DİSK ve KESK'ten kriz açıklaması: Faturayı emekçiler ödemeyecek

Yaşanan ekonomik krize ilişkin DİSK ve KESK'ten birer açıklama yapıldı. Her iki sendika da, krizin faturasının emekçilere ödetilmesine karşı mücadele edeceklerini vurguladı.

Haber Merkezi

Yaşanan ekonomik krize ilişkin DİSK ve KESK'ten birer açıklama yapıldı.

Her iki sendika da, krizin faturasının emekçilere ödetilmesine karşı mücadele edeceklerini vurguladı. 

DİSK: İŞÇİ SINIFI BORÇLU DEĞİL ALACAKLIDIR

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu imzasıyla yayımlanan açıklamada, krizin faturasının emekçilere ödetilemeyeceği ifade edildi.

Bu krizin, sadece "dolar krizi” ve bununla bağlantılı olarak "rahip krizi” olarak tanımlamanın yetersiz, yüzeysel ve sorunun temellerini görmezden gelmeyi tercih eden bir yaklaşım olacağının vurgulandığı açıklamada özetle şöyle denildi:

  • Yıllardır sinyallerini veren bir krizi, dış güçlerin komplosu olarak açıklamak, çözüm aramak yerine iç politikayı idare etmeyi gözeten ciddiyetsiz yaklaşımlardır. Türkiye'nin bugünkü sorununun kaynağı, ülkeyi yönetenlerin yıllar önce yaptıkları tercihlerdir.
  • Türkiye, ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin dayattığı sıcak ucuz dış kaynağa dayalı neoliberal kapitalizmin yarattığı kriz ile yüz yüzedir. Türkiye'yi uluslararası mali sermayenin yağmasına açanlar, spekülatif saldırılara açık hale getirenler, şimdi böylesi saldırıların da eşliğinde topyekûn ülkenin kaybetmesine yol açıyor. Bu politikalara devam edilmesinin ülkemize ciddi zararlar vereceği giderek daha açık hale gelmektedir.
  • Mart-Mayıs arası yabancı sermaye girişi 2017'nin aynı dönemine göre yüzde 66 oranında azalmıştır. Dış finansmana bağımlı hale getirilen Türkiye ekonomisi devasa miktardaki yabancı sermaye kaçışıyla, ilk olarak dövizin fırlaması/TL'nin değersizleşmesi olarak karşımıza çıkan büyük bir sarsıntı yaşamaktadır.
  • Meselenin özü şudur: Tamamen dış finansmana dayalı, üretimi değil borçlanmayı esas alan, üretime değil ranta ve betona dayalı dışa bağımlı bir ekonomik model, dış kaynakların eskisi kadar ucuz ve sürekli olmamasıyla sarsıntı yaşamaktadır.
  • Enflasyonun, işsizliğin, döviz kurunun ve faizlerin eş anlı yükseldiği bir kriz ortamında, ülkeyi yönetenler henüz krizin çözümü için bir eylem planı duyurmuş değil. Geçen hafta açıklanan Cumhurbaşkanlığı 100 Günlük İcraat Programı, emeğin giderek ağırlaşan sorunlarının ise hükümetin gündeminde olmadığını gösterdi. Yine geçtiğimiz haftanın son günü Hazine ve Maliye Bakanı tarafından yapılan "Yeni Ekonomik Program” başlığı ile yapılan sunuşta ise adeta ekonomik kriz yok sayıldı Orta Vadeli Programın Eylül ayında açıklanacağı dışında krize karşı plan sayılabilecek bir yaklaşım sergilenmedi.
  • İşçi sınıfının ve halkın çalışma ve yaşam koşullarını savunmayı bir görev olarak bilen DİSK olarak, iktidarı şimdiden uyarıyoruz: Krize karşı çözüm olarak "alacaklıları”, yani uluslararası finansal sermayeyi kurtarmayı temel alan ve faturayı işçilere, kamu çalışanlarına, emeklilere, dar gelirlilere kesen bir yaklaşım kabul edilemez. Özellikle son 20 yılda gerek IMF programı olarak gerek hükümet programı olarak sonuçlarına tanık olduğumuz böylesi bir program, halkın geniş kesimlerinin ekmeğini ve yaşamını tehdit edecektir. "Yapısal reform” adı altında ücretleri geriletmeyi, enflasyon ile yoksullaştırmayı, güvencesiz çalıştırmayı, daha fazla özelleştirmeyi, kamu hizmetlerini daha da ticarileştirmeyi/pahalılaştırmayı, sermayeyi/bankaları kurtarırken işçi sınıfı üzerindeki vergi yükünü artırmayı öngören bir saldırı programına karşı direnmek şarttır.     
  • Bedel ödeyen sadece işçi sınıfı ve emeğiyle geçinen ülkenin yüzde 99'u değildir. Uluslararası finans kapitalin ve onların kredileriyle beslenen şirketlerin büyük vurgunlarının bedelleri arasında yağmalanan doğa, kuruyan dereler, katledilen ormanlar, rant için betonlaştırılan kentler ve yok edilen tarihsel miras da vardır.
  • Öte yanda, 15 yıldır ısrarla sürdürülen akıldışı sermaye birikim modeliyle küplerini dolduran, yelkenlerini şişiren bir azınlık bulunmaktadır ve krizin bedelini ödemesi gerekenler de onlardır.  Krizi yüzde 1 yarattı bedelini yüzde 99'a ödetmek istiyorlar.
  • Biz DİSK olarak krizin faturasının işçi sınıfına ve yüzde 99'a kesilmemesi için, diğer tüm emek güçleriyle beraber mücadeleyi yükselteceğiz.
  • Son söz olarak bir kez daha ifade etmek isteriz ki; Türkiye borçlu bir ülkedir ama bu borç işçi sınıfının borcu değildir. Aksine işçi sınıfı alacaklıdır. Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin, işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine izin vermeyeceğiz! Borç yüzde 1'in borcudur. Yüzde 99 bunu neden ödesin?

KESK: KRİZİN FATURASINI, KRİZE YOL AÇANLAR ÖDEMELİ                                                             

KESK'ten yapılan açıklamada özetle şu ifadelere yer verildi: 

  • AKP’nin uyguladığı katıksız neoliberal politikaların kaçınılmaz olarak geldiği nokta krizdir. Bugün yaşanmakta olan kriz, göz göre göre, bağıra bağıra gelmiştir. Görünen yüzü tutuklu vatandaşları nedeniyle ABD ile restleşme olsa da asıl neden ranta dayalı ekonomik politikaların tıkanmasıdır. “Ekonomik savaş içindeyiz” diyerek 16 yıldır uygulanan sermayeye kaynak aktarmaya ve yatırıma dönüşmeyen, spekülatif büyümeye dayalı ekonomi politikalarının yol açtığı krizin nedenini çarpıtamazlar.
  • Bu kriz, küresel kapitalist bunalımın ve ülkedeki siyasal rejim krizinin bileşkesi olarak karşımıza çıkmıştır.
  • 460 Milyar dolara yükselen “döviz endeksli borçlanma”, son 15 yılın en yüksek gerçekleşmelerini yaşayan ve % 60 oranında sapma gösteren enflasyon hedefi, % 20’nin üzerine yerleşen faiz ve enflasyon göstergeleri, iki haneli işsizlik oranının yeniden artış eğilimine girmesi ekonomide yaşanan yapısal krizin göstergeleridir. 
  • Ekonomiye duyulan güvensizlik son bir haftadaki ‘döviz krizi’ ile birlikte saman alevi gibi yayılıyor. Bu yangının alevi de samanı da AKP politikalarıdır.
  • Emekliler ve asgari ücretlilerdeki yoksullaşma diğer emekçi gruplarına göre daha derindir. Gelir düzeyi düşüklüğü yoksullaşma oranını arttırmaktadır.
  • Siyasal iktidar halkın tümünü yoksullaştıran, gelir dağılımında adaletsizliği derinleştiren enflasyonu ve faizi arttıran politikalara derhal son vermelidir.
  • 16 yıldır kendi gemilerinde, “gemiciklerinde” sefa sürenlerin şimdi “aynı gemideyiz” demelerinin nedenini biliyoruz. Krizin faturasını emekçilere ödetmek isteyen söylem ve girişimlere emekçilerin karnı toktur.
  • Hamasi nutuklara, “savaş” naralarına son verilmeli, ‘döviz krizinin’ olumsuz etkileri nedeniyle ortaya çıkan gelir kayıplarının azaltılması için acil bir eylem programı açıklanmalıdır.
  • Olası işten atmalara karşı işten çıkarmaların yasaklandığı ilan edilmelidir.
  • Türkiye’deki ekonomik krizin hukuk ve demokrasi krizinden bağımsız olmadığı görülmelidir. Tek adam rejimi sürekli kriz hali demektir. Cumhuriyet rejimi demokratikleşmediği sürece bir kriz bitse de yeni krizler yaşanacaktır. Kapitalizmin kendisi krizlere gebedir ve nihai krizi çöküştür. Emekçiler çöküşün altında kalmamak için sınıfsal mücadeleyi yükseltecektir.
  • Yaşanan krizin faturasının emekçilere, emeklilere ve işsizlere çıkarılmasına izin vermeyeceğiz. Kemer sıkma amacıyla “acı reçete” peşinde olan iktidar cenahını uyarıyoruz. Çözüm ve reçete arayışında iseniz emekçilerin temel taleplerini dikkate alın.
  • OHAL’i aşan rejiminizle hak arama mücadelemizi engelleyeceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Fiili ve meşru mücadele içinden gelen ve aynı anlayışla yoluna devam eden emekçiler faturayı krize yol açanların ödemesi için mücadelesini yükseltmekten geri durmayacaktır.
  • Tüm emek ve demokrasi güçlerini krizi yaratanların krizin faturasını emekçilere, ezilenlere çıkartma girişimlerine ve saldırılarına karşı hızla harekete geçmeye ve birlikte mücadeleye yürütmeye çağırıyoruz.