Belçika barış örgütü temsilcisi: 'Yüzyılın en büyük insanlık faciası'

Türkiyeli yazar Bahar Kimyongür’ün, 21 Kasım’da İtalya’da gözaltına alınması nedeniyle, Brüksel İtalya Konsolosluğu önünde yapılan protesto eylemi sonrasında Belçika barış örgütü INTAL’in üyelerinden Marc-Antoon De Schryver ile Bahar Kimyongür ve Suriye Savaşı hakkında görüştük.

soL Belçika 

Bahar Kimyongür’ün, 21 Kasım’da İtalya’da gözaltına alınması nedeniyle, Brüksel İtalya Konsolosluğu önünde yapılan protesto eylemi sonrasında Belçika barış örgütü INTAL’in üyelerinden Marc-Antoon De Schryver ile Bahar Kimyongür ve Suriye Savaşı hakkında röportaj yaptık. SB: Bahar Kimyongür, 21 Kasım’da İtalya’da, bir kez daha yurtdışında gözaltına alındı. Geçmişte de Hollanda ve Belçika’da son olarak da Haziran 2013 tarihinde İspanya’da gözaltına alınmıştı. Her seferinde Bahar’ın suçsuz olduğu kanıtlandı. Sizce Interpol buna neden devam ediyor? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve bu açıdan bakınca, Bahar’ın gittiği her ülkede gözaltına alınacağı sonucu çıkabilir mi? Marc-Antoon De Schryver: Hukukçu değilim. Bu nedenle Interpol’ün nasıl çalıştığına dair teknik detayları tam olarak bilemiyorum. Fakat elbette biliyorum ki Türkiye Devleti gözaltı kararını gönderdiği için Bahar farklı ülkelerde gözaltına alındı. Türkiye’nin gözaltı kararı tamamen saçmalık ve politik bir karar. Çünkü Bahar hiçbir suç işlemedi. Türkiye Devleti, Türkiye ve Suriye’deki politikalarına dair eleştirilere katlanamıyor, problem buradan kaynaklanıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil, ancak özellikle Belçika Devleti vatandaşları olarak, bu oyunda suç ortağı olduğu için kendi devletimize aşırı miktarda kızgınız. Bahar Kimyongür Belçika vatandaşı ve Belçika kendi vatandaşını korumadı. Hatta Türkiye ile birlikte çalıştı ve onun gözaltına alınması için Türkiye’ye yardım etti. Bu kanıtlandı. 2006 yılında Bahar Hollanda’da gözaltına alındı ve bu olay Belçika Devleti’nin Hollanda’yı bilgilendirmesi ve “o geliyor” demesi sonrasında oldu. Çünkü onun Belçika’da gözaltına alınıp Türkiye’ye gönderilmesi mümkün değil. Türkiye’nin Bahar’ı gittiği her yerde gözaltına aldırmaya çalışmasını kabul etmek ve Türkiye’ye yardım etmek yerine aktif olarak kendi vatandaşının ifade özgürlüğünü korumalıydı. Aynı zamanda Türkiye’nin bu uluslar arası gözaltı kararını iptal etmesini istemeliydiler. S.B.: Belçika geçmişte Bahar’ın Türkiye’ye geri gönderilmesine izin vermemişti. M.S.: Evet onaylamadı, bu bir hukukçuya sorulmalı, ancak sanıyorum ki Belçika Devleti’nin hukuki olarak kendi vatandaşını Türkiye’ye iade imkanı bulunmuyor. Bu nedenle Belçika Bahar’ı iade etmedi. Fakat Belçika, bizim ülkemiz, kendi mahkemelerinde ve kendi nedenleriyle onu mahkum etmek amacıyla yargıladı. Çünkü Belçika hukukuna göre, Belçika’nın terörizm karşıtı diye adlandırılan özgürlük karşıtı hukuk kuralları kapsamında, hakim Bahar’ın terör örgütü üyesi olduğunu belirtti, ki bu tamamen yanlış. Bir süre hapiste kalmasının ardından ve birçok işlemden sonra suçsuz olduğu tamamen kanıtlandı. Bu noktada ortaya başka bir konu çıkıyor, o da Türkiye’nin Bahar’ı teslim almak istemesi ve Belçika’nın bunu engellemek için hiçbir şey yapmayışı. Hatta aksine Türkiye’ye tutuklamada yardımcı oluşu, ki bu kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle biraz önce eylemde “Belçika da suç ortağı” diye bağırdık. S.B.: Bahar birkaç gün önce de geçmişteki ile aynı nedenden gözaltına alındı değil mi? M.S.: Evet evet. Bahar İspanya’da aynı nedenle gözaltına alınmıştı ve sanıyorum ki Hollanda’da gözaltına alınması da aynı nedenleydi. Türkiye’nin gözaltı kararını Interpol’e göndermesi nedeniyle üç defa gözaltına alındı ve bunun nedeni Türkiye Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği Parlamentosu’nu ziyarete geldiğinde Bahar’ın onu pankart açarak protesto etmesiydi. Ki bu bir suç değil, bu suç olmamalı. Belki bu Türkiye’de bir suçtur. Tekrar ediyorum. Belçika Devleti onu Türkiye’ye iade edemez. Çünkü o Belçika vatandaşı. Problem ise onların Bahar’ı gerektiği gibi korumamaları ve Türkiye’yi bu kararı iptal etmeye zorlamamalarıdır. Çünkü Belçika vatandaşı olan bir kişi dünyada özgürce dolaşamıyor ve ülke sınırları içerisine hapsolmuş durumda. O sadece Belçika’da güvende. Ne zaman ki bu ülkeyi terk etse, anında gözaltına alınabilir. Bizim devletimiz onu korumak için bu duruma karşı daha çok ve aktif olarak çalışmalı.  S.B.: Bahar’ın sözcüsü olduğu CIS (Comité contre l’ingérence en Syrie - Suriye’ye Müdahale Karşıtı Komite) Suriye Savaşı ile yakından ilgileniyor ve onların bu konuya dair bazı araştırmaları ve makaleleri bulunuyor. Belçika’da faaliyet gösteren kurumunuz INTAL’in de Suriye Savaşı ile yakından ilgilendiğini biliyoruz. INTAL hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz? INTAL nedir? Kendinizi bu savaşın neresinde konumlandırıyorsunuz? M.S.: Öncelikle belirtmek isterim ki Bahar’ı tanıyorum, o çok iyi çalışır ve onun Suriye ilgili araştırmalarını ve çalışmalarını çok değerli buluyorum. Bunlar bizim için çok yararlı. Sıklıkla birlikte mitinglere katılırız. Ayrıca konferanslarımızdan birine konuşmacı olarak da davet ettik. Biz ona değer veriyoruz. INTAL hakkında konuşmak gerekirse… INTAL uluslar arası dayanışma için Belçikalı bir hareket, dünyadaki insanların bağımsızlığı ve onların sağlık hakları üzerine çalışan ve bunu koruma amacında olan bir hareket. Sağlık için haklar. Sağlıklı bir şekilde yaşamaya oldukça politik bir açıdan yaklaşıyoruz. Bu sadece sağlık hizmeti hakkıyla alakalı değil, bu sağlıklı yaşama hakkı. Bu şu demek oluyor, sağlıklı bir çevrede yaşamak, kabul edilebilir bir işe sahip olmak… Sonuç olarak biz başka ülkelerdeki bu haklar için mücadele eden hareketlerle, güneyde egemenlik mücadelesi veren ülkelerle birlikte çalışıyoruz, özellikle Batı’dan gelen müdahalelere karşı. Pratik olarak yaptığımız şey Belçika’da çalışma yürütmek. Bizim öncelikli hedefimiz kendi ülkemizin politikasını değiştirmek. Belçika Devleti NATO’nun, Avrupa Birliği’nin emperyalist politikalarında sorumluluk sahibi ve biz dayanışmak istiyorsak öncelikle kendi ülkemizi değiştirmeliyiz. Bizler ABD’nin, Fransa’nın ve İngiltere’nin ortaklarıyız. Biz bunun değişmesini istiyoruz, biz Belçika’nın bu pozisyonuna nüfuz etmek istiyoruz. Suriye bu konuda mükemmel bir örnek. Çünkü bizim Suriye’de savunduğumuz şey şu: Emperyalizme ve dış müdahaleye karşı Suriye bağımsızlığını ve Suriye’yi savunmak. Çünkü Türkiye de dahil olmak üzere NATO üyeleri -tabii ki ABD, Fransa ve İngiltere de buna dahil- ve bizim müttefiklerimiz (benim değil, ülkenin müttefikleri) Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün de buna dahil. Suriye ile ilgili pozisyonumuz bu. Suriye’nin geleceği hakkında karar verme hakkına sahip olanlar sadece Suriye halkı. Otuz aydır, iki buçuk yıl oldu, Suriyeli insanlar saldırganlık ve Batının agresiflik savaşının kurbanı. S.B.: Türkiye'de AKP'nin savaş suçu işleyip işlemediği tartışılıyor. Suriye, Türkiye'yi BM'ye şikayet ediyor. Suriye'de muhalif gruplardan Ulusal Koordinasyon Komitesi'nin yurtdışındaki Genel Koordinatörü Heysem El Menna, Başbakan Erdoğan hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde dava açıyor. Rusya da çeşitli başlıklarda AKP hükümetini suçluyor. Ayrıca Türkiye’den Barış Derneği ve Adalet için Hukukçular’ın Suriye’deki savaş suçlarına dair geniş kapsamlı bir rapor hazırlığında olduğu biliniyor. Bu konu Avrupa gündemine nasıl taşınabilir? M.S.: Bu çok önemli, ancak aynı zamanda da çok zor bir soru benim için. Çünkü bu gerçekten taktiksel bir soru. Bizim bunun hakkında, bu soruya cevap vermek için, kendi kurumlarımız içerisinde konuşmamız gerek. Özellikle sorunun son kısmı ile ilgili, Avrupa gündemi hakkında. Ancak benim söyleyebileceğim şey, çok genel olarak şu ki, 30 aydır Suriye Savaşı hakkındaki gerçeği ve Avrupa ülkelerinin, Suudi Arabistan’ın, Türkiye’nin ve ABD’nin bu savaştaki rolünü anlatmak için çalışıyoruz. Bu çok önemli. Çünkü Belçika veya Avrupa’da da Suriye mağdur durumda büyük medya savaşının, yalanların, savaş propagandasının içinde olduğu için mağdur durumda. İlk adım olarak gerçeği anlatarak ve Türkiye’nin bu savaş suçlarındaki sorumluluğunu duyurarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. S.B.: Burada, Belçika özelinde gördüğümüz şu ki insanların Suriye’deki savaş ve savaş suçları hakkında kapsamlı bilgileri yok. Bu konuda ne yapabiliriz? M.S.: Evet, ne yazık ki bu doğru. Çünkü medya Suriye müdahalesini, savaşı ve müdahaleyi pazarlama amacı güden propaganda makinesinin tamamen bir parçası. Bunu değiştirebilecek büyülü bir güç yok. Bu nedenle bu, uzun zaman ve çok sabır gerektiren bir “aksi yönde bilgilendirme” mücadelesi. Bu çok zor ancak bize yardımcı olan şey hakkında bir örnek vermek gerekirse Barış Derneği’nin Antakya’da düzenlediği Barış Konferansı’ndan bahsetmek isterim. Çünkü ben Antakya’ya gittim ve Antakya’da yaşayan, cihat için savaşan insanlar tarafından mağdur edilen ve Türkiye’nin buna izin verdiğini –ki bu oradaki hayatı tamamen mahvediyor- gören mağdur insanlarla konuşabildim. Bunların hepsi bu savaşta Türkiye’nin rolünü gösteriyordu. Bu benim için çok iyiydi. Çünkü geri döndüğümde birçok insan orada neler gördüğümü merak ediyordu. Böylece ben bütün gördüklerim ve şahit olduklarım hakkında yazabildim. Yani bu konferans benim küçük yolumda bana yardımcı oldu. Çünkü buraya geldiğimde gördüğüm gerçekleri anlattım ve bu sayede insanları Suriye konusunu düşünmeye ve fikirlerini değiştirmeye yöneltme şansım oldu. Gerçeğin böyle bütün küçük parçaları bir araya geldiğinde, bunun insanların düşünmeye ve fikirlerini değiştirmeye başladığını ve bunun savaş tacirlerini bozguna uğratmaya katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Yavaş yavaş gerçek ortaya çıktı ve insanlar şüphe etmeye ve fikirlerini değiştirmeye başladılar. Sonuç olarak bu yaz Fransa, Belçika, İngiltere, ABD ve muhtemelen Türkiye’de de insanların büyük çoğunluğu Suriye’ye saldırıya karşıydılar. Tabii ki devam etmek zorundayız. Sonuçta savaşın bitmediği çok açık, gittikçe belirginleşiyor ve gündem hala Suriye’yi istikrarsızlaştırmak. S.B.: Henüz hazırlık aşamasında olan Savaş Suçları Raporu’nda Suriye’yi mahveden birçok suça yer verilecek. Ancak Suriye'de açık bir yabancı askeri müdahale ve Baas'ın şiddet yoluyla devrilmesi seçenekleri en azından ötelendi. Ama Suriye büyük bir yıkıma uğramış durumda. Suriye eski günlerine dönebilecek mi? M.S.: Evet, dış müdahale şimdilik ertelenmiş gibi görünüyor. Ancak Suriye’nin eski günlerine dönmesi imkansız, çünkü tarih her şeyi değiştiriyor. Ancak tabii ki de Suriye’nin durgun günlerine dönmesini umuyorum. Özellikle umuyorum ki şiddet karşıtlığı için bir çözüm var. İnanıyoruz ki gelecekteki yol devletlerin uzlaşması için müzakereler olacak. Çünkü bu uluslar arası bir savaş. Cenevre’deki Barış Konferansı bu yönde olmak zorunda. Suriye Devleti gitmek için gönüllü, bu şiddete başvurmadan muhaliflik yapan Ulusal Koordinasyon Komitesi’nin yurtdışındaki genel koordinatörü Heysem El Menna’nın da bulunduğu yer. Bir kereliğine şiddet olmadan muhalefet etmek… Suriye felaketi belki de 21. Yüzyılın en büyük insanlık faciasıdır. 2 milyon kişi Suriye dışında, 5 milyon kişi Suriye içinde toplamda 7 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. 3 hafta önce Heysem El Menna’yı INTAL’e davet ettik ve onunla konuştuk. Bize çoğu genç 600.000 kişinin sakat kaldığını, altyapıya verilen zararın 350 milyar dolar olduğunu ve bu rakamlar belki de Belçika’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki kayıplardan daha da fazla olduğunu anlattı. Bu akıl almaz bir şey, çok üzücü. Ben birçok Suriyeli tanıyorum. Suriye kültürel ve sosyal olarak güzel bir ülkeydi. Diğer ülke ve bölgelerle karşılaştırdığınızda çok gelişmiş bir ülkeydi. Şimdiyse hepsi yok edildi. Özellikle, şimdi bir Belçikalı ve INTAL’in bir üyesi olarak konuşuyorum. Belçika da dahil olmak üzere, biz Avrupa Devletlerine gerçekten çok öfkeliyiz. Çünkü onlar bu facianın sorumlularının bir parçası. Neden böyle düşündüğümüzü anlatabilirim, ancak soruya dönmek gerekirse Suriye’nin geleceğinin ne olacağını bilmiyorum. Ancak başka bir açıdan, Suriyeli insanlara, sorunlarını çözeceklerine ve ülkelerini yeniden kuracaklarına gerçekten güveniyorum. Ama ancak biz onları yalnız bırakırsak, biz onların ülkelerini mahvetmeyi bırakırsak bu gerçekleşebiliriz. Suriyeli insanların bağımsızlığını desteklemeliyiz. Batılı ülkeler ortalığı karıştırmayı, müdahale etmeyi, isyancılara silah ve para sağlamayı, gerçek hükümet yerine muhalif oluşumları resmi olarak tanımayı bırakırsa, Suriyelilerin bunların üstesinden geleceğine dair hiç şüphem yok. Daha önce de yaptıkları gibi… Suriyeliler bu güzel ve ilginç ülkeyi, bu sosyal sistemi inşa ettiler. Onlar tam da bu nedenle Batıdan bazı şeyleri almadılar. Bu çok önemli. Bu ayrıca “Neden Suriye saldırıya uğradı?” sorusunu anlamak için de çok önemli. Suriye neden saldırıya uğradı? Çünkü o bağımsız bir ülke. Eğer Suriye’nin birçok avantajı olsaydı ya da yeterince gelişmiş olsaydı da, bu sorunların olması yine olasıydı, çünkü bilirsiniz her zaman sorunlar olur. Eğer ülkeleri yeterince gelişmemişse, Suriyeli insanlar ülkelerinin daha iyi olmasını isteyebilirler. Ve bunu istediler de. Fakat Suriye tamamen bağımsız bir ülkeydi. Mesela Mısır, Sadat’tan itibaren tamamen ABD bağımlısı haline geldi. Suriye Anti-Emperyalist girişimin parçasıydı. Bu nedenle onu katletmek, yok etmek istedik. Bu nedenle öncelikle katletmek istedik. Libya, çünkü bağımsızdı. Irak, çünkü bağımsızdı, bu nedenle onu katletmek istedik. S.B.: Suriye'de yaşananları demokratikleşme, "eski rejimlerin" tasfiyesi vb üstünden okumaya çalışanlar var. Avrupa Solu bu açıdan nasıl bir pozisyonda duruyor? Avrupa Solunda ve Avrupa kamuoyunda bunun emperyalizmin oynadığı bir oyun olduğu algılanıyor mu? M.S.: Bazıları görebiliyor bazıları göremiyorlar. Avrupa Solu olarak genel bir tanımdan mı bahsediyorsunuz? Sanırım ki birtakım özel gruptan bahsetmiyorsunuz. S.B.: Evet, genel olarak Avrupa Solundan bahsediyoruz. M.S.: Gelin, barış hareketinden bahsedelim. Genel olarak sol değil, ancak barış hareketi. Aramızda ayrımlar mevcut, her savaşta olduğu gibi. Libya ve hatta Irak da bile, yani emperyalist bütün savaşlarda aynı ayrım vardı. Problem şu ki, emperyalizm her zaman kendi savaşını “demokrasi savaşı”, “insan hakları savaşı”, “kadınların kurtuluş savaşı”, “diktatöre karşı gelme savaşı” veya “soykırıma karşı savaş” olarak satıyor. Her zaman savaşını güzel bir hikayeyle satıyor. Bu hikayenin resmi versiyonu. Barış hareketinin bir tarafı çok naif, yalanla gerçeği ayırt edemiyor ve hikayeye inanıyor. Barış hareketinin bir diğer tarafıysa (ki biz bu tarafa dahiliz) gerçeği ve yalanları görüyor ve biliyor ki demokrasi veya insan haklarının bu savaşla hiçbir alakası yok. Batının başlattığı her savaş, kaynakları kontrol ve pazara erişimle alakalı. Basitçe, savaş her zaman para ve ekonomik refah için var. Bunu bildiğinizde siz savaş karşıtı oluyorsunuz. Ancak bunu bilmiyorsanız (çünkü siz naifsiniz, çünkü sizin iddialar hakkında gerçekçi analizleriniz yok) böylece kolayca hikayenin resmi versiyonu tarafından kandırılıyorsunuz. Çünkü siz sadece yanlış soruları soruyorsunuz. Barış hareketinin bir tarafının problemi bu. Onlar doğru soruları soramıyorlar, gerçeği çok mecazi bir açıdan görüyorlar. Devlet Başkanını görüyorlar ve onun diktatör olduğunu düşünüyorlar. ABD ve Fransa’ya bakınca, bu ülkelerin diktatöre karşı savaşa girdiğini görüyorlar ve kafaları karışıyor. “Biz aslında savaş istemiyoruz. Ama evet, bu adam kötü. Belki de bu seferlik savaşı desteklemeliyiz.” ve kafaları karışınca aldıkları bu pozisyon tamamen mantık dışı. Sadece savaşa karşı olmak yerine bunu yapıyorlar, ama bu haksız bir savaş, bu savaş yalanlar savaşı, bu savaş kaynaklara ve pazara erişim savaşı. S.B.: Suriye Halkına iletmek istedikleriniz neler? M.S.: Belçika’lı bir hareket olarak INTAL, öncelikle Belçika içinde sorumluluk sahibi. Özellikle Belçikalı insanlar ve Belçika Devleti için mesajımız var. Belki Belçika Devleti’nin neden sorumluluk sahibi olduğunu, neden Suriye’deki trajedinin bir parçası olduğunu kısaca açıklayabilirim. Basitçe üç neden var: Belçika 30 ay boyunca, her zaman ABD, İngiltere ve Fransa’nın politikalarını takip etti. Belçika onların ekonomik yaptırımlarını onayladı. AB’de Suriye halkının temsilcisi olarak gerçek Suriye Devleti’ni değil, Suriye Ulusal Konseyi’ni tanıdı. Onlar Suriye Dostları Birliği’nin parçasıydı. Yanlış kamptaydılar. Ayrıca Belçikalı gençler Belçika’dan Suriye’ye isyancıların yanında savaşmaya gitti. Belçika’da yaşayan cihatçılar. Belçika bu gençleri durdurmalıydı. Ancak onların gitmesine izin verdi. Aynı Türkiye’nin yaptığı gibi. Gerçi Türkiye neredeyse onlara yardım ediyor ve Belçika bunun olmasına izin veriyor. Belçika’nın bunu durdurmak için elinden bir şey gelmediğine inanmıyoruz. Belçika onları durdurmalıydı. Çünkü onlar herkesi gözlüyorlar, onlar Bahar Kimyongür’ün gözaltına alınması için Türkiye’ye yardım edebiliyorlar. Öyleyse neden Belçikalı gençlerin Suriye’ye savaşa gitmesini engelleyemiyorlar? Bu Suriye’ye yardım edebilirdi, çünkü böylece Suriye’de daha az cihatçı olacaktı, bu çözüm olabilirdi. Belçika ayrıca Suudi Arabistan’ın silah satıcısı. Belçika’nın en büyük silah alıcısı Suudi Arabistan. Belçika silahlarının Suudi Arabistan tarafından Suriye’deki isyancılara verildiğine dair rapor var. Ayrıca Belçika’nın askeri ilişkiler de dahil olmak üzere İsrail’le çok iyi ilişkisi var. Silah satışında da. İsrail savaşın başından beri Suriye’yi 5 kere bombaladı. Sonuç olarak bu uluslar arası hukuka tamamen aykırı, ancak biz bunun olmasına öylece izin verdik. Biz silahları satmaya devam ettik. Bu büyük fotoğrafın sadece küçük bir bölümü, bu Belçika’nın sorumluluğunu oluşturuyor. Biz bunun değişmesini istiyoruz. Biz Belçika’nın uluslar arası olarak farklı bir pozisyon almasını istiyoruz. Suriye ile diplomatik ilişkilerini tekrar açmasını, yaptırımlara karşı olmasını istiyoruz. Çünkü bu şekilde tek yaptıkları Suriye halkına zarar vermek. Bu ayrıca Fransa’nın, ABD’nin, Türkiye’nin, İngiltere’nin ve Suriye’deki isyancıların silahlandırılmasındaki rolünü de kapsıyor. Biz Belçika’nın cihatçıların Suriye’ye gidişine son vermesini istiyoruz. Biz ayrıca Belçika’nın silahları Suudi Arabistan’a ulaştırmayı durdurmasını ve Suudi Arabistan’ın Suriye’ye müdahaleyi mümkün olduğunca çabuk sonlandırmasını istiyoruz. Filistin nedeniyle İsrail’e karşı askeri ambargo uygulanmasını istiyoruz, bunu zaten hep istiyorduk, Suriye bir başka neden oldu. Belçika’nın bu savaşın mültecilerine yardım etmesini istiyoruz. Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi mültecilere yardım eden birçok ülke var ama neredeyse hepsi Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler. Belçika’nın mültecilere yardım etmesinin ve aynı zamanda bölgedeki insanlara yardımcı olmak için para vermesinin taraftarıyız. Ancak bu daha fazla müdahale için bir neden olmamalı, bu önemli. Yani bu paraların tarafsız kuruluşlara verilmesini istiyoruz. Belçika ordusuna değil. Kızıl Haç gibi kuruluşlara verilmeli. S.B.: Belçikalı gençlerin Suriye’ye cihat için gittiğini söylediniz. Hangi gruplar gidiyorlar? M.S.: Bildiğimiz kadarıyla bu kişiler Müslümanlar. Neden olduğunu bilmek güç, belki aileleri Müslümandı, belki Müslümana dönüştürüldüler. Bu çok önemli değil. Biz de onları kurban olarak görüyoruz. Genellikle çok genç yaşta insanlar oraya gidiyorlar ve oraya gitmeyen insanlar tarafından orada manipüle ediliyorlar, cihat vaazları veren insanlar tarafından. Bu insanlar kolayca manipüle edilebiliyorlar. Çünkü Belçika’da oldukça fazla ırkçılık var ve onların çoğu Faslı Müslüman genç çocuklar. Fakirlik açısından da ayrımcılığa uğruyorlar. Böylelikle, manipülasyona açık bir hale sürükleniyorlar. Ve diyorlar ki “evet artık ben de bir şey olabilirim, iyi bir şeyler yapabilirim, savaşmak için Suriye’ye gidebilirim”. Bundan dolayı, ırkçılığa da saldırmalısınız. Onlara da eşit hakları tanınmalı ve Suriye’ye gidip savaşmaktan başka gelecekleri olabileceği gösterilmeli. Medyanın rolü de elbette çok önemli. Çünkü onlar Suriye hakkında birçok yalanlar anlattılar, Esad’ın diktatör bir kasaba dönüştüğüne, masum Müslümanları katlettiğine, Esad Müslüman olmadığına v.s. dair. Ve bu bütün propaganda da bu gençleri etkiliyor. Onları durdurmalıyız, onları Suriyeli insanları korumak için durdurmalıyız. Ayrıca görmeliyiz ki onların kendisi büyük bir oyunun mağduru. S.B.: Türkiyeli insanlara neler söylemek istersiniz? M.S.: Her şeyden önce, Türklerin bu Suriye savaşına karşı mücadelelerindeki yaratıcılıklarını ve Suriye’deki toplumsal adalete yönelik tutumlarını takdire şayan buluyorum. Ve elbette, Belçika sosyal hareketinin Türkiye örneğinden öğreneceği çok şey olduğuna inanıyorum. Ve teşekkür ediyorum. S.B.: Biz de ilginiz ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.