Güney Kore sermayesinin ‘iyi ortağı’

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Güney Kore gezisinde 'ileri teknoloji işbirliği' gibi vurgular yapılsa da esas olarak Güney Kore sermayesine Türkiye'nin 'büyük pazar' olanaklarından yararlanma çağrısı yapıldı. Hyundai, Posco, LG, SK gibi şirketlerin Türkiye sicili teknoloji transferinden ziyade işçi düşmanı tutumun transferine işaret ediyor.

Yıldız Koç

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Güney Kore gezisi, Güney Koreli sermayedarlara Türkiye’deki pastadan büyük pay verilmeye devam edileceğinin göstergesi oldu. Gerek Erdoğan gerekse Güney Kore Cumhurbaşkanı Moon, basına verdikleri demeçlerde, “ticaret ve yatırım işbirliğinin sürdürüldüğünü” vurgularken, Güney Koreli firmaların bugüne kadar yer aldığı Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü’ne önümüzdeki dönemde Çanakkale 1915 Köprüsü’nün ekleneceği belirtildi. Erdoğan, Kanal İstanbul projesini de listeye dahil etmek için ilk adımları attı. Başka bir deyişle, Güney Koreli firmalara, “gelin ülkeyi birlikte yağmalayalım” denildi. 

AL BİRİNİ, VUR ÖTEKİNE

Erdoğan, Güney Kore’de, büyük firmaların temsilcileriyle görüşmeler de yaptı. Bunların bir bölümü, Türkiye’de yasadışı uygulamalarıyla, işçi ve sendika düşmanı tavırlarıyla tanınan firmalar. 

Güney Kore sermayesi vahşidir. Güney Kore sermayesinin, hem kendi ülkesinde hem dünyada üretimi sürdürdüğü diğer ülkelerde işçilere yönelik tutumuyla, Erdoğan’ın işçiler söz konusu olduğundaki tavrı çok benziyor. Yani Erdoğan, Güney Kore sermayesinin her anlamda “iyi bir ortağı”. 

Nitekim, bu ortaklığın önemli meyvelerinden birini Posco Assan örgütlenmesinde gördük. Hatırlanacaktır, Güney Kore menşeili Posco, Daewoo International ve Kibar Holding ortaklığında 2011 yılında kurulan Posco Assan’da, geçen yılın sonlarında 80 işçi DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkarıldı. Birleşik Metal-İş, Güney Koreli firmaların Türkiye’deki fabrikalarında yaşanan sendikal hak gasplarından açık ara en fazla nasibini alan sendika. Posco Assan’da işçilerin işten atılması üzerine, durumu protesto etmek isteyen işçiler ve sendika yöneticileri gözaltına alındı. İşçilerin çoğunluğunu üye yapmış olmasına rağmen sendikanın yetkisi Bakanlık eliyle engellendi. Yani hükümetle işveren, işbirliği içinde sendikanın toplu sözleşme yetkisini engelledi. Güney Koreli patronlar, daha iyi ortağı nerede bulacak ki?

Güney Kore sermayesi vahşi ve Türkiye’nin kapıları onlara sonuna kadar açık. Ve görülüyor ki, AKP, onlara daha da vahşileşebilmeleri için gereken ortamı fazlasıyla sağlıyor. 

‘ACIMASIZ BİR KAPİTALİST İMPARATORLUK’

Kore Metal İşçileri Sendikası da kendi ülkesinde Posco’yla mücadele etmeyi sürdürüyor. Posco kendi ülkesinde sendikalaşma karşıtı acımasız ve sert tutumuyla tanınıyor. Kore Metal İşçileri Sendikası Başkanı Kim Ho-Gyu, Posco’nun tavrını “firmanın kurulduğu yıl olan 1968’den beri sayısız işçi, demokratik sendikalar kurmak için çaba sarf etti, fakat Posco çalışma ve insan haklarını çiğnedi ve acımasız bir kapitalist imparatorluk kurdu” sözleriyle özetliyor. İşten çıkarmalara, sendikasızlaştırmaya, kuralsız çalışmaya karşı yıllardır mücadelenin sürdüğü Posco’nun Güney Kore fabrikasında, 2006 yılında yapılan eylemlerde bir işçi polis şiddeti sonucu yaşamını yitirmişti. 

SUÇLARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Erdoğan’ın temaslarında adı geçen bir başka büyük şirket Hyundai. Türkiye’de otomotiv ana sanayinde sadece üç firma sendikasız: Toyota, Honda ve Hyundai. Sendika düşmanlığı tescilli Hyundai’de, bugüne kadarki sendikalaşma girişimleri firma yönetimi tarafından bastırıldı. Güney Kore’de ise Hyundai fabrikası, sürekli yaşanan grevlerle ve güvencesiz istihdamla tanınıyor.  

Erdoğan’ın görüşme yaptığı bir diğer şirket SK oldu. Birleşik Metal-İş’in SK grubuna ait Daiyang fabrikasında örgütlenmesi ve onu takip eden grev süreci, grevci işçilere polisin saldırısıyla, Güney Kore’den grevi kırmak için işçi getirilmesiyle, yaralanan ve gözaltına alınan işçilerle gündeme gelmişti. 

Güney Koreli firmaların, Türkiye’deki suçları saymakla bitmiyor. Arçelik-LG Klima’da, 2015 yılında yaşanan “metal fırtına” sürecinde çok sayıda işçi işten atıldı, işgal eylemi yapan işçiler polis şiddetiyle fabrikadan çıkarıldı. Donghee’de Birleşik Metal-İş’in örgütlenme girişiminin ardından işten çıkarmalar oldu, Birleşik Metal-İş’in örgütlendiği Ho Won Otomotiv’de, sorgu odaları kuruldu, işçiler işten çıkarıldı… Böyle devam ediyor…

TEKNOLOJİ TRANSFERİ Mİ İŞİNİ BİLEN PATRON TRANSFERİ Mİ?

Türkiye’de faaliyet gösteren Güney Koreli firmaların neredeyse tümünün sicili, sendikasızlaştırma ve yasadışı uygulamalar başlıklarında kirli. TÜİK verilerine göre Türkiye ve Güney Kore’nin yaklaşık 7,2 milyar dolarlık bir ticaret hacmi var. Dış ticaret hacminin yüzde yaklaşık yüzde 90’ı Türkiye’nin Güney Kore’den yaptığı ithalattan oluşuyor. Erdoğan, bunun yeterli olmadığını belirterek, “Şu anda Türkiye ve Güney Kore'nin toplam nüfusuna baktığımız zaman 132 milyon nüfusa sahibiz. 132 milyon, böyle bir nüfus potansiyeline gerçekten bu ticaret hacmi çok düşük. Bu 10-15 milyar dolara niye  ulaşmasın” diye soruyor. Yani bir ülkenin cumhurbaşkanı, eşitsiz dış ticareti, neredeyse hiçbir şey satılmayan, sadece ithalat yapılan bir ülkeyle dış ticaret dengesinin kurulmasını önemsemiyor. Halka baktığında kelle sayısı görüyor, buradan hareketle para hesabı yapıyor, esas olarak da patronların kazancını hesaplıyor. Güney Kore sermayesine “Ülke büyük, size daha çok ekmek çıkar. 6 değil 16 milyar dolarlık da mal satabilirsiniz” diyor adeta. 

Ekonomide dışa bağımlılık AKP iktidarı döneminde muazzam ölçüde arttı. Güncel durumda çok büyük kırılganlıklara yol açan ithalat bağımlılığını “teknoloji transferi”yle çözebileceğine inanan siyasi iktidar bir süredir “yerlileşme” vurgusuyla birtakım düzenlemeler yapıyor. “Teknoloji transferi”nde en çok güvenilen ülkelerden biri de Güney Kore. Erdoğan-Moon görüşmelerinde “ileri teknoloji alanında çok şey yapılabileceği” bu bağlamda vurgulandı. Ancak, diğer uluslararası sermaye yatırımları Güne Kore sermayesi de Türkiye ve yakınındaki pazarları hedef alan, nihai haline yakın ürünlerin tamamlandığı üretim tesisleri kuruyor. Örneğin, Hyundai, esas olarak bir montaj hattı. Kritik parçaları Güney Kore’den ithal ediyor, yan sanayisinin bir bölümünü yanında getiriyor. Ancak kritik teknolojik parçaların üretimini Türkiye’de yapmıyor. Posco da benzer şekilde paslanmaz çeliği Güney Kore’de üretiyor. Kütükler halinde ithal edilen paslanmaz çelik, Türkiye’deki fabrikada esas olarak dilimleniyor ve şekillendiriliyor. 

Ya da SK gibi LG gibi doğrudan kendi teknolojisiyle yapabileceği işleri üstleniyor. Güney Kore’den Türkiye’ye teknoloji değil, sendikal örgütlenmeyle nasıl mücadele edeceğini bilen patronlar transfer ediliyor. 

Güney Koreli sermayedarlara baktığımızda, Türkiye’deki pastadan büyük pay alma çabasıyla, işçilere yönelik tutum arasında doğru orantı olduğu görülüyor. Hem büyük pay alıyor hem de en vahşi biçimde sömürüyor. Öylesine ki, burjuva demokrasisinden dahi nasibini almamış bir sermaye grubundan bahsediyoruz. Buna Türkiye’deki baskı ortamı ve “o zamanlar fabrikalar sürekli greve giderdi. Tüm sanayi kesimine seslenmek isterim OHAL’den sonra bir fabrikada grev söz konusu mu” diyen Cumhurbaşkanı’nı eklediğimizde, muhteşem ortaklığın işçi sınıfı için ne anlama geldiği çok net görülüyor.