16. Rosa Luxemburg Konferansı Gerçekleştirildi

"Junge Welt" gazetesi tarafından organize edilen ve Alman solunun bütününün destek verdiği geleneksel Rosa Luxemburg Konferansı ve yürüyüşü, 8 ve 9 Ocak tarihlerinde Berlin’de gerçekleştirildi.

Başlığının, Luxemburg’un 1910 yılından hazırladığı bir metne referansla "Nasıl Mücadele Etmemiz Gerektiğini Öğrenmek" olarak seçildiği etkinlik, Almanya’nın Marksist birikimini ifade eden en önemli buluşma olarak değerlendiriliyor.

Programın geçen yıllara göre sadeleştirildiği gözlemlenen konferansta oturumlar 3 başlık altında gerçekleştirildi. "21. Yüzyılda Emperyalizm: Mücadele Etmeyi Öğrenmek" başlığı altında en çok ilgi gören sunumu Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komite ve Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) sekretaryası üyesi Hristos Katsotis yaptı. PAME’nin elde ettiği kazanımların nedenlerini tartışan Katsotis, izleyicilerden gelen "Biz Alman solu Yunanistan’daki mücadeleye nasıl ve hangi araçlarla destek verebiliriz?" sorusuna verdiği, "Yaşadığınız ülkede emperyalizme, AB’ye karşı mücadele ederek ve sosyalizm hedefini açıkça ifade ederek" yanıtıyla konuşmasını bitirdi.

Dikkat çeken bir diğer sunumu Macar felsefeci Gáspár Miklós Tamás gerçekleştirdi. Tamás komünizmin düşünce tarihinin ürettiği en büyük ve nitelikli proje olduğunu ve insanoğlunun tüm gerici kuşatmaya rağmen bu projeden vazgeçmeyeceğini dile getirdi.

İdam edilmesi gündemde olan ABD’li siyahi devrimci Mumia Abu-Jamal’in avukatı, ABD’de tutsak Küba Beşlisi’nden René González Sehwerert’in annesi Irma Sehwerert Mileham ve Venezuela İran büyükelçisi David Velásquez bu oturumun diğer önemli konuklarıydı.

Konferansa ve Almanya’da bir hafta boyunca siyasi gündeme damgasını vuran başlık ise "Komünizm Nerede? Sol Reformizm, Devrimci Strateji: Kapitalizmden Kurtuluşun Yolları" oldu.

Panele katılacağı önceden açıklanan Sol Parti Genel Başkanı Gesine Lötzsch 3 Ocak’ta yazdığı yazıda partisinin demokratik sosyalizm üzerinden komünizmi amaçlayan bir stratejisi olduğunu söylemişti. Bu açıklama burjuva basında tartışma yaratırken, cadı avı peşinde koşan sağcılar Sol Parti’yi hizaya getirme yarışına girişti. Bu basınç karşısında parti liderlerinden Gregor Gysi, insanların komünizm denilince Stalin, Berlin Duvarı gibi kavramları andıklarını, kavramın kirlendiğini, kendilerinin bu anlamda komünizmi değil, demokratik sosyalizmi arzuladığını söyleme gereği duymuştu.

Bu çalkantılı ortamda panele katılmayacağını açıklayan Gesine Lötzsch, panelden hemen önce kürsüye geçerek bir anlamda son bir haftanın savunmasını yaptı. Konuşmasına kendisini anti demokratik bir düşünceye sahip çıkmakla suçlayanların Almanya’nın Afganistan’a asker göndermesini çılgınca savunduklarını hatırlatarak başlayan Gesine Lötzsch, asıl terröristlerin NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasına seyirci kalanlar olduğunu dillendirdi. Ardından kendi görüşünün Stalin veya totaliter sosyalizm deneyimlerini referans almadığını söyleyen Gesine Lötzsch, bir anlamda günah da çıkartmış oldu.

Panel bu girişin ardından olağan konuklarıyla devam ederken, bir diğer ilginç konuşmayı da Alman Komünist Partisi’nin yeni Genel Başkanı Bettina Jürgensen yaptı. Jürgensen Gesine Lötzsch’e karşı yürütülen kampanyanın anti-konünist yönüne vurgu yaparken, Gesine Lötzsch’ün demokratik sosyalizm-komünizm ayrımı yaparken net olmadığını, komünizmin devrimci bir anlayışla mülkiyet ilişkilerinin dönüştürülmesi anlamına geldiğini, demokratik sosyalizm kurgusunun bu hedeften uzaklaşmaya işaret ettiğini dile getirdi.

(soL - Berlin)