Hizmetlerin ‘ürünleşmesi’ ya da ‘fiziksel olmayan’ mallar dünyası

Teknolojik gelişmeler ve sermaye yanlısı politikalarla temel hizmet alanlarının 'ürünleşmesi' hız kazanırken emekçiler pek çok yeni ‘ürünleşmiş' hizmetle karşı karşıya. Internet, cep telefonu, TV, müzik kanalı abonelikleri gibi ‘tekrarlayan’ hizmet-ürünlerin yanına bir de geniş bir ‘mobil uygulamar’ dünyası ekleniyor. ‘Fiziksel olmayan mallar’ın egemenliği artıyor. Kapılar daha…

Zafer Anayurt

Bugün sanayileşmiş ülkelerin ilk 500 şirket listesinde yer alan şirketlerin çoğu hizmet sektöründe bulunuyor. Söz konusu hizmetlerden en başta gelenler finansal hizmetler, turizm ve eğlence, sağlık hizmetleri, eğitim ve haberleşme. Nitekim dünya ticaretinin kompozisyonuna bakıldığında ihraç edilen fiziksel mallardan elde edilen katma değerden daha fazlasının ticareti yapılan hizmetlerden sağlandığı görülüyor. Son 20-25 yıldaki gelişmelerle hızlı bir değişim yaşanırken hizmetlerin malları bu şekilde geride bırakmasında “teknoloji temelli” hizmetler önemli rol oynuyor. Basit bir örnek bir cep telefonu kullanıcısı cihaza yaptığı harcamaya yaklaşan oranda akıllı cihaz üzerinden ulaştığı uygulamalar için harcama yapar hale geliyor. Günümüz ekonomisinin anlamlı bir kısmını, tekrarlayan ödemeler yaptığımız, aboneliğe dayalı teknolojik hizmetler oluşturur. Geçmişin kamu hizmetleri olan gaz, elektrik, su gibi hizmetlere ekonomik olarak kısmen benzeyen bu hizmetler, her ay ücretimizin belirli bir kısmını alıp götürür. Gittikçe çeşitlenen telekomünikasyon hizmetleri, müzik ya da film içerik hizmetleri, kablolu yayınlar, bilgi hizmetleri en bildiğimiz, her hafta yeni bir teklifle karşılaştığımız örnekleri.

Teknoloji temelli, aboneliğe dayalı hizmetleri pazarlayan şirketler, müşteriyi bir kez servisi kullanmaya ikna ettiğinde olumsuz bir gelişme olmadığı sürece yıllarca sürecek bir ilişki kurulmuş olur. Hizmeti almaya başlamak için gereken işlemlerin kolaylığı ile çıkmak için izlenmesi gereken sürecin zahmeti genellikle asimetriktir. Eğer hizmetin ödemeleri “can acıtıcı” seviyede değilse, müşteri, iptal için gereken zorlu yolu göze alamayabilir. Bu hizmetler, ilk çıktıklarında elzem ihtiyaç olarak algılanmasa da zaman içinde toplumsal norm haline gelme eğilimindedirler. Örneğin mobilite kaygısından tamamen bağımsız olarak (evde olsanız bile) bugünün telefonla erişilebilme standardı kişilerin ayrı ayrı aranabilmesidir. 

‘PAYLAŞIMCILIK’ HİÇ BU KADAR REVAÇTA OLMAMIŞTI

Tüketimle ilgili ekonomik baskılar ortaya çıktığında öncelikle bir defaya mahsus (ad hoc) satın alımları etkiler. İnsanların, aldıkları hizmet aboneliklerini iptal ettirmeleri ise bir süredir yaşanmakta olan bir krizin baskısını gerektirir. Bu tür kontrolsüz çıkışların engellenmesi için zaman taahhütlü satışlar gibi zorlayıcı pazarlama yöntemleri geliştirilmiştir. Hizmet veren şirket açısından kapasite planlaması şarttır ve kullanım kalıbında ani sıçramalar, mümkün olan tüm sözleşmesel yollarla kontrol altına alınmalıdır. Başka bir abone kazanma tekniği de, servisin kullanımını sağlayan teknolojik cihazın zaman taahhüdü karşılığında “ücretsiz”, “hediyesi” ya da avantajlı şekilde müşteriye verilmesidir. Ayrıca, günümüzün hizmet ürünleştirme tekniği az kullanımı cezalandırıp, aşırı kullanımı teşvik eder. Az kullanmak ekonomik açıdan akıldışı hale getirilir. İnsanlar “zaten ödediğim paketimdeki dakikalar yanmasın” diye iletişim kuracak karşı taraf aramaya başlar. Eskiden ciddiyetle yazılmış anlamlı e-posta ve dosyaları taşıyan o teknoloji harikası iletişim ağı ve onun cebimizdeki uç-noktası olan akıllı telefonlarımız, günümüzde sağduyusunu yitirmiş sahiplerinin akşam sofrasının fotoğraflarını dünyaya servis eder. Paylaşımcılık, yaşlı dünyamızın tarihinde hiçbir zaman bu kadar revaçta olmamıştır. Bir de sanal olmasa! Yazmadan uyarmam gerek, mizah değil: “Paylaşım” kelimesine ağır bir ideolojik saldırı var ve sözlükteki anlamı  son on yıl içinde neredeyse tamamen değiştirildi.

Servis ekonomisi, her müşterisini ARPU (Yıllık Tekrarlayan Gelir) ya da MRPU (Aylık Tekrarlayan Gelir) olarak görür. Telekomünikasyon şirketi için battal boy hizmetini alıp gani gani kullana(maya)n müşterisi en sevilen profildir. Eğer bu temel hizmet üzerine diğer katma değerli paketleri de satın alıyorsa, bir de bunları çevrede göstererek fahri bir satış elemanı haline gelmişse mükemmel bir destekçidir. Bu hizmetlerin kullanımında iki taraflılık söz konusu olduğu için, bunları yüksek oranda kullanan bir kitlenin yaratılması makul kullanıcıların ihtiyaçları üzerinde de artış baskısı yaratır. Bu döngü, gittikçe genişleyerek ihtiyaç ile tanımlanamayacak bir ekonomi doğurur.

SOSYAL YAŞAM NEREDEYSE SOSYAL MEDYA

Kapitalist bir ekonominin içsel dengelerinin kurulması çok önemlidir. Emek karşılığı önceden ödenen ücretin sistemde sorunsuz geri dönüşünün sağlanması için çevrimin rastlantısal kısmının belirli bir oranı aşmaması akılcıdır.  Aşağıdaki TÜİK istatistiğinde, geleneksel bakışla elzem ihtiyaç olarak tanımlayabileceğimiz beslenme, giyinme, konut, mobilya-beyaz eşya ve sağlık toplamının en düşük beşte birdeki gelir kesimi için 2016 harcamaları toplamının yüzde 73,2’lik bir kısmına karşılık geldiğini görüyoruz. Bu kesim için, yukarıda sayılan mutlak elzem harcamalara ek olarak ulaştırma ve “lokanta ve oteller” kaleminin tamamına yakın kısmının da zorunlu olması kuvvetle muhtemeldir. En düşük gelir kesiminin ücretinin ancak yüzde 15’i hayatını sürdürmenin mutlak gereklerinin dışında kalan sözde “tercih” alanıdır. Tüm bu gerçekleri göz önüne aldığımızda genellikle aboneliğe dayalı bir hizmet türü olan haberleşmenin tüketicinin “özgür iradesine dayanan” harcamaları içinde ne kadar önemli bir yer kapladığını anlayabiliriz. Düzenin mantığında en düşük gelir diliminde olan emekçinin alkollü içecekler, sigara, tütün, eğlence ve kültürün yanı sıra haberleşme adını haksız bir şekilde almış teknolojik sevislere yaptığı harcama eğitim hizmetlerine yaptığı harcamanın çok üzerindedir.  21.yüzyılın toplumsal yaşam tasarımı budur. Sosyal yaşam, neredeyse sosyal medyadır.

Düzenin ekonomi biliminin “pazarda karşılıklı olarak rasyonel davranan üreticiler ve tüketiciler” tasarımı iflas edeli uzun zaman geçti. Emekçiler, kalıpları dışına çıkamadıkları bir ekonomik düzenin kapalı kantininde sadece oradaki ürünler için  geçerli olan “hediye kuponlarını” harcamak için çaresizce koşuşturan, dışarıdan belirlenmiş bir ekonomik taraftır artık. Tasarruf, ertelenmiş tüketim, tüketici kredileri ise geleceğe taahhüt edilmiş emek yükümlülüğüdür bu düzende. 

Sorun teknolojide değil, teknolojinin bu ekonomik düzendeki anlam ve işlevinde. Bu otoyollardan, iletişim ağlarından, yayın kanallarından sosyalizm aktığı gün insanlık çok yüksek bir boyuta geçmiş olacak. Tüm bu altyapı, sömürü itkisi ile tasarlanıp, hayata geçirilmiş emekten başka bir şey değil.