Batı yahşi sponsor vahşi

ABD’ye her dönem kafa tutabildiğimizi göstermek için Osmanlı öykünmeleri ve bildik ayrıntılarla süslenen Yahşi Batı, esprilerin ardına gizlense de sıkı bir sponsor güzellemesi.

Son dönemde pervasızca arttı. Sermayenin, sanatta içeriğe müdahil olacak kadar ileri gittiği örnekler bunlar. 2006 yılında Ali Baba ve Kırk Haramiler sahnelenirken yaşamıştık bir benzerini. O gün o sahnede, kasenin altına bakıp “Goldaş altınları!” diyen oyuncu bir yerlerde hâlâ sanatını icra ediyor olmalı. Sonra başka örneklerde sanata destek veren bu kurumların adlarını, eserin göbeğinde, anılmaktan öteye giderken gördük. Yazının konusu olan Yahşi Batı filmine böyle bir sanatsal önem atfetmeyeceğim elbet. Ama sinema bir sanat dalıysa sermayenin ona müdahalesi ve sinemanın da ona boyun eğmesi konusunda Yahşi Batı en güzel örnek.

Goldaş kadar pervasız bir başka sponsor Cola Turka, Cem Yılmaz’ın yeni filmi Yahşi Batı’yla reklamını çok ucuza getirdi. Tarihte belki de ilk kez beş dakikalık reklam filmiyle televizyon ekranlarından zorla gözümüze sokulan Cola Turka, ana temayı ve sloganı filmden alıyor. “Yahşi batının harbi kolası” kelime oyunuyla bir yandan akılda kalıcılığı sağlarken bir yandan “harbi” Başbakan’a da gönderme yapan Cola Turka, filmde Osmanlı’nın keşfi olarak sunuluyor. Zaten kopyacı olan biz değildik, her şeyin ilki ya Osmanlı’da ya da biraz daha Doğu’da idi. Cem Yılmaz da sponsorun reklamlarında filmi tanıtmasına ve verdiği desteğe bir teşekkür olarak filmde elinden geldiğince Cola Turka deyip duruyor. Peki Osmanlı güzellemesi kimin için o zaman?

Osmanlı Westerni
Bu topraklardan kovboy filmi çıkar mı? Bir dönem bu türe yönelmiş yönetmen ve oyuncuların son günlerde tartıştıkları bir başlık bu. Yahşi Batı’nın 1 Ocak günü vizyona girmesiyle birlikte Cem Yılmaz bir kez daha, uzun süre konuşulacak bir işe imza attı. Ancak filmi, “Western” oluşunu merkez alarak tartışmak büyük bir hata, daha doğrusu bir eksen kayması olurdu.

“Türk her yerde Türk’tür” mesajıyla izlediğimiz, bol küfürlü G.O.R.A ve A.R.O.G’tan sonra Yahşi Batı, bu kez Osmanlı’nın şanından, Cola Turka’nın reklamına, güldürmeyen küfürleri ve kovboy filmi bu topraklarda ilk kez çekiliyormuş iddiasına kadar tam bir Cem Yılmaz klasiği. Doritos ve Opet reklamlarında “markayı tanıtan ünlü” olarak performansının hakkını veren Cem Yılmaz, Telekom reklamlarıyla birlikte yakınlaştığı hükümete ve onun işaret ettiklerine, bu filmle verip verebileceği en büyük desteği sunuyor.

Ezeli düşman solukbenizlilerle Kızılderililerin ortasına iki Osmanlı bürokratı düşerse ne olur? Film, günümüzde, dört adamın rakı masasında başlattığı sohbetle açılıyor. Cem Yılmaz misafirlerine bir çift kovboy çizmesini satmaya çalışıyor, konuşması değişse de GORA'lı Arif karakteriyle karşı karşıyayız yine. Şimdi malın fiyatını yükseltmek için bir hikaye anlatma zamanı.

1800’lü yılların sonundayız. Padişahın, Amerikan başkanına hediye gönderdiği elmas bir kolyeyi teslim etmek için yola çıkan iki Osmanlı bürokratı Aziz Vefa Bey (Cem Yılmaz) ve Lemi Bey (Ozan Güven), gittikleri yaban ellerinde önce elmas kolyeyi çaldırıyorlar. Bulmak için çıktıkları yolda Kızılderililerle soluk benizliler arasında bir taraf seçmeleri gerektiğini anlıyorlar. Film boyunca sahip oldukları kibar ve onurlu Osmanlı karakterine, fırsatçı, kaypak ve kahraman “Türk aklı” eşlik ediyor.

Bu noktadan sonra artık her karede karşınıza hangi detayların çıkacağını kestirmeniz mümkün. Yeter ki Cem Yılmaz’ın da bu konuda sınır tanımadığını hatırlayın. Kimi ararsanız var. Posta arabası, ona saldıran kötü kovboylar, badi badi yürüyen şerifimiz, üstünde saloon yazan bar, postane, kilise, kızılderili çadırları, tütsüler, büyüler, ağzında saman parçası ve şapkalarıyla gringolar, en hızlı silahı çeken ya da çekemezse düellodan ölü ayrılan kovboylar, bir de Red Kid. Onsuz kovboy filmi olmaz diyeceğiniz başka birçok ayrıntı, saniyeler içinde gözünüzün önünden geçiyor.

Her zaman mazlumdan yana olan Osmanlı, yine gerekeni yapıyor ve Kızılderililerle el ele verip Amerikalı kötü şerifi yeniyor. Elması geri alıyor ve ABD başkanına sunuyor. Görev tamamlanıyor. İşte bu son sahnede anlıyoruz ki bir zamanlar dört kıtada hükümranlığını sürdüren Osmanlı, o devirde de ABD’ye parmağını sallayabilmiş.

Bir yandan uğruna başlarını vurdurmaya razı oldukları Osmanlı’nın talimatını korumak zorunda olan ikili, bir yandan uyum sağlamaya çalıştıkları bu topraklarda hayatta kalma mücadelesi verirken, viskiden yola çıkıp kola içeceğini keşfediyorlar. Sponsor firma bu noktada filme öyle güzel yerleştirilmiş ki izleyen herkes “ne var bunda? Elbette Osmanlı’nın keşfedeceği gazlı içeceğin adı Cola Turka olacaktı” diyebilir. Oysa filmin öznesi Osmanlı’yken içeceğin adının Turka olması biraz garip değil mi?

Küfrederken güldüren adam
Küfür Cem Yılmaz’ın rahatça kullanabildiği bir araç. Ancak önceki filmlerinde küfür metin içinde bir espri öğesi olarak var olurken ve bu yüzden “güldürmek için küfretmiş” eleştirisine maruz kalırken, Yahşi Batı’da Yılmaz bir ilki deniyor ve küfrederken güldürmüyor. Gerçekten!

Kutusu açılmamış küfürlerini sokaktaki insanın kullandığı gibi kullanma özeni gösteren Yılmaz, izleyicilerden ve eleştirmenlerden “küfürlü ama kaba değil” yorumunu alarak Recep İvedik’in rahatsız edici vulgarlığından sıyrıldı. Buradaki ince ayar, karakterlerin saray terbiyesi almış olmalarının vurgulanmasında gizli. Bu yönüyle Aziz Vefa ve Lemi Bey karakterleri, Cem Yılmaz’ın sahne şovlarında kullandığı “askerde küfretmeyi öğrenen Robert Kolejli genç” tiplemesine çok benziyor. Benzerlik demişken, Tuncay Özinel’in canlandırdığı karakterin, GORA’daki “efendim, bir cisim yaklaşıyor” replikli karakterle aynı şekilde konumlandırıldığını söylemeden geçmeyelim. Bu anlamda Cem Yılmaz’ın filmlerinde bazı ortak detay ve karakterlere yer vererek “kendi sinemasını” yaratma çabası takdire şayan! Eğer siz de, kibarlığı elden bırakmadan küfredebilen adam, pat diye ortaya çıkıp kötü haber geliyor mesajı veren adam ve baş karakterin sıkça tekrarladığı bir marka üçlemesini bir filmde görüyorsanız, tabanları yağlamanın vaktidir, bir Cem Yılmaz filmi size doğru yaklaşıyor olabilir…

Filmden notlar
Türkiye ile aynı anda Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Avusturya, Danimarka, İngiltere ve Fransa’da vizyona giren Yahşi Batı’da Cem Yılmaz, Ozan Güven, Demet Evgar, Özkan Uğur, Zafer Algöz, Dilek Çelebi, Ferdi Sancar, İştar Gökseven, Demet Tuncer, Kaan Öztop, Mehmet Polat rol alırken, Süleyman Turan, Yılmaz Köksal, Uğur Polat, Cansu Dere, Mazlum Çimen ve Tuncay Özinel konuk oyuncu olarak izleyici karşısına çıkıyor.
Filmin çekim platosu tipik bir kovboy filminde ve ABD’nin geniş ve kurak arazilerinde bulabileceğiniz bütün detaylar hesaplanarak kurulmuş. Eleştirilerim bir yana Cem Yılmaz, Ozan Güven, Demet Evgar ve konuk oyuncu Uğur Polat’ın kostümleri dikkat çekici ve bu yönüyle film kostüm dalında tebriki hak ediyor.

Oyunculuk konusunda tiyatro geçmişi olan sanatçıların daha başarılı olduğu gerçeği yüzümüze vuruyor. Bu anlamda birkaç dakika sürmesine rağmen Uğur Polat’ın oyunculuğu hafızamda kalan önemli bir detay. Demet Evgar ve Zafer Algöz'ün oyunculuklarını da unutmamak gerek.

Yeni yılın ilk gününde, bir gece öncenin yorgunluğunu gülerek atmaya mı yoksa iyi bir Cem Yılmaz işi seyretmeye mi geldiler bilinmez, film üç günde 1 milyon kişilik gişeyi yakaladı. Cem Yılmaz bu konuda bir kaygılarının olmadığını, yüksek bir bütçeyle çekilen filmin para kazanıp kazanamaması konusunun, izleyicinin sorunu olduğunu söyleyerek ticari kaygısının olmadığı mesajını verdi.

Yılmaz'ın komedi filmlerinin festivallerde şansı olmadığı ve "Yahşi Batı'yla büyük sinema ödülleri için yarışmayı düşünmediği" yorumlarına karşılık, filmin eğer böyle bir festival yapılsa idi klasmanında "gelmiş geçmiş en iyi Osmanlı güzellemesi" ödülünü hak ettiğini düşünüyorum.

Arzu Kayhan