AB üyesi iki ülke, iki farklı komünist parti!

Fransa ve Yunanistan'da 6 Mayıs'ta seçim var. Solun ciddi ağırlıklara sahip olduğu bu iki ülkeden Fransa'da komünistler sosyal demokrat bir programla hareket ederken, Yunanistan'da komünistler sosyalist iktidarın halk için tek umut olduğunu savunuyor.

Avrupa Birliği üyesi iki ülke Fransa ve Yunanistan'da 6 Mayıs'ta seçim var. Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu geçtiğimiz hafta yapıldı, ikinci tur ise gelecek hafta Pazar günü yapılacak. Derin bir kapitalist krizin içinde bulunan Yunanistan'da 'kara cephe' olarak adlandırılan koalisyon hükümeti ise halka saldırı paketlerinin birçoğunu Meclis'ten geçirdikten sonra seçim tarihini 6 Mayıs olarak belirledi.

Son iki yıldır sınıflar mücadelesinin keskinleştiği Yunanistan ile önümüzdeki dönemde kapitalist krizin etkilerini daha yoğun olarak hissedeceği tahmin edilen Fransa'da komünistler oldukça farklı programlarla seçimlerde yer alıyorlar. İki ülkede komünist partilerin ortaya koydukları mücadele programı ve bu programın halkta bulduğu karşılık önümüzdeki yıllar için büyük önem taşıyor. Fransa'da Fransız Komünist Partisi ve Sol Parti'nin başını çektiği Sol Cephe cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sosyal demokrat bir programla oyların yüzde 11,1'ini aldı. Sol Cephe, kendisine oy verenleri ikinci turda Sarkozy'e karşı Sosyalist Parti'nin adayı François Hollande'yi destekleme çağrısı yaptı. Sosyalist iktidar hedefi ile mücadele eden ve seçimlere de bu ana hedefin belirleyiciliğinde hazırlanan Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ise Fransız Komünist Partisi'nin sosyal demokrat Sosyalist Parti'nin adayını destekleme kararını sert bir dille eleştirdi. KKE Genel Sekreteri Aleka Papariga yaptığı açıklamada "Bu mantıkla hareket her zaman kaybedecek, özellikle de emek ve halk hareketinin öne çıkması gereken bir kriz döneminde" ifadelerine yer verdi.

Sol Cephe’nin 'başarısı' ne ifade ediyor?
Yunanistan ve Fransa seçimleri TKP'nin haftalık yayın organı Komünist'te de konu edildi. Neslişah Başaran imzalı yazıda Fransa seçimleri değerlendirilirken, Sol Cephe'nin aldığı yüzde 11'lik oyun anlamına değinildi ve "Fransa’da sosyal demokratlaşmış bir komünist partinin, geniş kitleler nezdinde alternatif olarak görülmesine sevinmemiz mi gerekiyor?" sorusuna yer verildi:

"Fransız Komünist Partisi’nin (FKP) de içerisinde yer aldığı Sol Cephe adayı Jean-Luc Mélenchon da aldığı yüzde 11,10 oy oranı ile, komünistler ve radikal sol olarak adlandırabileceğimiz kesim için büyük bir başarıya imza atmış oldu. 1980’lerden beri düşmekte olan komünistlerin oy oranı, 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde deyim yerindeyse dibe vurmuş, aynı zamanda partinin genel sekreteri olan FKP adayı Marie- George Buffet ancak yüzde 1,93 oy alabilmişti. FKP ve Sol Parti’nin (PG) işbirliği ile 2009 yılında oluşturulan Sol Cephe açısından da, geçtiğimiz Pazar günü alınan oy oranı, önemli bir yükselişe işaret ediyor. İlk olarak 2009 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılan Sol Cephe yüzde 6,45 oy almış, geçtiğimiz aylarda gerçekleşen kanton seçimlerinde ise oylarını yaklaşık yüzde 9’a çıkarmıştı. Bu açıdan bakıldığında kitleleri harekete geçiren, genel olarak sol kesimler için olduğu kadar başta FKP olmak üzere pek çok kesimden komünist kadrolar açısından heyecan veren bir seçim kampanyası yürüten Sol Cephe, kitlesel mitingleri ve yüzde 10’u aşan oy oranı ile komünistlerin Fransa’da siyaset arenasına güçlü bir geri dönüşünün de simgesi oldu. Gerçi Mélenchon’un oyu özellikle seçimlere birkaç ay kala yapılan anketlerde çok daha fazla, %13’ü geçmiş gözüküyordu. Ayrıca seçim kampanyası sırasında Sol Cephe ve Mélenchon, baş düşman olarak ilan ettiği Marie Le Pen’in Milliyetçi Cephesi’nden daha yüksek bir oy alma hedefini önüne koymuştu. Bu beklenti ve hedeflerin gerisinde kalınmış olması, özellikle deneyimli siyasetçi Mélenchon açısından ufak bir hayal kırıklığı yaratmış görünüyor. Ancak %11,10 oy oranı ile dördüncü sırada yer alan Sol Cephe, bu başarısıyla FKP’yi “oyuna yeniden sokmuş” olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan, esas kritik soru ise Sol Cephe’nin bu başarısının Fransa’da gerçek anlamda komünist hareketin ya da devrimci, sosyalist solun başarısı anlamına gelip gelmediği. Tabiri caizse, Fransa halkını bir sosyalist devrime yakınlaştırıp yakınlaştırmadığı. Zira, daha önce “bon pour l’orient” (doğu içi doğru) deyimi ile değindiğimiz, “Arap Baharı” denen süreçte Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine kolaylıkla yapılan “devrim” yakıştırmalarının aksine, “devrim” batı Avrupa ülkeleri açısından bir süredir siyasi değerlendirmelerin parametresi olmaktan çıkmış gözüküyor. Başka bir deyişle, Fransa’da sosyal demokratlaşmış bir komünist partinin, geniş kitleler nezdinde alternatif olarak görülmesine sevinmemiz mi gerekiyor?"

Aynı yazıda Fransa seçimleri ile ilgili değerlendirmede önümüzdeki yıllar açısından ise iki olasılığa işaret ediliyor:

... “ortaya çıkan sonuç işçi sınıfı merkezli bir tepkiyi mi yoksa orta sınıfların yükselen sağ ve etkisizleşen sosyal demokrasi karşısındaki tepkilerini mi ifade ediyor” sorusu, bu sonucu değerlendirmek açısından büyük önem taşıyor. Önem taşıyan bir diğer soru da FKP’nin sol kesimler açısından heyecan verici olan bu yüksek oy oranını, önümüzdeki dönem Fransa’yı da belirleyecek olan kriz dönemindeki iktidar politikalarına karşı, devrimci bir enerji yaratmak için mi yoksa sosyal demokrasi ile iktidarı paylaşmak için mi kullanacağı.

Yunan komünistlere göre seçimler karşı saldırı için bir araç
Fransa'da komünistler uzun bir süredir olduğu gibi bu seçimlerde de sosyalist iktidar hedefinden hiç bahsetmediler. Seçimlerde sosyal devlet uygulamalarına dönüş ve zenginlerin vergilendirilmesi gibi reformist vaatler dile getirildi. Kapitalist krize karşı açıkça sosyalist devrim hedefi ile mücadele eden Yunan komünistler ise halkı seçimleri karşı saldırıya geçmek için bir araç olarak kullanmaya çağırıyor. Yunan komünistler, reformist sol ile ittifak çağrılarını ise kesin bir dille reddediyor.

Komünist dergisinde Aytek Soner Alpan imzalı yazıda Yunanistan seçimleri ve komünistlerin izlediği politika konu edildi. Yunanistan Komünist Partisi'nin seçime dönük politikaları ve reformist solun ittifak çağrıları ile ilgili şu satırlara yer verildi:

"KKE’nin en temel argümanlarını, bir halk iktidarı ile borçların iptal edileceği, AB’den ve diğer emperyalist ortaklıklardan çıkılacağı oluşturuyor. KKE’nin elinin en kuvvetli olduğu noktalardan birini de zaten, KKE’nin bu direngen ve tutarlı tavrı oluşturuyor. Partinin, oylarını anlamlı biçimde artırmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak KKE’nin daha kuvvetli bir çıkış yakalamasının önünde ciddi bir engel bulunuyor: Sol hükümet söylemi...

Reformist solun en önemli ve aslında tek seçim argümanını, kendilerinin içinde/merkezinde olacağı bir hükümetin kurulabileceği önermesi oluşturuyor. Reformist SYNASPİSMOS, krizden çıkış meselesini bir hükümet sorununa indirgeyerek sol güçlerin bir program etrafında hükümet kurmak için birleşmesi gerektiğini kuvvetli biçimde propaganda ediyor(du). KKE, bu ilkesiz birlik önerisini reddetti. İlginç olan şudur ki bu söylemin önündeki “sol” takısı, zaman zaman düşüyor ve yerini sağın kimi unsurlarını da (örneğin, Bağımsız Yunanlar) içine alacak olan “IMF karşıtı bir hükümet” söylemine bırakıyor. KKE, SYNASPİSMOS’un sol hükümet için geliştirdiği tezlere çeşitli vasıtalarla yanıt verdi ve vermeye devam ediyor. Komünistler, söz konusu söylemin hala düzen partileriyle ve AB içinde çözüm ihtimali izlenimi uyandırdığından halkla dalga geçtiğini belirtiyorlar. Gerçekten SYNASPİSMOS’un birkaç gün önce yayınladığı “Yunanistan ve Avrupa için çare solda” başlıklı açıklamada, düzenin kendisini sorgulayan ve somut çözüm önerisi içeren tek satır bulunmuyor (To Vima, 21 Nisan). Bölüşüm ve mülkiyet ilişkilerinin yapısal biçimde dönüşümünden değil, fiyatların ve vergilerin düşürüleceğinden (temel ihtiyaçlardan vergilerin kaldırılacağından) bahsediliyor. Bu açıklamada “borç kâbusundan kurtulacağız” denirken, bunun nasıl yapılacağı konusunda tek satır söylenmiyor. Borcun “eşitsiz uluslararası iktisadi ilişkiler”i ifade ettiği söylenirken, bu ilişkilerin nedeni ve nasıl değişeceği konusunda söylenen bir şey bulmak da mümkün olmuyor açıklamada. Zaten, reformistlerin lideri Cipras, kısa süre önce borçlarda bir “kesinti” taleplerinin olacağını açık seçik ifade etmişti. Bu da, borçların kabulünden başka anlama gelmiyor. Reformistler “güçlü bir sosyal devlet” kuracaklarını iddia ediyorlar. Sosyal devletin tasfiyesini dayatan mekanizmalar içinde bu güçlü sosyal devletin nasıl kurulacağı ise başka bir muamma. Reformistlerin seçim beyanatının diğer unsurlarına ilişkin de benzer itirazlar geliştirilebilir. Uzatmanın âlemi yok. KKE’nin bu konuda yaptığı açıklama meseleyi özetler nitelikte (“Zaman kaybedilmesin”, Rizospastis, 1 Nisan):

“İşte bunlar hükümete yürüdüğünü iddia eden SYN/SYRIZA’nın seçimlere girdiği programın temel ekseni. –Ancak kazara kurulacak- böyle bir hükümetten halkın hiçbir farklı beklentisi olamaz. Zira bazı halktan ve emekçilerden yana önlemler uygulanmaya çalışılsa bile, bu önlemler (bu hükümetin kabul ettiği) tekeller, (ayrılmayı düşünmedikleri) Avrupa Birliği tarafından engellenecektir. (...)

Dolayısıyla, halk, öfkesini, oyunu ve ümidini mecburi olan gerçek bir değişim için doğru yönlendirmelidir. Oylar bölünmemeli ve burjuva sisteme, savaştan korunması için daha fazla zaman verilmemelidir. Güçlü KKE, PASOK’un, ND’nin, hayallere kapılan partilerle yapılacak uzlaşma senaryolarının ve burjuva güçlerle hükümet için kurulacak ittifakların çökmesi demektir. Güçlü KKE, halkın refahı ve ferahlığa kavuşması için mücadeleye güç verecek tek seçim sonucudur."

(soL - Haber Merkezi)