Yunanistan Komünist Partisi gelişmeleri soL’a değerlendirdi

Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Bürosu, ülkedeki gelişmeleri, partinin dünya komünist hareketine ilişkin çabalarını ve Türkiye Komünist Partisi’yle ilişkilerini soL’a değerlendirdi.

Yunanistan Komünist Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu tarafından hazırlanan ve "Yunan ve Türkiyeli işçiler sermayenin ve tekellerin çıkarları için kan dökmemeli" başlığını taşıyan makaleyi soL okurlarıyla paylaşıyoruz.

Yunanistan’daki gelişmeler sınıf mücadelesi açısından kritik bir dönüm noktasında. İşçi sınıfı ve halka karşı muazzam bir saldırı başlatılarak bu kesimlerin gelirleri azaltıldı, sosyal hak ve kazanımları ortadan kaldırıldı özelleştirmelere, on binlerce insanın işten atılmasına zemin sağlandı. Kamu borçları bir bahane olarak kullanılıyor. Oysa halkın gelirine ve haklarına karşı bu saldırıdaki eşi görülmemiş tırmanış kamu borcunun reel olarak artmasından kaynaklanmıyor. Benzer bir siyasi çizgi bütün AB üyelerinde uygulamaya konularak halkları hem nispi hem de mutlak olarak yoksullaştırdı ve emek gücünün ucuzlamasına, sermaye birikiminin ve sermayenin yoğunlaşmasının hızlanmasına neden oldu. Halkın gelirine ve haklarına karşı girişilen saldırılardaki bu eşi görülmemiş tırmanış reel kamu borcu enflasyonunun bir sonucu değil. « Sürekli memorandum » çizgisi bütün AB üyelerinde uygulanmakta. Bu da halkın hem nispi hem de mutlak yoksullaşmasına, emek gücünün ucuzlamasına, sermaye birikimi ve sermayenin yoğunlaşmasının hızlanmasına neden olmaktadır. Halk düşmanı saldırıdaki tırmanışın esas amacı Avrupalı tekellerin uluslararası kapitalist piyasadaki rekabet güçlerini tahkim etmektir.

Bu durum, Güneydoğu Akdeniz’in kapitalist-emperyalist güçleri arasında patlamak üzere olan ve çok tehlikeli bir vaziyete doğru giden çekişmeler ve kapitalizmin, sermayenin aşırı birikiminden kaynaklanan, eş zamanlı krizi içerisinde sermayenin yüksek kârlar elde etmek için bir çıkış yolu aradığı koşullar çerçevesinde gelişmektedir. Bu dönemin karakteri, kapitalist kriz koşulları altında emperyalistler arası çelişkilerin yoğunlaşması, doğal kaynaklar ve enerji yollarının kontrolü için verilen kavganın yükselmesidir. Bunun örnekleri yakın geçmişte Yugoslavya, Afganistan, Irak ve Libya’ya yönelik ABD-NATO-AB müdahalelerinde görülmüştür. Emperyalist piramitte yerini alan güçlerin konumlarının yeniden belirlenmesine uygun olarak yeni askeri çatışmaların ortaya çıkması tehlikesi, özellikle bu kilit önemdeki bölgede artmaktadır. ABD, AB, Çin, Rusya vs bu bölgenin muazzam zenginliğini ve enerji kaynaklarını yağmalayarak paylaşmak üzere, anlaşmalar ve ittifaklarla ilerleyen daha keskin bir rekabet içerisine girmiş bulunmaktadır.

Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) Yunanistan’da verdiği mücadele
KKE bu koşullar altında durmaksızın emekçilerin mücadelesini örgütlemenin, sermaye partileri ve oportünist güçlerin ürettiği ideolojik kurguları bertaraf etmenin mücadelesini vermekte ve Yunan halkı ile Avrupa’nın diğer halklarına ayağa kalkma çağrısında bulunmaktadır.

Akropol’ün sembolik olarak işgal eden ve KKE’nin fabrikalar, işyerleri ve emekçi mahallelerindeki mücadelelerinin bir ifadesi olarak duvarına “Avrupa halkları ayağa kalkın” yazılı bir pankart asanlar KKE’nin güçleridir. Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi’yle (PAME) birlikte yürüyen komünistler ve sendikacılar, son iki yılda gerçekleşen ve yüz binlerce emekçinin siyasi bilincinin yükselmesini sağlayan grevlerde hep en ön saflarda yer aldılar.

Bu dönem içerisinde ülke çapında 20’den fazla genel grev başarılı bir biçimde gerçekleştirildi ve savunuldu benzer şekilde çeşitli sektörlerde ve şirketlerde önemli grevler yapıldı, kitlesel eylemler, işgaller ve kitlesel mücadeleler de yüz binlerce işçi ve emekçinin katılımıyla örgütlendi.
KKE ve PAME, sermayenin saldırısına, önce liberal Yeni Demokrasi hükümetine, ardından da sosyal demokrat PASOK hükümetine, ki bu hükümet bugün diğer burjuva siyasi güçler ve sermaye yanlısı sendikaların önderlikleri tarafından da desteklenmektedir, karşı verilen bu çok yönlü sınıf mücadelesinde başı çektiler. KKE ve PAME’nin talepleri emekçilerin güncel, kapitalist düzenle ve sermayenin ve AB’nin stratejisiyle çelişki içinde bulunan ihtiyaçlarını merkeze almış ve sömürü düzeninin alaşağı edilmesi gereksiniminin altını çizmiştir. Bu mücadeleler çerçevesinde KKE ve PAME işçi sınıfının siyasi bilincini yükseltmeye gayret etmiş, işçi sınıfının sermaye partilerinden kurtulması, güç dengelerinin değişmesi, emekçilerin sermaye güçleriyle daha da sert çatışmalara hazırlanması için çalışmıştır.

KKE ve PAME’nin çabaları işçi sınıfının örgütlenmesi ve işyerlerinde, fabrikalarda, şantiyelerde, limanlarda, ofislerde kısacası sınıf mücadelesinin verildiği her yerde mücadelenin gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca KKE ve PAME, işçi sınıfı ile tekellere karşı diğer güçler arasında, köylülerin (PASY), küçük esnafın (PASEVE), öğrencilerin (MAS) ve kadınların (OGE) mücadele birliklerinde ifadesini bulan toplumsal ittifakının oluşmasına dönük de adımlar atmıştır.

KKE’nin çalışmaları ne parçalıdır ne de gerilimin azaltılmasını hedeflemektedir. KKE’nin faaliyetleri sürekli, tutarlı, planlı ve örgütlüdür. Amacımız, saflarında emperyalizmle ve tekellerle kavga etme arayışı içindeki güçleri bir araya getiren ve Yunanistan’da işçilerin ve halkın iktidarının, halk ekonomisinin kurulması için, yani üretim araçlarının toplumsallaştırılması, merkezi planlama ve işçilerin-halkın denetimi için birleşen güçlü bir cephe yaratmaktır. Yunan komünistlerinin faaliyeti bu temelde gelişmektedir ve KKE’nin, ülkenin her yanında işitilen şu sloganı benimsemiş olması bir tesadüf değildir: “İşçiler, çarklar sizsiz dönmez. Patronlar olmadan da yapabilirsiniz!”

KKE, devrimci karakterini zorlu ideolojik, siyasal ve sınıfsal mücadelelerden geçerek kazanmış, kendisini işçi sınıfının tarihsel misyonuna ve sosyalist devrime adamıştır. KKE sınıf mücadelesi verirken somut durumu dikkatli bir biçimde incelemektedir. Halk ayaklanması, iktidarın ele geçirilmesi için mücadele, yalnızca boş laflar değil, öznel faktörün zorlu bir hazırlık sürecinden geçmesini gerektiren, kritik siyasi kavgaların, düşmanın ya da küçük burjuvazinin tedavi edilemez sabırsızlık ve “burnunun ucunu görememe” hastalığıyla malul çeşitli sorumsuz ve maceracı unsurların değil, devrimci partinin seçtiği anda gerçekleşmesi gerektiğini söyleyen devrimci kuralı vurgulayan eylemlerdir.

KKE’nin uluslararası düzeydeki faaliyeti
KKE, 9-11 Aralık tarihlerinde çok önemli bir etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. SSCB’de sosyalizmin çözülüşünün yıl dönümünde toplanacak 13. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı şu temayı ele alacak: “Gelecek sosyalizmdir! Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin yıkılışından 20 yıl sonra uluslararası durum ve komünistlerin deneyimleri. Kapitalist kriz ve emperyalist savaş koşullarında sınıf mücadelesinin geliştirilmesi, işçilerin ve halkların haklarının savunulması, proletarya enternasyonalizminin ve antiemperyalist cephenin güçlendirilmesi, kapitalizmin devrilip, sosyalizmin kurulması için görevler.”

Diğer taraftan KKE komünist partiler arasında, bölgesel ve uluslararası toplantılar gibi şu ana kadar denenmiş ve sınanmış işbirliği biçimlerinin ötesinde, uluslararası komünist hareketin kendisini içinde bulduğu derin ideolojik-siyasi krizden kurtarabilmesi için yeni işbirliği biçimleri geliştirmesi gerektiği değerlendirmesini yapmıştır. Bir dizi parti, hatta Marksizm-Leninizm’e atıfta bulunan bazı partiler bile, halka kapitalist sistemi idare etmek çerçevesinde “çözümler” önermektedir sosyalizm için mücadele etmeyi bırakmış ve ara aşamalar için (daha fazla demokrasi, “ulusal demokratik” oluşumlar vb) mücadeleye hapsolup kalmış bulunmaktadır. Bu partiler sermaye sınıfının çeşitli kesimlerine işbirliği çağrıları yapmakta, sendikal harekette de uzlaşmacı ya da patron yanlısı sendikaların “kuyrukçu” çizgisini benimsemektedir. Dolayısıyla uluslararası komünist hareketin saflarındaki karşıtlıklar, sermaye düzeni tarafından asimile edilmiş (Avrupa’da Avrupa Sol Partisi tarafından toparlanmış olan) güçlerle sosyalist devrime inanan, bildiğimiz anlamda sosyalizmi savunan ve onun geçici yenilgisinden sonuçlar çıkarmaya çalışan, uluslararası komünist hareketin devrimci stratejisini Marksist-Leninist dünya görüşü temelinde oluşturan güçler arasında şiddetlenmektedir.

Partimiz, TKP’yle ve başka 9 komünist partiyle birlikte bu doğrultuda “Uluslararası Komünist Dergi”nin (ICR) çıkartılmasına devam etmektedir. Dergi’nin İstanbul’da yayımlanan kuruluş bildirgesinde belirtildiği gibi, “Uluslararası Komünist Dergi” Lenin’in, bir yayının berrak bir ideolojik-siyasal karakteri olması gerektiğini söyleyen geleneğini takip etmektedir. ICR, sadece komünist partilerin tezlerini kaydeden bir yayın değil, bakış açısı olan bir dergidir. Kaldı ki partilerin tezleri başka yayınlarda, örneğin uluslararası komünist ve işçi partileri toplantılarının Enformasyon Bülteni’nde ve partilerin kendi yayınlarında zaten dile getirilmektedir. Bizim amacımız, kapitalizme ilişkin yeni gelişmeler ve sınıf mücadelesiyle ilişkili meseleler hakkında ideolojik analizler sunarak ve siyasi konum belirleyerek, Marksist-Leninist teorinin yaygınlaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmaktır. Uluslararası komünist hareket ve emek hareketi içinde Marksist-Leninist yönelimin güçlendirilmesinin bu hareketlerin zorunlu yeniden örgütlenişi için bir ön şart olduğuna inanıyoruz.

Bu partilerin teorik dergileri arasındaki işbirliği, komünist partilerin Marksizm-Leninizm temelinde yeni bir komünist odak oluşturma çabalarının aldığı biçimlerden bir tanesidir.

Ülkelerimiz arasındaki ilişkilere dair
KKE ve TKP arasındaki işbirliği son derece önemli bir düzeye çıkmıştır. İki parti dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmelerle ve partiler tarafından Mart 2011’de yayımlanan ve halen geçerliliğini tamamen koruyan Ortak Açıklama’ya da yansıyan, Yunanistan ve Türkiye’deki komünistlerin faaliyetlerinin koordine edilmesiyle ilgili istişarelerini sürdürmektedir.

Söz konusu ortak açıklamada, başka hususların yanı sıra, “Ege’deki hidrokarbon kaynaklarının birlikte kullanılmasına yönelik iki ülkenin sermaye sınıfları tarafından yapılan planların amacının, kârlılığı artırmak üzere yerli ve yabancı tekellerin enerji kaynakları üzerindeki denetimi ele geçirmesinin sağlanması” olduğu belirtiliyor ve “işçi sınıflarının, iki ülke halklarının bu planlardan elde edeceği hiçbir şey yoktur” deniyordu.

Bugün ise hem Libya’daki emperyalist savaşın vardığı sonuçla, Suriye’deki gelişmelerle ve Kıbrıs’ta petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının başlamasıyla, doğal zenginliklerin tekeller ve kapitalist devletler arasında bir anlaşmazlık nedeni olacağı görülmektedir. Tekeller ve kapitalist devletler doğal kaynakların kontrolü ve kullanımı konusunda sürtüşmekte ve kârlarını güvence altına almak üzere halkları katletmekte, çevreyi tahrip etmekte ve bir yandan da halka çok yüksek petrol, doğal gaz ve genel olarak enerji fiyatları ödetmekte bir saniye dahi tereddüt etmemektedir.

Partimizin Siyasi Bürosu’nun kısa bir süre önce vurguladığı gibi “gelişmeler, doğal kaynakların işçilerin çıkarlarına uygun olarak, halklar arasında gerçekleştirilecek karşılıklı işbirliği üzerinden kullanılmasının zorunlu olduğunu göstermektedir. Bu perspektifin hayata geçirilebilmesinin ön şartlarından bir tanesi iktidarın halkların eline geçmesi, doğal kaynakların ve bir avuç tekelin elinde yoğunlaşmış bulunan üretim araçlarının toplumsallaştırılmasının önünün açılması ve bunların halkın malı haline gelerek, ekonomide merkezi planlamanın ve halk denetiminin geliştirilmesidir.

Bu gerçekleşmediği sürece tekeller arasındaki rekabet sürecek ve emperyalist güçler bu zenginlikler üzerindeki denetimlerini devam ettirecektir. Eksenler ve karşı eksenler oluşurken, emperyalistler arasındaki sert karşı karşıya gelişlerin önümüzdeki dönemde “sıcak gelişmelere” sahne olması ve ABD, NATO, AB gibi güçlerin “arabuluculuğunu” ve müdahalesini kolaylaştırmak, bu güçlerin rakiplerini (Rusya, Çin vb) devre dışı bırakarak söz konusu zenginliğin kontrolünü ele geçirmesini sağlamak üzere, büyük felaketlere yol açacak daha genel askeri çatışmaların çıkması ihtimallerini göz ardı edemeyiz. Böyle bir gelişme her iki halk için çok büyük insani ve maddi kayıplara neden olurken, halklarımızın zenginliğinin ve egemenliğinin de ipotek altına alınması anlamına gelecektir.

KKE Yunan halkını “sermaye iktidarlarına ve onların temsilcilerine, hükümetlerine, hiçbir şekilde güvenmemeye, plütokrasinin çıkarları için hiçbir fedakarlıkta bulunmamaya tekelci grupların, sermaye hükümetlerinin ve emperyalist eksenler ile karşı eksenlerin rekabeti altında ezilmemeye” çağırmaktadır. Halkımızın tarihsel yükümlülüğü sömürü düzenine ve savaşa karşı mücadele etmek ve halkların ittifakıyla, AB ve NATO gibi emperyalist örgütlerden çıkılmasını sağlamaktır. Sınırların, ülkemizin egemenlik haklarının işçi sınıfı ve halk kesimleri adına savunulmasının şu ya da bu emperyalist odağı savunmakla, şu ya da bu tekelin kârlılığını savunmakla hiçbir ilişkisi yoktur bunlar, radikal değişiklikler ve sermaye egemenliğinin yıkılması için verilen mücadelenin ayrılmaz parçalarıdır.”

KKE ayrıca bölgedeki komünist ve işçi partileri ile antiemperyalist hareketleri emperyalist güçlere ve emperyalist savaşlara karşı mücadelelerini güçlendirmeye çağırmış, onlardan halkları emperyalist güçler arasında bir tercih yapmamaya çağırmasını istemiş onları sermaye sınıfıyla işbirliği yapmamaya, kararlı bir biçimde sınıf mücadelesini yükseltmeye, kendi güçlerine, birlikte yürütülen antiemperyalist mücadeleye ve insanın insanı sömürmediği, özgür bir düzen için verilen mücadeleye güvenmeye davet etmiştir.

Yunanlı ve Türkiyeli işçilerin emperyalistlerin “savaşa sürülecek askerleri” haline gelmemesi için yaptığımız bu çağrının iki halkın da çıkarlarına uygun olduğuna ve Ege’nin iki yakasında da karşılık bulacağına kuşkumuz yok! KKE ve TKP birlikte ülkelerimizin emperyalist planlardan ve örgütlerden kopması, halk iktidarının, yani sosyalizmin kurulması bayrağını yükseltecektir çünkü partilerimizin geçtiğimiz ilkbaharda yaptıkları ortak açıklamada çok isabetli bir biçimde belirtildiği gibi, “iki halk açısından da çözüm yalnızca çelişkilerin, çatışmaların ve askeri karşıtlıkların ortadan kaldırılmasından geçmektedir. Ve bütün bunların esas sebebi kapitalistlerin süper kârlarından başka bir şey değildir.”

(soL - Dış Haberler)