NATO karşıtı uluslararası konferans İstanbul'da yapıldı

Türkiye Komünist Partisi'nin “İnsanlık NATO'yu yenecek” başlığıyla İstanbul'da düzenlediği uluslararası konferans, Belçika Emek Partisi, İspanya Halklarının Komünist Partisi, Macaristan Komünist İşçi Partisi, Portekiz Komünist Partisi ve Yunanistan Komünist Partisi'nin katılımıyla tamamlandı.

Türkiye Komünist Partisi, Türkiye'ye NATO askerlerinin gelmesi ve Patriot füzeleri yerleştirilmesine ilişkin bugün İstanbul'da “İnsanlık NATO'yu yenecek” başlıklı uluslararası konferans düzenledi. Toplantıya NATO üyesi ülkelerde örgütlü Belçika Emek Partisi, İspanya Halklarının Komünist Partisi, Macaristan Komünist İşçi Partisi, Portekiz Komünist Partisi, Yunanistan Komünist Partisi katıldı. Konferansa ayrıca Barış Derneği ve Dünya Barış Konseyi temsilcileri de katıldı. Luxemburg Komünist Partisi, Yeni Yugoslavya Komünist Partisi ve Alman Barış Hareketi destek mesajı yolladılar.

Türkiye Komünist Partisi düzenlediği uluslararası konferans ile Ankara Güvenpark'ta Suriye sınırına Patriotların yerleştirilmesine karşı başlayan nöbet ve İskenderun Limanı'na gelen Patriotlara ve askerlere karşı yapılan eylemlerle ivme kazanan NATO karşıtı mücadelesine uluslararası boyutta değerlendirdi.

Açılış konuşmasını TKP Dış Büro adına yapan Kaya Tokmakçıoğlu, neden uluslararası konferans düzenlediklerini şöyle anlattı:

“NATO karşıtı eylemler yaptık, Güven Park'ta nöbet başlattık, İskenderun Limanı'na Patriotlar gelirken yine oradaydık. Kendi ülkemizde NATO'yu ne kadar istemiyorsak, başka ülkelerde de istemiyoruz. NATO dünyanın her coğrafyasında emperyalist müdahale yapıyor. Bu konferans NATO'nun ülkemizdeki işgalini yükselttiği bir dönemde yapılıyor. Enternasyonalizm ile antiemperyalizm bir araya geliyor. Ortak mücadele ve daha çok ses yükseltmemiz çok önemli. Burada ayrıntılı her ülke mücadelesini anlatacak.”

Tokmakçıoğlu, iki gündür süren barış konferansının dışa açık bölümüne gelen herkese teşekkür etti.

“NATO sermayenin uluslararası terör örgütüdür”
Türkiye Komünist Partisi adına konuşan Kemal Okuyan, bu toplantının NATO ile ilgili düzenledikleri ilk toplantı olmadığını, olayların arka planını, gerçek yüzünü, sağlıklı bir değerlendirme yapmak gerektiğini ancak Türkiye'de bundan kaçınıldığını, defalarca NATO karşıtı mücadelenin olmasını anlatmak zorunda kaldıklarını söyledi. Okuyan NATO neden komünistlerin mücadelesinde önemli bir yerde duruyor sorusunun yanıtı verilmeden “Kahrolsun NATO” demenin bir manası olmadığını vurguladı. NATO'nun sadece militarist bir örgüte indirgemenin eksik olacağına değinen Okuyan, NATO'nun sermayenin uluslararası terör örgütü olduğunu, sınıfsal yönünü vurgulamanın çok önemli olduğunu belirtti. Okuyan konuşmasını şöyle sürdürdü:

“NATO'nun bütün toplantılarının altında, uluslararası sermayenin egemenliğini güçlendirmek. Böyle bir tanım NATO'yu dışsal düşman olmaktan çıkarıyor. Biz bütün sorumluluğu ABD'ye havale edip, Türkiye sermayesini aklayamayız. Bütün ülke sermayeleri gibi Türkiye sermayesi de dünya halklarının başına örülen çoraptan sorumludur.”

“Sınıf mücadelelerinin keskinleşeceği bir dönem başlıyor”
Haritaya bakıldığında dünyanın yarısında NATO'nun olduğunu, ve Türkiye'de 24 üssün olduğunu hatırlatan Okuyan NATO'nun daha ziyade insanların aklını işgal ettiğini söyledi. “NATO büyüyüp genişliyorsa, dünya da sınıf mücadelesi yükselecek ve keskinleşecektir” diyen Okuyan, son dönemde Türkiye'de tarihle hesaplaşılmasına dikkat çekti. Darbeler ve siyasi cinayetler tartışılırken NATO 'dan bahsedilmemesinin mümkün olmadığını söyleyen Okuyan NATO'nun işlediği cinayetlere, halklara saldırılarına değindi. Okuyan sözlerini “NATO'yu kovamazsanız, ekmeğinizi kazanamazsınız. NATO bu ülkeden gidecek ki Türkiye özgürlüğüne kavuşşun” diyerek son verdi.

“TKP savaş karşıtı insanların duygularına tercüman olmuştur”
Dünya Barış Konseyi'nden Iraklis Tsavdaridis TKP'nin Suriye'de rejim değişikliği aracılığıyla ABD-NATO işbirliğindeki operasyona karşı durduğunu, insanlık tarihinin en büyük savaş makinasından olan NATO'nun asla barışla birlikte düşünülemeyeğini söyleyerek sözlerine başladı. Tsavdaridis şunları söyledi:

“64 yıllık kanlı elleri her türlü diktatörlüğü desteklemiş, her zaman sermayenin planlarını desteklemiştir. Bu konferans Suriye'deki savaşa karşı düzenlenmiştir. Bu da TKP'nin hem uluslararası bir parti olduğunun göstergesidir, hem de TKP savaş karşıtı insanların duygularına tercüman olmuştur.”

Tsavdaridis NATO'nun Yugoslavya, Afganistan, Irak İşgali ve Libya'da bombalamanın içinde yer almasını, emperyalist güçler için yeni yerler anlamına geldiğini ve DBK'nın buralarda her zaman barışın ve insanlığın çıkarlarını desteklediğini anlattı. Türkiye'nin Suriye mücadelesinde diğer üye ülkelerle birlikte öncü rol oynadığını söyleyen Tsavdaridis sözlerini şöyle sürdürdü:

“Suriye'de olaylara bakıp da bunun insan haklarının ihlali olduğunu iddia etmek, bunu iddia edenlerin Suriye'ye müdahale edenler olduğunu gördüğümüzde ortaya çıkan iki yüzlülüktür. İsrail'in Suriye'nin demokratikleşmesini istiyor olması aklımızın sınırlarını zorlamaktadır. Bugün emperyalist saldırganlığa karşı verilen mücadele işçilerin mücadelesinden, dünya halklarının mücadelesinden ayrı tutulamaz. Biz antiemperyalist mücadelenin hem savaşlara karşı hem de savaşları ortaya çıkaran nedenlere karşı mücadele etmesini istiyoruz. Somali, Mali ve Suriye'de savaşan güçler aynıdır.”

Hatay'da yapılan Barış Konferansına katıldıkları için onur duyduğunu söyleyen Tsavdaridis, Hatay halkının savaşa karşı olduğunu, Türkiye Barış Derneği'nin Hatay halkıyla geniş bir örgütlülük sağladığını ve TBD üyleri olmasından gurur duyduklarını dile getirdi. Tsavdaridis Suriye'de emperyalist müdahalenin durdurulması ve NATO'ya karşı mücadele taleplerini dile getirerek sözlerine son verdi.

Yunanistan Komünist Partisi adına konuşan Elisseos Vagenas şunları belirtti:

"YKP, Yunanistan’da burjuva sınıfının NATO ile ilgili yaydığı ideolojik yapıları yok etmeyi de hedeflemektedir örneğin, hem NATO’nun hem de AB'nin, Türkiye ile askeri bir çatışmanın önüne geçmek için güvenliğe ve barışa katkı sunduğunu, böylelikle de Yunanistan’ın, NATO ve AB üyeliği sayesinde, sözde “ulusal meseleler” konusunda “müzakerelerde güçlü bir avantaja” sahip olduğunu söylüyorlar.
YKP, yukarıda sıralanan argümanları maddi bir biçimde çürütmekte ve halka, NATO ve AB’nin, halkın çıkarları için “güvenli bir liman” olmadığını, aksine ülkenin bu emperyalist birliklere girmesi yoluyla yerel sermayenin karlılığını güvence altına almak isteyen plütokrasi için bir liman olduğunu göstermektedir. Tam tersine, NATO ve AB, sadece Yunan halkı değil diğer halklar için de emperyalist çelişkilerin, müdahalelerin, savaşların ve akıtılan kanın kaynağıdır.

Aslında, Güneydoğu Akdeniz’deki gelişmeler, derin ve patlamaya hazır olup, emekçi halkların yaşamı için çok büyük sonuçlarla birlikte oldukça tehlikeli bir durum teşkil etmekte ve kapitalizm-kriz-savaş ilişkisini sürekli ortaya sermektedir.
Bu barbarlığa bir son verecek olan ve vermesi gerekense halklardır! Ülkelerimizin, yalnızca işçi sınıfı iktidarıyla mümkün olacak şekilde emperyalist planlardan, emperyalist savaştan ve emperyalist birliklerden çekilmesi için mücadele etmesi gereken onlardır. Bugün, iki dünya savaşı ve onlarca yerel ve bölgesel savaşın ardından, halkların, ilk defa Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ortaya çıkan “ya Sosyalizm ya Barbarlık” ikilemine vereceği yanıt, kayıtsız şartsız sosyalizm olmalıdır!"

İspanya Halklarının Komünist Partisi adına konuşan Astor Garcia şunları belirtti:

"Sorun yalnızca emperyalizmin araçlarından biri olarak NATO’nun varlığında değil, aynı zamanda da onu oluşturan, çeşitli faktörlere göre emperyalist piramit içinde çeşitli bölgeleri işgal eden ve kendi jeo-stratejik çıkarları kimi zaman eşgüdümlü uluslararası operasyonlar gerektiren emperyalist güçlerde aranmalıdır. Bu eşgüdümlü uluslararası operasyonlar kimi zaman NATO, kimi zaman AB çatısı altında gerçekleşmekte, kimi zamansa “yerel operasyonlar” olarak görülmekte ve bu güçlerden biri tarafından öncülük edilen eylemler diğer ülkeler tarafından desteklenmektedir.

Her ne türden olursa olsun bu emperyalist ortaklıklar elbette, farklı güçlerin kendi çıkarlarının çakışmasıyla oluşan iç çatışmalar da içermektedir, ancak bu tür çatışmalar bu üyeleri bir araya getiren unsurlar, yani onların proleterya, halk ve sosyalizm – komünizm karşısındaki sınıfsal konumları sayesinde hafiflemektedir.

Bu yüzden PCPE’nin NATO karşıtı mücadelenin her türden emperyalist ortaklığa karşı daha genel bir çerçeve içine oturtulması gerektiği konusunda şüphesi yoktur çünkü farklı biçimlerde ama eşgüdümlü olarak yürüyen bu ortaklıklar dünyanın geniş kesimlerinde tekelci çıkarları güçlendirmekte ve desteklemektedir."

Lüksemburg Komünist Partisi adına yapılan konuşmada şunlar belirtildi:

"Lüksemburg Komünist Partisi, savaş tehlikesine kalıcı bir biçimde engel olma adına uluslararası çerçevede güçlü bir barış hareketi geliştirmenin, acil bir ihtiyaç olduğu yönündeki tutumunun altını çizer. Kalıcı barışın, dünyada kapitalizmin egemenliğini sürdürdüğü koşullarda imkânsız olduğu görüşünde ısrarlıyız. Yalnızca insanın insan tarafından sömürülmesine bir son verilmesi, temel üretim araçlarında özel mülkiyetin kaldırılması, dünyadaki bütün halkların barış içinde bir arada yaşamasının koşullarını yaratabilir.
Bu ruhla LKP, eylemlerini ulusal ve uluslararası düzeyde büyüterek devam edecektir. Uluslararası ölçekte başarılı bir çalışma ise, ancak bütün dünya komünist ve işçi partilerinin yakın işbirliği ile mümkün olabilir."

Macaristan Komünist İşçi Partisi adına konuşan Gabor Benyovzsky, şunları belirtti:

"İşçi Partisi, komünist partilerin uluslararası ortak eylemliliğinin çok elzem olduğunu düşünüyor. Daha fazla ortak protestoya ihtiyacımız var! Gençliğimizi de işe katarak, birbirimizin etkinliklerine daha sık katılmalıyız. Amerika karşıtı duruşu daha da güçlendirmeliyiz.
Aynı zamanda, savaşların ve NATO’nun kapitalizmin sonuçları olduğunu göstermemiz gerekiyor. Eğer barış istiyorsak, kapitalist düzeni yıkmak zorundayız.

Hep beraber, genç kuşakların, askeri gerilimin sürekli arttığını ve durumun bizi bir dünya savaşı ile tehdit ettiğini fark etmesini sağlamalıyız. Bunun engellenmesi bütün halkların çıkarınadır."

Belçika Emek Partisi adına konuşan Mario Franssen şunları belirtti:

"PTB, savaş ve NATO karşıtlığında doğru bir çizgiye sahip diğer organizasyonların eylemlerini ve faaliyetlerini de desteklemektedir. PTB gençlik hareketi, Comace, birçok defa, barış aktivistlerinin illegal yolla NATO yerleşkesine ve ABD askeri üslerine girdiği “NATO, oyun bitti” ve “Bomba saptama” gibi “Barış Eylemi” olarak adlandırılan sivil itaatsizlik eylemlerine katıldı. Her defasında polis şiddeti ile karşılaştılar ve hukuki işkence ile tehdit edildiler."

Portekiz Komünist Partisi adına konuşan Luis Carapinha şunları belirtti:

"Portekiz’de aynı amacı paylaşan tüm örgütlere açık olan geniş kapsamlı barış hareketinin organize ettiği “Barışa Evet, Savaşa Hayır” kampanyasını çok önemsiyoruz. Bu ortak amaçlar şöyle sıralanabilir: Portekiz halkının NATO zirvesine ve savaş çığırtkanlığına karşı duruşunu ortaya koymak hükümetten NATO’nun askeri faaliyetlerine katılan Portekiz güçlerini geri çekmesini ve ulusal topraklardaki yabancı askeri üslerin ve NATO tesislerinin kapatılmasını talep etmek NATO’nun tasfiyesini talep etmek silahsızlanma, nükleer silahların ve kitle imha silahlarının yok edilmesi konusunda taleplerin dile getirilmesi Portekizli yetkililerin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Portekiz Cumhuriyeti Anayasası ilkelerine, uluslararası hukuka, egemenliğe ve halkların eşitliğine saygı göstermesini istemek."

"AKP teröristleri beslemenin ve silahlandırmanın hesabını verecek"
Barış Derneği adına konuşan Aydemir Güler, Patriotların Türkiye'ye yerleştirilmesi ile TBMM'nin NATO'nun bir dairesi işlevini gördüğünü, MHP ve CHP'nin görüşlerinin AKP hükümetinden pek farklı olmadığını söyledi. BDP'nin ise gündeminde Patirotların olmadığını, bir şey yokmuş gibi davranınca gayri meşruluğu kapatacaklarını sandıklarına değinen Güler asker sayısının binleri geçtiğini, Türkiye'ye işgal gücü geldiğini söyledi. Arap Baharıyla politik İslam’ın emperyalizmin taşeronu haline geldiğini anlatan Güler, Suriye sürecinde Türkiye'nin bir haydut devlete dönüştüğünü, komsu ülkesiyle sınırları kaldırdığını, teröristleri besleyip, silahlandırdığını ve AKP'nin bunun hesabını muhakkak vereceğini belirtti.

“Nisan ayı sonunda güçlü bir şekilde Hatay'dayız”
Aydemir Güler medya ve buna karşı mücadele etmeyenlerin hükümet kadar sorumlu olduğunu söyledi ve “Suriye'nin geleceğine Suriye halkı karar verir. Bugün görülmekteki Suriye halkı direnmektedir. Türkiye halkında da dayanışma görülmektedir. Bu dayanışmayı yaygınlaştırmak ilericilerin baş görevidir. Barış Derneği olarak da bu mücadelenin içinde yer aldık. Kasım'da konferans düzenledik. Ancak süreklilik tesis etmemiz gerektiği açıktır. Nisan ayının sonunda Türkiye kalabalık ve son derece ses getiren bir güce sahne olacak. İstanbul'da buluşup Hatay'a gideceğiz. Nisan ayının sonunda emperyalizmin korosunu susturacak bir ses örgütleyeceğiz. O ses diyecek ki kahrolsun emperyalizm, yaşasın barış” diyerek sözlerini bitirdi.

Sonuç bildirgesi
Güler'in konuşmasının ardından Kaya Tokmakçıoğlu konferansın sonuç bildirgesini okudu. Bildirge şu şekilde:

2-3 Şubat 2013 tarihlerinde İstanbul’da “Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da NATO barbarlığına karşı mücadele” toplantısına katılan komünist partiler ve işçi partileri, barış ve adalet için mücadele eden tüm ilerici güçleri aşağıdaki ortak metni imzalamaya ve paylaşmaya çağırmaktadır.

Emperyalistler, NATO’nun sözde Sovyetler Birliği tehdidine karşı bir savunma gücü olarak var olduğu yalanını utanmaksızın söylemekteydiler. Ancak, NATO’nun bu görevi, Sosyalist Blok’un çözülmesinin ardından da son bulmadı. Aksine, emperyalizmin bu savaş makinesi, daha fazla üye ülke ve operasyon bölgesiyle, dünya çapındaki askeri üs ağında silah yarışını, yeni silah yatırımlarını ve askeri harcamaları teşvik etmektedir. Afganistan’dan Libya’ya geniş bir coğrafyada birçok askeri operasyon yürüten NATO, bugün tüm dünyada barış için çok daha büyük bir tehdit haline gelmiştir. NATO üyesi ülkelerde mücadele veren komünist partiler ve işçi partileri olarak bizler, bu koşullar altında NATO’ya karşı verilecek kararlı ve militan bir mücadelenin yalnızca önemli olmadığını, buna eskisinden çok daha ivedilikle ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyoruz.

ABD, bugün gerek NATO’da gerekse küresel emperyalist sistem içerisinde en büyük güç olarak başrolü oynamaktadır. Ancak NATO’nun komutası, her bir üye ülkenin burjuva sınıfının sahip olduğu siyasi, askeri ve ekonomik güç temelinde şekillendirilmektedir. NATO içerisindeki tek egemenlik, ABD ve Avrupa emperyalist güçlerinin denetlemekte olduğu sermayenin egemenliğidir. Bizler, halkların kurtuluşu ve sosyal, ekonomik, demokratik ve ulusal hakları için verilecek mücadelenin, kapitalizme karşı verilecek mücadeleden ayrılamayacağını söylüyoruz.

NATO, kuruluşundan bu yana devrimci hareketlere, işçi sınıfı örgütlerine ve toplumların ilerici kesimlerine karşı gizli operasyonlar yürütegelmiştir. Sayısız bombalama olayının, siyasi suikastın ve yıkım tekniklerinin arkasında, Gladyo olarak bilinen gizli NATO operasyonu vardır. Bu gizli operasyonların yanı sıra NATO, medya manipülasyonu, STK faaliyetlerinin finansmanı ve üniversitelerdeki araştırma programları vb. yoluyla emperyalist çıkarlar doğrultusunda aleni propaganda yürütmektedir. NATO’nun, hangi şekilde oluşturulmuş olursa olsun, işçi sınıfına, halklara ve ilerici örgütlere karşı derin bir düşmanlık ve anti-komünizm ile yürütülen, tüm gizli operasyon ve aleni halkla ilişkiler faaliyeti girişimlerini kınıyoruz.

“Kapitalizm ve emperyalizmin üç ileri karakolu” olan ABD-NATO ve AB, sermayenin gücünü sağlamak adına farklı yol ve araçları kullanarak işbirliği içerisinde çalışmaktadır. Yöntem ve araçlardaki farklılıklar, tüm bunların en nihayetinde halkların çıkarlarına tamamen ters olan aynı sistemin, emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiği gerçeğini değiştirmemektedir. AB’nin askeri yapısı, NATO ile telaffuz edilmektedir. Bizler, NATO karşıtı gerçek bir mücadelenin, tüm diğer emperyalist örgütlerin ve birliklerin de kararlı bir reddini zorunlu kıldığını ifade ediyoruz.

NATO, 1990’ların başından bu yana müdahale alanını genişletmiştir. 1992 yılındaki Roma Zirvesi’nde ve 1999’da Washington’da NATO, tüm dünyada silahlı müdahale gerçekleştirebilmesinin önünü açan yeni bir doktrini kabul etmiştir. NATO saldırganlığının yeni coğrafyalara yayılmasını meşrulaştırmak için “terörle mücadele” ve “demokrasiyi tesis etme” gibi bahaneler kullanılmıştır. Yugoslavya’ya karşı yürütülen acımasız savaş ve Afganistan’a yapılan kanlı müdahale, bu yeni doktrinin pratik sonuçlarının ilk örnekleridir. NATO, yine aynı bağlamda yeni ortaklar edinmek üzere “Barış Ortaklığı” gibi programlar geliştirmiştir. Bizler, NATO’nun dağılması ve tüm halkların NATO’dan ve emperyalist birliklerden ayrılma ve çekilmeye karar verme hakkı için NATO yayılmacılığının, müdahalelerinin ve saldırganlığının tüm biçimlerine karşı mücadele etme kararlılığımızı ilan ediyoruz.

Kapitalizmin yapısal krizinin derinleşmesiyle göze çarpan uluslararası bir bağlamda, egemenlik ve yaşama hakkına karşı artan anti-demokratik tehdit ve saldırılarla yoğunlaşan işçilerin ve halkların sömürüsü, savaş ve saldırganlığın emperyalizmin ekonomik ve jeo-stratejik tahakküm araçları olmaya devam ettiğini göstermektedir.

Ancak, emperyalizmin bu yükselişi, çok çeşitli mücadele biçimleriyle, emperyalizm tarafından maruz bırakıldıkları saldırılara, işgallere ve savaşlara cesaretle karşı duran halkların direnişiyle karşılaşmaktadır.

Halkların barış mücadelesine, büyük emperyalist güçlerin, kendi sistemlerinin derin çelişki ve krizlerinin üstesinden zorla ve şiddetle gelmeye çalışan yönetici sınıfları tarafından birçok darbe indirilmiştir.

Orta Doğu ve Afrika’da emperyalist işgale, saldırganlığa ve müdahaleye direnen halklarla dayanışma duygularımızı ifade ederken, emperyalist saldırganlık ve savaşlara, sözde füze kalkanına, yabancı askeri üslere, ülkelerimizin askeri güçlerinin başka ülkelere ve halklara karşı yürütülen emperyalist saldırılara katılmasına karşı, barışı ve NATO karşıtı hareketi güçlendirme ve genişletme, anti-emperyalist cepheyi büyütme kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

NATO, son dönemde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hükümetleri devirip emperyalizmin çıkarlarına en iyi hizmet edenleriyle değiştirmenin emperyalist aracı haline gelmiştir. Libya’da Muammer Kaddafi’nin linç edilmesine ve Libya’nın emperyalistlerce yağmalanmasının önünün açılmasına neden olan acımasız katliam, bugün insanlık tarihinde aşağılık bir kara leke olarak yerini almıştır. Fransa’nın, diğer kimi NATO üyesi ülkelerin katılımı ve onayıyla Mali’de yürütmekte olduğu askeri müdahale, NATO’nun Libya’ya karşı savaşıyla devamlılık arz etmektedir.

NATO, aynı kanlı senaryoyu Suriye’de de gerçekleştirmek için uğraşmaktadır. Emperyalistler ve bölgedeki müşteri devletler, krizin başlangıcından bu yana silahlı muhalefeti desteklemekte, onlara finansman ve silah sağlamaktadır. NATO’nun paralı askerlerinin gücü Suriye rejimini yenmeye yetmediği için NATO, çatışmalara doğrudan müdahale etmeye hazırdır. Patriot füzelerinin Türkiye-Suriye sınırına yerleştirilmesi, bölgedeki barış ve halkların egemenliği için gerçek bir tehdit oluşturmaktadır. Bu yolla Türkiye, yalnızca Suriye için değil, emperyalistler tarafından devamlı olarak sindirilen İran için de doğrudan bir tehdit haline gelmiştir. Bu bağlamda, NATO’nun Suriye ve İran’a karşı yürüttüğü tüm eylem biçimlerini kınıyoruz. Suriye’nin geleceğine karar verme hakkı, yalnızca Suriye halkına aittir. Suriye halkıyla tam dayanışma içerisinde, bölgedeki emperyalist planlara karşı savaşmayı sürdüreceğimizi ilan ediyoruz.

(soL - İstanbul)