17 Ağustos Depremi'nin ardından: '50 bin bina çöktüğünde kurtarma ekipleri yeterli olmayacak'

Kentsel dönüşümün rant amaçlı getirisi yüksek olan bölgelerde başladığını belirten İMO ikinci Başkanı Nusret Suna, depreme yönelik acil bir seferberlik planı hazırlanması gerektiğini belirtti.

Yalçın Cuğ

Resmi raporlara göre; 17 bin 480 yurttaşın yaşamını yitirdiği, 23 bin 781 yurttaşın ise yaralandığı 17 Ağustos Depremi'nin üzerinden 23 yıl geçti.

Cumhuriyet tarihinde 1939 yılında gerçekleşen Erzincan Depremi'nden sonra en büyük ikinci deprem olarak kayıtlara geçen 7,4 şiddetindeki 17 Ağustos Depremi tüm Marmara bölgesini etkilemiş ve etkileri yıllarca devam etmişti.

Binlerce can kaybına ve milyarlarca dolar ekonomik zarara yol açan depremin ardından 23 yıl geçmesine ve ülke topraklarının yüzde 66'sının 1. ve 2. dereceden deprem bölgesinde yer almasına rağmen, günümüzde Türkiye genelindeki 20 milyon 32 bin konuttan 9,2 milyon konutun "Zorunlu Deprem Sigortası" ise hâlâ bulunmuyor.

17 Ağustos Depremi'nin ardından depremlere karşı yeterli önlem alınmamış ve 2003 yılında Bingöl'de, 2011 yılında Van'da, 2020 yılında Elazığ ve İzmir'de yüzlerce yurttaş yaşanan depremler sonucu yaşamını yitirmişti.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odası 2. Başkanı Nusret Suna; 17 Ağustos Depremi'ni, Türkiye'nin deprem politikasını ve olası Marmara depremini soL'a değerlendirdi.

'2001 krizine sebebiyet veren etkenlerden birisi'

Binlerce yurttaşın yaşamını yitirdiği ve yaralandığı, 17 Ağustos Depremi'ni ve sonrasında yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

"17 Ağustos 1999 tarihli Gölcük merkezli deprem, Cumhuriyet tarihimizde yaşanan en büyük ölçekli depremlerden bir tanesi. 7,4 büyüklüğündeki depremde 20 binden yurttaşımız hayatını kaybetti, yaralı sayısı 50 bini aştı, 13 bini yıkık olmak üzere 365 bin bina ise hasar gördü.

Deprem sanayi ağırlıklı bir bölgede olduğundan ve İstanbul’u da etkilediğinden dolayı, 2001 krizine sebebiyet veren önemli etkenlerden birisi oldu.

Deprem ciddi bir etkileme kapasitesine sahip olduğundan milat olarak kabul edildi. Depremin milat olarak kabul edilmesi iyi bir şeydi ancak geriye dönüp baktığımızda konuya dair fazla bir şey yapılmadığını görüyoruz. Yapılanlar var ama yeterli değil.

'Olası bir Marmara depremine hazır değiliz'

17 Ağustos Depremi'nin ardından Bingöl, Van, Elazığ ve İzmir'de de yüzlerce yurttaşın yaşamını yitirdiği depremler yaşandı. Türkiye'de depreme karşı gerekli tedbirler alınıyor mu?

Coğrafyamızın yüzde 92'si aktif deprem kuşakları içerisinde yer alıyor ancak 17 Ağustos Depremi’nden ders çıkartabilseydik; Bingöl, Van, Elazığ, İzmir depremlerinde de bu acıları yaşamaz, bu sıkıntıları geçirmezdik. Deprem anında ve sonrasında hazırlıklı olmadığımızı gördük.

Çok geriye gitmeyelim, Eylül 2019'da Silivri açıklarında meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki depremde iletişim kanalları kesilmişti. Benzer durumu 1999 yılındaki depremde de yaşamıştık. 23 senede teknoloji alanında çok büyük değişimler yaşandı ama 5,6 büyüklüğündeki bir deprem iletişimi felç etmeye yetti. Demek ki durum bize şunu gösterdi, biz olası bir Marmara depremine hazır değiliz.

'Doğru planlama yapılsaydı, bu konuları konuşmuyor olurduk'

Yaşanan depremlerin ardından yürütülen deprem politikası hakkında ne söylemek istersiniz? Sizce Türkiye’nin sağlıklı bir deprem politikası var mı?

99 depreminden sonra bir takım çalışmalar yapıldı. Depremin ardından bilim insanları, meslek kuruluşları ve bürokratlardan oluşan Deprem Konseyi kurulmuş ve çalışmalara başlanmıştı. Ancak Deprem Konseyi, konseyde bulunan üyelere haber verilmeksizin lağvedildi. Demek ki deprem, dönemin siyasetleri tarafından hiç önemsenmedi.

2001 senesinde Yapı Denetim Yasası çıkartıldı ve yasa kapsamında uzunca bir dönem pilot çalışmalar gerçekleştirildi. Söz konusu pilot çalışmalar tüm Türkiye sathına yayıldı ve bu iyi bir gelişmeydi. İyi bir gelişme olmasına karşın bu bir adımdır, depreme karşı bir hazırlık değildir.

99 depreminin ardından İstanbul’da gerçekleştirilen birçok çalışmada, iyi bir politika yürütülmesi halinde İstanbul’un 15 sene içinde deprem güvenlikli hale getirilebileceği ortaya konuldu. Peki bugün 99 depreminin ardından kaç yıl geçti? 23 yıl. Eğer doğru bir planlama yapılsaydı, bugün bu konuları konuşmuyor olurduk. Şimdi ise deprem olursa ne olacak, hangi binalarımız yıkılacak, kaç vatandaşımız ölecek, kaç vatandaşımız enkaz altında kalacak gibi konuları tartışıyoruz.

'Kentsel dönüşüm getirisi yüksek bölgelerde başladı'

Van depreminin akabinde inşaat sektörü sıkışmış, daralmış vaziyette iken ise Kentsel Dönüşüm Yasası ortaya çıkartıldı. Kentsel dönüşüm, tüm Türkiye için gerekli olan bir şeydi. Biz kentsel dönüşümü destekleriz ama nasıl bir kentsel dönüşümü destekleriz? İnsanı odağına alan, şehircilik planı üzerinden ilerleyen, ilkelere uyan, doğaya saygılı ve sosyal donatıları kapsayan inşaat faaliyetlerine kentsel dönüşüm denir. Bundan dolayı yasayı ilk başta destekledik ama durumun öyle olmadığı ortaya çıktı.

Kentsel dönüşüm için ilk etapta neler söylendi? Riskli binaların bir an evvel dirençli ve depreme karşı güvenlikli hale getirileceği söylendi. Peki, kentsel dönüşüm inşaatları nasıl başladı? Rant amaçlı getirisi yüksek olan bölgelerdeki mevcut binalar yıkılarak başlandı. Bu kentsel dönüşüm değildir, bir deprem hazırlığı da değildir. Bizim daha acil olan binaları elden geçirmemiz gerekiyordu.

2018 senesinde dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019 senesinde ise AFAD tarafından deprem senaryosu çalışması gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen senaryo çalışmalarından bir tanesinde, 7,4 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul'daki yapı stokunun nasıl etkileneceği ölçüldü. Adı üzerinde bu bir senaryo çalışmasıdır ancak bize bir fikir verebilir. Her iki çalışmada da en çarpıcı nokta yıkılması öngörülen yapı sayısı oldu. Birinde 48 bin birinde ise 50 bin binanın aniden yıkılabileceği öngörüldü. Bu binaların tespit edilip, boşaltılıp, vatandaşların can güvenliğinin sağlanması gerekir.

Peki, bugüne kadar yapılan kentsel dönüşüm nedir? Getirisi yüksek olan boş arsalara kentsel dönüşüm adı altında binalar yapıldı, depremde hasar alabilecek ancak can güvenliğini tehdit etmeyecek yapılar yenilendi, büyük kamu arazileri riskli alan ilan edilip yeni binalar yapıldı. Hâlbuki onlar boğaz manzaralı, zemini sağlam yerlerdi. Kısacası böyle yanlış politikalarla bugünlere kadar geldik.

'Olası Marmara depremi tartışılacak bir konu değil'

Uzmanlar yıllardır olası bir Marmara depremine dair uyarıda bulurken, sizce Türkiye böyle bir depreme hazır mı? Söz konusu depremin olması durumunda Türkiye'yi nasıl bir tablo bekliyor?

Uzmanlar 30 yıl içerisinde Marmara'da bir depremin olma olasılığının yüksek olduğuna dair bizi uyarıyor. Tabi ki söz konusu 30 yılın eksi 10’u, artı 10’u vardır, yani deprem 20 yılda da olabilir 40 yılda da olabilir.

Marmara Denizi içinden geçen fayın kırılma olasılığı 30 yıl içinde yüze 65. Bu oran 40 yıllık olasılıkta ise yüzde 70’lere yükseliyor. Doğa olayları açısından bu oranlar oldukça büyük oranlar.

Bu üzerine tartışılacak bir konu değil. Bizim bu depreme karşı hazırlıklı olmamız gerekir. Bu deprem yalnızca İstanbul'u etkilemeyecek, Marmara'da bulunan tüm illerimizi ve ilçelerimizi de etkileyerek çok büyük bir alana yayılacak.

Tarif edilen deprem alanı ise Türkiye açısından sanayinin ve ekonominin kalbi olarak betimleniyor. Olası bir depremde 2001 yılında yaşadığımız ekonomik krizin kat ve kat fazlasını yaşayacağımız öngörülüyor. Çünkü çok büyük bir alan etkilenecek ve çok büyük bir ekonomik yıkım olacak. Bu yüzden günü kurtarıcı politikalardan vazgeçmemiz lazım.

23 sene önceden başlasaydık bugün İstanbul kenti dirençli bir kent olurdu. 2002 yılında yapılan çalışmalara göre, İstanbul 15 milyar dolara 15 sene içinde depreme karşı güvenlikli hale gelebiliyordu ve o zamanlar dolar 1 lira 30 kuruş civarındaydı. Şu anda söz konusu deprem olduğunda 100 milyarlarca dolar zayiat oluşacak. Acilen bir seferberlik planı hazırlanmalı.

'72 saatte 50 bin binaya müdahale edilmesi mümkün değil'

Elazığ depreminde gördük ki yalnızca 6 binada gerçekleştirilen enkaz kurtarma çalışmaları bir hafta sürdü. Demek ki İstanbul'da 50 bin bina çöktüğü zaman hiçbir afet kurtarma ekibi bu işi kurtaramaz. Depremin sonrasında altın saat olarak tarif ettiğimiz 72 saatte, 50 bin binaya müdahale edilmesi mümkün değil.

Mevcut iktidar deprem sonrası için hazırlıklı olduğunu söylüyor ancak o binaların hepsi yıkıldıktan sonra, vatandaşlarımıza ulaşamadıktan sonra, kurtaramadıktan sonra istediğimiz kadar afet kurtarma ekiplerimiz olsun hiçbir işe yaramaz. Afet kurtarma ekipleri lazımdır ancak yeterli olmayacaktır.

'Toplanma alanı yapılabilecek bölgelere AVM yapıldı'

Senelerdir deprem toplanma alanları yok deriz ancak siyasi iktidar var der. Deprem toplanma alanı nedir? Bir afet olduğu zaman yurttaşların kişilerin emniyet halinde bulunabileceği yerlerdir. İçişleri Bakanı binlerce toplanma alanının olduğunu açıkladı ancak bu yerlerin toplanma alanı olup olmadığı tartışmalıdır. Yüksek katlı bir binanın yanında bulunan boş araziye tabelayı koyup ‘Burası deprem toplanma alanıdır’ diyemezsiniz. Veya deniz kenarında bir yere tabela koyup ‘Burası deprem toplanma alanıdır’ da diyemezsiniz.

Peki depremin ardından vatandaş ne yapacak, nerede yatacak? Depremler her zaman 17 Ağustos'taki gibi yaz mevsiminde olacak diye bir şey yok. Barınma alanı diye bir mevhum vardır, vatandaşların depremin ardından ikamet edebileceği barınabileceği yerler olmalıdır. Bu yerlerin hazırlanması gerekir. Bundan dolayı İstanbul'da büyük ve boş alanlara ihtiyaç vardır. Söz konusu depremin olması halinde İstanbul’da yaşayan 18 milyon vatandaşımızın büyük bir bölümü etkilenecek. O yüzden vatandaşlarımıza yönelik kısa ve uzun süreli barınma alanları oluşturulmalıdır. Peki, bu zamana kadar barınma alanı yapılabilecek bölgelere ne oldu? Hepsinin üzerine AVM'ler, gökdelenler, rezidanslar yapıldı veya söz konusu alanlar imara açıldı."