AKP beyannamesinde ekonomi: Yalan, çarpıtma, fantezi

AKP'nin 380 sayfalık seçim beyannamesinin büyük bir bölümü ekonomiye ayrılmış. Ancak beyannamede, yalanlar, çarpıtmalar ve hayaller iç içe...

Buğra Işık

AKP’nin seçim beyannamesinin ekonomi bölümünde, ülkenin gelirinin kat kat arttığı, yüksek büyüme oranları yakalandığı, ekonominin kırılganlığının azaltıldığı, şeffaf ve istikrarlı bir ekonomi oluşturulduğu gibi iddialar var. Ancak gerçek rakamlar beyannamede yer alan istatistiklerin çarpıtıldığını, bağlamından kopartıldığını, gerçeklik taşımadığını gösteriyor.

Büyüme ve Makroekonomik İstikrar isimli bölümde “yüksek büyüme oranlarını yakaladığımız ve dünyada yükselen bir ekonomi olarak ön plana çıktığımız bir süreci yaşadık” deniyor. Bunu ispatlayacak bir rakam sunulmazken, veriler “yüksek büyüme oranları” olmadığını gösteriyor.

2010'DAN İTİBAREN DÜŞÜŞ
AKP tarafından görece daha başarılı olarak sunulan ilk dönemlerinde (2002-2008 arası) gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranlarına yakın bir seyir izlerken, 2010 sonrasında bunun da çok altına düşüldüğü, 2012 sonrasında da dünyanın ortalama büyüme oranının altında büyüme oranları yakalandığı görülüyor.

2002-2011 ortalama büyüme oranı AKP öncesi yılların ortalamasına eşit bir büyüme oranı olan %5.2 iken, TÜİK verilerine göre bu rakam 2012’de %2.1, 2013’de %4.2, 2014’de ise %2.9’da kalıyor. Yani AKP için özellikle son dönemde büyük büyüme rakamları olduğu söylenemez.

KIRILGANLIK AZALDI MI?
Aynı bölümdeki ikinci iddia ise ekonominin kırılganlığının azaldığı. Ancak bu da gerçeklerle uyuşmuyor. Türkiye sıklıkla dünyanın en kırılgan ekonomileri olan Kırılgan 5’li (Brezilya, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan, Türkiye) arasında sayılırken, kırılganlığın sebepleri arasında ülkedeki yolsuzluk skandallarıyla yatırımcının güveninin azalması, liranın değerini kaybetmesi, siyasi belirsizlikler gibi sebepler gösteriliyor.

Bunların 2015 yılı içerisinde azalmadığı aksine kökleştiği söylenebilir. Financial Times, Kırılgan 5’liyi konu alan bir makalesinde Türkiye için hükümet borçlarının ve bütçe açığının görece küçük olduğunu, ancak ülke ekonomisinin sıcak paraya dayandığını, bunun da “daha az kıskanılabilir” bir durum olduğunu söylüyor. Cari açığın %80’inden fazlasının da yabancıların doğrudan yatırımıyla değil kısa vadeli fonlarla kapatıldığını söyleyerek, kimi şirketlerin yabancı paralarla kısa vadeli borçlarının yüksek seviyelerde olduğuna bunun da tehlike oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Türk Lirası’nın dolar karşısında hızlanarak değerini kaybettiği 2015’in ardından ekonominin daha da kırılganlaştığı, AKP yönetiminin ekonomiyi sağlamlaştırmadığı, aksine sorunları kısa vadeli çözümlerle erteleyerek biriktirdiği söylenebilir.

REEL OLMAYAN ARTIŞ
Beyannamede GSYH’nin 2002 yılındaki 230 milyar dolar seviyesinden 2014 yılında 800.1 milyar dolar seviyesine çekildiği söylenirken, kişi başına gelirinde 3 kat artarak 3.500 dolardan 10.404 dolara getirildiği söyleniyor. Ancak bu rakamlar enflasyon hesaba katılmamış, reel olmayan artışı gösteriyor.

TÜİK’in 1998 fiyatları sabitlenmiş rakamlarına bakıldığında, GSYH artışı 2002’de 72 milyar TL’den 2014’de 126 milyar TL’ye çıkıyor. Artış reel olmayan rakamlardaki 3.5 katın çok altında olduğu gibi, kişi başına gelir de benzer şekilde 3 kat artmıyor.

BASİT BİR ÇARPITMA
Başka bir çarpıtma da “2002 yılında satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelir açısından AB ortalamasının yüzde 36’sı kadar gelire sahip olan ülkemiz, gelir seviyesini 2013 yılında AB ortalamasının yüzde 55’ine çıkarmıştır” şeklinde sunulan veriler. Çünkü burada değişen şey Türkiye’nin gelir seviyesi değil, AB’nin gelir seviyesi.

2004 yılında Avrupa Birliği’ne kabul edilen 10 ülke (Kıbrıs, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya) ortalama gelir seviyesini aşağıya çekerken, 2007’de birliğe alınan Romanya ve Bulgaristan ile AB ortalaması daha da düşüyor. 2004 yılında AB ortalaması 20 bin 200 dolar iken üye olan 10 ülkenin ortalama geliri 9.169 dolar seviyesinde.

2007’de ise 26,217 dolar olan AB ortalaması, 8,863 dolar ortalama gelire sahip Bulgaristan ve Romanya’nın birliğe üye olmasıyla yeniden düşüyor. Yani AKP’nin karşılaştırdığı ülke profili 2002 ile 2013 arasında büyük farklılık gösteriyor.

Tüm bunların yanı sıra IMF’nin Nisan 2015 verilerine göre 10,482 dolar gelire sahip olan Türkiye, reel olarak 32,152 dolar olan AB kişi başına gelirinin %55’ine değil, %32’sine sahip. Yani AB ortalama gelirindeki tüm düşüşe rağmen Türkiye’nin ortalamaya oranı artmamış azalmış.

İŞSİZLİK ARTTI
Doğru bilgi verilmeyen bir başka konu da işsizlik. Beyannamede “AK Parti olarak birinci atılım dönemimiz olan 2002-2014 arasında işsizlik oranında önemli bir azalma kaydettik” deniyor.

Verilere baktığımızdaysa tersini görüyoruz. IMF verileri 2002’de işsizliğin %10.3 olduğunu gösterirken, 2014’de bu rakam %10.7. 2015’de ise daha da artarak %11.3 oluyor. Üstelik 2002’deki yüksek işsizliğin sebebi ekonomik kriz, 2000’de işsizlik %6.5 iken, 2001’de %8.3’e çıkıyor. Ancak AKP iktidarının ardından işsizlik oranının yapısal olarak buraya sabitlendiğini, hatta 2009’da %14 seviyesine kadar yükseldiğini görüyoruz. Yani AKP’nin işsizlik oranında önemli bir azalma kaybettiği iddiası gerçeği yansıtmıyor.

Beyannamede buna kaynak olarak gösterilen şey ise, istihdam edilen kişi sayısındaki 6 milyonluk artış. Ancak aynı dönemde nüfusun 10 milyon kadar arttığı düşünüldüğünde ve işsizlik oranına bakıldığında bu artışın özel bir önem taşımadığı ve yeterli olmadığı açık. Hatta bu 6 milyonun gerçek istihdam artışı olmadığı, kayıtlı istihdamdaki artıştan kaynaklandığı da iddia edilebilir.

2023'E KADAR KİM ÖLE, KİM KALA...
Beyanname kabaca incelendiğinde bile ekonomik verilerin doğru yansıtılmadığı, AKP’nin ekonomiyi iyi yönettiğine dair iddialarının geçerliliği olmadığı görülebiliyor. Neler yapılacağına dair iddialar ise genellikle 2023 hedefine uzatılarak, kısa dönemde de ekonomide bir düzelme beklenmediğine dair görüş yansıtılıyor.

Özellikle kadın istihdamı gibi konularda küçük artışlar gösterilerek, önümüzdeki 8 yıl için de küçük hedefler konuyor.

380 sayfalık AKP 2015 Seçim Beyannamesi’nin 90 kadarı ekonomiye ayrılsa da, geçmiş dönemlere ve geleceğe dair elle tutulur, gerçekçi bir çerçeve çizilemiyor.