Prof. Dr. İzzettin Önder’e sorduk: Bütçe Kanunu kimin cebini dolduruyor?

“Türkiye şu anda bir kabile tarafından yönetiliyor bana kalırsa. Konuşulan dönüşüm biraz da böyle bir süreç. Zaten AKP bir parti değil bu anlamda. Bir kabilenin üst temsilcisi ve bir tabanı var. O taban da ciddi anlamda palazlanmış durumda şu anda. Şimdi böyle bir özneyle girilen seçime kaybeder ya da kazanır mantığıyla bakmak ne kadar doğru sizce?”

Hazal Güven

Bütçe yönetimi, devletin kamu kaynaklarının kimlere, nasıl dağıtılacağı ve bu türden faaliyetlerin nasıl karşılanacağını kapsayan kanun. Tabii ki bunlar iyi bir planlama gerektiriyor. 2017 senesinin ekonomik anlamda, artan hayat pahalılığı, yüksek işsizlik oranı, derinleşen borç batağı, doların rekor kırması, üst üste yapılan zamlar, düşük ücretler derken ne kadar zor geçtiğini kimse inkar edemez herhalde. Bunların toplumsal etkileriyse burada “üstünden şöyle bir geçelim” diyemeyeceğimiz kadar çok…

Ekonomideki tüm bu “çuvallamalar”a karşın, AKP 2017’de bütçenin iyi yönetildiği iddiasında. Peki halk işsizlikle boğuşurken, hayat pahalılığının arttığı oranda ve hızda, alım gücü dibi görmüşken iyi yönetildiği iddia edilen bütçenin heybesinden çıkan parklar, bahçelerle de mutlu olabilir mi? Bu kadar hızlı bir yoksullaşma dalgasının ortasında bütçe açığının düşüklüğüyle övünülebilir mi?

Ya da AKP döneminde o çok övülen “kaymak gibi” yollar, işçilerin gerçekten çok kötü koşullarda çalıştırıldığı, ihmalkarlıklarla ölüme mahkum edildiği üçüncü havalimanı gibi projeler, bütçeden kaynak aktarımı yapılarak hangi patronların ceplerini kabartıyor?

Prof. Dr. İzzettin Önder, AKP’li yıllarda değişen bütçe tanımını, 2017 yılında makyajlanarak önümüze konulan bütçe planlamasını soL Haber’e anlattı…

Bütçe kabaca tanımlarsak devletin mali planlaması anlamına geliyor. Meclisin onayına sunulacak titiz bir planlamanın ardından kamu kaynaklarının o seneki dağıtımı, nasıl kullanılacağı belirlenmiş oluyor. AKP, 2017 senesinde gerçekten iyi bir planlamayla mı hareket etti?

Bugün bütçe tanımı, kapitalist sistemlerde özellikle Türkiye bağlamında kaynakların nereden sağlandığı ve sağlanan kaynakların nereye tasnif edildiği anlamına geliyor. Aslında biraz sadece görüntüsel bir şey veriliyor. Bütçenin alt katmanlarına baktığımızda senelerdir çok fazla değişmediğini görüyoruz. Çünkü toplumsal güç dengeleri ya da daha doğrusu dengesizlikleri de yıllardır değişmiyor. Şimdi böyle baktığınızda bütçe öyle Bakanlar Kurulu’nun hazırladığı bir şey falan değil. Görüntü öyle evet, doğru. Ama toplumsal güç dengelerine baktığımızda, her yıl bütçeyle birlikte toplumda güçlünün hakim olduğu bir yeniden kaynak dağılımı gündeme geliyor. Bunda iki temel amaç var: Bir tanesi gerçekten sermayenin daha güçlendirilmesi, piyasaların sermaye lehine biraz daha açılması. İkincisiyse sistemin ve işleyişin bir miktar meşrulaştırılması. “Meşrulaştırmak için bütçeyle size bir miktar pay verdik” demiş oluyorlar yani. Ama hiçbir zaman bu paylaşım bir adalet mantığı çerçevesinde işletilmez. Çünkü zaten adalet kapitalist sistemde söz konusu olamaz.

Burada iktidarları sermayenin ajanı diye düşünmek çok doğru değil. Bir anlamda öyledir tabii. Kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar sonuçta. Ama diyelim ki yarın iktidara sol bir özne de gelse sermayenin üretim biçimi değişmediği sürece bu dokularda fazla bir değişiklik olmaz çünkü çok yapısaldır ve çok katıdır. Dolayısıyla anlatmak istediğim sadece bütçeye bakarak çok fazla tahlilde bulunamayız. AKP iktidara geldiğinden bu yana iki tarafı eteklerinde toplayarak yeni bir yapılanma yaptı.

Kastettiğiniz nasıl bir yapılanma?

Bir, aymaz aydınları demokratik görüntüyle topladı. “Yetmez ama evet'çiler” örneğin. İkincisi de halkın sadece gönüllerini fethedebilmek için işte bu sosyal destekleri artırdı. Hatta bütçeye fazla yük olmadan yaptı bunu, cemaat ilişkileriyle artırdı mesela.

Dolayısıyla AKP seçmeninin şu anda başka bir partiye kafalarını dönmeleri söz konusu değil. Olamaz da. Nasıl derseniz çünkü bütün varoş diyebileceğimiz yerlerde örneğin parklar, bahçeler, yollar yapıldı. Ama bunu daima “ben olursam olacak” mantığıyla yaptılar. Üretim biçimini değiştirerek, bizzat oraya hakim kılarak bunları yapmadılar.

Bu bahsettiğiniz ödenek üstü harcamalar özellikle AKP’li yıllarda dikkat çekiyor. Bütçe için ayrılan mali kaynağı planlama dışında faaliyetler için kullandıkları da biliniyor örneğin…

Ham bir bilinç var burada. Bu durum da şundan kaynaklanıyor. Bütçe yanında ilave fonlar mesela. 108 adet fon var. Dünya Bankası 2001 kriziyle bunları bütçeye aldı. Büyük birkaç fon kaldı. Fakat söz konusu olan süreç aslında bütçenin esnetilmemesi gereken bir süreçtir. Çünkü ilke olarak bütçenin mantığı şudur; bütün mal mülk halkındır. Bunun kullanımı konusunda söz sahibi yalnızca Mecliste bulunan halkın temsilcisidir. Meclisin, toplumu nitelikli şekilde temsil ettiği var sayılır. Bundan dolayı zaten bütçe bir kanundur.

Bütçe tasarısı Meclisin onayından geçtikten sonra cumhurbaşkanının hiçbir şekilde bunun üzerinde müdahale hakkı, veto hakkı falan yoktur. Cumhurbaşkanı da aslında emanetçidir. Devlet emanet sistemiyle yönetilmektedir. Yani mal mülk milletindir, bütün siyasiler resmi makamlar da bizim adımıza yönetmektedir.

Dolayısıyla bütçe için ayrılan para halka aittir ve bütçe süreci de halkın devlete “benim seçtiğim temsilcilerle bu durumu yönetin” demesidir. Bütçe bir kapitalist sistemde bir demokrasi simgesidir. Burjuva demokrasisi bağlamında. İngiltere’de mesela böyle görülür. Hatta Amerika’da da biliyorsunuz vergi vermeyen vatandaşın itiraz hakkı ya da devletten bir şey talep etme hakkı yoktur. Çünkü hep bu mantığa dayanır. Mal mülk toplumundur, milletindir. Siyasiler emaneten, geçici sürelerle iş yapan temsilcilerdir.

Yalnız tabii şu anda Türkiye’de iki türlü değişim söz konusu. Bir sistem değişimi oluyor. O yüzden bu şekilde yönetildiğini söylemek de pek mümkün değil.

Sistem değişimi derken…

Üretim biçimi bağlamında değil. Sosyolojik bağlamda bir sistem değişimi söz konusu. Yani biraz dinsel temelli bir değişim. Bunun sebebi her anlamda aslında çok açık. Tabii konumuz ekonomi. AKP kendi yandaşlarına, hem laik bir sistemi dinsel temelli bir sisteme dönüştürürken alttaki ekonomide kaynak değişimini gerekçelendiriyor hem de kaynak değişimini gerekçelendirmek için bu laik sistemden yarı laik sisteme dönüşü alet olarak kullanıyor.

Burada doğrusu çok objektif bakarsak bunu oldukça başarılı bir şekilde yaptılar. Bunu kabul etmemiz lazım. Şimdi bütün bu dokuları bütçeye yansıttığınızda şöyle bir sonuç cereyan ediyor; bütçeyi de göstermelik olmaktan çıkartıyorlar. Yani burjuva demokrasisinin katı, demokratik aleti, bir kere yapıldıktan sonra kimsenin buna el süremeyeceği görüşünden çıkartmak istiyorlar ki rahat hareket etsinler.

Varlık Fonu sanırım iyi bir örnek oluşturuyor bu duruma?

Kesinlikle. Hatta o kadar ki Varlık Fonu’nda eğer bir iş yaparken kazanç sağlanırsa oradan vergi alınmayacağı gibi, orada yapılıp elde edilen kazançlar bütçeye aktarılamayacak denir. Şimdi bu çok önemli bir şey. Aslında bu padişah olmak demektir bir anlamda. Zaten maliyenin gelişimi böyledir. Onun için de bütçeye burjuva demokrasisinin çok temel taşıdır denmektedir.
Önceleri paralar padişahındır ya da Batı dünyasında kralındır. Fakat sonra isyanla gelen dönüşümle halk “bu paralar benimdir, senin değildir” dedi. İşte demokrasi kavramı da buradan çıkıyor zaten. Şimdi bunlar tam tersini yapıyorlar. "Ben iktidara geldim bunu artık sana çok fazla sormadan kendi isteğim yönünde kullanabilirim" diyorlar. Bunun da bir sınırı var elbette. Kendi tabanının isteği yönünde kullanabilir. Nedir kendi tabanı?

Kendi iki tabanı var: Bir tanesi dünya emperyalist sistemi içerisinde bağımlı olduğu ülkeler. Diğeri de kendi siyasi iktidarını kuvvetlendirmek için kendi yandaşlarına sermaye aktarımı yapmak. Bunu oldukça başarılı bir şekilde yapıyorlar. Merkezi olarak değil tabii, belediyelerle yapıyorlar mesela. Bu bağlamda bir yerde havalimanı yapımı, baraj yapımı gibi icraatlar aslında kendi yandaşlarına kaynak aktarımı meselesidir.

Peki son olarak... Bütçe; sonuçta bir kanun. Hükümetin 20 milyar lira gibi büyük rakamlarda ödenek üstü harcamalar yaptığı biliniyor. Bu harcamalarla hukuksuz bir iş yapılmış olmuyor mu?

Tabii ki. Bütçe o kadar katıdır ki bir fasıldan başka bir fasıla aktarım yapmak için Meclisin kararı gerekir. Şu anda yapılanlar, az önce belirttiğim gibi, ben bu malın mülkün sahibiyim demektir. Ben sahibiyim derken kendi tabanını tuttuğu için, zaten Türkiye şu anda bir kabile tarafından yönetiliyor bana kalırsa. Konuşulan dönüşüm biraz da böyle bir süreç.

Zaten AKP bir parti değil bu anlamda. Bir kabilenin üst temsilcisi ve bir tabanı var. O taban da ciddi anlamda palazlanmış durumda şu anda. Şimdi böyle bir özneyle girilen seçime kaybeder ya da kazanır mantığıyla bakmak ne kadar doğru sizce? Evet, yani oylar oynayabilir biraz. Ama tartışılan bildiğiniz anlamda siyasi bir parti değil. Özetle bütçe giderek göstermelik bir şekle dönüşüyor. Sistemde köklü bir değişiklik yapmadan bu durum düzelmez. Ortada bir yanlışlık varsa o yanlış düzeltilir. Demek ki burada mesele bir yanlışlık değil. Umuyoruz ki bu yanlışlık bir gün tamamen, kökünden düzelir.