'Proletarya diktatörlüğünün kadın yüzü, kadın eşitlik ve özgürlüğünü temel alıyor. Yeni insanın yeni kimliği ile ‘kadının kurtuluşunun’ birleşmesi şarttır.'

Romanya, Çavuşesku ve Kürtaj Yasakları: Reel Sosyalizm Deneyimlerinde Kadın Eşitlik ve Özgürlüğü - III

Hoşçakal halkın Romanya’sı

Romanya’sı hepimizin,

Güveni hepimizin.

Gene görüşmek, kısmet olur

inşallah.

Nazım Hikmet, Romanya’ya Dair Lirik Röportaj, Haziran 1962

1960’lı yıllarda ülke nüfusundaki düşüş ve demografik olarak sıfır nüfus artışına yaklaşmaktan endişelenilen Romanya’da, sosyalizm tarihinin en trajik ve travmatik yasaklarından birisine imza atılmıştı. Çeşitli kaynaklara göre kürtaj yasaklarının yürürlükte olduğu 1967-1989 arası 25 bin kadın yasadışı sağlıksız şartlarda gerçekleşen kürtajlardan dolayı hayatını kaybetmiş,1 istenmeyen çocuklar sebebi ile yetimhaneler kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Yine aynı sebeple, bu dönemde Avrupa’nın en yüksek anne bebek ölüm oranına ve en fazla engelli çocuk sayısına sahip olan ülkesi Romanya olacaktır.2

Sovyetler Birliği’ni takip ederek 1957 yılında kürtajı serbest bırakan Romanya Halk Cumhuriyeti’nde, 1959 yılında her 1000 doğuma karşılık 600 kürtaj gerçekleşirken, 1965’e gelindiğinde bu oran her 1000 canlı doğuma karşılık 4005 kürtaja ulaşmıştır. Bu rakam gerçekleşen tüm gebeliklerin %80’inin kürtajla sonuçlanması anlamına gelmektedir. Nüfus artışındaki bu düşüşe karşı Sağlık Bakanlığı bünyesinde, çeşitli kurumlardan3 oluşan bir komisyon oluşturulur. Komisyon yaptığı çalışma sonucunda doğum yardımlarının, gündüz bakımevleri sayısının ve annelere emeklilik seçeneklerinin arttırılmasını, doğum izinlerinin uzatılmasını, anneler için vardiya düzenlemesini, çalışmayan ebeveyn için sağlık sigortası getirilmesini, çocuk yardımı süresinde belirlenen çocuk yaşının uzatılmasını, doğum kontrol yöntemlerinin arttırılmasını, demografik problemlerin çalışılmasını önerir. Buna rağmen düşük doğum oranlarından kürtajı sorumlu tutan Romanya liderliği, 1966 yılında 770 numaralı kararname ile sağlık ve kriminal (ensest, tecavüz gibi) sebepler, fiziksel ya da psikolojik olarak aciz durumdaki kadınlar ile 45 yaş üstü ve en az 4 çocuğu olan kadınlar hariç kürtajı yasaklar. Sadece kürtaj yaptıran kadın değil, 771 numaralı kararnameye göre kürtajı yapan sağlık personeli, kürtaj yapılmasına yardımcı olan ve hatta kürtaj yapıldığına dair bilgisi olup ihbarda bulunmayanlar da hapis, sağlık personeli için meslekten men dahil cezai yaptırımla karşılaşacaktır. Kürtaj yapılması olasılığına karşı hastanelerde bekleyen Securitate (gizli polis) görevlileri4 ve özellikle 1980’lerde işyerlerinde kadınlara yönelik periyodik zorunlu jinekolojik muayeneler, kadınların sağlıksız ve kontrolsüz ortamlarda yasadışı kürtaja yönlenmesine sebep olur.

Romanya’nın 1950 yılında tarımla geçinen nüfus oranı %74,1 olan bir köylü toplumu olduğuna değinmekte fayda var (ki (1980 başında bile nüfusunun %49,9’u kırsal nüfustur). Romanya’nın kürtaj yasaklarının en dramatik örneklerden biri olsa da tek örnek olmadığını, Batı Avrupa’da dahi kürtajın 1970 ortalarına kadar birçok ülkede yasak olduğunu not ederken,5 yine de çıtamızın, ABD ya da Batı Avrupa değil; sosyalizmin kadın eşitlik ve özgürlüğü hedefleri olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Romanya ne yeni insanı yaratma çabasında ilerleyerek sosyalizme bir katkı sunmuş, ne de kadın eşitlik ve özgürlüğü alanında kendi ideolojik darlığını aşabilmiştir. Bir yönü ile bu yazı, sosyalist bir ülkede nasıl olup da kadınların zorunlu jinekolojik muayeneye tabi tutulduğu, ‘en az dört çocuk’ diye yönlendirildiğini de sormaya çalışacaktır. ‘Yanlış bir nüfus politikasıdır’ deyip kolayına kaçmadan, bunun nasıl sosyalizm çerçevesinde yer bulabildiğinin, sosyalizmin kadın örgütünün buna tepkisinin/tepkisizliğinin açıklanmaya ihtiyacı var. Bu kısmın nasıl bir kadın örgütü sorusuna da cevap vermekte faydalı olacağını düşünüyorum.

Romanya ile ilgili özellikle Çavuşesku’nun kemer sıkma politikaları dönemi ve kürtaj yasakları, sansasyonel sayılabilecek bir ilgiyle en fazla yazılıp çizilen başlıklardan birisi olsa da ne yazık ki Romanya Ulusal Kadın Konseyi (CNF-Consiliul National Al Femeilor) ile ilgili kaynağa nadir olarak ulaşabildim. Şimdilik bütünsel bir araştırmaya ise erişmek mümkün gözükmüyor.6 Komünist Parti’nin iktidarda olduğu bir ülkede kadın örgütünde suç aramak; partiyi, kadınların ve kadınların çıkarlarının ‘dışına’ koymak anlamına geliyor. Sorumluluk komünist partinindir fakat kadın örgütü ve parti arasındaki mesafe ve uyumun karşılıklı besleyici bir ilişki sağlayabilecek bir dengede olması gerektiğini reel sosyalizm deneyimlerinden çıkarmak mümkün görünüyor. Bir dönem sosyalizmin kadın cephesinin önemli bir bileşeni olan Romanya Ulusal Kadın Konseyi’nin (CNF) bu süreçte ne yaptığı, kadınlara ne sunduğu ve aslında neden kadınlara dair politikalara müdahale etmekte yetersiz kaldığı sorusunun, önümüzü açacak tartışma başlıklarından birisini daha oluşturacağını düşünüyorum.

Diğer yandan, Sovyetler Birliği ile konulan her mesafenin (en azından Gorbaçov dönemine kadar) ideolojik olarak geri arayış ve uzlaşmalara yönelttiğini/alan açtığını; sosyalizmin temel programına konulan her açının özellikle kadın eşitlik ve özgürlüğü ile de açılan bir mesafe ile sonuçlandığını Romanya’ya bakarak daha net söyleyebiliyoruz. Sovyetler Birliği ile olmasa da Sovyet sosyalizmi ile arayı açmak, farklı iktisadi mekanizma ya da ideolojik arayışlara yüzünü dönmek, sosyalizmin başına çeşitli sıfatlar koyarak (“İnsancıl”, “Milli”. “Ulusal”, “Özyönetim” vs.) kendi arayışlarına uydurmak anlamına geliyor. Bu yazı için önemli kısmı, bu tavizlerin en çok kadınları etkilemiş olduğudur. Romanya’nın ulusalcı söylemi, toplumsal planda kadınlar söz konusu olunca muhafazakârlaşan bir ideolojik yönelim halini alıyor. Sosyalizmin olmazsa olmazı olarak kadının iş yaşamındaki varlığını koruyan ve toplumsal cinsiyet eşitliği hedefiyle tasarlanmış yasalarına rağmen, Romanya kadın politikaları kapsamında gerek finansman yetersizliği gerekse bu alandaki ‘geri’ konumlanışı ile kadın eşitlik ve özgürlüğü başlığında olumsuz bir tablo çiziyor. Polonya liderliği toplumsal başlıklara katolik şerhi ile yaklaşır, katolik annelik ve aile değerleri ile bir hesaplaşmaya girmezken;7 Romanya’da eğitim ve istihdam alanındaki tüm kazanımlara rağmen kadınların devlet eli ile ‘ulusun anaları’ olmaya teşvik edildiğini görüyoruz.

Romanya Halk Cumhuriyeti

Romanya komünizmini, Ekim Devrimi sonrasında, 1919’da Komünist Enternasyonal’in (Komintern) kuruluşu ile başlatabiliriz. Yerel komünist hareketin zayıflığı, partide kadro ve ülkede sanayi işçisi azlığı sebebiyle Romanya’da komünizm kuruluşundan itibaren Sovyetler Birliği’nin destek ve öncülüğüne ihtiyaç duymuş. 1921’de kurulup 1924‘te yasaklanan Romanya Komünist Partisi’nin (RKP-Partidul Comunist Român) İkinci Dünya Savaşı sırasında ülke çapında yaklaşık 700-800 üyesi, Bükreş’te ise 80 üyesi olduğu tahmin ediliyor.8 Ülke, 1941’de Nazi Almanya’sı yanında savaşa girer ve faşist Antonescu hükümeti döneminde Sovyetler Birliği’nin işgaline katılır. Ancak işler beklendiği gibi gitmez ve Sovyetler Birliği, Nazileri topraklarından sürerek ilerlerken Romanya Kralı Michael, komünistlerin de ortaklığıyla 23 Ağustos 1944’te bir darbe ile faşist Antonescu’yu görevden alır. Artık Romanya ordusu Kızılordu ile birlikte savaşmaktadır. Ekim 1944’de RKP’nin 4-5 bin olan üye sayısı, 1945 sonunda 300 bin üyeye ulaşacaktır.9 Komünistlerin de içinde bulunduğu yeni hükümet Aralık 1947’de monarşiye son vererek Romanya Halk Cumhuriyeti’ni ilan eder. Şubat 1948’de ise RKP, sosyal demokratlarla birleşerek Romanya İşçi Partisi (Partidul Muncitoresc Român) adını alır. Yeni partinin genel sekreter görevinde ise Gheorghe Gheorghiu-Dej vardır. 1948 anayasası ile kilise malvarlıklarına el konulur, mezheplerin eğitim kurumu açması yasaklanır, banka ve işletmeler kamulaştırır. Nüfusunun %80’den fazlasını köylülerden oluşan ülkenin 1947 sonrası ilk hedefi sanayileşme, 1957’ye kadar temel sorusu ise sanayileşmenin hızı ve yönü olacaktır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Romanya’da kadınların kocalarının izni olmadan çalışmaları ve hatta yetiştirdikleri tarım ürünlerini satmaları bile yasaktır.10 Oy hakkı 30 yaş üstü evli kadınlar ile sınırlıdır ve kadınlar eşlerinin mirası üzerinde hakkı yoktur, eski koca da sadece bir yıl iştirak nafakası ödemekle yükümlüdür. Bu süreçte oy hakkı gibi temel başlıklarda çalışmalar yapan burjuva kadın örgütleri ve ‘ulusun uyanışı’ için kadınlar arasında yardım ve sadaka organizasyonları kuran faşist kadın örgütlerinin yanı sıra11 1935 yılında Romanya Komünist Partisi (RKP) üyesi Ana Pauker12 önderliğinde emekçi kadınlar için mücadele eden Anne ve Çocukları Koruma Derneği’ni görürüz. RKP’nin yasaklı olduğu bu yıllarda dernek, fabrikalarda kreş açmak için mücadele etmekte, kadınlar için sağlık taramaları ve okuma yazma kursları düzenlemektedir. RKP, 1944’te yasallaşınca kadınlar için fabrikalarda propaganda çalışmalarına ağırlık verilir. 1944’de parti, Kadınların Özel Talepleri projesi adı altında devlet organlarının faşist unsurlardan temizlenmesi, demokratik özgürlüklerin inşası ve kadınları savaş için mobilize etmek üzere çağrıda bulunur. Çağrı, kadınların siyasi hakları, eşit işe eşit ücret, kadının işyerinde korunması, anne ve çocukların fabrika, mahalli birim ve köylerde korunması başlıklı çalışmalar anlamına gelmektedir.

Nisan 1945’te ise Ana Pauker’in de içinde bulunduğu Kadınlar için Romanya Antifaşist Kadın Birliği (RAKB)13 kurulur. Anti-faşist kadın gruplarının bir araya gelmesi ve komünistlerin öncülüğü ile Eylül 1945’te iki bin civarında üyesi olan RAKB’nin amacı, kadınların kültürel ve politik bilincini arttırmak, kadın çocuk sağlığı ve hijyen bilincini geliştirmek, çocukları korumak, içerideki faşistlerle mücadele ederek faşizme karşı komşu ülkelerdeki faşizm karşıtı benzer organizasyonlarla bağları güçlendirmek olarak ifade edilmektedir. Sadece üyelik aidatları ve yardımlara dayanan örgüt, kadınları yol yapımı, tren hattı inşası, boru hatları için kurulan çalışma tümenlerinde görev almaya davet eder. RAKB, parti tarafından “Bir ‘Leydi’ örgütü olmak, işçi temsiliyetinin az olması ve kitlelere ulaşamamakla” eleştiriliyor olsa da düzenlenecek olan seçimlere odaklıdır. Kadın aktivistler kapı kapı dolaşarak gerekirse ‘kadın örgü örme birlikleri’ de dahil propaganda yapmaktadır. Ne kadarı bu eleştirilerin ne kadarı pratik ihtiyaçların sonucu kestirmek güç ama 1947 yılında RKP Kadın Seksiyonu kurulacak, Romanya Antifaşist Kadın Birliği’nin (1945-1946) yerini ise 1946-1953 arası ülkedeki tüm kadın örgütlerini çatısı altında birleştiren Romanya Demokratik Kadın Birliği (RDKB) alacaktır.14

RDKB ilk iş olarak pratik ihtiyaçları örgütler: gıda dağıtım inisiyatifleri, çocuk ve gebe süt merkezleri, okullarda sebze bahçesi, konserve merkezleri kurulmasında görev alır.15 Komünistlerin iktidarı ele geçirmesi ile RDKB ailenin yaşam standartlarını yükseltmek, sağlıklı ve bilinçli annelik, okuma yazma kursları, yasal eşitlik, evlilik içi ve dışı çocukların eşitlenmesi, çocuk yetiştirmenin bilimselleşmesi gibi toplumsal başlıklarda çalışmalara ağırlık verilir. RDKB, 1949-1952 arasında “Kolektife alınırsak evimize, çocuklarımıza, tabak çanağımıza el konacakmış” diyen köylü kadınlarını da kolektivizasyona ikna etme çalışmalarında yer alacak, kadın kolektif başkanlarını destekleme ve öne çıkarma amaçlı propaganda çalışmaları yürütecektir.

Romanya da diğer sosyalizm ülkeleri gibi kadın eşitlik ve özgürlüğü için Sovyetler Birliği’ndeki adımları izler. 1948 Anayasası ile Romanyalı kadınların ‘anne ve ev kadını’ kimliğini ‘sosyalist yurttaş’a dönüştürme çabalarını görürüz. Bu anayasada 16. madde “Tüm vatandaşlar cinsiyet, ırk, din ve inanış farkına bakılmaksızın tam eşit siyasi haklara sahiptir” derken 21. madde ise “ekonomik sosyal ve kültürel siyasal tüm kamusal alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip olduklarını aynı zamanda erkeklerle aynı işlerde çalışma ve eşit ücret alma hakkı olduğunu” yasa altına alır. Kreş ve çocuk bakım evleri kuruluşu ile anne ve çocuk, özel olarak devlet koruması altındadır.16 1950’de çalışmak tüm yurttaşlar için “bir hak ve ödev” olarak tanımlanır. Gebe ve emziren anneler gece vardiyalarından muaf tutulacaktır. İş yasasında da annelere emzirme ve doğum izni, dokuz ay süt ürünleri desteği, bebek için kıyafet yardım parası gibi finansal destek sunulması öngörülür.

1953’te parti Merkez Komitesi’nin ‘kadınlar için’ değil, ‘kadınlarla birlikte çalışma’ yapmaya ihtiyaç olduğu tespitinden hareketle partiye bağlı bir Kadınlarla Politik Çalışma Yapma Seksiyonu kurulur. RDKB dağıtılarak yerine sendikalar, gençlik örgütü, parti yerelliklerinde kadın komisyonları oluşturulacak, Kadın Politik Çalışma Seksiyonu ise organizasyonel düzeyde (sendikalar, İşçi gençlik organizasyonları vs.) kadro kaynağı sunmak, yönlendirmek, buralardaki siyasi çalışmaları kontrol ve takip etmekten sorumlu olacaktır.17 Parti merkez komite üyelerinden ve savaş sonrasında Romanya sosyalist kadın hareketi için önemli bir isim olan Constanta Craciun kadın örgütünün kapatılması söylentilerine karşı “kadınlarla çalışmanın tamamlandığı ve örgütün kapatılacağına dair söylentiler var. Bu, çalışmanın güçlenmesinin beklendiği bir dönemde çalışmayı zayıflattı” diyerek sürece itirazını dile getirmiştir.

1951-1955 arasını kapsayan ilk beş yıllık plan, aslında kendine özgü sosyalist toplum hedefini sanayileşme ve partinin kitleselleşmesi ile aynı zamanda ilerletmeyi hedefler. 1956-1960 arasını kapsayan ikinci beş yıllık plan da sanayileşme ağırlıklıdır ama Kruşçev’in SBKP 20. Kongresi’nde yaptığı ‘gizli konuşma’ ve 1956 Macar karşı-devrimci kalkışması ile süreç yavaşlar. Sovyetler Birliği’ndeki destalinizasyon sürecinden parti genel sekreteri ve devlet konseyi başkanı olan Gheorghi-Dej’in çıkardığı ders, tüketim maddeleri üretimini artırmak, kolektif liderlik ve ağır sanayiye verilen ağırlığın hafif sanayi yönüne kaydırılmasıdır. 1955’te Varşova Paktı’na giren ülke, 1956 yılındaki karşı-devrimci Macaristan kalkışmasında Sovyetler Birliği’ni destekler. Dej, Macaristan ve hemen ardından da Polonya’da (Poznan) yaşanan karşı-devrimci kalkışmaları artık destalinizasyonun durması gerektiğinin işaretleri olarak okur fakat Sovyetler Birliği’ndeki anti-stalinist yönelimin 1961’de tekrar yükselişe geçmesi ile Romanya Sovyet sosyalizmi ile arasını açmaya başlar.18

Romanya’nın Sosyalizm Yolu ve Ulusun Anneleri

1960’lardaki Sovyet-Rumen gerginliğinin dönüm noktalarından birisi destalinizasyon ise diğeri de 1962 yılında Kruşcev’in sosyalist ekonomileri ve beş yıllık planları entegre etme çabasına denk gelen ‘Uluslararası Sosyalist İşbölümünün Temel İlkeleri’ deklarasyonu olur.19 Ali Somel’in sosyalist ekonomik entegrasyon üzerine önemli bir yazısından aktarırsam:20

“Romanya, [yapılan] çağrının bağımsız sanayileşmeye zarar vereceği, tarımsal ülkeleri gıda ve hammadde kaynağı olmaya mahkûm edeceği yönünde bir itiraz geliştirir. 1964 yılında Sovyet coğrafyacısı Valev’in bir makalesinde Romanya ve Bulgaristan’ı kapsayan devletlerarası bir ekonomik kompleks önerisi siyasi krize dönüşür.”21

Kruşçev’in ülkeler üstü planlama çağrısına cevaben Romanya İşçi Partisi adına Dej, Nisan Tezleri olarak geçen Nisan 1964 açıklamasını yapar. Açıklama özetle “Her egemen sosyalist devlet sosyalist inşa yöntemine kendi karar verir” demektedir. Bu dönem bir çeşit derusifikasyon (Rus etkisinden arınma) süreci ile paralel olarak ilerler. O güne kadar okullarda ikinci dil olarak öğrenilen Rusça yerini Fransızca, İngilizce, Almancaya bırakır. Okul müfredatı ve kitapları “Romanya’nın sosyalizm yolu” ve ulusalcı içeriklerle yeniden düzenlenecek, Rusça sokak ve meydan isimleri değiştirilecek, Sovyet-Rumen kültür ortaklığı kurumları sona erdirilecektir.22

Romanya 1960’lardan itibaren açıkça ve sesli biçimde ulusalcı hatta ilerlemektedir. Parti politikaları hâlâ gelenekselci çizgidedir. Uluslararası platformlarda Sovyet dış politikasını takip etmeye (örneğin Yugoslavya ve Arnavutluk karşısında Sovyet yanlısı bir duruş sergileme gibi) devam etse de Sovyetler Birliği ile ilişkiler gerilimlidir. Bu dönemde, Romanya sosyalizmi bu gerilime rağmen Sovyetler Birliği ile Çin, Arnavutluk ya da Yugoslavya kadar açık bir kopuş yaşamamış ve ilişkileri de provoke etmemiştir.23

Romanya Sosyalist Cumhuriyeti

1960 sonrası Romanya’sı için arayış ‘uluslararası bağlamda komünist partilerin kendi sosyalist kalkınma stratejilerini inşa etmesi’ olmaktan çıkar. Artık Romanya’nın arayışı, tüketim maddeleri üretme, ulusal bağımsızlık ve gittikçe artan bir ulusalcılık vurgusu yapma, batıyla dostane ilişkiler geliştirme ve bağlantısız ülkelerle dayanışma motifleri üzerinden iktidarın yönelimlerine meşruiyet yaratma çabasına dönüşür. 1965 yılında ülkenin adı Romanya Sosyalist Cumhuriyeti, partinin ismi de Romanya Komünist Partisi olarak değiştirilecektir. Gheorhge Gheorgi-Dej’in ardından aynı yıl başa geçen Nikolay Çavuşesku’nun ilk yılları kültürel serbestleşme, tüketim maddelerinin artışı, hayat standartlarının artması, Batı ile gelişen ilişkiler ile sanayi ve teknolojide geliştirme hamlelerine sahne olur.

Çavuşesku’nun yıldızının parladığı olay, Sovyetlerin 1968 Çekoslovakya müdahalesinde, halkı başkanlık sarayının önüne toplaması ve olası bir işgale karşı halkı silahlandıracağını açıklaması diyebiliriz. Bu hamle ile RKP ve özellikle Çavuşesku’nun hem ulusal hem de uluslararası planda popülaritesi artacak ve RKP üye sayılarında (özellikle entelektüel ve eğitimli kesim arasında) kayda değer bir üye artışı yaşanacaktır. Çavuşesku artık halk nazarında ‘ulusal egemenlik ve bağımsızlığın’ teminatıdır. Romanya bundan sonra Varşova Paktı askeri tatbikatlarında yer almayacak ve bu tatbikatların Romanya topraklarında yapılmasına da izin vermeyecektir.24 Romanya’nın bu yeni genç lideri ve başına buyruk halleri Batı’yı heyecanlandırır. 1966 yılında New York Times, Çavuşesku’yu “Sovyet İmparatorluğu’nun dağılması sorumluluğunu üstüne almış olan adam” ilan eder.25 Batı, Romanya’yı fonlamak için, Romanya da çıkarına uygun gördüğü her türlü manevrayı yapmak için hazırdır. Nitekim 1972 yılında Romanya (Yugoslavya’dan sonra) IMF’e üye olan ilk Varşova Paktı ülkesi olacaktır.26

1965-1975 arası Romanya için serbestleşme ve batıya açılma dönemidir. ‘Altın yıllarını’ yaşayan, hızla sanayileşen ve refah seviyesi yükseltmekte olan Romanya’nın başına Çavuşesku’nun geçmesi sonrasında tüketim bir ‘kimlik’ haline dönüşmeye başlar ve günlük hayatın merkezini oluşturur. Merkezi ekonomi üzerine piyasa toplumunun değer yargılarını ve başarı ölçütlerini koymak, kadınları da içine alan bir dalga olarak yayılacaktır. Bu dönemde modern kadın da tüketim alışkanlıkları ile özdeşleştirilecek, Femeia dergisi sayfaları modern kadın imajları, moda ve dekorasyon sayfaları ile genişletilecektir. Dergi, diğer yandan genç kadınların partnerleri ile ilişkileri hakkında tavsiye isteyen okur mektuplarına ‘diplomalarını alana kadar evliliği ertelemeleri’ tavsiyeleri verecektir. Pasaport düzenlemeleri gevşetilir, ülke turizme açılır. Prag 1960 sonlarında kıtlık yaşarken Bükreş’te viski vardır27. Çikolata ve kahve parlak bir geleceğin işareti sayılmakta, bu serbestlik, yani kot pantolon giyip Batı müziği dinleyebilmek, Hollywood filmlerine, Fransız parfümüne ve İtalyan iç çamaşırına ulaşabilmek anlamına gelmektedir.28

1967’den itibaren devlet, CNF yerelliklerine sunduğu finansal desteği keser ve yerel örgütler gönüllülerle ayakta durmaya çalışır. 1973’te temel temalar sosyalizmin inşası ve kadına düşen roldür ve kadına temelde ‘annelik rolü’ düşer. Parti merkez komitesi, çocuk yetiştirebilmeye daha fazla vakit ayırabilmelerini sağlamak amacı ile işletmelere kadınlar için ayrı zamanlı çalışma düzenlemeleri, birden fazla çocuğu olan annelere erken emeklilik, annelere evden çalışma olanakları oluşturulması talimatı verir. Aynı şekilde CNF, çeşitli bakanlıklar ve sendikalar bir araya gelerek istihdam hedefleri planı hazırlarlar. Bu planda kadınların “sağlıkları ve aile içindeki rolleri olumsuz etkilenmeden yetenekleri doğrultusunda en iyi katkıyı sunabilecekleri” elektronik, optik, kimya, gıda işleme alanları gibi 640 meslek belirlenir ve kadınlar bu yönde teşvik edilir.29 Süreç içerisinde Femeia dergisi, kürtaj yaptığı için yaşadığı pişmanlığı aktaran kadınlara dair yazılar, kan uyuşmazlığına rağmen sekizinci çocuğunu doğuran mutlu anneler, doğumevlerinde yeni doğan bebeklerini emziren güler yüzlü annelerin fotoğrafları ve çocuklar için özel köşelere doğru evrilen bir yayına dönüşür. Buna rağmen, hiçbir dönem ve şartta, evde oturan, erkeğe bağımlı ve pasif kadın imajı dergi sayfalarında yer bulamayacaktır.

Çavuşesku, hem Sovyetler Birliği Lenin nişanına hem Fransa Legion D’honneur nişanına hem Danimarka Kraliyet Madalyasına hem de Büyük Britanya Kraliyeti Şövalye unvanına sahiptir. Romanya, Çin ve Yugoslavya ile iyi ilişkilerinin yanı sıra ABD başkanlarının ziyaretlerini de coşku ile kutlayan bir ülkedir. 1969’da ABD Başkanı Nixon sosyalist bir ülkeyi ziyaret eden ilk ABD Başkanı olacak, Romanya da bu ‘şerefe’ nail olmuş ilk sosyalist ülke olarak tarihe geçecektir.

Sosyalizmin kadın programının Sovyet deneyimi ile mesafe açarak gelişemeyeceğini burada, tekrar etmekte yarar görüyorum. Dej dönemi tarımda kolektivizasyon, kamulaştırmalar, ülkenin Nazi artıklarından arındırılması ve parti içi mücadeleler sebebi ile ‘baskı ve zor’ ile yaftalanırken kürtajı serbestleştiren Dej olacak; Çavuşesku’nun parlak ilk yılları (1965-1975) kültürel ‘özgürlük’, Batıya açılma, teknolojinin ve sanayinin gelişimi ile özdeşleştirilirken kürtaj yasakları Çavuşesku döneminde uygulanacaktır. Romanya Komünist Partisi, Sovyetler Birliği ve proletarya enternasyonalizmini meşruiyet dayanaklarından çıkarma çabası ile ‘ulusal bağımsızlık ve bütünlük’ten dayanak sağlamaya yönelirken, kadınlar da gittikçe muhafazakâr bir çerçeveye alınmıştır.

1974 RKP parti programı, Rumen halkının antik kökleri, antik dönemden o güne Rumen toprağı, Romanya halkının birlik ve bütünlüğü ve Romanya’nın tarih boyunca verdiği bağımsızlık mücadelesi ile başlar. ‘Ulusalcı arayışlar’, ‘Romanya’nın sosyalizm yolu’ sadece söylem düzeyinde kalmaz. Romanya’nın bir Balkan ya da Doğu Avrupa ülkesi değil, “Fransız ve Almanlarla kardeş, antik bir Batı medeniyeti” olduğunu kanıtlama yolunda ülkenin Dacian ve Thracian köklerinin araştırılmasına yoğunlaşılır.30

Özellikle ülkenin nüfus politikaları ve Romanya sosyalizminin ulusalcı-muhafazakâr ideolojik yönelimi sebebi ile süreç içerisinde ‘kadının kurtuluşu’ ikincil plana düşer. Macaristan gibi kadın emeğinin işgücünden çekilmesini karşılayabilecek güçte bir ekonomiye sahip olsaydı, ne olurdu kestirmek güç ama 1970’lerle birlikte parti organları ve hatta Merkez Komite’ye uygulanan kadın kotalarının da göstermelik kaldığı anlaşılıyor.31

1970’lerin sonuna gelindiğinde ülke bu Batı fonlamasının bedelini ödemeye başlar: dünyada gelişen kriz ve dış borç ödeme gayretinin ülkenin temel ihtiyaçlara ulaşmakta sıkıntı yaratması günlük hayatı zorlaştırmakta, parti ve sosyalizm tabanını gittikçe daraltmaktadır. 1980 ortalarında, Romanya vatandaşları elektrik ve gaz kesintileri ile yaşamakta, gıda maddelerine karne ile ulaşmaktadır. Dış borçları ödemek için uygulanan kemer sıkma politikaları döneminde tüm kaynaklar borçları ödemeye ayrıldığı için ülkenin üretimi artarak devam etse de gıda ve temel ihtiyaç maddeleri ulaşmak dahi zorlaşacak, yaşam standartları oldukça düşürecektir. Batı, Romanya’dan beklediğini bulamamış, IMF borçları karşılığında istediği yapısal reformları gerçekleştirememiştir. Romanya 1968’de Çekoslovakya müdahalesini kınadığı gibi Sovyetler Birliği’nin Afganistan müdahalesini de kınayacak, reel sosyalist ülkelerin boykot ettiği 1984 Los Angeles Olimpiyatları’na katılacak, bu olimpiyatta ABD’den sonra en fazla madalya kazanan ülke olacaktır.

Sovyetler Birliği’nde Konstantin Çernenko döneminde (1984-85) ilişkilerin biraz daha yumuşadığı, Çavuşesku’nun ABD ve NATO’yu eleştiren konuşmalarının dozunu sertleştirdiği gözükse de Gorbaçov yönetimi ile Sovyet–Rumen ilişkilerinin akışı tekrar değişir. Bu sefer gerilimin ana noktası, Çavuşesku’un Gorbaçov’un glasnost ve perestroykası ile sosyalist blokta merkezi ekonominin gevşetilmesi, piyasa mekanizması unsurlarına yer açılması politikalarının karşısında yer almasıdır. Gorbaçov’un ABD ve Batı ile ilişkileri iyi tutma derdinde olduğu yıllarda, Çavuşesku reel sosyalizmin şahinidir.32

Bu dönemde ne yazık ki Romanya gittikçe daha fazla pronatalist (doğum yanlısı) politikalara yönelecek ve ana eksenini daha fazla kaybedecektir. Bu eksen kayması muhafazakârlaşma ve gericiliğe doğrudur. Kadınların hayatını zorlaştıran en önemli başlık ise girişte bahsettiğimiz 770 Numaralı kararname ve kürtaj yasakları olacaktır. Sovyetler Birliği’nin buna karşı çıktığı, kürtaj yasaklarının tam tersi olumsuz bir etki yaratacağı, bu yasaklamanın kadınları sağlıksız ve kontrolsüz şartlarda yasadışı kürtaja yönelterek kadın ve toplum sağlığı açısından daha büyük problemler yaratacağı yönündeki çağrılarının duymazdan gelindiğini not etmek gerekiyor.

Yazıyı uzatmak pahasına değinmekte fayda var: Kürtaj yasakları ve kısıtlamaları sadece demografik ya da medikal boyut ile kalmaz, kürtaj yasakları bir dizi kavram setini de beraberinde taşır. Kadın, sadece kendi çocuğunu değil aynı zamanda ‘geleceği’ doğurmaktadır. Kadının anne olması kutsalsa, evlilik ve aile de kutsaldır; bu amaç dışında yaşadığı birliktelikler meşru değildir. Cinsellik ‘kötü kirli’ ve kadınlar için ‘tehlikeli’ bir şeydir. Bekâret önemlidir ve kız çocukları buna göre yetiştirilmelidir. Kız çocukları ileride iyi bir evlilik yapmalı ve iyi birer anne olmalıdır. Gericiliğin kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmak için diline doladığı her türlü argümanı biz Türkiye gericiliğinden gayet iyi tanıyoruz. Romanya da 70’ler ve 80’ler boyunca aynı rotada ilerlemiş bir ülkedir. Öyle ki 1968’den itibaren ‘zina’ yasal bir suçtur; evli olmayan çiftlerin otellerde aynı odada kalması yasaktır; aynı odada kaldıkları tespit edilirse kadın fuhuş ile yargılanacak erkek ise sorgusuz salıverilecektir.33

Tüm bu olumsuzluklara rağmen 1990 yılında 25 milyon nüfus hedefine ulaşmakta kararlı gözüken Romanya’da doğum oranları 1983 yılında kürtaj yasağı öncesi yıllara geri düşmüştür. 1985’e gelindiğinde artık dört çocuk da yetmemektedir. Çavuşesku’nun konuşmalarında ‘hedef beş çocuk’ ve artık “fetüs sosyalist toplumun malı”dır. Doğum yapmak yurtseverlik görevi ve bunu reddedenler doğal devamlılık yasalarına karşı çıkan kaçkınlardır.34 Pratikse bununla tutarsızdır, istatistiklere göre 1985 yılında 1-3 yaş arası çocukların sadece %8,7’si gündüz bakımevine gidebilmektedir.35

Sosyalist Romanya, kadınların büyük bedeller ödediği, ağır bir körlük içindedir. Peki, bu süreçte bu körlüğe karşı emniyet supabı olması gereken kadın örgütü ne yapıyordu? Şimdi bu sorunun yanıtına yakından bakalım.

Romanya Ulusal Kadın Konseyi (CNF)

Romanya Ulusal Kadın Konseyi (CNF), devlet planlarının bölgesel ve yerel düzeyde kadın komisyon ve komiteleri olarak örgütlenmesinden sorumlu bir organ olarak 1957’de teşkilatlandırılıyor. 1957-1989 arasında faal olan CNF, Orta ve Doğu Avrupa’daki reel sosyalist ülkeler arasında en istikrarlı ve en uzun süreli kadın örgütüdür. Resmi yayın organı olan Femeia dergisi ise RKP Merkez Komite Propaganda Seksiyonu’na bağlıdır. CNF, 1960’lı yıllarda köylerden şehir komitelerine ülke çapında üretimi arttırmak ve işyeri komisyonları aracılığı ile kadınların ilerlemesini sağlamaya çalışırken, 1970’lerde RKP programı doğrultusunda kadınların katılımını ve siyasette kadın sayısını arttırmaya odaklı bir çalışma yürütmektedir. 1980’lerde şehir güzelleştirme programları, hijyen ve temizlik kampanyaları, gençliğin gözetimi gibi görevlere ve özellikle kürtaj karşıtı kampanyanın aktif katılımcısıdır. Öte yandan ne Romanya Anti-Faşist Kadın Birliği’nin ne de Romanya Demokratik Kadın Birliği’nin heyecan ve enerjisine sahip olabilmiştir. Çalışmaları beş yıllık plan doğrultusunda propaganda çalışmaları yapmayı aşamamıştır. Bugünden bakınca ne kapsayıcı ne de dinamik bir örgüt olabilmiş gibi görünmektedir.

Popa’nın aktardığına göre36 örneğin kürtajı yasaklayan kararnameye cılız bir sesle karşı çıkılsa da bu tür çıkışlar da CNF için etkili olamamış ve karşılık da bulmamış. Aksine CNF Başkanı Suzanna Gadea’nın (1963-1974) geleneksel köylü değerlerine referansla “hepimiz çocuk bakım merkezleri ve sübvansiyonların olmadığı, mütevazi koşullarda yaşayan 5-6-7 çocuklu geniş ailelerde yetiştik37 türü açıklamaları, CNF tabanının değilse de yönetimin resmi tavrını ortaya koyuyordu. CNF’in düzenlediği ve 770 numaralı kürtaj kararnamesinin değerlendirildiği görüşmelerde katılımcılar “kürtaja erişim komünist rejimin büyük zaferlerinden biridir; diğer bir deyişle kürtaj ortadan kaldırılması gereken değil korunması gereken bir başarıdır” dese de ne CNF’in ne sendika kadın komisyonlarının ne de eğitim ve sağlık alanındaki kadın birliklerinin güçlü bir itirazı olmuştur. Üstelik ülkenin kürtaj yasakları ile yaşayacağı nüfus patlamasını karşılayacak bir altyapısı da bulunmuyorken bu yasak karşısında kadınların hayatı bir çileye dönüşür.

Kürtaj yasağının konmasının ertesi yılında doğan bebek sayısı iki katına ulaşacak fakat orta vadede Romanya tekrar düşen nüfus oranları ile karşılaşacaktır. Uzun vadede ise nüfus artışı kürtajın ve doğum kontrol yöntemlerinin serbestçe erişilebilir olduğu diğer Doğu Blok’u ülkeleri ile aynı oranlarda kalacaktır. Eğitimin üçlü düzene geçmesi, ders saatlerinin kısaltılması, 40 kişiyi aşan sınıf mevcutları, barınma ve ulaşım gibi hizmetlerin altyapısı oluşmadan gerçekleşecek böylesi bir artış ülkenin kemer sıkma politikaları döneminde kaynak ayırabileceği bir başlık değildir. Kadınların hayatı gün geçtikçe zorlaşmış, sıcak su sadece belirli günler, hatta elektrik ve doğalgaz belirli saatlerde verilir olmuş, çocuk ve bakım yükü kadınlarda olmaya devam etmiş, kadınlar iş hayatı ile beraber ev içi hizmetleri de üstlenmeye mecbur kalmıştır.

*

Bu konudaki farklı çalışmaların konuyu çok daha fazla aydınlatacağına inanıyorum. Bu yazı ise reel sosyalizmde kadınlara dair önemli bir konuya dair giriş niteliğinde; fakat kadınların istihdam, eğitim ve toplumsal hayatta edindiği anlamlı kazanımlara rağmen, dünyada çalışan kadın oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Romanya’da, kocaların %65’inin “eşlerinin iyi bir ev hanımı olmasının profesyonel (uzman meslek sahibi- ç.n.) olmasından daha önemli olduğunu”38 söylüyorsa ortada ciddi bir sorun olduğunu da belirtmeliyim. Görünen o ki CNF beş yıllık planları derinleştirmek yahut kadınların taleplerini sosyalizm adına geliştirmek için değil, kadınları beş yıllık plan hedeflerine ‘uydurmak’ için çaba harcamış. Aktivistleri devlet görevlisi hâline dönüşürken CNF de kadınlar arasında örgütleyici bir birlik, harekete geçirici bir ara yüz ya da kadınların kendilerini ifade edebildikleri organik bir yapı olarak değil de herhangi bir devlet dairesi kadar karşılık bulmuş. Örneğin 1981’de CNF başklanı Suzana Gadea’yı, ABD’nin başını çektiği ve içinde daha çok kapitalist ülkelerin yer aldığı Bilimde Kadın Sempozyumu’nun Kadın Komisyonu’nda da görüyoruz.39 Bu başlıkta komisyondaki diğer ülkelerin hepsini cebinden çıkarabilecek Romanya’nın ‘kadınlar için’ yahut ‘sosyalist propaganda için’ orada olduğunu söylemek isterdim. Ama öyle görünmüyor.

İyi şeyler!

Dostlar, Romalılar, Yurttaşlar...

Beni dinleyin!

Ben buraya Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil.

İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar,

İyilikler ise çoğu zaman kemikleriyle beraber gömülür gider.

Bırakın Sezar’ınkiler de öyle olsun.40

Varşova paktının ‘haylaz’ çocuğu, Romanya’nın distopyalara feyz veren kemer sıkma politikalarının lideri ve bu yazıda ele aldığımız kürtaj yasaklarının imzacısı olarak Çavuşesku’nun örnek alınacak bir sosyalist lider olmadığını söylemekte bir sorun yok.41 Kadınların kendi bedenlerine dair söz sahibi olma hakkı ve kürtaj söz konusu olunca kadınlara yaşatılan bu travmatik yasak ve kadın bedenini kontrol etmeye yönelik böylesi bir tavrın herhangi bir hafifletici sebebi de bulunmuyor. Arttırıyorum, Çavuşesku yargılanacaksa bundan dolayı yargılanmalıydı. Fakat Çavuşesku dönemi, Romanya’da sosyalizmin halk ve özellikle kadınlar için ‘iyi şeyler’ de sunduğu gerçeğinin üstünü örtmek için kullanılan bir antikomünist propaganda olunca, elbette bu kısma itiraz etmek gerekiyor.

1938’de on bin kişiye sadece bir doktorun düştüğü, 1920’ler dünyasında Avrupa’da en yüksek verem vakalarının Bükreş’teki kadın işçilerde görüldüğü, dul kadınların eşlerinin mirasını alamadığı, şehirlerde dahi elektrik, su ve kanalizasyon sistemlerinin ulaşılamaz olduğu, Avrupa’da kadın okur yazarlığının en düşük ve 1945 yılında ortalama insan ömrünün sadece 42 yıl olduğu bu ülkede sosyalizm, annesi vinç operatörü, teyzesi yol mühendisi, kendisi güzel sanatlar fakültesi öğrencisi olan işçi kadın kuşakları yaratmış ve ortalama insan ömrünü kısa sürede 70 yaş üstüne çıkarmıştır.

Romanyalı kadınların ekonomik ve toplumsal hakları vardı; iş güvencesi, ücretsiz sağlık, eğitim, ulaşım, tatil hakları, ücretsiz çocuk bakım ve kreş hizmetleri vardı. Özellikle lise ve yükseköğretimde kız öğrenci oranı bile günümüzde halen etkileyici rakamlara sahip.42 Sosyalizm, Romanya’yı dünyada kadın istihdamının en yüksek olduğu ülkelerden biri haline getirmiş, 1985 yılında elektronik sektörünün %50’i, makine imalatının % 30’u, 1989 yılında sanayi işçilerinin %43’ü, inşaat sektörünün %14’ü, eğitim ve kültür emekçilerinin %68’i, bilimsel çalışmaların %44’ü ve tıp bilimlerinin %75’ini kadınların oluşturduğu bir ülke yapmıştır.43 Sosyalist Romanya’da, iş yaşamı sadece bir geçim aracı değil bir kimlik ve kolektif aidiyet sunan bir yerdi. Sosyalizm, kadınlar için ekonomi ve politik bir sistem olduğu kadar bir yaşam tarzıydı; onlara ev dışında da var olma şansı vermişti. Hamile ve çocuklu kadınları, kadın işgücünü ve kadını ayrımcılığa karşı koruyan yasalar bakımından ‘Medeni’ Batı’nın oldukça ötesindeydi.

Henüz 1956 yılında çıkarılan Romanya Aile Yasası eşlerin rollerini ve ebeveyn haklarını eşitlemiş, evliliği sekülerleştirmiştir. Aynı yasa “Aile ilişkileri çiftlerin birbirine karşılıklı maddi manevi destek sunduğu dostluk ve sevgiye dayalı” ve “çiftlerin her ikisinin de çocukların bakımı, eğitimi ve ev işlerinden eşit olarak sorumlu” olduğunu belirtmektedir. 1965 anayasasında “cinsiyete dayalı ayrımcılık” hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiş, 1980 ortalarından itibaren baba ve dedeler için de çocuk bakım kursları açılmıştır. Günümüzde Avrupa’da yüksek teknoloji sektörü emekçileri içinde kadın istihdamı oranının en yüksek olduğu altıncı ülke Romanya’dır (ilk beş ülke de eski reel sosyalist ülkelerdir). Bilimsel araştırma alanında en fazla kadın emekçinin yer aldığı ülkeler sıralamasında %45.8 ile (diğer reel sosyalist ülkelerinin ardından) günümüzde halen on birinci sıradadır.44 Bu yüzden bu yazı ‘övmek için değil’, sosyalizmin getirdiği ‘iyi şeyleri’ Çavuşesku’nun “kemikleriyle beraber gömme’ çabasına karşı çıkmak için de yazılıyor.

Gençliğin uyuşturucudan uzak, toplumun pornografi, seks ve şiddet odaklı bir medya etkisinden arınmış, ülke çapında şiddet oranlarının oldukça düşük olduğu, hem kız hem erkek çocuklarının bilim ve spor alanlarında teşvik edilip yönlendirildiği, adım adım sanayileşen, adım adım şehirleşen ve bu şehirleşmeyi gettolaşma olmadan, alt kültürlere mahal vermeden başarabilmiş, Avrupa’nın en büyük dördüncü raylı sistemine sahip; kendi uçağını, otomobilini, lokomotifini, kamyonunu, traktörünü, makine gereçlerini ve hatta gemilerini kendi yapabilen bir ülkeden bahsediyoruz. Ödeme dengesindeki problemler nedeni ile dış borçlarını kapatmak için katı kemer sıkma politikalarının uygulandığı son on yılı hariç halkın yaşam standartları sürekli ilerlemiş, 1950-1985 arası ücretler sekiz kat, tüketim 22 kat, sanayi üretimi 44 kat artmış ve nüfusun %80’ini yeni yapılan konutlarda ikamet eder hale getirmiştir.45 İçine düştüğü dış borç tuzağından çıkabilmek için uyguladığı katı kemer sıkma politikalarına, 1977 yılında Bükreş’i de vuran Vrencea büyük deprem felaketine, dünyadaki petrol krizine rağmen, 1986 yılında toplam borcunun yarısını, 1989’da ise borcunun tamamını ödeyebilmiş ve hatta dış ticaret fazlasına sahip olabilmiş bir ülkedir Romanya. Tüm dış borçlarını yedi yılda bitiren ilk ve tek ülkeden bahsediyoruz.

Diğer yandan, methiye düzmenin anlamı da gereği de yok. Reel sosyalizmin en yüksek üye oranına sahip komünist partisi olan Romanya Komünist Partisi, Çavuşesku’nun ardından bir gecede yok oldu. Gerisi, serbest piyasanın elindedir. Karşı devrimin ardından, Ocak 1990’da ABD, Bükreş büyükelçisine “özelleştirme sürecinin teşvik edilmesi için eyleme geçilmesini” emreder ve ilk iş olarak TV istasyonu için video ekipmanları gönderir. Yıkmayı, yıkıma nasıl başlayacağını ABD her zaman iyi biliyor. Karşı devrimin arkasından iktidara geçen Ulusal Konsey’in ilk icraatı ise kürtajı serbest bırakmak oluyor. Ama zaten yeni iktidar bu noktadan sonra kadınları tamamen unutuyor. 2000 yılında Romanya artık Playboy dergisinin “karınızı iz bırakmadan nasıl döversiniz” başlıklı bir yazı yayınlayacağı kadar liberal,1992 yılında işsizlerin %60’ının kadınlar oluşturacak kadar özgür bir ülkedir. İşsizlik, suç oranlarında artış, mafya tipi yapılanmalar, organize suçlarda artış, şantaj, insan kaçırma, uyuşturucu, güvenlik endişesi, insan ve özellikle çocuk kaçakçılığı, çocuklar dahil cinsel sömürü, sokak çocuklarının ortaya çıkması, fakirleşen bölgelerde özellikle yetiştirme yurtlarının kapanması ile ortada kalan gençlerin sosyal entegrasyon problemleri, düşen okullaşma oranları ve nüfusun nitelikli işgücü oranındaki düşüş ve beyin göçü artık Romanya’nın kısa vadede karşılaştığı yeni gerçekleridir.46

Bugün Çavuşesku’nun yapmış olduğu binaları boyamayı bile beceremeyenler, 2006’da ‘Komünist Diktatörlüğe’ karşı komisyon üzerine komisyon, enstitü üstüne enstitü kurup, komünizm mağdurları anıtları diktiler.47 Nazi işbirlikçilerini antikomünist kahraman ilan edip48 yıllardır ‘komünizmle hesaplaşmalıyız’ diye feryat ediyorlar.

2007 yılındaki AB üyeliği sonrası Romanya’dan 3,5 milyon insan yurtdışına göç etmiş durumda. 2019 yılında resmi verilerle Romanya halkının %23,8’i yoksul. 2016 yılında Avrupa’da gelir adaletsizliği sıralamasında Romanya birinci ülkeydi. 2014 yılında faturalarını ödeyemeyenlerin oranı %38,4 olarak kayda geçerken 2015 yılında halkın %65 i Çavuşesku seçimlere girse ona oy vereceklerini dile getiriyordu.49 2018 yılında yapılan bir başka ankete göre ise halkın %65’i halen Çavuşesku döneminde yaşamak istemektedir.50

Çavuşeskuların yargılandığı toplam 55 dakika süren mahkeme ile öne sürülen suçlamaların akılsızlığı ve asılsızlığı, bu alelacele kurulmuş çadır müsameresi, bugün liberalleri bile rahatsız ediyor.51 Vicdanlarını rahatlatmak adına değil, yargılamanın meşru ve inandırıcı temelden yoksun olması başka arayış ve sorgulamaları da doğuracak korkusundan 30 yıldır hala ‘gömmek’ için çabalıyorlar.

Kadın başlığına dönersek, Romanya Komünist Partisi’nin kadın politikaları sosyalizmin ilkeleri ile tutarsız ve araçsaldır. Hatanın buradan başladığını görmek gerekiyor. CNF’in elini kolunu bağlayan kadrolarındaki konformizm miydi, kadın örgütünün bir parti organına dönüşmüş olmasının ara yüzü köreltip kadrolarını kısırlaştırmış olması ya da partinin önünü açan değil partiye ‘yaslanan’ yapısından dolayı mıydı, partinin ideolojik temelde milli muhafazakâr söyleme karşı durmayı başaramamış olması mı, kadın sorununu geçerken çözme kolaycılığı mı, soğuk savaş atmosferi yahut partinin de içinde olduğu miskinlik mi, Çavuşesku’nun tek adamlığının sonucu muydu? Hepsini bir arada ve birbirlerini destekler nitelikte görmek mümkün gözüküyor.52 Romanya’da kadın örgütlenmesinin devrimci bir birlikten bürokratik bir yapıya dönüştüğü anlaşılıyor. Sosyalist toplumsal formasyon için, içerisine gerici unsurların sızmasına karşı emniyet supabı olması gereken uyanık kadrolar, popülizmden uzak ara yüzler ve doğrultuyu kaybetmeyen toplumsal örgütler gerekiyor. Romanya’ya dair bir periyodizasyona gitmek gerekirse, ilk dönem kadın temsilini Ana Pauker’da bulurken 1970’lerde karşımıza Elena Çavuşesku çıkmaktadır.53

Romanya’ya bakarken çıkaracağımız en önemli derslerden birisi, sosyalizmin sadece ücretsiz eğitim, ulaşım, sağlık, kreş vb. toplumsal hizmetler yahut iş güvencesi olmadığını, özellikle kadınlar için bir kimlik ve yeni insanı inşa etmek anlamına geldiğidir. Sosyalizm çocukların ahlaki gelişimine odaklanmış ‘anne yurttaş’a değil, kamusal alanda eşit ve aktif katılım sağlayabilmiş ‘kadın yurttaş’ a dayanır. Nasıl bir kadın örgütü sorusunu işlevsellikten çok; mücadele için ön açıcı, kadın politikalarında inisiyatif geliştirici, erkek egemen sistemin sosyalizmin ilan edildiği gün birdenbire toplumun dokularından silinmeyeceğinin farkında ve bunla ‘dövüşmeye hazır’, kadın emeği, bedeni ve hakları ile bir bütün olduğunu pratikte de gösterebilecek bir kadın örgütü olarak tarif etmek gerekiyor. Proletarya diktatörlüğünün kadın yüzü, kadın eşitlik ve özgürlüğünü temel alıyor. Yeni insanın yeni kimliği ile ‘kadının kurtuluşunun’ birleşmesi şarttır.

*

Not: ‘Gözümün ışığı için’ sevgili Zeynep Çiğdem Kayacan hocamıza, tüm destekleri için Evrim, Hande, Tuğba ve özellikle sosyalizm tarihi bilgisinden sonuna kadar faydalandığım Gürdal’a, her zamanki gibi teşekkür ederim.

  • 1. Anton, Lorena (2011) “Socialist Mothers and their Legacies: Migration, Reproductive Health and 'Body-Memory' in Post-Communist Romania”. Working-paper presented at IASH (Institute for Advanced Studies in the Humanities), University of Edinburgh, UK - October 2011, s.10.
  • 2. Lataianu, Manuela (2002) The 1966 Law Concerning Prohibiton of Abortion in Romania.The Fate of One Generation. Graduate School for Social Research. Polish Academy of Sciences, Warsaw, s. 10.
  • 3. Komisyon, Ulusal Kadın Konseyi (CNF), Devlet Planlama Komitesi, Devlet Çalışma ve Ücret Komitesi, Devlet Kültür ve Sanat Komitesi, Yerel Yönetim İzlem ve Tavsiye Komitesi, Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Finans Bakanlıkları ile sendikalardan oluşmaktadır. Bkz. Popa, Maria Raluca (2016) We Opposed It: The National Council of Women and the Ban on Abortion in Romania (1966). Ten Years After: Communism and Feminism Revisited. Aspasia. Aspasia: International Yearbook of Central, Eastern, and Southeastern European Womens and Gender History-9, s.152–160.
  • 4. Rejimin sonuna kadar kürtaj yasaklı olsa da en ağır denetleme ve ceza mekanizmaları ilk dönem daha fazla uygulanmış. Kontrollerin azalması ile birlikte kürtaj oranlarının tekrar arttığını görülmüştür. Bknz. Moskoff, William (1980) Pronatalist Policies in Romania. Economic Development and Cultural Change, 28 (3): 597-614.
  • 5. Kürtaj, İngiltere’de 1967’de, ABD’de 1973’te, İtalya’da 1978’te, İspanya’da 1983’te, Hollanda’da 1981’de, Belçika’da 1990’da, Yunanistan’da 1986’da ve İrlanda’da 2019 yılında yasallaşır. Bu yasallaşma sürecinde birçok ülkede doktorlara vicdani ret hakkı da tanınmıştır.
  • 6. Sanırım kadın başlığında kendi durumları da ortada olduğu için, Batı bu dönemi ‘Komünizmin Suçları’ araştırma başlığına, komünizm mağdurları müze ya da kararnamelerine de almamış. Unutturulmaya çalışılan bir dönem olduğu için kaynak bulmanın oldukça zor dolduğu Uluslararası Demokratik Kadınlar Federasyonu (UDKF) araştırmasının aksine, Romanya Ulusal Kadın Konseyi (CNF) ile ilgili bu kaynak yokluğunun, örgütün etkisizliğine de denk düştüğünü düşünüyorum.
  • 7. Bkz. Feride E. Tetik (2021) Polonya ve Ne Yapmamalı? Reel Sosyalizm Deneyimlerinde Kadın Eşitlik ve Özgürlüğü-II” Gelenek 158: 111-128.
  • 8. Şubat 1948 de üye sayısı 1.057.428 üyedir. Dönem dönem üye sayıları artıp azalsa da 1980’lere gelindiğinde Romanya’da her dört kişiden birisi Komünist Parti üyesidir. Bknz. Levy, Robert (2001) Ana Pauker:The Rise and Fall of a Jewish Communist. University of California, s. 5. Ayrıca bknz. Ghit, Alexandra (2011) Mobilizing Gender for Socialist Modernity: The Work of One Translyvanian Chapter of The Union of the Anti Fascist Women of Romania and The Union of Democratic Women of Romania 1945-1953. Doktora Tezi, Central European University Department of Gender Studies, s. 51.
  • 9. Levy, Robert (2001) A. g. e.
  • 10. Savaş sırasında kocaları askerde olduğu için kadınlar tarlalarındaki ürünleri dahi satamıyor, kocalarının izni olmadan çalışamadıkları için şehirlerde toplu taşıma araçları işlemez hale geliyor. Bknz Massino, Jill (2019). Ambitous Transitions. Gender, The State and Everyday Life in Socialist and Postsocialist Romania, Berghan:NY. S. 41.
  • 11. Romanyalı Kadınların Siyasi ve Medeni Kurtuluşu (1919), Kadın Ligi, Rumen Ortodoks Kadın Ulusal Derneği (Alexandrina Catacuzino başkanlığındaki faşizmin yanlısı kadın örgütü) gibi derneklerin yanı sıra Calypso Botez’in Ulusal Kadın Konseyi’ni (1921-1940) ayrıca anmak gerekiyor (Bknz. Massino, Jill, 2019, a. g. y., s.37). 1957’de kurulacak olan Romanya Ulusal Kadın Konseyi (CNF) biraz da kendisini savaş öncesi döneme dayandırma, öz ve kökleri eskiye dayanan bir kadın örgütü olma iddiası ile bu ismi alacaktır.
  • 12. Ülkesinin ve dünyanın ilk kadın Dışişleri Bakanı olan Ana Pauker’i, 1948 yılında Time dergisi kapağına taşıyarak “yaşayan en güçlü kadın”, Life dergisi ise “(İ)nkar edilemez bir güç… Sesi derin, ses tonu güvenli ve tavırları enerjik” olarak tanımlıyor. Ana Pauker, bir dönem sosyalizmin simgesi olmuş kadınlardandır. İspanya İç Savaşı sırasında Uluslararası Tugaylar Romanya Tümeni’nin ismi, Ana Pauker Romanya Tümenidir. 1920’lerde Kadın Merkez Komisyonu Sekreteri olan Pauker aynı zamanda Komintern delegesidir. 1947-1952 arasında Romanya Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Pauker, Romanya Komünist Partisi’nin savaş sonrası fiili önderidir de. Savaş sırasında ülkede (ve çoğunlukla hapishanede) bulunan Gheorghiu-Dej, Çavuşesku gibi önderlerin yanında savaş sırasında Sovyetler Birliği’nde bulunan Pauker, Moskovacı (Muscovite) olarak tarif edilen kanatta yer alıyor ve doğrudan Dimitrof’la çalışıyor. Romanya’ya dönmesinin ardından Ana Pauker’in Yahudi kökenli ve bir kadın olması sebebi ile Dej’i önererek görevi reddetmesi üzerine (ve gözüken o ki Stalin’in desteği ile) Gheorghiu-Dej RKP Genel sekreteri seçilir. Pauker ise Dışişleri Bakanı olarak görev alacak, parti içi liderlik çekişmelerinde hem sağ hem sol sapma olarak yargılanacak ve önce ev hapsinde tutulup sonra da Devlet Yayınevi’nde çevirmenlik görevi verilerek geri plana atılacaktır. RAKB (Romanya Anti-faşist Kadınlar Birliği) kurucu, RDKB (Romanya Demokratik Kadınlar Federasyonu) onursal başkanıdır. Ne yazık ki hakkında yapılan sınırlı sayıdaki biyografi çalışmalarında ne Romanya’daki kadın çalışmaları ne de RAKB içindeki yerine değinilmiştir.
  • 13. Kurucular arasında Ana Pauker’ in yanı sıra başkan Florica Bogdasar (1946-1948 arası Sağlık Bakanı) Constanta Craciun (1953-1957 arası Kültür Bakanı, 1962-1965 arası Devlet Kültür Komitesi Başkanı, 1965-1969 arası Devlet Konseyi Başkan Yardımcısı, 1945-1969 ve 1972-1974 arası Merkez Komite üyesi, aynı zamanda RDKF kurucu başkanı), Ana Toma (Ana Pauker’in uzun dönem yardımcısı), Elena Patrascanu da bulunmaktadır.
  • 14. RDKB, Romanya Demokratik Kadınlar Federasyonu (RDKF) ismi ile kurulmuş daha sonra ismi 1948 yılında Romanya Demokratik Kadın Birliği olarak değiştirmiştir. Harf karmaşasından kaçınmak ve okunma kolaylığı açısından, yazıda sadece RDKB olarak kullanılmıştır. Amacı RAKB ile aynı olarak belirlenmiş ve içinde yer alan çeşitli kadın örgütleri kendi yapıları ile temsil edilmektedir. RDKB bileşenleri Ortodoks Kadın Örgütü, Çalışan Kadınlar Birliği, Ulusal köylü Partisi Kadın seksiyonu, yurtsever Savunma (Birliği), MADOZ (Macar İşçi Sendikası) da yer almaktadır. Bknz. Massino, Jill (2019) a. g. y., s.53 ve Ghit, Alexandra (2011) a. g. e., s. 55-56.
  • 15. Massino, Jill (2019) a. g. y., s.63
  • 16. Ghit, Alexandra (2011) a. g. e., s. 61.
  • 17. RAKB ve RDKB için bkz. Luciana Jinga (2011) Les Femmes Dans Le Parti Communiste Roumain (1944-1989): Doktora tezi, La Faculté d’Histoire, Université d’Algers.
  • 18. Tismaneau, Vladimir (1988) Ceausescu Against Glasnost. World Affairs. Vol. 150, No. 3 (WINTER 1987-88), s. 32.
  • 19. Bu ekonomik uzmanlaşma planı ile ülkelerin ulusal kalkınma planlarının uzmanlaşma ve koordinasyonu öngörülmüş ve Romanya bir tarım ülkesi olarak kalkınma planında yer almıştır.
  • 20. Somel, Ali (2020) Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi-COMECON Deneyimi: Ülkeler arası Planlama Mümkün mü? Bilim ve Aydınlanma Akademisi, Sosyalist Gelecek ve Planlama, Yazılama Yayınevi.
  • 21. Dej, Nisan Tezleri olarak da geçen Nisan 1964 tarihinde yapılan “Dünya Komünist ve İşçi Sınıfı Hareketlerine dair Romanya İşçi Partisi’nin Duruşu” başlıklı açıklamada “Her Marksist Leninist partinin kendi ülkelerindeki gerçekliğe dair en iyi bilgiye sahip olan özne olduğu ve çıkarlarına uygun olan sosyalist kuruluş form ve yöntemini kendisinin seçmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre sosyalist inşanın farklı koşullarını akılda tutarsak tek bir reçete ya da tek bir çözümü yoktur. Hiç kimse diğer parti ve ülkeleri için neyin doğru olduğuna karar veremez” demektedir.
  • 22. Marin, Manuela (2011) “The Nationalistic Discourse in Communist Romania. A General Perspective”. Studia UBB, 56 (2), s. 83.
  • 23. Tismaneau, Vladimir (1988) A. g. y., s. 491.
  • 24. The Meeting of the Political Consultative Committee of the Warsaw Treaty Member Countries- 22/23 November 1978, Ambassador Vasile Sandriu. Kaynak: Wilsoncenter.org
  • 25. Gallagher, Tom (1991) “Romania's Communist Dystopia”, Journal of Communist Studies, 7:4, 552-557, s. 554.
  • 26. Federal Almanya’yı diplomatik olarak tanıyan ilk, İsrail ile diplomatik ilişkilerini koparmayan tek Doğu Bloku ülkesi, Pinochet’nin Şili’si ile bile ilişkilere sahiptir. 1978’de Britanya krallığı Çavuşesku’yu şövalye ilan eder ve çok az kişiye sunulan bir ayrıcalık olan kraliyet sarayında konuk edilme ile taltif edilir. Gallagher, Tom (1991) A. g. y., s. 555.
  • 27. Massino, Jill (2019) A. g. y., s.332.
  • 28. Massino, Jill (2019) A. g. y., s.332.
  • 29. Her ne kadar 1980 yılına gelindiğinde kimya sanayinin %38’i, elektrik ve termal enerji sektörünün %20’si kadın çalışanlardan oluşarak birçok başlıkta başarılı olmuş olsa da kadınların ilerlemesi için ortaya konan bu plan, bence, ne yazık ki kadınların sınırlarının “aile içi rolleri ve fiziksel kapasiteleri” olduğuna işaret eden bir yöne sahiptir.
  • 30. Sajed, Alina (2011) Everyday Encounters With the Global behind the Iron Curtain: Imagining Freedom, Desiring Liberalism in Socialist Romania. Cambridge Review of International Affairs, 24:4, 551-571. Bu başlıkta ayrıntılı bilgi için ayrıca Katherine Verdery’nin kitap ve makaleleri de incelenebilir.
  • 31. RKP Yürütme Komitesi’nin 24 Aralık 1976 tarihli kararı ile tüm parti organlarında %25 kadın kotası konulur. 1979’da ise Parti kongre delegasyon ve Merkez Komitesi %30’luk kadın kotasına sahiptir. Kota söz konusu olunca, nicelik, gelişkinlik nitelik olana yansımayabiliyor. Örneğin, 1985 Kabinesinde Hafif Sanayi Bakanı olarak görev alan Maria Flucsa, CNF Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra aynı zamanda Kamu Problemleri Komitesi, Merkez İşçi Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Aktiviteler Kontrol Merkezi, Yüksek Ekonomik ve Toplumsal Kalkınma Yüksek Konseyi’nin de üyesidir. Bir kişinin bu kadar iş ve sorumluluğu bir arada götürebilmesi için insanüstü bir çaba gerekiyor.
  • 32. Çavuşesku, Polonya’da Dayanışma Sendikası’nın (Solidarnosc) seçim galibiyeti ile ilgili bu hareketin ABD ve batı destekli bir hareket olduğu ve sosyalizmin tasfiyesini amaçladığını söyleyerek Sovyetler Birliği başta olmak üzere Varşova Paktı ülkelerini müdahaleye çağırır. Eğer Polonya İşçi Partisi iktidarı kaybeder ve Polonya’da sosyalizm sona ererse tarih Varşova paktı ülkelerinin kardeş partilerini affetmeyecektir diyerek Solidarnosc hükümetinin sosyalizm davası için ölümcül bir tehlike olduğunu belirtir. Polonya komünist liderliği (PZPR) çağrıyı reddeder, Gorbaçov’un cevabı ise Polonya İşçi Partisi’nin meseleyi kendi başına çözmesi gerektiği yönündedir. https://www.wilsoncenter.org/publication/continuing-debate-ceausescus-a…
  • 33. Lataianu, Manuela (2002) The 1966 Law Concerning Prohibiton of Abortion in Romania.The Fate of One Generation. Graduate School for Social Research. Polish Academy of Sciences, Warsaw, s. 9.
  • 34. David HP, Baban A. (1996) Women's Health and Reproductive Rights: Romanian Experience. Patient Educ Couns. 28 (3): 235-45.
  • 35. Massino, Jill (2010) Something Old, Something New: Marital Roles and Relations in State Socialist Romania. Journal of Women's History. 22, s.60. Bu oranın 1989 yılında Demokratik Almanya’da %75 olduğunu hatırlatalım.
  • 36. Popa, Maria Raluca (2016) We Opposed It: The National Council of Women and the Ban on Abortion in Romania (1966). Ten Years After: Communism and Feminism Revisited. Aspasia. Aspasia: International Yearbook of Central, Eastern, and Southeastern European Womens and Gender History-9, s.152–160.
  • 37. Massino, Jill (2019). A. g. y., s. 258.
  • 38. Moskoff, William (1982) The Problem of Double Burden in Romania. International Journal of Comparative Sociology, 23(1-2), s.83.
  • 39. Suzana Gadea, Merkez Komitesi üyesi, Bükreş Politeknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Kültür Bakanı olarak görev yapmıştır. Söz konusu komisyonda Fransa, İtalya’nın yanısıra ayrıca Macaristan’ın da yer aldığını belirtmek gerekiyor.
  • 40. William Shakespeare, “Julius Caesar” Marcus Antonius tiradı.
  • 41. İnfazına götüren esas ‘suç’un karşı devrimcilerin düzmece yargılamasında belirtilen iddialar değil, sosyalist bir ülkede ısrar etmesi olduğunu unutmamak gerekiyor. Çavuşesku’nun bir Brütüs’ü var mıydı tartışılır fakat girişte alıntıladığım Marcos Antonius tiradını en fazla ve en çok çözülüşten sonra Romanya halkının kaybettiği “iyi şeyleri” çağrıştırmak için kullanmayı uygun buluyorum. 2013 yılında Romanyalıların %44,7’si komünist rejimin ‘iyi bir şey’ olduğunu dile getiriyor. Çavuşesku, Gorbaçov perestroykasına karşı net durabilmiş, 1980 sonlarında sosyalist ülkelerdeki reformları ve perestroykayı değerlendirirken “sosyalizmin geri dönüp kapitalist biçimlere bakarak değil ancak bilimsel sosyalizmin ilkelerinden başlayarak ilerletilebileceğini’ vurgulamıştır. Gorbaçov’un Çavuşesku’ya, Çavuşesku’nun Gorbaçov’ a yönelik eleştirilerinin haklı olması, Cemal Hekimoğlu’nun “Bir Kez Daha Hangi İnsan” yazısında belirttiği gibi Çavuşesku’nun ‘kötü bir sosyalist ama onurlu bir devrimci” olarak öldüğü gerçeğini, sanırım bir kez daha doğruluyor. Sosyalist Blok’un gidişatından endişelenecek kadar sosyalizme vakıf ama Merkez Komiteyi hısım akrabası ile dolduracak kadar gidişattan habersiz ve yalnızdır. Romanya’da sosyalizm Polonya, Macaristan, Demokratik Almanya, Çekoslovakya ve Bulgaristan’dan sonra düştü. Romanya’da sosyalizm ‘muhaliflerle pazarlık ederek’ yahut komünist partinin kendi kendini kapatması ile sona ermedi. SSCB’de Gorbaçov ve SBKP Merkez Komitesi sosyalizmin yıkılışını en hafif tabirle ‘seyreder’ Macaristan’da komünistler biz bu seçimleri neden kaybettik şimdi diye düşünür, Polonya Komünist Partisi yuvarlak masa pazarlıklarına oturur, Çekoslovak Komünist partisi ise topluca istifa ederek partiyi kapatıp sosyalizmin sonunu ilan ederken, Romanya’da sosyalizm Çavuşesku’nun kurşuna dizilmesi ile sona erdi. Çavuşesku kurşuna dizilirken de Enternasyonali söylemektedir.
  • 42. Örneğin, 1976 yılında ABD’de mühendislik öğrencileri içinde dahi kadın öğrenci oranı %3 iken, bu oran 1970 yılında Romanya’da %43 tür. Bkz. https://qz.com/1746284/socialist-countries-employ-more-women-in-math-an…
  • 43. Verdery, Katherine (1996) What Cas Socialism and What Comes Next? Princeton University Press. Princeton:New Jersey, s.67 ve ayrıca Massino, Jill (2019). A. g. y., s.153.
  • 44. UNESCO Institute for Statistics June 2019. Female Researchers. Birinci sırada %52,3 ile Kuzey Makedonya yer almakta, Hollanda ise %25,8 ile son sıradadır.
  • 45. Gorky Rebana, “Thirty Years Removed from Socialism” https://www.liberationnews.org/romania-30-years/. Sanayi üretimi Gorky’nin verilerine göre 650 kat artmıştır.
  • 46. Stanescu, Iulian (2019). Quality of life in Romania 1918-2018: An Overview. Calitatea Vietii. 02. 107-144.
  • 47. Romanya’da 2003 Sighet anıtının ardından, 2006 yılında Devlet Başkanı Basescu Romanya’da Komünist Diktatörlüğü Analiz Başkanlık Komisyonu, komünizm kurbanlarını anıtlaştırma, arşiv araştırmaları ve enstitü ve okullarda komünist tarihi araştırma kararı alır. 2011 de Komünist Suçları Araştırma Enstitüsü, 2013’te Komünizm Kurbanları ve Direniş Anıtı dikilir. Gizli Güvenlik (Securitatea) Arşivleri Araştırma Komisyonları da birçok çalışmaya imza atacaktır.
  • 48. Benzer şekilde Nazi işbirlikçisi faşist Lejyoner Hareketi üyesi Gaurila Ogaranu’nun Romanya’da antikomünist kahraman ilan edilmesi ve sokaklara isminin verilmesinin ardından hakkında bir de film çekilmiş: Portrait of the Fighter as a Young Man. Filmin Berlin film festivalinde gösterimi Holocaust karşıtları tarafından “Ogaranu’nun faşist, anti semitik ve ırkçı” olması sebebi ile protesto edilmişti. Yönetmen Constantin Popescu’nun savunması ise oldukça ilginç “Ogaranu’nun antikomünist bir savaşçı olması ile faşist grupla bağlantısı olması birbiri ile karıştırılmamalı”, aktaran Ciobanu, Monica (2011): “Rewriting and Remembering Romanian Communism: Some Controversial Issues”, Nationalities Papers: The Journal of Nationalism and Ethnicity, 39: 2, s.216.
  • 49. http://www.idcommunism.com/2016/08/ceausescu-reloaded-romanias-capitali…
  • 50. https://www.washingtontimes.com/news/2012/aug/30/struggling-romanians-y… , https://transylvanianow.com/ceausescu-still-most-beloved-president-of-r…
  • 51. https://www.bbc.com/news/world-europe-47858664
  • 52. Geçerken not alma ihtiyacı duyduğum bir nokta var. CNF Başkanları Maria Manolescu (?), Suzana Gadea (1963-1974), Lina Ciaobanu (1974-1978), Ana Muresan (1978-?) özgeçmişlerine baktığımız zaman ya sembolik başkanlar olarak kalmış ya da CNF başkanlığını ek iş olarak yapmış gibi gözüküyor. Örneğin Ciobanu 1975-1984 arası aynı zamanda Hafif Sanayi Bakanı, Mureşan Sosyalist Kültür ve Eğitim Konseyi Başkan Yardımcısı ve 1980 sonrasında İç Ticaret Bakanıdır. Bunu kişisel olarak CNF faaliyetlerinin zaten devlet organizasyonunda da tali ya da sembolik konumda kaldığı olarak okuyorum. 1976’dan itibaren CNF Başkanı Parti Siyasi Yürütme Kurulu doğal üyesi olarak yer alacaktır.
  • 53. Bu temsiliyette CNF açısından, Ana Pauker’in yanına Canta Craciun ve Elena Çavuşesku’nun yanına Lina Ciobanu yazılabilir. Yazı çerçevesi itibarı ile değil, fakat yer kısıtlaması sebebi ile Elena Çavuşesku’ya değinilemedi. Açıkçası kendisi ile ilgili yorum ve ithamları sadece magazinel sayıyorum. İşe yarar tek icraatı yemek tarifi vermek olan ve kendini her konuda konuşmak zorunda hisseden bir First Leydi değil, bilimsel disiplini alanında yetkinliği otoritelerce tartışılır bulunmuş bile olsa Bilim Kadını imajı ile kamuoyunda yer almayı tercih ve propaganda eden/edilen bir RKP Merkez Komite üyesidir. Eşi ile birlikte etraflarında örülen kişi kültünün abartı tezahürleri ikisini de son derece antipatikleştirmesine rağmen, hafızamda Nikolai Çavuşesku ile birlikte kurşuna dizilirken ki sahnesi ile yer almıştır.