İzmir Tepecik Hastanesi'nde grev vardı

İzmir Tepecik Hastanesi'nde sağlık emekçilerini tam katılımlı bir grev gerçekleştirdi.

İlker Belek

soL yazarı İlker Belek, İzmir'deki sağlık emekçilerinin grevini yazdı.

GREVE GÖTÜREN SOMUT DURUM

Grev esas olarak asistan hekimler tarafından örgütlendi. Sonuçta hastanedeki, öğretim üyesi statüsündeki hekimler de dahil, bütün personelin katılımıyla gerçekleşti. Bir günlük planlanmıştı.

Sorun asistan hekimlerin döner sermaye ödemelerinin ciddi miktarda düşürülmesiydi. Bir asistan hekim devlet hastanelerinde haftada ortalama 80-100 saat çalışır. Bunu, yasal çalışma süresinin 40-45 saat olduğu gerçeğini dikkate alarak değerlendirin lütfen. Süre fakülte hastanelerinde, tutulan nöbet sayısının %30 daha fazla olması nedeniyle, 120 saati geçer. Anlayacağınız sağlıkta kölelik koşulları geçerlidir.

Buna karşılık Tepecik’teki asistan hekimler, ayda yaklaşık 4500-5000 TL para kazanırlar. Bunun, 2000 TL’si emekliliğe yansıyan tek kalem olan maaştan, 1500 TL’si her ay sabit olarak ödenen döner sermaye kaleminden, 1000 TL’si adına performans ödemesi denilen ve yapılan işe (muayene edilen hasta sayısı gibi) bağlanmış döner sermaye kaleminden ve 600 TL’si de nöbet ücreti kaleminden gelir. Maaş ve nöbet ücreti ödemeleri genel bütçeden, diğer ikisi ise hastanenin kendi döner sermaye işletmesinden karşılanır. Tepecik’te hastane döner sermaye işletmesinin mali sıkıntıları nedeniyle performans ücretinde bir kaç ay önce(1000 TL’de)  800 TL’lik kesinti yapıldı.

Hekim dışı sağlık personelinin sabit ve performans döner sermaye ödemeleri zaten çok düşük. Bu grubun greve tam destek vermesinin nedeni bu. Öğretim üyesi konumundaki hekimler ise sorunun kendilerini de etkileyeceğini düşündükleri için ve/veya ekiplerindeki asistanların sorunlarına duyarlılıkları nedeniyle greve destek verdiler.

SORUN SOMUT VE YEREL AMA SİSTEMDEN KAYNAKLANIYOR

Ülkenin gündemi bunca ağır siyasi meseleyle yüklüyken bir hastanedeki hekimlerin ayaklanması önemli bulunmayabilir. Üstelik, “hekimler sınıfsal açıdan oldukça rahat konumdalar, kendilerini nasıl olsa kurtarırlar” da denilebilir.

Bu saptamalarda şüphesiz doğruluk payı var. Ancak Tepecik’teki grev, ki yakın geçmişte başka hastanelerde de yaşanmıştı, Türkiye sağlık sisteminin yapısal sorunlarının sonucunda gerçekleşti. Arkası kesinlikle gelecektir. Ayrıca, sistemle ilişkili bu sorun, hekimlerin yaşam koşullarının ötesinde, sağlık hizmetleri sunumunu, yani halkın sağlığını ciddi derecede etkileyebilecek bir potansiyel de taşıyor.

Nedeni şu: Türkiye sağlık sistemi AKP döneminde büyük bir işletme haline dönüştürüldü. Bu işletmenin tepesine Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yerleştirildi. Patronaj bu kurumun elinde. Hastaneler de artık birbirleriyle rekabet eden ayrı işletmeler halindeler. Hastanelerde sunulan hizmetlerin fiyatını teker teker SGK belirliyor. SGK kendi harcamalarını azaltabilmek için hizmet fiyatlarını olabildiğince düşük düzeyde tutuyor. Öyle ki mevcut durumda, SGK fiyatı, sunulan hizmetin maliyetini karşılamıyor. Hastaneler yatırarak tedavi ettikleri hastaların çoğunda zarar ediyorlar.

Prim gelirleriyle giderleri arasında her yıl %30 kadar bir eksi bulunduğu için, SGK tutumunu giderek katılaştırıyor ve sistemin hastanelere de yansıyan mali sorunu büyüyor. SGK’nın zararda olmasının nedeni ise patronların prim borçları, kaçak işçi çalıştırmaları ve prim gelirlerinin kötü değerlendirilmesi. Bunlar çözülmeli, ama kapitalizm bu, örneğin kaçak işçi sorununu nasıl çözeceksiniz.

Ayrıca, genel bütçeden SGK’ya kaynak aktarılmalı. Ama bu siyasi bir karardır. Hükümetler bütçe gelirlerini başka işlerde kullanmayı tercih ettikleri, güçlü sınıflardan gelirleriyle orantılı vergi almadıkları için gerçekleşmiyor.

SİSTEMİ GÖREN MÜCADELE TARZI ZORUNLU

Özetlediğim bu sistem yapısı nedeniyle, hastanelerin sağlık personeline yaptığı performans ödemesini düşürmeleri neredeyse zorunluluk. Mali sorun önümüzdeki dönemde daha da artacak. Bu, koruyucu sağlık hizmetlerinin arka plana itilmiş olması nedeniyle, tedavisi pahalı (kanser gibi, kronik hastalıklar gibi) hastalık yükünün her yıl artıyor olmasına, ilaç tüketiminin pompalanmasına ve nüfusun yaşlanmasına bağlı.

Bu nedenle hastane özeline sıkışmış, çözümü ilgili hastanenin yönetiminden bekleyen anlayışın hiç geçerliliği bulunmuyor. Türkiye sağlık sisteminin organizasyon ve finansman yapısı değiştirilmeli. Zaten Tepecik’teki grev öncüleri de, bu gerçeği görerek, eylemlerinin içeriğini böyle belirlemişler.

Hastaneler tam kamu kurumu statüsünde yeniden organize edilmeli. Devlet, hastanelere, “sigorta kurumlarına hizmet sat, kendi işlerini kendin hallet” diyememeli, işletme modeli terk edilmeli.

Hastanelerin bütün masrafları, eğitim hizmetleri de dahil, genel bütçeden karşılanmalı. Bütçe gelirlerini artırabilmek için vergi tabanı, zenginlere, kapitalistlere doğru kaydırılmalı. En azından. Unutmayalım kendisini girişimci olarak tanımlayan 3 milyon kişi (nüfusun %4’ü), yıllık ulusal gelirimizin %20’sine (160 milyar dolar) el koyuyor, bu sınıfsal bir soygundur.

Esas çözüm için bu soygun düzeni değişmeli, bu bakımdan da,  bütün işletmelerin, fabrikaların, hastanelerin, okulların kamulaştırılmasını hedefleyen bir mücadele gündeme sokulmalı.