Türk Telekom'da yaşananların perde arkası: 'Dik durmayı ve boyun eğmemeyi öneriyorum herkese...'

Türk Telekom'da yaşanan krizin faturası kurumdaki emekçilere kesilmeye devam ediliyor. Samsun Telekom’da son beş yıldır Enerji ve Soğutma Sistemleri Müdürlüğü yaparken görevden alınan EMO Şube Başkanı Mehmet Özdağ, soL'a Telekom'da yaşananları aktardı...

Belma Nur Kartal

Oger Grubu‘nun özelleştirme bedeli için aldığı krediye karşılık Türk Telekom hisselerini rehin bırakmasıyla geçtiğimiz günlerde Türk Telekom’da başlayan işten çıkarmalar… Bölge Müdürü, İl Müdürü, İhtisas Müdürü gibi saha organizasyonundaki yönetici kadronun büyük kısmının kurumdan uzaklaştırılması… Türk Telekom yönetiminin sorumlu olduğu krizin faturasının kurumda deneyimli kadrolara kesilmesi… Geneli EMO üyesi mühendislerin tasfiyesiyle kurumda yeni bir kadrolaşma zemininin yaratılması…

Tasfiye sürecinin mağdurlarından biri de Samsun Telekom’da son beş yıldır Enerji ve Soğutma Sistemleri Müdürlüğü yaparken görevden alınan EMO Şube Başkanı Mehmet Özdağ… İş yaşamındaki projeleri ve başarısı daha önce birçok kez teşekkür ve takdire layık görülen Özdağ, Türkiye genelinde görevden alınanlar arasında iş akdi feshedilen tek müdür oluşu ile de dikkat çekiyor. Ayrıca, Samsun EMO Şubesi bugüne dek yaptığı etkinliklerle bilimden, emek ve aydınlanmadan yana mücadelenin değerli bir parçası ve destekçisi...

Tüm bunların ışığında, önce 17 Haziran gecesi saat 00.01’de gelen bir maille görevinden alındığını öğrenen, sonra kıdem tazminatı ve 7 maaş teşvik primi adı altında emekliliğe zorlanan, reddedince 12 Temmuz’da evine gelen bir belgeyle bu kez iş akdinin feshedildiğini öğrenen EMO Samsun Şube Başkanı Mehmet Özdağ’la yaşanan süreç üzerine konuştuk.

Merhaba, geçmiş olsun dileklerimizi ileterek söze başlamak istiyorum. Öncelikle bize kamu emekçisi ve EMO Samsun Şubesi Başkanı kimliğinizle Mehmet Özdağ’ı anlatır mısınız?

Merhabalar, hoş geldiniz. 1987 Uludağ Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme mezunuyum. Mezun olduğum dönemdeki adı PTT idi, PTT’den Türk Telekom’a gelen süreçte Samsun ve Orta Karadeniz bölgesinin veri iletişimiyle ilgili uzun yıllar görev yaptım. Son beş yıldır da Samsun Bölge Müdürlüğü kapsamında Ordu, Amasya, Sinop, Tokat, Çorum ve Samsun illerinde Enerji ve Soğutma Sistemleri Müdürü olarak görev yapmaktaydım. Yine 2000’li yıllardan bu yana Samsun’da internet okur yazarlığının artması ve internet altyapısının yaygınlaşması için Telekom ve EMO bünyesinde birçok etkinliklere katıldım. Samsun Valiliği koordinasyonundaki çalışmalarda görev alıp köylere dek internetin yaygınlaşması için çaba sarf ettim. 1988’de EMO ile tanıştım, EMO’nun o günlerden bugüne aktif üyesiyim. Yönetimler ve komisyonlarda görev aldım. Sadece meslek odacılığıyla yetinmeyip Samsun’da emek ve demokrasi mücadelesi içinde yer aldık. Samsun’un en ücra köylerine dek bilimsel çalışmaları öne alan öğretmen ve öğrencilerimize yardımcı olduk. Bu yıl da kırsal alan okullarına kütüphane kampanyası içindeyiz. Meslektaşlarımın hak, hukuk mücadelesinin yanında olurken hamurumuzda, harcımızda payı olan bu topluma borcumuzu da hiç unutmadık.

,

Böyle bir profile ve bunca emeğe rağmen dört Türk Telekom çalışanıyla birlikte görevden alındınız. Hangi gerekçeyle görevden alındığınızı nasıl ve ne zaman öğrendiniz?

17 Haziran gece saat 00.01 gibiydi. Arkadaşlarla sosyal medyada konuşurken bir mail geldi. “Bölge ve il müdürlükleri yeni organizasyon yapısı ve yönetim fonksiyonlarında yenileme, bütünleştirme ve sadeleştirme çalışmaları kapsamında” diye bir gerekçenin sunulduğu mailin ekini açıyorsunuz; ekte bölge müdürlükleri var, siz Samsun bölgeyi arıyorsunuz. Exel tablosu içinde başkasının adını görüyorsunuz. “Peki, benim adım nerede?” diye tekrar bakıyorsunuz, mailde yoksunuz ve artık kadroda olmadığınızı, görevden alındığınızı anlıyorsunuz.

Peki sizinle bu mailden önce kurumunuzca görüşülmedi mi, herhangi bir bilgi verilmedi mi?

Hayır, hiçbir görüşme asla olmadı ve bilgi verilmedi. Gece 00.01’de gelen maile dek en ufak bir şey yok. Türk Telekom adına bir eğitime gönderilmiştim. Aynı zamanda Türk Telekom’un iç eğitmenlerinden biriyim. Telekom’da Enerji Müdürü iken defalarca enerji verimliliği eğitimleri verdim. 23 Haziran’da kursum bitiyordu. 3 Temmuz’dan itibaren de Telekom İstanbul- Ataköy yerleşkesinde Enerji Verimliliği ve Tasarrufu eğitimleri verecektim. Kurum beni 5 yıldızlı otele göndermiş, uçak biletimi ödemiş, yani görevden alındığımda bile bana ciddi bir yatırım var. “Mehmet Bey, böyle bir düşüncemiz var; bu eğitime göndermeyelim seni.” dememişler. 3 Temmuz’da eğitime gönderilen Enerji Müdürü, 17 Haziran gecesi bir maille görevden alındığını öğreniyor. Gelen mailde şöyle bir ifade var; “Emeklilik aylığı almaya hak kazandığınız da gözetilerek…” Emeklilik aylığı almaya hak kazanan benimle birlikte beş müdür o gece görevden alındık. Bu haliyle bölge ve il müdürlüklerinde ihtisas müdürü, il müdürü, bölge müdürü, müdür muavini düzeyinde bu kuruma emeği geçen tahminen 50’ye yakın insan o gece görevden alındı.

Türk Telekom “yenileme, bütünleştirme, sadeleştirme” çalışmalarını deneyimli kadrolarını gözden çıkarıp emekliliğe zorlayarak mı gerçekleştiriyor? Bir de iş akdi feshedilen sadece siz oldunuz değil mi?

Belma Hanım, elimde şu an 12 Temmuz tarihli evime noter aracılığıyla gelen iş akdimin feshedildiğine dair belge var. Bana hala “Enerji ve Soğutma Sistemleri Müdürü” diye hitap ettikleri o belgede “Şirketimizce bölge il müdürlükleri yeni organizasyon yapısı ile yönetim fonksiyonlarında yenileme, bütünleştirme ve sadeleştirme çalışmaları kapsamında yeni organizasyonda hizmetinize ihtiyaç kalmadığından emeklilik aylığı almaya hak kazandığınız da gözetilerek alınan işletmesel karar ve Türk Telekom grubu insan kaynakları karar ve çalışma esaslarının 39. Maddesi kapsamında iş sözleşmenizin 4857 sayılı iş kanununun 17/21. Maddeleri uyarınca yasal haklarınız ödenmek suretiyle geçerli nedenle feshedilmesine karar verilmiştir.” yazıyor. Bu… Başka hiçbir şey yok! “Sen yetersizsin, yetkin değilsin.” demiyor. 39. Madde diyorlar. Ama, müdür ve üstü pozisyonların 60 yaşına kadar istihdam edileceğine dair de bir 38. Madde var ortada... Ben 50 yaşımı yeni bitirdim kardeşim… Sağlık, tecrübe, özel hayat, bilgi, birikim anlamında kendimi iyi bir noktada ve yararlı görüyorum. 30 yıllık meslek hayatımda 30 gün raporum bile yoktur.

Siz de dahil 50’ye yakın insanın bir maille görevden alındığını öğrendiğiniz o gece sonrası kurumda başka tasfiyeler yaşandı mı?

Aslında o gece gelen mail 1. fazdı. Daha bunun 2. fazı varmış. 2. faz da yine böyle bir gece yarısı mailiyle 15 Temmuz’da geldi. Baştan beri planladıkları 2. fazın ne olduğunu biz bilmiyorduk. Meğer 2. faz şuymuş: Türk Telekom’un il müdürlüklerinde Telekom abonelerine telefon, internet, tivibu, TV hizmeti veren, bu hizmetlerin 7/24 sürdürülmesini sağlayan operasyon müdürü diye geçen müdür unvanlı meslektaşlarmız var. Bu personelin tümünün müdürlük unvanı düşürüldü. Müdürlük elbette dünyanın sonu değil ama görev aynı görev; müdür unvanı gidince birtakım özlük hakları ve maaşlarda kayıp söz konusu... 1. fazda biz görevden alınınca 2. fazda da ne yapacaklarını bildiklerinden bizim yerimize 2. fazdaki kıyımdan kurtarmak istediklerini getirdiler. Özü bu...

Kadrolaşma ifadesini kullanmak zorunda kalıyorum, alınanların yerine getirilenler içinde gerçekten liyakatıyla ataması yapılanlar da vardır belki ama 5 müdürden 1-2’si kollanmış örneğin, en azından burası için… İnsanı bu durum rahatsız ediyor. Görevden alınanın yerine keşke gerçekten hak edenler getirilseydi… Peki niye böyle oldu? Personel giderlerinde bu Telekom’a ne sağlar? Kaç milyon TL’ye tekabül eder bu, onu bilmiyorum. Bu bir daraltma, küçültmedir.

Kurum size 30 Haziran tarihine kadar kendi isteğinizle emekli olursanız kıdem tazminatının yanı sıra 7 maaş da teşvik uygulaması yapacaktı. Bu teklife boyun eğmeyip neden reddettiniz?

Çoğu, Samsun’da da benimle görevden alınan arkadaşlardan üçü kabul etti bu teklifi... Kıdem tazminatına ek olarak 7 maaş teşvik primi veriyor. Herkesin çoluğu çocuğu var. Elinin tersiyle itilecek bir para değil bu. Ama, ben bu teşviği alıp gitmeyi kendime yediremedim. Çünkü, meslek odacılığı yapmıyoruz kardeşim biz. Sonuçta ben, Samsun’da 1100 tane elektrik mühendisinin sorumluluğunu taşıyorum ve bunlardan ikisi benimle kıyıma uğradı. Dilekçe verip gidenlerin de hakkını hukukunu savunmak boynumun borcu... Ben eğer o teşviği alsaydım, bugün bunları size söyleyemiyor olacaktım. Kamuoyuna, ulusal basına yansıtamıyor olacaktım. Görevden alınış biçimimizi sadece eş dost sohbetlerinde, kahvehane köşelerinde söylüyor olacaktım. Bu içime dokundu; bunu beğenmedim, kabul etmedim.

Bu iş hayatıdır, 4857’ye tabiyiz. Müdür de olsak emekçiyiz ve onlar da işveren... Eninde sonunda zaten bitecekti bu iş akdi… İtirazım, bunun biçimine, usulüne… Bende bir yetersizlik görmüyor, sadece emekli aylığı almaya hak kazandığımı dayanak yapıyorsun. Bu ceza mıdır? Kaç lira para verirsen ver, almıyorum! Ben aktif görev talep ediyorum. O nedenle kabul etmedim, yoksa ben de çocuk okutuyorum, ev geçindiriyorum. Bunu yaparken de bütün açık yürekliliğimle söylüyorum; ne yapabilirler, hala korkuyorum. Karşınızda koca şirket var, nasıl karşınıza alacaksınız? İnsan tarafımla söylüyorum. Bu arada, eşime teşekkür ediyorum; desteklediği, yanımda olduğu için...

Türk Telekom`da saha organizasyonunda deneyimli kadroların ve yöneticilerin tasfiyesi yolunun sonu ne olur?

Kendimizi bulunmaz Hint kumaşı görmüyoruz. Öyle bir ruh hali içinde değilim. Geriden çok iyi gençler geliyor, genç mühendis meslektaşlarıma bakıyorum. İçlerinde “hocam” diye hitap ettiklerim var. İyi yetişmiş olanlar var. Ancak, işin yapılış biçimi her zaman size akademilerde öğretildiği gibi olmayabiliyor. Süreçleri yönetmek, inisiyatif kullanmak çok iyi mühendis olmanızla ölçülebilecek bir şey değil. Emeği olanların, bulunduğu kentte sokak sokak, bina bina ne olduğunu bilen insanların ekiplerini, mühendislerini, insan kaynaklarını, şirketin kendisine teslim ettiği ne varsa optimize ederek Türk Telekom’un içinde olduğu gerçekliklerin de farkına vararak yönetebilmesi biraz da tecrübe işidir. Yerimize gelenlerin yetkinliklerini tartışma konusu yapamam, meslektaşlarımdır. Ama, bu işler biraz da deneyim ve birikim işidir. Bunun siliniyor olması, kurumsal hafızanın da resetlenmesidir.

Bir kez daha söylüyorum: Gece yarısı saat 00.01’de maille görevden alınmayı hak etmedim. Bu yolun sonu iyi olmaz; çünkü personelde kuruma bağlılık, aidiyet ve güven duygusu zedelenmiştir. Çalışanların kurumun geleceğine dair kaygısı derinleşmiştir. Yerimize getirilenler mutlu olabilir ama emin olun, görev yapan personel açısından hakikaten her şey alt üstü oldu. Sonuçta orada çalışan bir makinedir, yazılımdır, donanımdır ama onu da çalıştıran bir insandır kardeşim, insandır insan!.. İnsan olmazsa hiçbir şey olmaz. “En değerli markayım.” diyorsun, çalışanını değersizleştiriyorsun. Böyle mi en değerli marka olacaksın? “Biz olmazsak Telekom batar.” demek istediğim bu değil. Ama, bu anlayışla Telekom’un geleceğini sıkıntılı görüyorum.

“Telekom’un şu ana kadar 500 küsur milyon dolarlık kredi borcunu ödeyememesinin sorumlusu, 11 yılda hiç ettiği temettü gelirinin sorumlusu, Telekom’un bu anlamda Türk halkından aldığı, topladığı, sömürdüğü, emdiği tüm bu gelirlerin yiyicisi, tüketicisi biz değiliz.” dediniz.  Yaşadığınız bu sürecin sorumluları kimdir peki?

Türkiye 12 Eylül darbesinden sonra neoliberalizmin, yeni dünya düzeninin dayatmalarıyla başka bir yörüngeye oturtuldu. Özellikle Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde sanırım iki kez Telekom’un satışı denenmiş, olmamış. Bir kere her şeyden önce, özelleştirmeyi bu ülkeye dayatan, enini sonunu düşünmeden insanların kaliteli ve ucuz hizmet alacağını, istihdamın artacağını bütün merkez medyayı satın alarak insanların damarına şırınga edenler sorumludur. Kamu mallarını haraç mezat satarak, kamu mülkiyetinin özel mülkiyete, uluslararası sermayeye devrini savunanlardır sorumlular…

Yine sorunuza geleceğim: Kimdir sorumlular? Telekom’un kendi yatırımcı ilişkileri diye bütün kamuoyuna açık bilgileri var. İMKB’de işlem gören bir şirketten bahsediyoruz. Bu veriler oradan da taranabilir. EMO’nun Kasım 2016’da ve sanıyorum 18 Temmuz 2017’de iki basın açıklaması var. Bilinmeyen bir şey söylemiyorum; beş küsur milyar dolar temettü dağıtıyorsun. Buna rağmen Telekom’un bütün hisselerini rehine veriyorsun. Telekom’un yönetim kurulunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hakkını, hukukunu savunan Hazinenin görevlendirdiği yönetim kurulu üyeleri yok mudur? Bu adamlar bugüne dek ne yapmış, neden izlemiştir? Bizim de gözümüz görüyor; kör değiliz, salak değiliz. Bu kurum satılmadı, 21 yıllığına Oger grubuna kiralandı. Bu kurumun gayrımenkulleri çatır çatır satıldı. Gazete ilanlarıyla satılırken yönetim kurulunda Hazinenin hakkını, hukukunu savunanlar niye bir şey demedi? Biz mi diyecektik?

“Ağırlığını EMO üyelerinin oluşturduğu çalışanların tasfiyesi, Türk Telekom`un bir nevi kanun hükmünde kararnamesi gibi algılanmalıdır. Bu da bir nevi Telekom`un OHAL KHK`sı gibi olmuştur.” dediniz. Uygulama KHK'ları andırırken OHAL ise uzatılıp duruyor. Erdoğan’ın OHAL'in uzatılmasının patronlara hizmet ettiği söylemiyle Telekom'da yaşananlar arasında bağlantı kuruyor musunuz? 

Bağlantı tabii ki kuruyorum. Bunlar, 19 Temmuz’da EMO Genel Başkanı Sayın Hüseyin Yeşil’in Samsun’a desteğini sunmak için bizzat gelişinde birlikte yaptığımız basın açıklamasındaki sözlerimdi. Türk Telekom’da kapsam içi çalışanlar var. Yani, mavi yakalı tabir ettiğimiz işçi arkadaşlar... Telekom’da yetkili sendika Türk- İş’e bağlı Haber- İş… Bakın 60 günlük süre içinde TİS başarısızlıkla sonuçlandı. Ve olay Kamu Aydınlatma Platformu( KAP)’na devredildi. Niye bugün uyuşmazlık var? Haber-İş’le Telekom bugüne dek uyuşarak gidiyordu da neden şimdi işveren, sendikayla uzlaşmama yolunu seçti? OHAL yüzünden… “OHAL’i sizin için uzatıyoruz, grevler yapılmasın diye uzatıyoruz” demediler mi? Haber-İş’in şimdi grev yapacak durumu mu var? Nasılsa sendikanın grev yapamayacağını, hak arayamayacağını biliyor işveren… Ne kaldı peki sendikadan geriye? Mehmet Özdağ gibi basın açıklaması mı? Evet, o kaldı geriye!..

O yüzden KHK’lar ve OHAL süreci ile Telekom’un yönetim anlayışı biraraya geldiğinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Taşra teşkilatında yıllarını, emeğini veren insanların bir gecede görevlerini, fiilen çalışanların da unvanlarını elinden alıyorsun, bir yandan da sendikayla uzlaşma yolunu seçmiyorsun. Zaten mali açıdan krize girdiğini cümle alem biliyor. Geçen kasımda bir taksidi ödeyememişsin, mayıs ya da nisanda borç taksidini de ödeyememişsin. 23 Ağustos’ta 500 küsur milyon dolarlık ödemen var. İnsanların boğazından keserek mi, kurumu kurum yapan insanların maaşlarına göz dikerek mi kredi, taksit ödeyeceksiniz? Telekom’un mali krizinin artık personel krizine dönüştüğünün fotoğrafı budur. Bu sadece bana yapılan bir haksızlık değildir. İşçiler de bu işin içinde…

Telekom çalışanlarının sayısı kurumun özelleştirildiği 2005'te 50 binli rakamlarda iken 20-30 binlere düştü. Bugün Telekom’un internet bağlantıları yapan saha elemanlarının çoğu taşeron çalıştırılıyor. Sizce Telekom’daki bu krizin taşeron çalışanlara yansımaları da olur mu?

Çalışan sayısı 50 binlerden 20 binlere indiği doğrudur. Hani özelleştirme olunca istihdam artacaktı? Her yıl elektrik- elektronik mühendisliği bölümüne en az 13.500 genç kayıt yaptırıyor, sadece elektrik elektroniğin 8 ila 10 bin istihdam sağlaması gerekiyor. Türk Telekom gibi bu ülkenin amiral gemilerinden biri, 2005’ten 2017’ye dek reel anlamda yüzde 40 istihdam erimesi yaşamış. İl ve Telekom Müdürlüklerinde mühendis pozisyonunda çalışanların bugün kariyer yolları kapalıdır. Bir şirketin işletme hakkını devrediyorsun. Asli işi taşere edemezsin. Telekom’un sahada kablo çekmesi, arıza onarması, altyapı yapması ne zamandır asli işi değildir, niçin bu hizmetler taşeronlaştırılır? Sahadaki işlerin yüzde 60’ı taşeronda bugün. Ve gerçekten çok zor şartlarda çalışıyorlar. Türkiye’nin kanayan yarasıdır, köle düzenidir. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Geleceğe yönelik iyi şeyler göremiyorum.

Telekom’daki kriz, 10 yılda 5,7 milyar dolar kâr payı kazanan Oger Grubu'nun 580 milyon dolar kredi borcunu ödememesinden kaynaklanıyor. İletişim gibi bir kamu hizmeti alanında patronların işçiler üzerine kumar oynayabildikleri tekelci bir mülkiyetin olmasını nasıl sorgulatmalıyız?

10 yılda 5,7 milyar dolar temettü dağıtıyorsun, neredeyse dağıttığın temettü kadar borcun var. Bu konuda EMO’nun 20 Kasım 2016 tarihli basın açıklaması her şeyi açık açık ortaya koyuyor. Uluslararası finansal piyasalara yansıyan Oger’in mali sıkıntısı ve Türk Telekom hisselerinin rehin edilmiş olması karşısında bugüne kadar susulmuş, şimdi yönetime müdahale etmek üzere Hazine’nin yeni harekete geçtiği basına yansımış durumda. Vadesi gelmiş borçların ödenmesi gerekirken sürekli yeni yapılanmalara gidiliyor. En son 25 Temmuz tarihli özel durum açıklaması – LIBOR+%2). Sanırım bu uzun vadeli borçla kısa vadeli borçlar ödenecek.

O borcun ödenmemesi sahada yapman gereken altyapı yatırımlarının önünün kesilmesini tetikliyor. Borcunu ödemeyle cebelleşen bir Telekom, uluslararası finans kurumlarından aldığı borç taksitlerini ödeyemeyen bir Telekom, asgari ücretli işçisinin toplu iş görüşmesini uyuşmazlıkla KAP’a devreden bir Telekom, gece gündüz sahadaki arıza ve tesisle uğraşan mühendis unvanlı personelinin kariyerini budayan bir Telekom… Daha ne diyeyim size; yıllardır emeği olan insanları bir gecede değersizleştiren bir Telekom… 5,7 milyar dolarla Telekom’u satın alan Oger midir, değil midir; bu da soru işaretidir. Görünürdeki ve görünmeziyle, yerlisi ve yabancısıyla bunlara aktarılan bir kaynak… Bu halkın varının yoğunun, birikimlerinin bir anlamda kaynak transferi... Herkes farkında, kimse de bundan memnun değil. Bir insan huzurlu çalışmak ister, “Yarın ne olacağım?” kaygısıyla sürekli haklarınız budanırken sermayenin beklentisinin sınırları yok. Beklentisi çok yüksek ama size sunulan olanaklar daraldıkça siz nasıl huzurlu olacaksınız? Bugün olan şey şu: Tarlada emeği olmayan insanlar bugün Telekom’un özellikle insan kaynakları yönetiminde harmanın tümüne sahip durumda… Sorun burada. Beni asıl rahatsız eden budur; yoksa iş ilişkisidir, eninde sonunda biter.

Oger Grubu'nun Telekom'u aldığı yıllarda revaçta olan Yeni Osmanlıcılık projesi dağıldı. Artık Türkiye bölgede ortak gördüğü herkesle (belki Katar hariç) kriz yaşıyor. Küçük emperyalisti oynamaya çalışan ülkenin nasıl bağımlı hale geldiğini görüyoruz. Türkiye'de enerjide ve iletişimde kendine yeterliliği ve bağımsızlığın sağlanması için EMO'nun önerileri nelerdir?

Derhal telekomünikasyon ve enerji gibi stratejik alanlarda doğal tekel alanlarının mutlaka kamu yönetiminin eline geçmesi lazım. Mutlaka… Bu alanlardaki önce serbestleşme, sonra özelleştirme ekonomik ve etik anlamda tamamen belli sermaye gruplarının semirmesine, bu halkın varının yoğunun kaynak aktarımıyla yurt dışına aktarılmasına yol açtı. Mutlaka meslek odaları gibi özerk yapıların telekomünikasyon ve enerji gibi alanların yönetiminde söz sahibi olabilmesi gerekli.

EMO Samsun Şubesi olarak emekten ve aydınlanmadan yana mücadelede daima önemli bir rol oynadınız. Yaşanan tasfiyede EMO Samsun Şube Başkanı olarak bu rolünüzün gözden kaçmış olması mümkün değil. EMO'nun önümüzdeki dönem bu konuda ve başka konulardaki mücadele gündemini, yapmayı planladığı çalışmaları paylaşır mısınız?

Ülke genelinde görevden alınan müdürler arasında benim gibi teşvik almayı reddeden birçok insan var. Ama, Türkiye genelinde 12 Temmuz’a kadarki görevden almalarda sadece benim iş akdim feshedildi. Bunun da altını çizelim. Neden apar topar benim sözleşmem kaldırıldı, bunu ben de bilmiyorum.

Emek ve aydınlanmadan yana ne yaptıysak EMO yönetimindeki arkadaşlarla birlikte yaptık. Bizim bu çizgimizden dönüşümüz söz konusu değildir. EMO sadece Samsun’da değil bütün şubelerinde benim gibi haksızlığa uğrayan üyeleri için çaba sarf ediyor. EMO’nun örgütlülüğü önemlidir. Sizin aracılığınızla belirtmek isterim; meslektaşlarımın odalarına güç vermelerinin, görev almalarının önemli olduğu kanaatindeyim. Türkiye bugün bazıları için iyi olabiir ama bana göre değil. Gelecekte daha iyi günler düşlüyorsak, bu ülkenin EMO, TMMOB gibi kendi özerk yapılarını koruyarak bilimsel doğrular ve kamu çıkarı doğrultusunda politika yapan demokratik kitle örgütlerine ihtiyacı var. Yoksa tek kişinin her konuda tek başına belirleyici olduğu bir ülke olamaz.

soL adına teşekkür ediyor, mücadelenizde başarı dileklerimizi iletiyorum. Son olarak Türkiye’yi, yaşanan işçi ve emekçi kıyımını düşününce gelecek günler adına ne söylemek istersiniz? Ne yapmalı?

Her şeyden önce dik durmayı ve boyun eğmemeyi öneriyorum ben herkese... Çünkü, esas kurtuluş burada… Küçük bireysel çıkarların, anlık çıkarların esiri olmamak lazım. Ve KHK’larla binlerce emekçi mağdur edilmişken dert yanmaya utanıyorum. Bana yapılanları bu kadar gündemde tuttuğum için KHK ile sorgusuz, sualsiz, hukuksuz; işi, aşı, geleceği, onuru ellerinden alınan insanlardan özür diliyorum.

Mesleği, konumu ne olursa olsun, herkesin laik ve bilimsel eğitime sahip çıkması gerek. Türkiye’nin şu anda en büyük sorunu budur. Türkiye’nin geleceği karartılıyor. Eğitimin dinselleştirilmesi, dini doğmalara dayalı bir eğitim anlayışının okul öncesi çağdan üniversiteye dek tek tip olarak getirilmesine bir an önce herkesin refleks göstermesi gerekir. 1923 aydınlanmacı Cumhuriyet hareketinin açtığı yolu geliştirerek en başta kadınların ve emekçilerin çok ciddi mücadeleler vermesi gerekiyor. Bugün 1923’lerin de gerisine gidiyoruz. Bilimsel, laik, demokratik bir eğitim insanlara itiraz etme haklarını hatırlatır. Soru sorma, bağımsız düşünme yetisini geliştirir. Bunun olmadığı yerde sorgulama yapmak mümkün değildir. Çok teşekkürler dostlara, var olun.