Eylül… Komünist ozan Ruhi Su’nun aramızdan ayrılışının 39'inci yıl dönümü.
Tam 39 yıl önce bugün, 12 Eylül faşist darbesinin lideri Kenan Evren Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, vahşi neoliberal yıkım programının taşeronu, Nakşibendi tarikatı müntesibi gerici Turgut Özal da başbakanlık koltuğunda oturuyordu. Evren-Özal ikilisi, yakalandığı ilik kanseri nedeniyle yurtdışında tedavi olması gereken Ruhi Su'ya pasaport vermedi. Yurtdışına çıkamayan, tedavisi tamamlanamayan Ruhi Su, 17 Eylül 1985’te eşi Sıdıka Su'ya vasiyetnamesini yazdırdı. 20 Eylül 1985 günü derin bir sinir krizi geçirdi. Akşam saatlerine doğru sinir krizi beyin kanamasına dönüştü. Dört saatlik uzun bir uğraşıya rağmen 20 Eylül akşamı saat 21.09'da hayatını kaybetti.
Çoksesli halk müziğinin öncülerinden Ruhi Su 1912 yılında Van'da doğdu. Çocukluğunun büyük bir bölümünü, evlatlık olarak yanlarına verildiği yoksul bir aile ve daha sonra da Adana Öksüzler Yurdu'nda (Darül Eytam) geçirdi. Bir ara İstanbul'da askeri okullarda okudu ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. 1942'de Ankara Devlet Konservatuvarını'nın Şan bölümünü bitiren Ruhi Su Türk Opera Sanatı'na önemli katkılarda bulundu. Ankara Radyosu'nda on beş günde bir yayınlanan türkü programları (Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor) düzenledi
Ruhi Su sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1951 TKP tutuklamaları sırasında tutuklanır ve 1952-1958 yılları arasında hapis yatar. Eşi Sıdıka Hanım’la hapishanede evlenir. Nikah şahitleri ise Behice Boran ve eşidir. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip arşivleme görevini üstlenir. İstanbul’da As Kulüp, Çatı, Kent, Kafkas, Kartiyer, 66, Reis Merhaba, Ankara’da Kalem gibi küçük lokallerde büyük bir ciddiyetle türküler söylemesi, gece hayatının sıra dışı olaylarındandır.
1960 döneminde "Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor" radyo programlarından birinde söylediği "Serdari halimiz böyle n'olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak" türküsü nedeniyle "halkı sınıflara ayırmak yoluyla komünizm propagandası yapmak"tan radyodaki işine son verildi.
1975'te Dostlar Korosu’nu kurdu.
Aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, Ruhi Su Dostlar Korosu Eski Koro Şefi Haluk Polat, Ruhi Su'yu soL okurları için anlattı.
'Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal bu topraklar için ne anlam ifade ediyorsa Ruhi Su da onu ifade ediyor'
"Öncelikle onun izinden ilerleyebilme şansını, onu en yakınlarından dinleme şansını yakalamış bir müzik insanı olmak benim için çok önemli. Ruhi Su’nun en büyük miraslarından birisi olan Dostlar Korosu'nda çalışmak çok büyük bir gurur benim için. Ben Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal bu topraklar için ne anlam ifade ediyorsa benzer bir anlamı Ruhi Su’nun da ifade ettiğini düşünüyorum.
Müzikal açıdan bakıldığında halk şarkılarına ses vermiş, onları geniş şehirli kitlelerle buluşturmuş bir müzik insanı Ruhi Su. Eşsiz bir ses ve yetenek. Klasik Batı Müziği eğitimi özellikle de şan eğitimi almış olmasına rağmen Türküleri olağanca yumuşaklığı ve doğallığıyla hayata kazandırmış bir müzik insanı. Ayrıca sadece müziğiyle değil siyasi yönüyle de çok önemli bir yeri var hayatımızda. Hayatı mücadeleyle geçmiş bir komünist aydın, bir düşünce insanı Ruhi Su. Acılar yaşamış işkenceler görmüş 12 Eylül faşizmi yüzünden tedavi olamamış bir aydın.
Ruhi Su’nun müzik için ne yaptığını anlatmak için yıllar önce Turhan Selçuk’un çizdiği bir Yunus Emre dizesini hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. “Suyum Alçaktan çekerim Dönüp Yükseğe dökerim.” diyor Yunus Emre. Ruhi Su’nun halkın o en temel en basit değerlerini alıp onu yüksek sanata dönüştürmesini tasvir etmiş Turhan Selçuk da bir çizgisinde.
Bugünlerde Ruhi Su önemini çok daha fazla hissettiriyor hepimize. Çünkü Ruhi Su sadece müzik değil, emek demek, yürek demek, Ruhi Su imece demek, Anadolu demek. Ruhi Su dayanışma demek. Tüm bunlar bence günümüzün en değerli kavramları ama kasıtlı olarak göz ardı edilmeye ve unutturulmaya çalışılan, üstü örtülmeye çalışılan, örselenmiş değerleri.
Ruhi Su Dostlar Korosu geleneği bu toprakların türkülerini çok sesli anlatmayı hedefleyen bir gelenek. Bu toprağın tüm seslerinin, hikayelerinin renklerinin dillerinin yan yana emekçiler tarafından seslendirilmesi Ruhi Su’nun geleneği. Bu yüzden bu topraklarda emek ve barış odaklı bir hayat istiyorsak Ruhi Su ve geleneğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bu toprağın türküleri emekçilerin işçilerin birlikte söylemesi, yan yana gelmesi, kol kola girmesi için var ve Ruhi Su geleneği ve onu yaşatanlar oldukça var olacaklar. Aynı Nâzım gibi Yaşar Kemal gibi Ruhi Su’da bu toprakların sesi ve nefesi."
'Türküler ne kadar gelişmişse, koşullar o oranda ağır demektir'
Opera sanatçısı Ufuk Karakoç ise Ruhi Su'yu şu sözlerle anlatıyor:
"Ruhi Su usta ile tanışıklığım olamadı ne yazık ki. Eğer tanışabilseydik türküleri, şarkıcılığı, sanatı ve dolayısıyla sanatçılığı konuşmak ve bu konulardaki ustalığından faydalanabilmeyi çok isterdim. Yine de tanımadan hayatımı yönlendirmiştir büyük usta. Onu dinleyerek büyüdüm. Türküleri nasıl bu kadar güzel ve değişik söylediğini merak etmek, benim de opera şarkıcısı olmama neden oldu.
Onunla aynı hayat görüşüne sahip olmak, türkü ve türkü yorumculuğu üstüne aynı düşünmek, birçok opera eserinde rol aldığı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde, yıllarca opera şarkıcısı olarak görev yapmak her zaman büyük onur verdi bana.
Yorumculuğu kadar toplumcu bir düşün insanı olması da ayrıca önemliydi benim için. Benim de ilke edindiğim önemli sözlerini sizinle paylaşmak ve üstüne birkaç şey de ben eklemek isterim.
"Bir yerde Türküler ne kadar gelişmişse, anlatım gücü ne kadar artmışsa, oradaki koşullar o oranda ağır demektir."
"Türkü söylemenin kolay görünmesi, Türkülerin erişilmez sadeliğinden ve sağlamlığından gelir.”
"İyi yorum, iyi icra, kullanılan enstrümanın (insan sesi de bir enstrümandır), bütün yeteneklerine sahip olmakla yapılabilir."
"Halk türkülerinin inkişafa (gelişime) değil, inkişaf etmiş sanatçılara gereksinimi vardır."
Ustanın yukarıdaki birbirinden önemli düşüncelerine, birkaç şey de ben ekleyeyim.
Resmi tarihi çıkarlarına göre yazanlar, yazıya çok sonraları geçmiş bir toplumda, sözlü kültürün taşıyıcısı olan türkülerin gerçekliğinden korkarlar. Yüzyıllardır türküleri ve söyleyenleri sindirmeye çalışmaları bu yüzdendir.
Halk müziğimizin gelişmesi adına, (ne demekse!) çok seslendirme çalışmaları, ne yazık ki bugüne kadar çoğunlukla yanlış anlaşılıp, dolayısı ile yanlış uygulanmıştır bence. Çok seslilik adına bir den çok enstrümanı üstelik ehil olmadan kullanmak, halk müziğimizin doğasında zaten var olan çok sesliliği önemsizleştirmiştir. Yani; üç teli, dolayısı ile üç sesli yapısı olan bağlama, neden tek sesli olarak algılatılmakta ve aşağılanmaktadır? Her şeyden önce bu matematiksel olarak yanlış değil mi?
Ben bu aşağılamanın, resmi tarihi yazanlar tarafından bilinçli ve yüzyıllardır kararlı bir şekilde uygulandığını düşünmekteyim. Çünkü; halk müziğimiz, dünyada eşine az rastlanan bir özelliğe yani, önem ve anlam açısından sözle at başı giden özel bir yapıya sahiptir.
Bu sözlerde de ağırlıkla ne yazık ki Anadolu insanının yüzyıllardır değişmeyen acıları vardır. Egemen yapının bile isteye çektirdiği acılar. Bu yüzden çok seslendirme çalışmaları, türküleri sansürlemek için devletleştirme çabalarına iyi niyetle de olsa hizmet etmektedir. Birçok türkünün sözleri sansürleme amaçlı olarak değiştirilmiştir. Hatta yine çok seslilik adına özgün müzik (ne demekse!) ve arabesk denen kötü devşirilmiş türler, müzisyen ve şarkıcı olmayan birileri tarafından yaratılmış, yanıltılmış ve kültürel anlamda sığlaştırılmış halkımıza bilinçle sunulmuştur.
Bu düşüncelerimden dolayı, eğitimini aldığım çok sesliliğe karşı olduğum anlamı çıkmasın. Zaten çok sesli olan müziğimizin, daha da çok seslenmesi müziğimizi taçlandıracaktır ama; özel yapısını bozmadan ve sansür tuzağına düşmeden kompozitörlük eğitimi almış ehil müzisyenler yapmalıdırlar bu görevi bence. Şimdiye kadar önemli bestecilerimizin özellikle koro için yaptığı çok sesli çalışmaları ayrı tutuyorum elbette ama, daha fazla yapılması gerektiğine inanıyorum.
Türkü söylemek büyük onur benim için ama; kendi ülkemin insanına, kendi ülkemin gerçek müziğini
anlatmak gibi bir saçmalığı yaşıyorum."