Yandaş sermaye hep bir ağızdan 'milli derecelendirme' diyor

S&P ile AKP arasında yaşanan tartışmanın ardından "milli, yerli kredi derecelendirme kuruluşu" olması gerektiği tartışması hamasi bir milliyetçilik konusu haline geldi. Sermaye çevreleri de bu söylemi hep bir ağızdan destekliyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's (S&P) ile hükümet arasında yaşanan tartışmanın ardından gelinen noktada "milli bir kredi derecelendirme kuruluşu" kurulması gerektiği tartışması hamasi bir milliyetçilik konusu haline geldi. Bu öneriyi yandaş sermayenin desteklemesi dikkat çekiyor.

Dünya Gazetesi’nin haberine göre, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye'nin son yıllarda kaydettiği gelişmeler doğrultusunda artık özgüveninin son derece yüksek olduğunu, dünya ekonomisinde sözünün dinlendiğini, böyle bir ortamda milli, yerli bir kredi derecelendirme kuruluşunun gündeme gelmesinin önem taşıdığını ifade etti.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak da konuya ilişkin şu görüşleri dile getirdi:

Sayın Başbakan'ın milli bir derecelendirme kuruluşu kurulması yönündeki çıkışını doğru analiz etmek gerekmektedir. Son yıllarda Türkiye'nin ekonomik performansına yönelik olarak yapılan değerlendirmelere bakınca bu çıkışın haklı olduğunu görmekteyiz. Zira S&P, Moody's ve Fitch gibi değerlendirme kuruluşları bilindiği gibi haksız ve adil olmayan yaklaşımlar göstermişlerdir.

Olpak, ekonomik analiz ve değerlendirme yapan uluslararası derecelendirme kuruluşlarının oyunun kurallarını bütün ülkelere karşı eşit uygulama zorunluluğunun esas olduğunu, objektifliğinden, bağımsızlığından ve sistemlerinin adaletinden şüphe duyulan derecelendirme kuruluşlarına karşı gösterilen tepkiyi ve buna karşı oluşturulması düşünülen milli bir derecelendirme kuruluşu görüşünü doğru anlamak gerektiğini ifade etti.

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Yönetim Kurulu Başkanı Rızanur Meral ise, bu kuruluşların durumu iyi olan ülkelerin notlarını fazla kırdığını belirterek, dünyadaki reyting kuruluşlarına artık güvenin sarsıldığını ve bunlara itibar edilmediğini, şirketlerin kararlarını söz konusu kuruluşların verdiği raporlara göre vermediğini söyledi.

TUSKON Başkanı Meral, "Tabii ki milli bir kredi derecelendirme kuruluşumuz olabilir. Sadece Türkiye'yi değil, bütün dünyayı değerlendirebilecek kuruluş olması halinde daha etkili ve daha fazla sözü geçen bir kuruluş haline gelecektir" değerlendirmesinde bulundu.

Meral, Türkiye'nin yurtiçinde olduğu gibi yurt dışında da çok iyi yetişmiş insan kaynağı bulunduğunu, gerekirse bu insan kaynağının Türkiye'ye getirilebileceğini ifade etti. Son yıllardaki performansı dikkate alındığında Türkiye'nin bu işin altından kalkabileceğini dile getiren Meral, bu işe ülke ve ardından belli bölgelerde yapılacak raporlamayla başlanabileceğini söyledi.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının küresel kapitalizm içindeki rolü ne?
Kredi derecelendirme kuruluşlarının finans piyasalarındaki rolü, mali sermayenin gücünü muazzam ölçülerde artıran neoliberal paradigmanın egemen olmasıyla birlikte arttı. Şirketler ve ülkeler bu kuruluşların verdiği notlara göre borç almakta ya da vermekte. Diğer taraftan, uluslararası mali sermayenin önemli araçlarından biri olan bu kuruluşlar, şirketleri ve ülkeleri değerlendirirken kendileri hiçbir denetime tabi değil.

Bu denetim dışı kuruluşların verdikleri kredi notları, bir bireye, firmaya veya bir ülkeye kredi tahsis ederken, o bireyin, firmanın ya da ülkenin taşıdığı riskin matematiksel ifadesi anlamına geliyor.

Tarihsel olarak, rating (kredi notu) ilk olarak 1837-1841 döneminde ABD ekonomisindeki büyük çöküşün ve şirketlerin taahhütlerini yerine getirememesinin ardından verildi. 1909 yılında John Moody ilk kez firma borcu için derecelendirme yaparak en yüksek kalitedeki borca “A”, Orta kaliteye “B”, en düşük kalitedeki borca ise “C” derecelerini verdi. 1913 yılında Fitch, şirketlerin performanslarına ilişkin değerledirmeler yayımlamaya başladı. 1932'de Duff and Phelps, 1941 de ise Standard and Poor’s (S&P) kuruldu.

Derecelendirmelerin resmi olarak kabulü ile rating ABD finans piyasasının ve tabi ki uluslararası mali piyasanın önemli bir parçası haline geldi.

Tekelci piyasanın en önemli aktörleri olan Moody's, Standard&Poor's ve Fitch gibi kuruluşları uluslararası piyasalarda oynadıkları rol göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye gibi aynı piyasaların bağımlı ve küçük aktörlerinin "tek başıma yerli derecelendirme kuruluşumu kurarım" demesi ve yalnızca kendini değerlendirmesi bir anlam ifade etmiyor. Zorluk böyle bir kurumun kurulmasında değil, bu kurumun verdiği notların uluslararası tekeller nezdinde kabul görmesinde...

Dolayısıyla ekonomisi sıcak para akışına bağlı olan Türkiye’nin ve göbeği uluslararası sermayeye bağlı olan yerli sermayenin "biz bu işi yaparız" demesinin pratik bir karşılığı olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak belli ki altı boş bir milliyetçi söylemden ibaret olan bu çıkış, AKP hükümeti ve özellikle ona yakın sermayedarlar tarafından bir "milli proje" olarak sunulmaya devam edilecek. İstanbul'un "finans merkezi"ne dönüştürülmesi ya da "IMF'ye borçlarımızı ödüyoruz, göbek bağımızı kesiyoruz" gibi söylemlerde de görülen bu kof milliyetçilik, AKP iktidarının neoliberal paradigmaya ne kadar borçlu olduğu düşünüldüğünde daha da sakil bir görüntü veriyor.

(soL-Ekonomi)