Aleka Papariga: 'Hükümete katılan bir komünist parti asimile edilir'

Yunanistan Komünist Partisi Genel Sekreteri Aleka Papariga, Avrupa'da hüküm süren krizin karakterini tespit etmenin önemi üzerinde dururken, krizden çıkış yolları arayan burjuvazinin solu kendi içinde asimile etmek için gösterdiği çabaya karşı uyanık olunması gerektiğinin altını çizdi.

1-2 Ekim tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen Avrupa Komünist Partileri buluşmasında, Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komite Genel Sekreteri Aleka Papariga'nın yaptığı açılış konuşmasının tam metni:

Kapitalist Kriz Karşısında Komünist Partilerin Tutumu: Asimilasyon ya da Kopuş

5 yıldır devam eden ve işçi sınıfı ile emekçilerin yaşamı üzerindeki trajik sonuçları şimdi iyi bilinen ekonomik krizden etkilenen bütün ülkelerde, barbarca önlemler aynı yönde ve hedefte ilerlemişti: emek gücünün fiyatını aşırı derecede düşürmek, kriz döneminde ve en çok da zayıf ve az ya da çok kısa vadede beklenen düzelme sonrası yeni kar alanları yaratmak.

Bugün, yalnızca Yunanistan’dan değil, AB üyesi ülkelerden, özellikle de Avro Bölgesi üyelerinden, 2008’deki ABD krizinden dolayı daha fazla deneyimimiz var. Buna ek olarak, Rusya, Arjantin ve “Asya Kaplanları” denilen ülkelerdeki taze kriz deneyimlerine sahibiz.

Biz, emek hareketinin ve tüm ülkelerdeki komünist partilerin, halkın ekonomik krizin niteliğini netleştirmesi için mücadele etmesinin yanı sıra, aynı zamanda halkın yaşamındaki kötüleşmeyi durdurmak ve halkın yararına bir çıkış yolu bulmak için de savaşması gerektiğine inanıyoruz.

Krizin niteliği
2008-2009 krizinin kendisini finans sisteminde, kapitalist dolaşım alanında göstermesi ya da Yunanistan’daki krizin borçlar ve bütçe açığı bağlantılı olması, yeni tipte bir krizle karşı karşıya kaldığımız anlamına gelmiyor. En başından beri, bunun sermayenin aşırı birikim krizi olduğunu, kökleri emek gücünün sermaye tarafından sömürülmesinde yatan, yani kapitalist üretimin alanında gerçekleştiğini açıklığa kavuşturduk. ABD ve AB’dekinin yanı sıra henüz kriz sarmalının içine girmeyen ülkelerde de sanayi üretiminin daralması, su götürmez kanıtların bir bölümü. Kapitalizme içkin olan bütün nitelikleri görüyoruz: anarşi, sektörlerin ve dallarının gelişimindeki eşitsizlik, siyasal-ekonomik araçların olduğu kadar, silahların da artırdığı şiddetli rekabet.

Kapitalist dünyanın tamamında, borcun az ya da çok oluşundan, bütçe açığının azalan ya da çoğalan kapsamda yükselmesinden, ülkelerin AB-AB Merkez Bankası-IMF ile anlaşarak istikrar mekanizmalarına katılmalarından bağımsız olarak benzer önlemer alındı ve benzer argümanlar kullanıldı. Ayrıca, yoksulluk bölgelerinin yalnızca gelişmemiş veya emperyalist sistemde ortalarda yer alan kapitalist ülkelerde değil, güçlü ve gelişmiş kapitalist ülkelerde de ortaya çıkması karakteristiktir.

Kararsız bir gelişme göstermesine rağmen, krizin yorgunluk belirtileri gösteren Almanya gibi Avro Bölgesi’nin diğer ülkelerinde de baş göstermesini, benzer işaretlerin Çin’de de ortaya çıkmaya başlamasını değerli buluyoruz.

Krizin niteliği neden önemli?
Krizin karakteri sorunu, yalnızca teorik bir konu değil. Kriz koşullarında, komünist partilerin siyasi hatlarını inceltmesini belirlediği için açıkça pratik bir sorun. Bundan dolayı, krizin görünüşteki tuhaflıkları, ülkeden ülkeye değişen yoğunluğu veya süresi, krizin karakterini belirleyemez ya da komünist partilerin strateji ve taktiklerini etkileyemez.

Kapitalist devletlerin krizi yönetmeyi beceremediklerinde ve hepsinin ötesinde bunun sonuçlarını engelleyemediklerinde, bazı savaş karşıtlarının ve pasifistlerin iddia ettiği gibi yalnızca silah satmak için değil, belirli bir anda kullanımı piyasaların yeniden bölüşümünde daha verimli olduğu için silaha başvurduklarını tarih kanıtlıyor.

Kriz ve emperyalist savaş-emperyalist barış birbirlerinden ayrılamayacak şekilde birbirlerine bağlıdır ve biz de onlara bu şekilde davranmalıyız. Bu özellikle bizim için, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasını kapsayan bir kaynama noktasında bulunan Yunanistan için geçerli.

Burjuvazinin formülleri arasından seçim yapmak...
Buna ek olarak, kapitalizmin uzatmalı krizi komünist partilerin stratejisi ve taktikleri için çok önemli başka şeyleri de gösterdi. Kriz, burjuvazinin daha önceki dönemlerde yaşamadığı yeni kriz yönetim zorluklarını gösterdi: krizden çıkışın yönetilmesi, genişletilmiş kapitalist üretimin yeni bir çevrimine başlamak, bazı manevralarla kitlelerin mutlak ve göreli yoksullaşmasını frenlemek. Her biri değişik versiyonlarla beliren iki tür yönetim reçetesi ortaya çıktı. Özünde, sermayenin değer kaybının büyüklüğünü kontrol etmeyi amaçlayan pahalı ve kısıtlı burjuva yönetimi ve birikmiş sermayede olduğu gibi, kayıpların gerekli dağılımı ile de ilgilenmek durumundayız. Her iki yönetim biçimi de halklar ve hakları açısından benzer barbarca sonuçlar doğurdu. Özellikle Avrupa’da şiddetli olmak üzere, şu ya da bu yönetim formülü üzerinde yapılan yapılan tartışmaların, halkın çıkarlarını ya da tam tersini savunmakla hiçbir ilgisi yok bu, Avrupa Sol Partisi’nin bugün ididia ettiği gibi muhafazakar ve ilerici-sol siyasi hatlar arasındaki bir çekişme de değil.

Şu ya da bu tür yönetimin savunması her üye ülkedeki burjuvazinin ve rekabet çerçevesi içinde biçimlenmesini isteyen birliğin çıkarları üzerine kuruludur. İşçi sınıfı ve halk hareketi, birisinin ya da diğerinin tarafında yer almamalıdır bu durumda her şeyini kaybedecektir.

Bizim değerlendirmemize göre, farklılıkların ve rekabete rağmen Avrupa’nın ve Avro Bölgesi’nin birliğinin korunmasının zorunluluğu görüşü AB içinde şu anda hüküm sürüyor ancak uzun vadede bir bölünme ihtimalini de dışlamıyorlar. Bundan dolayı, her hükümet ve sermayenin belli başlı sektörleri ülkenin hangi emperyalist blokla ittifak kuracağına bağlı olarak, kendi ulusal para birimine dönüş ihtimaline karşı hazırlanıyorlar.

Yunanistan'daki ittifaklar
Bunun daha fazlası, Yunanistan’da da, eski ya da yeni, SYRİZA gibi reformist-oportünist burjuva partilerinin formüle ettiği tuhaf pozisyonlarda görülebilir: transatlantik ittifaklarla veya Rusya ve Çin ile ittifaklarla ilgilenmek. Bu durum, özellikle AB ve ABD arasında, ulusal seçimlerde sağ bloğa mı yoksa “sol” bloğa mı yardım edileceği konusundaki tartışmada kendisini gösterdi. Bugün emperyalistler arası çelişkiler burjuva siyasi sistemi bir bütün olarak kaygılandırıyor, bu zemindeki herhangi bir partinin birliğini bile tehdit ediyor.

Sonuç olarak, krizin uzadığı, derinleştiği ve diğer ülkelere de etki edeceği değerlendirmesini yapıyoruz. Eğer bir ülke, örneğin Yunanistan, bir düzelme evresine girse bile, bu iyileşme geçici, zayıf, dayanılmaz işsizlik seviyeleri, açlık düzeyinde maaşlar ve ücretler, bizi 19. yüzyılın barbarca emek ilişkilerine geri döndüren bir şekilde gerçekleşecek. Bu iyileşme kendisini sağlama almadan, yeni bir kriz döngüsü patlak verecek. Bu yalnızca Yunanistan için değil, diğer ülkeler için de geçerli. İttifaklar içerisindeki yeniden düzenlemeler gerçekleşirken lokal savaşları hesaba katmamız gerekecek ve genelleşmiş bir emperyalist savaşı da göz ardı etmememiz gerekecek.

Yunanistan'daki mücadelenin geleceği
Deneyimler aynı zamanda bizim partimizin krizin ilk işaretleri belirdiğinde formüle ettiği pozisyonu da doğruladı: yani yoksullaşma, yani ekonomik krizin sınıf savaşımının, örgütlenmenin ve siyasi bilincin gelişimini otomatik olarak ilerletmemesi. Bu durumda iki seçenek de ihtimal dahilindedir: Ya hareket kısa ya da uzun erimli olarak geri çekilir ve yenilir, ya da karşı bir harekat başlatır ve kapitalist sistemin yıkılması gerekliliğini kavraması olgunlaşır. Bunların hiçbirine henüz karar verilmiş değil.

Yunanistan’daki büyük ve uzun soluklu harekete, Yunan hareketinin yalnızca Avrupa’da değil dünya çapındaki en güçlü hareketlerden birisi olmasına rağmen, bütün bunlardan sonra uygulanan tedbirlerin sekteye uğratılmadığını gördük. Elbette ki hareket bunların ertelenmesini sağladı, ancak bir şeyler acilen değişmezse, tedbirler topluca ve çok kısa bir süre içerisinde geçecek. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, herhangi bir sonuç yaratmayan mücadeleler halkı yorar ve hayalkırıklığına uğratır.

KKE'nin durumu
Partimiz, belirleyici bir rol oynamasa da, halkın ve emekçilerin karşı atağının ertelenmesinde, kendi eksikliklerinin ve güçsüzlüklerinin belirli bir etki yarattığını, bunları gizleme niyeti olmaksızın değerlendirdi. Benzer şekilde, bu eksiklikler ve güçsüzlükler, partinin seçimlerdeki geri düşüşünde de belirleyici bir rol oynamadı. Ancak bütün bunlar, partinin yeterliliğini ve dayanıklılığını geliştirmeye özel bir önem vermememiz gerektiği anlamına gelmiyor.

Derecelerindeki farklılıklara rağmen, siyasi ve sosyal alanda krizden çıkış karakterine, adlı adınca sistemin yönetme formülünün değişmesine ilişkin ortak tutum alan birleşik bir cephe ile yüz yüze geldik. Asimilasyon siyaseti galebe çaldı ve bu elbette işçi sınıfının ve müttefiklerinin yönelimleri üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Ama yine de, sınıf eksenli ve radikal bir akım hareketin içinde ortaya çıktı ve bu aşamada bu akım, seçimlerin sonuçlarından kurtulmalı, ön saflara geçmeli ve geniş emekçi ve halk güçlerini mobilize etmelidir.

Yunanistan’daki mücadeleler burjuva siyasi sisteminde sarsıntıya neden oldu ve liberal parti ile sosyal demokrat parti arasında geçen ve sisteme hizmet eden tek parti hükümetlerinin başarı ihtimalini boşa çıkardı.

Ülkedeki yeni iki kutuplu sistem
Fakat bu sarsıntılar derin kırılmalara dönüştürülemedi. Alternatif, yani reformist-oportünist bir sol hükümet çözümünün olabileceği yolundaki parlamenter illüzyon baskın çıktı. Böylece, burjuva siyasi sisteminin bu sarsıntılarla başa çıkacak başka araçları olduğu da açığa çıktı. Yunanistan’da bugün, daha önce bir ucunda liberal Yeni Demokrasi’nin, öbür ucunda da sosyal demokrat PASOK’un durduğu iki kutuplu sistem, başka bir iki kutuplu sistemle değişti: Bir tarafta merkez sağ-sağ kutup, öbür tarafta ise merkezinde oportünist Synaspismos’un durduğu, bunun yanı sıra çoğunlukla orta sınıftan gelen PASOK’un yönetici memurları ile mekanizmalarınının kitlesel transferleri, kamu sektöründen işçilerle devletin ideolojik aygıtlarından gelenlerin oluşturduğu “sol kutup”.

Elbette ki süreç henüz sona ermedi. Yeni bir geçici veya daha süreklileşmiş siyasi sahne, radikalleşmenin önüne geçme, hareket daha kitlesel bir şekilde kendisini toparlamadan önce onu kırma ve elbette KKE’ye karşı saldırı için hazırlanıyor.

Altın Şafak üzerine
İki seçim savaşı, Altın Şafak’ı 19 milletvekili ile parlamenter bir güç konumuna yükseltti. Bu, Nazi, ırkçı ve kriminal bir formasyona sahip, esas odak noktası göçmenlere, özellikle Asyalılara, dayak, ölümcül saldırı, şiddet eylemleri, gasp ve tehditlerle eziyet etmek olan bir parti. Özellikle gençlerden seçimlerde aldığı destek kendisini sistem karşıtı bir partiymiş gibi gösteren yanlış sloganlardan oluştu.

Bizim değerlendirmemiz, bu oluşumun Hitler döneminin suikast timlerine benzer bir şekilde geliştiği ve temel hedefinin emek ve halk hareketini kırmak ve KKE’ye karşı bir darbe yapmak olduğu yönündedir. Altın Şafak’ın arkasında, gizli servisler ve devlet aygıtları varken, aynı zamanda muhtemel olarak uluslararası bağlantılara da sahiptir. Polis ve ordunun içindeki sistemin hücreleri tarafından da desteklenen bu parti, siyasi bakımdan da sistemin büyük bir yardımcısıdır: Partilerin birçoğu, komünizmle faşizmi eşitleyerek, sözde iki aşırı uç tehlikesini hatırlatıyorlar. Altın Şafak’ın üstesinden, bir anti-faşist cephe temelinde veya kaynağı ne olursa olsun şiddete karşı genel bir cephe ile gelinemez çünkü böyle bir tutum hareketin üzerine bir saldırı ile sonuçlanacak. Altın Şafak’ın üstesinden, örgütlü hareketin kendisiyle, işyerlerinde, işkollarında, halk örgütlenmelerinde, sistem destekçisi rolü teşhir edilerek, kanunu kendi ellerine almak olarak adlandırdıkları ölümcül saldırılarıyla uğraşarak gelinmelidir. Diğer partiler, Altın Şafak’a burjuva yasallığı ve şiddetin kınanması noktasından bakıyorlar. Onlara göre, bunun içerisinde militan grevler ve eylemler de bulunuyor.

KKE, pozisyonlarını ve taleplerini, strateji ve taktiklerini kriz koşullarına uygun hale getiriyor
Bugünün koşullarında, yalnız biz seçtiğimiz için değil, nesnel olarak da sorun olgunlaştığı için, başlangıç noktası tedbirleri önlemek için mücadele, tedbirleri hafifletmek için ve emekçi halkın iktidarı için mücadele aracılığıyla çıkış amacıyla savaşmak olan karşı saldırı hattına halkın önünde yerleştik.

Halka önerdiğimiz ittifaklar siyaseti, açık bir şekilde anti-tekelci ekseni olan halk ittifakının oluşturulması ile ilişkilidir (tabii ki bu özünde anti-kapitalisttir, çünkü kapitalizm tekelci kapitalizme dönüşmüştür). Bu koşullarda halk ittifakı direnişi organize ve koordine etti, hayatta kalma mücadelesini emperyalist birliklerden ve savaştan kopuş çizgisine, kapitalizmi yıkmak, emekçi halk iktidarını kurmak için yönlendirdi.

Açık bir şekilde, borçların tek taraflı feshi, tanınmaması için mücadelenin gerekliliği konusunda tavır koyduk. Çünkü borçların tanınması demek, yeni bir memorandum ve tedbirler anlamına gelen müzakereler demekti. Aynı zamanda, Avrupa Birliği’nden çıkmak için mücadelenin gerekliliğinin altını çizdik. Birlikten çıkışın ve borçların iptalinin neden halk iktidarı için mücadeleyi, tekellerin kamulaştırılmasını, ülkenin var olan büyüme potansiyelininden istifade etmeyi sağlayacak planlı ekonomiyi, emperyalist savaşlardan ve emperyalist barış anlaşmalarından geri çekilişi, NATO’dan çıkışı, karşılıklı yarar sağlayan uluslararası ekonomik ilişkiler için mücadeleti gerektirdiğinin nedenlerini açıkladık.

Avrupa solunun açmazları
Kapitalist kalkınma yoluna karşı, halk yanlısı kalkınma yolunu koyduk. SYRİZA da dahil olmak üzere bütün burjuva partilerinin AB çerçevesi içinde kalarak geliştirdikleri üretici yeniden yapılandırmanın içeriğini meydana çıkardık. Bu kalkınma yolu Yunanistan’ı enerji ve meta nakliyesinin bağlantı noktası haline getirmeye çalışıyor. Bu yol, Ege, İyonya ve Güney Girit’teki enerji yatırımlarını, tekellerle sözleşme yaparak ortak sömürüye tabi tutulmasını amaçlıyor.

Avrupa Sol Partisi’nin (ASP) rolü, açık ve su götürmez bir şekilde çeşitli yönetim biçimlerinin birini seçtiği, ulusal ve kıtasal çapta AB’nin sistem güçleri ve hükümetler tarafından desteklenen benzer formülleri takip ettiği için gittikçe daha olumsuz ve çürütücü hale geliyor. O, burjuvalar ve emperyalistler arası çelişkilerin içine dahil oluyor.

Yapılması gerekenler
Bugün halk için öncelikli olan daha fazla yıkımdan korunmak ve gelecekte daha fazla umutlu olmak. Bunun ön koşulları:

1) Ne çeşit bir krizin içinde olduğumuzun farkına varmak, adlı adınca kalkınmanın kapitalist yolu ve AB içinde asimilasyonun krizi- ki bu da tekellere ve onların iktidarına karşı mücadelenin önemini söylemektir.

2) İşçilerin işyerlerinde, işkollarında ve mahallelerde örgütlenmesi.

3) Aralarındaki farklılıklara bakmaksızın, işçi sınıfı ile tekellere ve sermayeye karşı mücadelede çıkarları olan sosyal güçlerin arasındaki halk ittifakını güçlendirmek ve pekiştirmek, sözkonusu katmanlardan gelen kadınların ve gençlerin katılımını artırmak. Hareket, tekellerin iktidarını devirmeye yönlendirilmelidir.

KKE açıkça ve belirli argümanlarla, PASOK’un büyükçe bir bölümüyle birlikte çalışan yeni oportünizm tarafından önerilen burjuva yönetiminin bir hükümetine katılmayı reddetti. Bu teklif öncelikle KKE üzerinde basınç uygulamayı amaçlıyordu- en çok da KKE’nin etki alanındaki bölmeden oy çalmayı. Aritmetik bir hesaplamayla bile, milletvekili sayısı nedeniyle bir hükümet kurmanın olanağı yoktu. Tabii ki, daha önce de vurguladığımız gibi, biz milletvekili sayısının uygun olmaması nedeniyle hayır demedik. Fakat, gerekli milletvekili sayısının sağlanmıyor oluşu, bu teklifin demagojik karakterini ve KKE’nin stratejisini hedefleyen tarafını kanıtlamıştı.

Seçimler ve KKE
Seçimlerde kayıplarımız oldu, ancak bizim değerlendirmemize göre, KKE burjuva yönetimi için bir hükümete destek vermeye karar verseydi ve Yunanistan’ın ekonomi alanında AB’nin ve tekellerin iktidarı içinde asimile edilmesini kabul etseydi, halkın kayıpları uzun vadede daha büyük ve geri döndürülemez olurdu. Birinci ve ikinci seçimin arasında, SYRİZA sahip olduğu belirli radikal sloganları terk etti, ve böylece kendisini ikinci parti haline getiren büyük bir oy sayısı elde etti. Oylar, en başta avrodan atılmaktan korkan ve tedbirleri sınırlandırmak için yumurtaları kırmadan daha iyi müzakere ihtimaline inanan kitlelerden geldi. Bugün SYRİZA, kendisini ND-PASOK-Demokratik Sol koalisyonuna kıyasla daha iyi bir müzakereci olarak tanıtıyor ve günümüzün merkez partisi olma yolunda ilerliyor.

Hükümet solu genel politik hattını değiştirmeyecek veya çürümüş politik sisteme karşı hücum etmeyecek. Komünist, devrimci, hiçbir hükümet, bunun sol olarak adlandırılmasının hiçbir önemi yok, üretim araçları ve zenginlik tekellerin elinde olduğu sürece, halk sahipliği ve devlet gücünü kendi eline almadığı müddetçe, kendi iddialarına sahip çıkamaz.

Yunanistan’daki savaş kuvvetlerin olumsuz ilişkisi nedeniyle zorlu değil. Savaşın, kuvvetlerin olumsuz ilişkisi zemininde daha kompleks hale geldiğini söylemek daha doğru olur. Bu, işçi sınıfının ve halk kitlelerinin içine daha fazla nüfuz edebilmesi ve durumun kontrol altına alırken kendi siyasi çizgisini dumura uğratmaması veya illüzyonlara sahip olan ve henüz siyasi bir bilinç elde etmemiş olan işçilerden yabancılaşmaması için partinin yüksek düzeyde sabırlı ve istikrarlı olmasını gerektiriyor.

Radikal altüst oluş koşulları olgunlaştı
Sonuç olarak bu konuda, altını çizmek istediğimiz, teorik ve tarihi deneyimlerimizin gösterdiği şey, bir komünist parti seçimlerden ne kadar güçlü çıkarsa çıksın burjuva sisteminin zeminindeki bir hükümete katılırsa, kaçınılmaz olarak asimile edilecektir. Bu konunun halk arasında tartışılmasının tam zamanıdır, böylece geçmişe kıyasla daha iyi bir yaşam sürmenin sınırlarının nasıl umutsuzca geride kaldığını, yalnızca kriz koşullarında değil, olası bir iyileşme döneminde de böyle olacağını anlayacaklardır. Nesnel olarak, radikal bir alt üst oluşun koşulları, daha da ileri giderek ekonomik ve sosyal hayata derinlemesine giren tekellerle birlikte olgunlaşmıştır.

Ekonomik krizi gerekçe göstererek, emperyalist savaş ve emperyalist barışa karşı mücadelemize bir kenara bırakamayız.

Sonuç olarak, Arap Baharı, Libya ve Suriye örneklerindeki kanıtlardan yola çıkarak, emperyalist müdahalenin hangi nedenlerle ve hangi yollarla gerçekleştirildiğine dikkat çekmeliyiz. Ülkenin dışından ülke içindeki bir muhalefet nasıl yaratılır, nasıl silahlandırılır, burjuvazi-için ve emperyalistler arası çelişkiler burjuva hükümetleri devirmek için bile nasıl kullanılır... Sistematik olarak ulusal ölçekteki mücadelenin neden hala çok önemli ve belirleyici olduğu, onun aynı zamanda enternasyonal işbirliği dayanışmadaki önemi argümanlarını kullanarak tartışmayı teşvik etmeliyiz. Emperyalistler arası çekişmelerden faydalanmak da bir hareket için iki yoldan gerçekleşebilir: bir yandan kapitalist uluslararasılaşmanın temel elementlerini ortaya çıkartma ve diğer yandan da emperyalistler arası rekabette kendi ülkesinin burjuvazisini desteklemeyen ve piyasaların yeniden dağılımı için yapılacak bir savaşı kabul etmeyen halkı hazırlamak.

KKE aynı zamanda bilimsel olarak da, hareketin deneyimleri ile birlikte gelişmeleri burjuva siyasi sistemde çatlaklar yaratması için bir bütün haline çalışarak, hareketin özgürleşmesine büyük katkıda bulunuyor.

Bugün daha çok olduğu gibi, ulusal çaptaki gelişmeler ulusal ve bölgesel kuvvetlerin ilişkisiyle belirlendiği gibi emekçi hareketiyle komünist hareketin dinamik ve devrimci çizgisi tarafından da belirleniyor. Bir ülkede her başarı, diğer Avrupa ülkelerindeki gelişmeleri etkileyecek herhangi bir uzlaşma ya da geri çekilme ise birçok ülkedeki hareketi zor durumda bırakacak. Elbette ki gelişmeler mücadelenin düzeyi ve sosyal ittifaklar tarafından belirlenecektir ancak bugün burjuva, reformist ve oportünist görüşlere karşı da yoğun bir ideolojik mücadele verilmelidir. İdeolojik düzeydeki bu mücadele olmadan halk kitlelerini hem tedbirlerin hafifletilmesi hem de bu tedbirlerin iptali için mücadeleye sevk etmek zor olacaktır. Bu mücadeleler, kitlesel bir karakter alsalar dahi, hareketin içinde ideolojik bir karşı karşıya geliş olmadığı sürece, yeterli örgütlenme düzeyine ve iyi belirlenmiş bir siyasi yönelime sahip olamayacaklardır.

(soL - Dış Haberler)